Sosyalist İşçi 234 (1 Nisan 2005)

 

Sayfa 13:

“Güzel vücutlar” sanayii ve kadın hareketi
Güzel vücutlar sanayiini oluşturan kozmetik, zayıflama, estetik ameliyat sektörüne yılda 60 milyar dolar harcanıyor. Bu rakam reklam, yayınlar, jimnastik salonları ve benzeri alanları kapsamı-yor. Bütün bu sektörler yalan söyleyerek ve tatlı rüyalar satarak milyarlarca dolar kazanıyorlar. "Siz buna layıksınız" denerek daha başarılı ve daha mutlu yaşam hayalleri. Sanki daha mutlu ve başarılı bir yaşam şişeye doldurularak satılabilirmiş gibi.
Ve dünyanın her yerinde kadınlar bu rüyaların oltasına takılmış durumda. Neredeyse bütün kadınlar şu yada bu biçimde ve ölçüde bir güzellik malzemesi kullanıyorlar.
Son araştırmalara göre İngiltere'de kadınların yüzde 93'ü bu malzemeleri kullanırken ABD'de sadece 2001 yılında yüzde 88'i kadın olan 8.5 milyon insan kozmetik işlemlerden geçmiş.
Kozmetikçiler sadece dünyanın en zengin azınlığına hitap etmi-yorlar. Kozmetik pazarı şimdi dünyanın her yerine yayılıyor ve hatta dünyanın en yoksul ülkele-rine bile giriyor.
2001 yılında Avon ürünleri dünyanın 143 ülkesinde satılıyordu. Afrika, Asya ve Ortadoğu'da teni beyazlatan ürün sanayisi bir patlama yaşıyor çünkü kozmetik ticareti sadece cinsiyete değil ırkçılığa da dayanıyor. Tek bir standart var o da "Batılı" ve beyaz. Ama sorun değil, sizin de benim gibi beyaz bir teniniz olabilir, her şey sizin için şişelendi!
Ancak buna dikkat etmek gerekir. Tanzanya'da çok ve resmen yasaklanan ama gene de kara borsa da yaygınca bulunan bir kremin içinde yumurta beyazı, hindistancevizi yağı, avokado ve deterjan, çamaşır suyu ve içinde cıva içeren beyazlatıcı bir sabun var. Beni çamaşır makinesine koyun ve çevirin, çevirin. Diğer beyazlatıcı ürünler deri kanserine, sinirlerin tahrip olmasına ve böbrek hastalıklarına veya başka ciddi hastalıklara neden olan zehirli kimyasal maddeler içermektedir.
Güzellik dev bir sanayi
Güzellik sanayisinde savaş şirketleri önde gelen bir yere sahip. TNC, Halliburton dünyanın en büyük kozmetik üreticilerinden birisi olan Dupont'a sahipler. Ve bu ilişkiler hiçbir zaman masum ve tesadüfi değil.
Peki, Dior'un şu reklamına ne diyorsunuz?
"Yeni! Ölmek için Dior Tiryaki Rujları...30 öldürücü renkte. Gelin takılın. Hemen şimdi!"
Güzellik konusunun büyük bir ticaret olduğu pek de yeni bir şey değil ama yeni olan ABD'de televizyon programlarının, özellikle de reality showların yoğun bir biçimde kadınları erkeklerin ideal kadın fantezilerine uydurmaya çalışması.
Korkunç olan, kadınların bu altın standarttaki (ya da belki de "beyaz" standart dememiz gerekir) feminen mükemmelliğe uymak için harcadıkları muazzam zaman ve enerji.
Bu reality showlarda kadınların birbirleriyle daha güzel görünmek için yarışmalarında, acı verici estetik ameliyatlar geçirmelerinde eğlendirici olanın ne olduğunu bilmiyorum. Yarışmalara katılan kadınların yüzde 14'ü çok şüpheli uzmanlar tarafından sorgulanmaları ile halkın önünde "güzellik terapisi" yaşıyorlar. Kısaca aşağılanıyorlar.
