Sosyalist İşçi 235 (21 Nisan 2005)

 

Sayfa 13:

Fransızlar "hayır" diyecek mi?
Anayasa karşıtlığı anlamına gelen Anticonstitutionnellement, Fransızca'daki en uzun kelime. Avrupa Birliği anayasası için sürdürülen kampanya Başkan Jacques Chirac ve Sosyalist parti lideri Francois Hollande için gerçekten de çok uzun olacak.
Son üç kamuoyu yoklaması hayır oylarının çok önde olduğunu gösteriyor. Eğer bu araştırmalar doğruysa Fransız oylaması bütün kıtaya şok dalgaları yollayacak. Anayasa Avrupa burjuvazisinin yeni liberal politikaları AB'nin tam kalbine yerleştirmek istemesidir.
Anayasa Avrupa Parlamentosu ve bürokratları tarafından hazırlandı. Onu yazanlar bile sadece üçte birini tartıştılar.
Anayasa var olan ekonomik politikanın resmi ifadesi ama bazı açılardan daha da ileriye gidiyor. Mesela, "kamu hizmetleri" metinde hiç yer almıyor. Onun yerine "genel çıkarlar için hizmetler" terimi kullanılmış, bunlar kamuya ait olabileceği gibi özel de olabilir. Zaten çok tartışmalı bir şey olan çalışma hakkı iş arama hakkına dönüş-müş. Ve anayasa Avrupa hükü-metlerinden askeri harcamalarını arttırmalarını talep ediyor.
Birçok Fransız işçi için Chirac'ı politik olarak yenmek için "hayır" oyu vermek yeterli bir neden ama milyolar anayasanın yeni sosyal sorunlar getirmekte olduğunu fark ediyor. ("Hayır artık sağlık hizmetiniz için para ödemek zorundasınız, bu anayasada yazılı...")
Hayır oyu şimdiki sağcı hükümetin sonu olabilir. Chirac istifa için baskı altında kalabilir. Ve Sosyalist parti içindeki kriz derinleşebilir.Hollande'ın başında olduğu yönetim yeni liberal politikalara direniyor ama aslında yaptıkları acı ilacı birazcık tatlandırmaktan ibaret.
Politizasyon
Ancak Sosyalist Parti'nin sol kanadı hayır oyu istiyor ve parti içinde yapılan oylamada %43 aldılar. Sol kanadın iki lideri, eski genel sekreter Henri Emmanuelli ve sol sosyalist (eski troçkist) Jean-Luc Melenchon disipline gönderilmekle tehdit edildiler ama parti yönetimi daha ileriye gidemedi.
Ancak daha büyük şok CGT'nin (Fransa'nın en büyük sendikası) genel konseyinin hayır oyu kararı vermesi oldu. CGT liderliği sendikanın tarafsız kalmasını istiyordu. Ancak 2003'de emeklilik konusundaki gerileme, elektrik sektörünün özelleştirilmesi ve sağlık hizmetlerine dönük saldırılar CGT liderliğine karşı muhalefeti güçlendirdi. CGT liderliği şimdiye kadar bir iç tartışmada böyle bir yenilgi yaşamamıştı.
Son olarak Komünist Partisi, troçkist Devrimci Komünist Birlik (LCR) diğer radikal sol örgütler ve yeni liberal politikalara karşı çıkan ATTAC ve benzeri kuruluşlarla birlikte yığınsal bir hayır oyu kampanyası sürdürüyorlar.
Son grevler ve gösteriler, Brüksel'de 19 Mart'ta yapılan yeni-liberal Avrupa'ya karşı gösteri ve hayır oyu kampanyası tarafından politikleştiriliyor.
Ülkenin her tarafında yüzlerce hayır oyu komitesi kuruldu. Büyük medya panik içinde ve her işyerinde AB'yi tartışan insanlar var. Aşırı sağ da anayasaya karşı milliyetçilik temelinde kampanya yapıyor ama grevler ve gösteriler gösteriyor ki onların kampanyası ana güç değil.
Kampanya Sosyalist Parti liderliğini sağa itiyor ve aynı zamanda partinin bir kısmını da daha radikal sol bir tutuma çekiyor.
Eğer Hayır kampanyası kazanırsa bu milyonlarca işçinin kendisine güvenini arttıracak ve Sosyalist Partiye karşı sol bir alternatif gereksinimini öne çıkaracak. Maastricht konusunda bile tartışmaların dışında duran Lutte Ouvrier (troçkist İşçi Mücadelesi adlı grup) bile hayır oyu çağrısı yapıyor. Devrimciler bu politik krizi derinleştiriyor.
Avrupa kapitalizminin nasıl çalışacağını tarifleyen garip bir metnin anti-kapitalist solun beklediği fırsat olması çok harika bir şey.
Nick BARRETT



