Sosyalist İşçi 235 (21 Nisan 2005)

 

Sayfa 12:


Orta Asya:
Emperyalizmin yeni savaş alanı


Bir dizi eski Doğu Bloğu ülkesindeki gelişmeler (Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan) kimileri tarafından “Amerikan işi” olarak görülüyor. Hatta bazıları işi daha ileri götürerek bu ülkelrdeki ayaklanmalrın arkasında milyoner Saros’un olduğunu ve gösteri yapanlara günlük verildiğini iddia ediyorlar. bazıları ise, mesella Ukrayna’daki gösteriler sırasında, göstericilerin bayraklarının dahi Saros tarafından verildiğini söylüyorlardı.
Bu komplo teoricileri eskiden “sosyalist” olarak gördükleri bu ülkelerdeki yıkılan iktidar çevrelerini de ister istemez savunuyorlar.
Savunuyorlar çünkü iktidardan devrilenler daha önce bu ülkeler Rusya’nın bir parçasıyken de iktidarda olan çevreden geliyorlar. Hepsi eski parti sekreteri, KGB (gizli polis) şefi ve ya da benzeri bir işe sahipti.
1989 ve 91’de yıkılan neydi?
Gürcistan, Kırgızistan veya Ukrayna’da ne olduğunu iyi anlayabilmek için önce 1989’da ve 1991’de yıkılanın ne olduğunu anlamak gerekiyor. Üzerinden 15 yıl geçmiş olmasına rağmen 1989-91 öncesinin etkileri hala bu ülkelerde belirleyici durumda.
1989’da ard arda gelen emekçi ayaklanmaları ile Doğu Bloğu’nun Avrupa’daki bütün parçaları çöktüler. Bugün bu ülkelerin önemli bir kısmı Avrupa Birliği’ne entegre oldular.
1991’de ise Doğu Bloğu’nun lideri, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) yıkıldı.
Kimileri Doğu Bloğu ülkelerindeki önceki işçi-emekçi ayaklanmalarını da Amerikan emperyalizminin komploları olarak değerlendirdikleri gibi 1989’u ve 1991’i de aynı biçimde değerlendirdiler.
Oysa, SSCB ve uydusu olan diğer ülkeler nihai olarak uluslararası rekabete dayanamadıkları için ve uzun süredir durgunluk içinde olan ekonomileri sonunda çöktüğü için yıkıldılar.
Bütün bu ülkelerde kapitalizmin bir biçimi olarak devlet kapitalizmi vardı ve nitekim her birinde çöküşün ardından eski egemen sınıfın unsurları yeni yöneticiler haline geldiler. Bunun en parlak örneği bizzat Rusya’dır.
SSCB’nin yıkılışı sırasında Komünist Partisi Genel Sekreteri olan Gorbaçov’un ardından eskiden aynı partinin merkez komitesinde olan Yeltsin Devlet Başkanı oldu, onu eski KGB şeflerinden Putin izledi.
Benzer bir süreç SSCB’nin dağılmasının ardından kurulan bütün yeni ülkelerde yaşandı.
Bazılarında kısa bir süre için Komünist Partisi bürokrasisinin dışındaki unsurlar işi başına geldiyse de bu çok kısa süreli oldu. Eski bürokrasi derhal iktidarı yeniden ele geçirdi. (Mesela Azerbeycan’da)
Başta Rusya olmak üzere SSCB’nin yıkılışndan sonra ortaya çıkan yeni devletlerin egemen sınıfları toplumlarına serbest pazar ekonomisine kısa ve sancısız bir geç.iş vaad ettiler. Ne var ki serbest pazara geçiş vaad edilen kadar sancısız olmadı.
Bu ülkelerden bir kısmı dünyanın en yoksul ülkeleri sıralamasında en başa geçerken bütün Doğu Bloğu’nın lideri olan Rusya çöküşün arkasından yaşadığı krizle ekonomik üstünlüğünün yanı sıra askeri-politik üstünlüğünü de kaybetti.
Eskiden Rusya’nın çeperinde olan ülkelerin önemli bir kısmı NATO’ya ve AB’ye katılırken Rusya ile Batı arasındaki iktidar mücadelesi Avruapa’da eski Yugoslavya’ya, Asya’da ise Orta Asya cumhuriyetlerine kaydı.
Eski Yugoslavta’da süren savaşlara ABD ve Avrupa Birliği’nin müdahalesi parçalanmayı hızlandırırken buradaki Rusya faktörünü de tamamen devre dışı bıraktı. Şimdi eski Yugoslav cumhuriyetleri sorayla NATO’ya ve AB’ye katılıyorlar.
Kafkaslar ve Orta Asya
SSCB’nin yıkılışından sonra kafkaslarda 3, Orta Asya’da ise 5 yeni cumhuriyet kuruldu.
Bu yeni bağımsız devletler daha kuruldukları gün derin bir krize yuvarlandılar. Etnik çatışmalar, hızla yükselen yoksulluk, görünmesi engellenemez hale gelen yolsuzluklar ve o güne kadar egemen sınıfın kollektif mülkiyeti olan mülkiyetin özelleştirilmesi, yani talan edilmesi bu krizlerin temel nedenleriydi.
