Sosyalist İşçi 234 (1 Nisan 2005)

 

Sayfa 10:

AB katılım süreci milyonları işsiz bırakabilir
Tarım yeni liberal politikalara teslim
Avrupa Birliği, Türkiye'ye her alanda IMF politikalarını önermeye devam ediyor. AB'nin son "ilerleme raporu", Türkiye'de tarım alanında liberalizasyonun tam olarak sağlanamadığını ileri sürüyor. Rapor, müdahale alımları, girdi yardımları ve üretimle bağlantılı yardımlar gibi bütçeden sağlanan desteklerin halen sürdüğünü, birçok tarım ürününde gümrük tarifesi-nin AB düzeyinin üstünde, bazı ürünlerde ise yasaklar olduğunu iddia ediyor. AB düzeyinin altında olmakla birlikte, dışsatım sübvansi-yonlarının söz konusu ol-duğunu ileri sürüyor.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası ise AB ile aynı görüşte değil. Aynı konuda Odanın görüşü şöyle: “[AB yetkililerinin hazırladığı] Rapor açık çarpıtmalar yapıyor. Türkiye'de artık girdi yardımı kalmadı; müdahale alımları yok denecek düze-ye indirildi. Gümrük tarifeleri, Dünya Ticaret Örgütü taahhütleri ile uyumlu, dolayısıyla üyelik öncesi AB ile aynı düzeyde gümrük vergisi uygulama zorunluluğumuz yok. Üretimle bağlantılı yardımlar, beş ürüne uygulanan çok düşük miktarlı primler bir tarafa bırakılırsa, söz konusu bile değil.”
Türkiye tarımı üzerine yanlış iddialar ortaya atan AB, öte yandan katılım sürecinde Türkiye'ye yönelik ayrımcı bir tutum içinde. 10 aday ülkeyi üyeliğe hazırlayan SAPARD fonu yerine Türkiye'ye IPA (Katılım Öncesi Enstrümanı) öneriliyor. AB'de uygulanan destekleme polikilarının Türki-ye'de uygulanması halinde, Doğrudan Gelir Desteği için 8 milyar euro, pazar önlemleri için 1 milyar euro gerekiyor. Oysa 10 yeni üye ülkenin tümüne bu alanda toplam 7 milyar euro ödeniyor. Ayrıca, kırsal kalkınma önlemleri için de 2.3 milyar euro'ya gereksinim duyuluyor. Türkiye, 2003 yılında tarıma toplam 2.5 milyar dolar düzeyinde bir kaynak aktardı. Buna göre, Türkiye'de tarım, AB'nin ancak altıda biri oranında destekleniyor.
Katılım sürecinde müzakere konularından biri kapanmadan diğerine geçilmiyor. Dolayısıyla AB’nin, tarım dosyasını açarak, bunu bir koz olarak kullanıp, tarımı üyeliğin önünde engel olarak göstererek baskı yaratacağı anlaşılıyor.
Ortak tarım politikası
Avrupa Birliği, Ortak Tarım Politikası (OTP), üye ülkelerin uymak zorunda olduğu merkezi politika alanlarından birini oluşturuyor. Birliğin tarım politikaları Brüksel'de saptanı-yor, 25 üye ülke bu politikalara uyuyor. 1958 yılında Topluluğun oluşturulmasından üç yıl sonra oluşturulan OTP, AB'nin oluşmasına ve gelişmesine yol açan dinamiklere tabi oldu ve günümüze kadar bir dizi değişimden geçti. Bu politikalar bir yandan AB'nin kendi iç dinamikleri, ama daha çok küresel kapitalizmin dinamikleri üzerinden gelişirken, Birlik yurttaşlarının değil, tarım alanındaki orta ve büyük ölçekli işletmelerin çıkarları doğrultusunda şekillendi.