Devlet tarihi suya gömüyor
Seyirci mi kalalım?
Allianoi. Hiç duydunuz mu bilmiyorum. Duymamak ayıp değil öğrenmemek ayıp, diyerek başlayalım hikayesini anlatmaya.
Günümüzde, 2000 yılına kadar, o da bir iki yabancı kaynakta, adı geçermiş sadece. Yeri tam olarak bi-linmezmiş. Kuzey Ege'de bir yerlerde de, nerede?
Antik yazarlardan Aristides'in, Hieroi Logoi adlı eserinde anılıyor: Bergama Krallığının yazlık kenti, Kaplıca Merkezi, Sağlık yurdu ( Asklepion), gelenler şifa buluyor. Mozaikleri ile ünlü.
Devlet Su İşleri, 1993 yılında, İzmir - Bergama İlçesinin 18 metre kuzey-doğusunda, Paşa Ilıcası denen yerde bir Baraj inşasına başlıyor. Yortanlı Barajı. İnşaat devam ederken tarihi birşeyler takılıyor dozerlerin kepçelerine. "Bu da neymiş yani bir iki taş toprak" demiyorlar işçiler ve Kültür Bakanlığı ile görüşmeler, Protokoller sonucu Yortanlı Baraj İnşaatının yanı başında bir de kurtarma kazısı başlıyor 1998 yılında. Protokol gereği, çıkan eserler Bergama Müzesine kaldırılacak ve "Kurtarma Görevimiz" de böylece tamamlanmış olacak diye bakılıyormuş meseleye.
Ama Kurtarma Kazısı ilerledikçe yolları, sütunları, mozaikleri, hamamları, kaplıca odaları ve 45 derece sıcak suyu ile bir kent çıkıyormuş ortaya, Kazı Başkanı Ahmet Yaraş kazı alanının antik kaynaklarda sözü edilen Allianoi olduğunu anladığında kendini zor zaptediyormuş.
O heyecanı daha sonra Ahmet beyle paylaşabilen şanslı kullardan biriyim ama" işte burası Allianoi" dediği anda yanında olabilmek için neler vermezdim!
Artık kurtarmanın anlamı değişmiş elbette Ahmet bey için, kenti yerinde bırakmak olmuş.
Uluslararası belgeler de böyle söylüyor zaten. Sadece bir tanesine bakmak bile yeterli. 1992 tarihli Malta Sözleşmesi gereği, sözleşmeci devletler " ..arkeolojik mirasın korunması için gerekli önlemleri almak, arkeolojik araştırma faaliyetlerini bilimsel güvence altına almak, arkeolojik mirasın tercihen bulunduğu yerde korunması ve bakımını sağlamayı.." taahhüt etmişlerdir. Türkiye de bu sözleşmeyi 13 Ekim 1999 tarihli Resmi Gazetede yayımlayarak imzaladı.
Aman ne güzel Türkiye'nin yükümlülükleri ile Ahmet beyin duyguları çakışıyormuş işte kent kurtuldu demeyin hemen. Başvurduğu her kapıdan, barajın ülke ekonomisine getirdiği gelir cümlesi ile başlayıp, canım işte baraj bitene kadar kurtardığınız çanak çömleği kurtarın bir de iyi arşiv tuttunuz mu tamamdır, aklı ile biten bir söylev dinlemiş.
Ama artık söylev dinleyecek zaman kalmadı, Kasım 2005 de baraj su tutmaya başlayacak ve ana gövde altında kalacak olan Allianoi de sulara gömülecek. Ebediyen. Bilinçle ve insan eliyle.
Üstelik, gelecek kuşakların tarihsel mirastan yararlanma, gibi bir insan hakkı varken!
Seyirci mi kalacağız!
Kalmadık tabi. 2004 Eylül ayında İzmir'de bir sivil toplum insiyatifi oluşturduk Adına da Allianoi Girişimi dedik. Arkeologlar, hukukçular, mimarlar, doktorlar, turist rehberleri, mühendisler, kazıda çalışan Bergamalı işçiler, onlara börek-çörek taşıyan ev hanımları gibi çok değişik meslek ve uğraşları olan, daha önce birbirini tanımayan insanlar biraraya geldik ve Allianoi'u kurtarmaya ama gerçekten kurtarmaya kararlıyız. Devlet Su İşleri-ne " inşaatı durdur" hukuki başvurusunu yaptık. Cevap olumsuz olursa dava açmaya hazırlanı-yoruz. Ayrıca Kültür Bakanlığına yönelik bir imza kampanyamız var. Mart ayında başlamış olduğumuz bu kampanyada şimdiden 3000 imzayı geçtik. Web site adresimiz www.allianoi.org Allianoi'u dayanışma ile kurtaracağımıza inanı-yoruz.
Bu dayanışma duyguları ile Erdoğan'a yazdığı mektupta Belçikalı arkeolog dostumuz Bernard Van Daele'in söylediği gibi, geçmişi kurtarmak geleceği kurtarmaktır aslında.
Hilal KÜEY


İstanbul Akdenizlileri ağırladı
16 - 17 Haziran tarihlerinde İspanya'nın Barselona kentinde yapılacak Akdeniz Sosyal Forumu'nun son hazırlık toplantısı 15 - 17 Nisan tarihleri arasında İstanbul'da yapıldı.
Petrol İş'te yapılan hazırlık toplantısına Filistin'den Fas'a, Katalonya'dan Mısır'a kadar Akdeniz'in çeşitli ülkelerinden yüzden fazla aktivist katıldı.
Hazırlık toplantısı boyunca, Haziran ayında Barselona'da yapılacak Akdeniz Sosyal Forumu'nda tartışılacak 6 ana eksen etrafında çalışma gurubu toplantıları yapıldı.
Bu başlıklar ana hatlarıyla kadın ve erkekler için demokrasi, yurttaşlık ve insan hakları, çatışmalar, askeri işgaller, militarizm ve barış; ekonomik, sosyal ve kültürel haklar ve kalkınma modelleri, emek ve sorunları; göç; kültürel çeşitlilik ve transkültürel dialoglar; kalkınma modeli ve çevresel sürdürülebilirlik; kadınlar ve Akdeniz.