Kadın hareketinin
ortaya çıkışı
Ben uzak, karanlık 1950'lerde o vakitler bana söylenenlere inanarak büyüdüm: "güzellik acıtır, güzel olmak için fedakârlık yapman gerekir." Ama sorun şu, kimse bana neden güzel olmam gerektiğini açıklamadı.
Ama bunu kısa zamanda kendi kendime öğrendim. Bu bir tercih değil. Başarılı olabilmek için -ki bir kadın için başarılı olmak bir erkeği kapmak ve onu sizinle evlenmeye zorlamaktır- güzel olmalısınız ya da güzel olmak için epeyce çalışmalısınız.
Hayatınızdaki her şey, eğitim, iş, yaratıcılık ve hatta eğlenmek hep bu temel hedefe yani güzel olmak için çok çalışmaya bağlıdır.
Bu arada kadın hareketi ortaya çıktı. Patriarşinin bize mutfaktaki ve ayna karşısındaki yerimizi gösteren fikirlerine tam ters düşüncelerle.
Feministler yalanları gördüler, teşhir ettiler ve onlara karşı cesurca direndiler. Biz obje ya da ticari meta değiliz ve bu yollardan sömürülmemize karşı her aşamada mücadele edeceğiz. Bize layık görülen yerlerimizde oturmayacağız.
Yaşamımızın her düzeyinde baskının her biçimine karşı özgür olmak için mücadele edeceğiz.
Niye kadınlar hala kandırılabiliyor?
Ama yakıcı soru hala ortada duruyor. Bize söylenen yalan bu kadar çıplak bir biçimde ortadayken neden hala bu kadar çok kadın bu yalana kanabiliyor?
Niye bu yalanın peşindeyim? Siz niye öyle davranıyorsunuz? Dünyada bu kadar çok kadın açken bu boş rüyaları ve fantezileri nasıl ve neden satın alıyoruz? Bugün dünyadaki en yoksul insanların yüzde 70'i kadın.
Bu soruya benim hemen bir ce-vabım yok ama biliyorum ki mücadele devam ediyor ve bize karşı olan güçler (ve bütün marjinal güçlere karşı olan güçler) yeni-den saldırmak için diziliyorlar.
Ailbhe Smyth (öğretim Üyesi)


Kimden alışveriş ettiğinizi biliyor musunuz?
Nestlé
Nestlé 1867 yılında Alman eczacı Heinrich Nestlé tarafından kuruldu. Şirket, 2003 yılında 65 milyar dolarlık cirosu, 8.000'den fazla ürünü, 511 fabrikası, 254.000 çalışanı ve 120 ülkede yürüttüğü faaliyetle gerçek anlamda bir çokuluslu şirket ve gıda sektöründe dünya lideri durumunda. Fortune dergisine göre Nestlé 2004 yılında dünyanın 33. en büyük şirketi konumundaydı.
Bebek beslenmesi, süt ürünleri, dondurma, çikolata ve şekerleme, hazır kahve, mutfak ürünleri, donmuş hazır gıdalar, su ve maden suyu gibi çok çeşitli alanlarda faaliyet sürdüren şirket, aynı zamanda büyük bir evcil hayvan yiyecekleri üreticisi. Satışlarının yüzde 95'inden fazlasını gıda ve içecek ürünlerinden elde eden Nestlé'nin Nestcafe, Nestea, Maggi, Perrier, Kitkat, Crunch gibi dünya çapında tanınmış markaları var.
Ancak şirketin pazarlama sloganlarının değinmediği bir dizi başka gerçek de söz konusu. Bunların başında bebekler için hazırlanmış süt tozlarının etik olmayan yöntemlerle özellikle Üçüncü Dünya ülkelerine pazarlanması var. 1970'li yıllarda "bebek katili" suçlamasıyla karşı karşıya kalan Nestlé, 1984 yılına kadar süren boykot kampanyaları karşısında geri adım atmak ve Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) uluslararası standartlarını kabul etmek zorunda kaldı.