OTP'nin başarısı, kendi krizini de beraber getirdi. Üretimi destekleyen politikalardan daha çok yararlanmak isteyen tarım işletmeleri ve üreticileri, giderek piyasanın koşullarından ve tüketicilerin gereksinimlerinden bağımsız koşullarda, daha çok destek almak için daha çok üretir hale geldi. Bu durum üretim fazlasına ve tarım stoklarının büyümesine yol açtı. Stokların eritilebilmesi için küresel piyasada bir başka aktör olan ABD ile ticari rekabete giren AB, yüksek sübvansiyon politikası nedeniyle bu ülkeyle ticari gerilimlere sürüklenmek zorunda kaldı.
Öte yandan uluslararası alanda tarım ürünlerinin ticaretini belirleyen süreç olarak 1986 yılında başlayan GATT Uruguay Turu Tarım görüşmeleri, temel olarak ABD ve AB'nin pazarlığı şeklinde gelişti. AB tarım politikalarında bu sürece uygun adımlar attı. 1992'de köklü reformlar gerçekleştirdi. Reformun temel hedefi, üretim fazlasını, stokları ve bütçe yükünü azaltmaktı. Kısacası AB artan küresel rekabet koşullarına ayak uydurmaya çalışmaktaydı. Bu adımlar 2000 yılında bir adım daha ileri götürüldü. AB'nin Lizbon'da gerçekleştirilen zirvesinde oluşturulan "Gündem 2000", Birliğin ekonomi politikalarının merkezine yeni liberal politikaları yerleştirmekteydi. Lizbon stratejisiyle birlikte AB, piyasaya müdahaleci politikalardan vazgeçip, piyasa ekonomisini öne çıkararak, rekabet gücünü artırmaya çalışmaktaydı. İşte katılım süreciyle birlikte Türkiye'nin önüne konulan tarım mevzuatı bu gelişmelerin ürünü.
Sonuç
Türkiye tarım sektörü, birçok sorunla karşı karşıya. Tarımsal ve kırsal altyapı sorunları, yüzyılı aşkın bir süredir artarak devam ediyor. Toprak mülkiyeti adaletsiz dağıtılmış, işletmeler küçük ve parçalı. Toprak reformu çabaları sonuçsuz kaldı. Tarım emekçilerinin örgütlenmesi önünde büyük sorunlar var. Bunların üzerine, uzun bir zamandır sürdürülen ve son beş yıllık süreçte hızlanan özelleştirmeler ve yeni liberal politikalar sektörü çöküş noktasına getirdi.
Küresel düzeyde yürütülen DTÖ eksenli politikalar ve son yıllarda hızla gündemin merkezine oturan küresel ısınma, GDO’lu tohumlar, "gıda güvenliği" ve "su sorunu" gibi meseleler de eklendiğinde, tarımın önünde duran devasa sorunlar olduğu görülebilir. Tüm bu sorunların çözümünün AB'nin ortak tarım politikaları olacağını beklemek iyimserliğin ötesinde bir saflık olur. Çünkü bize göre tarımın önünde duran sorunların önemli bir kısmının kaynağını, AB'nin OTP ve benzeri politikaları oluşturmaktadır.
Kenan AYDIN

