Sosyalist İşçi 235 (21 Nisan 2005)
Sayfa
10:
Savaş karşıtlığı ve
anti emperyalizm
Temmuz ayının ilk günlerinde İskoçya’da dünyanın en gelişmiş ekonomisine sahip 8 ülkenin devlet başkanları toplanacak. Bu sekiz ülke, ABD, Kanada, Rusya, Japonya, Almanya, İngiltere, Fransa ve İtalya’dan oluşuyor.
İngiltere ve İskoçya’da bu gösteriye karşı “Kapitalizmi Tarih Yap” adlı bir girişim kuruldu. Bir dizi gösteri, toplantı düşünülüyor.
“Kapitalizmi Tarih Yap”ın önderliğinde yer alanların bir kısmı dünyadaki en önemli savaş karşıtı hareketlerden birisi olan Savaşı Durdur Koalisyonu’nun bu kampanya içinde yer almasını istemediklerini söylüyorlar ve İskoçya’da yapılacak gösterilerde savaş karşıtlığının öne çıkarılmamasını talep ediyorlar.
“Kapitalizmi Tarih Yap”ın kimi yöneticilerinden gelen bu önermeye rağmen savaş karşıtları bütün güçleri ile G8 liderlerine karşı İskoçya’ya gidecekler.
Herşeyden önce G8 asıl olarak küresek sermayenin önde gelen temsilcilerinin toplantısı ve içlerinden 2’si şu anda fiilen Irak’ı işgal etmiş durumda, NATO üyesi olan 6’sı ise Afganistanı’ı işgal etmiş durumda. Rusya’nın Çeçenistan savaşı ise biliniyor. Fransa, ABD ve İngiltere Lübnan’ı tehdit ediyor, ABD İran ve Suriye’yi tehdit ediyor. Yani kısacası G8 ülkelerinin tamamı gırtlaklarına kadar savaşa batmış durumdalar ve bu durumda onların emperyalist saldırganlıklarına karşı sesimizi yükseltmek en önde gelen görev.
2003 yılında yükselen savaş karşıtı hareket tarihin en büyük yığınsal hareketi oldu. Şimdi kimileri bu hareketin geri çekilmekte olduğunu ve artık asli görevin savaşa karşı olmak değil, küresel sermayenin sosyal konulardaki saldırılarına karşı direnmek olduğunu söylüyorlar.
“Kapitalizmi Tarih Yap” içindeki tartışma aslında hareketin her yerinde, Türkiye’de de tartışılıyor.
Hareket geriliyor mu?
Önce bu soruya cevap vermek gerekiyor.
Eğer sokağa, eyleme çıkanları 15 Şubat 2003 ile karşılaştırırsak evet ama 15 Şubat hareketin en yüksek noktası, dolayısıyla sürekli o düzeyde ilerlemesi mümkün değil.
Savaş karşıtı hareket 19 Mart’ta ne denli güçlü, canlı ve ses getirici olduğunu gösterdi.
Hareket Irak’a saldırı başlamadan önce savaşı durdurabileceğini düşünererek sokağa çıktı. Savaş karşıtlarını bu nedenle sadece “insani nedenlerle” savaşa karşı çıkan barışseverler olarak görmek yanlış. Savaş karşıtlarının temel karakteri anti-emperyalist olmalarıdır. Hemen hemen bütün ülkelerde savaş karşıtı örgütlenmelerin önderliklerini anti-emperyalistler oluşturmaktaydı.
Şimdi ise hareket bitmiş bir savaşın ardından işgale karşı tutum alıyor ve yeni savaşları enmgelliyor ya da en azından geciktiriyor.
ABD ve müttefikleri somut bir biçimde yeni bir ülkeye saldırmaya kalktığı takdirde savaş karşıtı hareketin ne denli muazzam olduğunu görebiliriz.
Sosyal talepler
önemli değil mi?
Karşımıza sık sık bu soru da çıkıyor.
Öncelikle şunu söylemek gerekir. Savaş karşıtı hareketin en yüksek olduğu günlerde de hareket savaş tehdidi ile sosyal konuları, neo liberal saldırıyı bir araya getiriyordu.
Savaşa karşı sokağa çıkan hemen herkes en az sosyalistler kadar bu sladırının küresel sermaye ile bağını, petrol için yapıldığını, Amertikan hegemonyacılığını biliyordu. Zaten o denli güçlü olmasının da başlıca nedeni bu politik bakış açısıdır.
Gösterilerde aylarca milyonlar savaşa değil, sağlığa, eğitime para diye bağırdılar. Hemen her yerde savaşın yeni liberal politikalarla bağı teşhir edildi. Sadece kuru kuruya “emperyalist savaş” denmedi, tam tersine her sosyal mücadele ile savaş arasında bağ kuruldu.
Irak’ın işgalinden bu yana da aynı perspektif geçerli.
Savaş büyük yığınların, milyonlarca emekçinin politikleşmesinde önemli bir sıçrama yarattı. Milyonlarca insan kapitalizmin en çirkin yanını gördü, savaşı, katliamı, işgali, devletin askeri yanını gördü. Kapitalizmin sadece borsa ile sınırlı olmadığını gördü. Sömürünün farklı boyutlarını fark etti.
İşte bu nedenlerledir ki savaş karşı hareket son derece politik bir harekettir ve kazanması halinde oluşacak sonuçlar son derece önemlidir.
Irak direnişi
kazanabilir mi?