Oysa Kafkaslar ve Orta Asya adeta petrol ve doğal gaz içinde yüzüyor. Hiç biri SSCB döneminde ciddiye alınabilecek bir sanayiye sahip olmamış olmasına rağmen doğal kaynaklar açısından çok zenginler. Özellikle Azerbeycan, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan.
Şimdi Batı bu ülkelerin zenginliğine el koymak isterken diğer yandann da onları piyasa kapitalizmine sonuna kadar açmak istiyor.
Yaşanan krizlerin derinleşmesinde bu müdahalenin de elbette payı var.
Çöküşten sonra işbaşına gelen yöneticiler serbest pazara karşı bir ölçüde direnirken gene eski egemen sınıftan gelen başka çevreler ülkelerini serbest pazara, yani küresel sermayeye tamamaen açmaktan yanalar.
İşçi ve emekçi yığınlar Türkiye’de kimi sol çevrelerin sandığı gibi 1991 öncesine özlem duymuyorlar.
Sabun bulamadığı için grev yapan Sibiryalı madenci tekrar devlet kapitalizminin baskısına dönmek istemiyor. Bu açık. Ama var olan yol, kapkaççı düzenden ve her geçen gün yoksullaşmasından da kurtulmak istiyor.
Ve işte bu koşullarda görebildiği tek çözüm Batı. Batılı yaşam tarzı. Ona, onun zenginliğine özlem duyuyor. Bu nedenle de küresel sermayeye tamamen teslimiyet önerenlerin arkasında toplanıyor.
Gürcistan’da, Ukrayna’da ya da Kırgızistan’da ayaklanan işçi ve emekçiler eğer aşağıdan bir değişim talep edemiyorlarsa, eğer sosyalizm diyemiyorlarsa bunun başlıca suçlusu açık ki daha önce bütün SSCB’de sosyalizme ait herşeyi yerle bir etmiş olan stalinizmdir.
İşçi sınıfının neredeyse atomize edildiği, bütün örgütlerinin dağıtıldığı, bütün örgütlenme çabalarının sistemli bir biçimde dağıtıldığı düşünülürse Gürcü ya da Kırgız emekçilerin neden sosyalizm diyemediği daha kolay anlaşılır.
Kısacası, Kırgızistan’da, Ukrayna’da ya da Gürcistan’da emekçiler Batı yanlısı alternatiflerin peşine esas olarak gönüllü takıldılar. Zaten hiç bir komplo hiç bir müdahale uygun bir zemine sahip değilse işlemez.
ABD üsleri
Orta Asya stratejik olarak da ABD için büyük bir öneme sahip. Petrolü çıkarak ya da petrolün taşınmasında önemli yere sahip olan Orta Asya cumhuriyetleri ve Kafkas ülkeleri stratejik olarak da ABD’nin kontrol etmek istediği bir coğrafyayı oluşturuyor.
Afganistan’a saldırının hemen öncesinde ABD’nin Orta Asya operasyonu başladı. Kazakistan hariç bütün Orta Asya Cumhuriyetlerinde irili ufaklı ABD askeri üsleri kuruldu. Bunların en önemlileri Kırgızistan’da ve Özbekistan’da.
Kırgızistan ABD ile ilişkileri en baştan kuran, IMF ve Dünya Bankası’na kapıları açan, ABD yardımı alan bir ülke. Ama gene de Askar Akayev’in yolsuzluklara gırtlağına kadar batmış olan rejimi küresel sermayenin taleplerine sonuna kadar uymamaktaydı ve bu nedenle ABD bu ülkede yeni bir alternatif arayışına girişmişti.
Bunu fark eden Akayev giderek daha otoriter bir rejime geçerken ABD’nin Kırgızistan’daki üssüne AWACSlar yerleştirmesine lkarşı çıktı. Rusya ile de ilişkilerini yoğunlaştırmaya başladı.
Şimdi Kırgızistan’da iktidara oynayan üç unsur var. Eski KGB başkanı ve şimdi de gizli servisi ele geçirmiş olan Felix Kulav, şu anda iktidardaki en güçlü kişi olarak görülen Kamanbek Bakiyev ve eski dış işleri bakanı ve ABD konsolosu olan Roza Otunbayeva. Bu sonuncusu ABD’nin birinci tercihi durumunda.
Ne var ki Kırgızistan’da ayaklanan emekçiler için yeni bir süreç başladı. Çeşitli batılı gazetecilere konuşan Kırgızlar “Bu yeni hükümet de eskisi gibi oluyor. İsteklerimiz yerine getirilmezse yeni bir devrim yaparız” diyorlar.
Emekçiler ayaklanmanın, yığın mücadelesinin gücünü artık biliyorlar. Kırgız emekçiler olmasa da yarın bir başka ülkede ayaklanacak olanlar bu dersi çok daha iyi kullanacaklardır.
Büyük yığınların katıldığı hareketlerden, ayaklanmalardan korkmamak lazım. Sonunda daima egemen sınıfların korkulu rüyası haline gelirler. Yeterki her bir ayaklanmanın dersini diğerlerine anlatabilen bir devrimci parti olsun. İşte o vakit ayaklanmalar aşağıdan bir sosyal devrimi gerçekleştirebilir.
F. ALOĞLU