Nestlé'ye yöneltilen suçlar arasında bebek sütleri meselesinden çok daha fazlası var. Şirket özellikle GDO'lu ürünleri kullandığı ve bu ürünlerin kullanımını savunduğu için eleştirilirken, kakao ve kahve alım politikaları nedeniyle de ağır suçlamalarla yüz yüze geldi ve gelmeye devam ediyor. Şirketin suç listesinde, İngiltere'de "deli dana" hastalığı sırasında büyük baş hayvanların aşılanmasına karşı lobi faaliyeti yapması da bulunu-yor. Sabıka listesine eklenebilecek suçlar arasında, Brezilya'da üretim yaptırdığı alanlardaki çevre tahri-batı, Kolombi-ya'da sendikacı-lara göz dağı vermek ve öldürmek, Etiyopya'daki açlığı ve yoksulluğu görmezden gelerek, bu ülkeden haksız yere milyonlarca dolar tazminat talep etmek, vb sayılabilir.
Kolombiya'da Nestlé tarafından ithal edilen ve kendi ürünlerinde hammadde olarak kullanılan süt tozu nedeniyle, ülkenin süt üreticileri zor durumda kaldı. Şirket, uyguladığı alım politikalarıyla kahve fiyatlarının düşmesine yol açarak, yüz binlerce küçük üreticiyi açlığa mahkum etti. 2002 yılında şirketin Valledupar'deki Cicolac fabrikasında çalışan 400 işçiyi, sendikadan istifa etmeleri için tehdit eden Nestlé, greve çıkma kararı alan sendikacılara karşı üreticileri kışkırtmaktan geri kalmadı. Süt alım fiyatlarını düşürerek, fabrikayı kapatma tehdidinde bulunan şirket, bunun sorumlusu olarak da sendikayı gösterdi. Buna inanan hayvan besleyicileri ve paramiliter güçler, sendika liderlerini ölümle tehdit ederek, greve çıkmalarını engelledi. Nestlé'nin işçi düşmanlığı bununla da sınırlı değil. 1990-2002 yılları arasında Nestlé fabrikalarında örgütlenmeye çalışan sekiz sendikacı öldürüldü.
Nestlé, şirket çıkarları uğruna kitlesel ölümlere de yol açıyor. WHO'nun verilerine göre dünyada her yıl 1.5 milyon çocuk anne sütü yerine, yanlış yöntemlerle beslendiği için ölüyor. Anne sütü bağışıklık sistemini güçlendirirken, suni mamalar bu işlevi görmediği için, bebeklerin bağışıklık sisteminin zayıflamasına yol açı-yor. Nestlé, süt tozu ve mama piyasasının yüzde 40'ını elinde tutması nedeniyle, aktivistler tarafından bu ölümlerden birinci derecede sorumlu tutuluyor.1981 yılında WHO tarafından kabul edilen standartlara göre, anne sütü tüm gıda ürünleri arasında en değerlisi olarak kabul edilerek, suni mamalar ve bebek gıdalarının şişelerinde ve etiketlerinde bu durumun gözönüne alınması önerilmekte. Ancak Nestlé ve diğer çokuluslu gıda şirketleri, reklam kampanyaları, promosyonlar ve ücretsiz ürün dağıtımlarıyla bu gerçeği göz ardı ediyor.
2001 yılında BBC'nin yaptığı bir araştırma, Mali, Burkina Faso ve Togo gibi ülkelerden satın alınan çocukların, haftada 80-100 saat gibi olağanüstü kötü koşullarda Fildişi Sahili'ndeki kakao tarlalarında çalıştırıldığını ortaya çıkardı. 12-14 yaş arası çocuklar, yoksul anne ve babalarından satın alınarak, dünyanın en büyük kakao üreten ülkesi olan Fildişi Sahili'ndeki kakao tarlalarında köle emeği karşılığı zorla çalıştırılmaktaydı. Nestlé bu ülkeden kakao satın alan şirketlerin başında geliyor ve şirketin konuya ilişkin yaptığı açıklamada, alımların tümünün köle emeği kullanılmayan işletmelerden geldiği teyit edilmedi.
Nestlé hiç şüphesiz dünyanın en büyük gıda şirketi olmasına karşın, aynı zamanda da en nefret edilen şirketlerin başında geliyor.
Hazırlayan: F. Levent ŞENSEVER