Hareket içinde yer alanların bir kısmı Irak direnişinin bölünmüşlüğünden, direniş içinde İslamncı kanadın güçlü olmasından ve son olarak da savaş karşıtı hareketin güç kaybettiği iddiasından yola çıkarak Irak direnişinin kazanma olasılığı olmadığını söylüyorlar.
Irak direnişinin kazanması demek ABD’nin ve müttefiklerinin Irak’dan çekilmesi, bu ülkedeki üslerin sökülüp atılmasıdır.
Böyle bir sonuç tek başına Irak direnişinin askeri mücadelesi ile gerçekleşemez ve sadece Irak halkının politik mücadelesi ile de gerçekleşemez.
Burada bir başka soru, bir başka tartışma öne çıkıyor: Irak Vietnam olabilir mi?
Irak Vietnam olabilir, yani ABD yenilebilir.
ABD Vietnam savaşını sadece Vietnamlıların askeri mücadelesi sonucu değil aynı zamanda bütün dünyada ve Amerika’da süren savaş karşıtı hareketin mücadelesi sonucu kaybetti.
Irak için de aynı sonuç mümkündür.
Irak direnişinin yanı sıra uluslararası savaş karşıtı hareketin mücadelesi, Amerikan kamu oyunun dalgalanması ve savaşa karşı daha açık tutum almaya başlaması, dünyanın başka yerlerinde savaş karşıtlarının ısrarlı mücadelesi, savaş karşıtlığının ABD ordusuna sıçraması savaşı/işgali bitireceği gibi ABD’nin Vietnam’da olduğu gibi Irak’da yenilmesine yol açacaktır.
İşte zaten tam da bu nedenle Irak direnişini eleştirel ama koşulsuz olarak desteklemek gerekir.
ABD yenilgisinin sonuçları ne olur?
Yenilginin sonuçlarının ne olacağını tartışmadan önce savaş karşıtı hareketin şimdiki etkisine bakmak gerekir.
Önce 1 Mart var. Savaş karşıtı hareket ABD’nin Türkiye’yi kullanmasını engelledi. Savaş karşıtı hareket ABD’nin yeni hedeflere saldırmasını bugüne kadar engelledi. Bu ikinci kazanım.
İspanya’da işgali destekleyen sağcı hükümet savaş karşıtlarının müdahalesi ve gösterileri ile yıkıldı. Aznar seçimleri kaybetti.
ABD’de seçimleri BUsh kazandı ama Amerikan toplumu savaş konusunda hiç olmadığı kadar kesin çizgilerle bölündü.
İngiltere ve Almanya’da savaş karşıtları savaştan yana tutum alan sosyal demokratlara karşı kitle partileri inşa ettiler ve küçümsenmeyecek seçim başarıları elde ettiler.
Ama bütün bunlar ABD’nin henüz Irak’ta yenilmediği koşullarda gerçekleşti.
ABD için Irak yenilgisi giriştiği hegemonya savaşında çok ağır bir darbe olacaktır.
ABD Vietnam’da yenildiğinde iki kapitaşist kutuplu bir dünyada Batı Blokunun lideriydi. Bu nedenle pozisyonunu esas olarak koruyabildi. Ancak bugün dünya çok merkezli. Yenilgi ABD için çok ağır sonuçlar yaratacaktır ve yenilen dünyanın en büyük askeri-politik gücü olacaktır. Bu bütün dünyada emekçiler için yepyeni ufukların açılması demektir.
Üstelik bu yenilgi Irak direnişinin yanı sıra dünya savaş karşıtlarının mnücadelesinin bir sonucu olacaktır ve bunun etkisi dünyanın her yerinde güçlü bir biçimde hissedilecektir.
Nasıl bir direniş var?
Savaş karşıtı hareketin küçüldüğünü iddia edenler bunun nedenlerinden birisinin de Irak direnişinin karakteri olduğunu söylüyorlar.
Kimilerine göre direnişin içindeki çok güçlü İslamı öge desteğin azalmasına neden olurken kimileri de kimi zaman sivillere dönük eylemlerin direnişi zayıflattığını ve bu arada desteği de azalttığını iddia ediyorlar.
Öncelikle bu ahlak sorununu ele almak gerekir.
Irak direnişinden sosyalistlerin değerlerini taşıması beklenemez. Irak’da direnen güçler politik İslam ve Arap milliyetçileridir, enternasyonal sosyalistler değil. Irak direnişi kazandığı takdirde Irak’!da bir burjuva devleti kurulacaktır. Çıplak gerçeklik budur. Sosyalistler bu dişrenişin burjuva karakterini eleştirirler. İçinde devrimci, sosyalist bir odağın kurulmasını isterler ama direnişi bugünkü katakteri ile de desteklerler. Çünkü Irak direnişinin zaferi bütün emekçiler için bir zafer olacaktır.
Politik İslam
Bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de kimi sekter sol çevreler politik İslamla birlikte kampanya yapmaya karşı çıkmaktadırlar. Böyle düşünenler öncelikle Irak direnişine karşı tutum almak zorundadır.
Ama asıl sorun bu arkadaşların politik İslam’ın yükselişinin nedenlerini anlamamalrıdır. Eğer politik İslam’ın peşinden giden emekçileri kazanmak istiyorsak onlarla birlikte mücadele edeceğiz ama onlara tutarlı anti-emperyalistlerin sosyalistler olduğunu ve anti-empertyalist olmanın aynı zamanda anti-kapitalist olmak olduğunu eylemimizle göstereceğiz. Büyük yığınları ancak böyle kazanabiliriz.
Doğan TARKAN