Sayfanın hazırlanmasında TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası web sitesinden yararlanılmıştır.


AB ve Türkiye’de tarımın karşılaştırması

> Avrupa Birliği bütçesinin yarısını tarımda desteklemeye ayırırken, Türkiye, bütçesinin yüzde 10’undan az pay ayırıyor.
> AB doğrudan gelir desteği sisteminden vaz geçerken, Türkiye’de bu sistem temel alını-yor.
> AB’deki bir tahıl üreticisi yılda ortalama 33 bin YTL kazanırken, Türkiye’de ancak 5.300 YTL kazanabiliyor.
> AB’de 13 milyon tarım işletmesi bulunurken, Türkiye’de toplam 3 milyon tarım işletmesi var.
> AB’de tarımsal nüfus yüzde 5 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 34’ü buluyor.


Para gelecek mi?
AB’nin 2000 - 2006 yılları arasındaki bütçesine bakıldığında, halen 103 milyar euro'luk bütçenin 43 milyar euro'sunun tarıma ayrıldığı görülmektedir.
Bu dev bütçeye karşılık, 2004 yılında üye olan 10 ülke için katılım öncesi yardımlar, 3 milyar 120 milyon euro ile sınırlandırılmış ve bunun ancak 520 milyon euro'su tarımda desteklemeye ayrılmıştır.
AB'nin eski üye 15 ülkesi kırsal kalkınma önlemleri için 2000 - 2006 döneminde 33 milyar euro'ya yakın bir fon kullanırlarken, yeni üye olan 10 ülke, 2004 - 2006 döneminde toplam 5.8 milyar euro kaynağa sahip olabilecekler. Merkez ülkelerin kullandığı kaynaklarla Birliğe yeni üye olmuş 10 ülke karşılaştırıldığında ne derece bir çarpıklık olduğu görülüyor.
AB’nin eski Tarım Komiseri Fischer, Türkiye’nin eski aday ülkelere göre daha geniş, daha kalabalık ve daha yoksul bir ülke olduğunu belirttikten sonra, Ortak Tarım Politikası’nın Türkiye'ye aynen uygulanması durumunda, toplam 11.3 milyar euro'ya gereksinim olduğunu belirtip, bunun olanaklı olmadığını ekliyordu.
Bu durum, "AB adaylık sürecinde tarım sektörüne para yağacak" beklentilerinin ne denli yanlış olduğunu ortaya koymaktadır.
Yani çözüm AB’de değil!

AB liberalizm öneriyor

6 Ekim 2004 tarihinde yayınlanan İlerleme Raporu'nda, Türkiye'de uygulanan IMF ve Dünya Bankası destekli tarım reformlarının henüz sonuçlandırılamadığı belirtilerek, eleştiri getiriliyor.
Rapor'un, "Türkiye'nin üyeliğinin etkileri" bölümünde, ilerideki bir tarihte gerçekleştirilebilecek üyeliğin etkilerinin şimdiden kestirilmesinin zor olduğu belirtildikten sonra, bununla birlikte, meyve - sebze, fındık, bakliyat ve koyun eti gibi re-kabet şansı olan ürünler dışında, Türkiye'nin işinin zor olduğu ve rekabetçi bir yapı için daha fazla libera-lizasyon gerektiği söyleniliyor. Olası bir üyelikte, tercihli ticaret avantajları sona erecek olan Türkiye'nin tarımsal dışsatımının azalacağı, buna karşılık kısıtlamaların kalkması nedeniyle AB'nin dışsatımının artacağı belirtiliyor.
Bu noktada rapor ilginç bir şekilde, üyelik anındaki şoktan korunmak için, üye olmadan, geçiş sürecin-deyken, AB'ye yönelik ticari kısıtlamaların tümüyle kaldırılmasını öneriyor!
Başta hayvansal ürünler, hayvan yemleri, su ürünleri, sebze ve meyve, şarap ve bazı ekilebilir ürünler, Avrupa Birliği'nde destekleme kapsamında bulu-nurken, bu gruplara yönelik Türkiye'de bir tarımsal destekleme söz konusu değil.
Avrupa Birliği, yılda 43 milyar euro'yu tarımına aktarıyor. OTP Türkiye'de uygulansa 11.3 milyar euro'ya gereksinim var. Buna karşılık Türkiye tarıma ancak 3 katrilyon TL kaynak aktarabiliyor. Bütün bu gerçeklere karşın, AB İlerleme Rapor'u daha fazla liberalizasyon öneriyor.

Tarım AB’ye göre geri
Türkiye'nin katılımı, AB'nin tarım alanlarına 39 milyon hektar daha ilave edecek. Bu 25 üyeli AB'nin tarım alanının yüzde 23'ü anlamına geliyor. AB’nin 13 milyon tarım işletmesine karşılık, Türkiye'nin 3 milyon tarım işletmesi bulunuyor. AB'de ortalama işletme genişliği 13 hektar iken Türkiye'de ancak 6 hektar ve ülke nüfusunun yüzde 34'ü kırsal alanda yaşıyor. Tarımın istihdama katkısı yüzde 34, GSMH'ya katkısı ise yüzde 11 düzeyinde. Avrupa Birliği'nde aynı veriler çok daha düşük düzeylerde. AB'nin istihdamında tarımın payı % 6 düzeyinde, GSMH'ye oranı ise yüzde 2'nin altında.