Özbekistan
Özbekistan Orta Asya Cumhuriyetleri içinde en önemlisi. Diğerlerine oranla daha gelişkin bir sanayisi ve ekonomisi var. Ayrıca Orta Asya nüfusunun hemen hemen yarısı Özbekistan’da oturuyor.
Özbekistan’ın başında İslam Karimov var. 1989’da Özbek Komünist Partisi Genel Sekreteri idi. 1991’de Devlet Başkanı oldu. Üst üste iki kez kendisini yeniden devlet başkanı olarak seçtirdi!
Muhalefet yasak. Muhalifler için şöyle diyor: “Bu devlette barışı ve asayişi korumak için 200 kişinin kafasını koparmaya hazırım. Eğer benim çocuğum böyle birşey yapsa kendi ellerimle onun kafasını koparırım.”
Hanabad kentinde içinde 1000 asker olan büyük bir ABD üssü var.
Özbekistan ABD’den büyük miktarlarda yardım alıyor ve bu yardımlar son iki sene de 3 katına çıktı.
Özbekistan çocukları idam eden iki ülkeden birisi. Diğeri ABD.
Bush yönetimi dahi İslam Karimov rejimini “çok sınırlı insan haklarının olduğu” dünyadaki en baskıcı rejimlerden birisi olarak tanımlıyor.
Kırgızistan’daki gelişmeler diğer Orta Asya Cumhuriyetleri’nde olduğu gibi Özbekistan’da da hiç duyulmadı.
Özbekistan en yoksullarla en zenginler arasında çok büyük bir uçuruma sahip. Ülkede aktif bir yasadışı islamcı muhalefet var.
ABD Karimov’un yerine daha ılımlı bir yeni lider arıyor.