Sosyalist İşçi 239 (10 Temmuz 2005)

 

Sayfa 11:


İran
Ahmedinecad muhafazakâr mı?

Türkiye'de çıkan gazete başlıklarına baktığımızda İran'da seçimleri muhafazakâr Mahmud Ahmedinecad kazandı. Bir Gün ise daha da ileri giderek "sertlik yanlısı Ahmedinecad" ifadesini kullandı. Rafsancani ise kimi Türk gazeteleri tarafından "reformcu" olarak nitelenirken Bir Gün "ılımlı muhafazakâr" tanımını tercih etti. Özgür Politika ise Mahmud Ahmedinecad için "aşırı muhafazakâr" tespiti yapmış. Üstelik Özgür Politika'ya göre Ahmedinecad "Batı ile ilişkiler ve sosyal politikalar başta olmak üzere aşırı muhafazakar görüşleriyle biliniyor."
Bakın siz, bir insan ABD ile, Batı ile ilişkilerinde bağımsızlıktan yana olunca, yoksullardan yana politikalar savununca ABD'nin kuyruğuna takılıp o ne derse kabul eden bir tutumu reddedince sadece "muhafazakâr" değil "aşırı muhafazakâr" oluyor.
Ahmedinecad'ın Bir Gün'de "sertlik yanlısı muhafazakâr" olarak tanımlandığı makalede, seçilmesinden hemen sonra yaptığı basın toplantısında söyledikleri de yayınlanmış: "modern, ileri, güçlü bir İslami troplum modeli yaratmak."
Ahmedinecad'ın "muhafazakâr" veya "sertlik yanlısı muhafazakâr" olarak nitelenmesinin tek nedeni köktendinci olması ve ABD ve Batı Avrupa ile entegrasyona karşı olması veya başka bir dille söylersek İran'ın büyük emperyalist güçler karşısında bağımsızlığını korumaktan yana olması. Yani "tam bağımsız İran"ı savunuyor olması Batı basınının dilinde Ahmedinecad'ı muhafazakâr yapmakta. Büyük basın pazar ekonomisine açılmayı reformculuk olarak tanımlamakta. Yeni liberal politikalara ne kadar uyulursa batıya, yani büyük emperyalist güçlere, küresel sermayeye göre o kadar fazla reformcu olunuyor. Örneğin sosyal sigortaları yok edenler ciddi reformcu. Ya da eğitimi özelleştirenler, hastaneleri haraç mezat satanlar hep çok iyi reformcu.
Oysa benim gibi geri kafalı, muhafazakâr olanlar çalışanlar için sosyal sigortaların kurulmasını reformculuk olarak tanımlıyoruz. Çünkü büyük yığınlar için, çoğunluk için ileri olan sosyal sigortaların yok edilmesi değil, kurulmasıdır. Eğitimin herkes için ve parasız hale gelmesidir. Aynı şekilde bütün yurttaşların parasız sağlık hizmetlerinden yararlanması reformculuktur. Yeni liberalizm ile birlikte bu kavramlar tepetaklak edildi.
Yeni liberalizmi savunanlar için eğitimi paralı hale getirenleri reformcu olarak tanımlamak şimdilerde (ben kabul etmiyorum ama gene de) anlaşılır bir tanımlama oldu. Ama aynı şeyi Bir Gün ya da Özgür Politika yapmamalı.
Ahmedinecad niye Rafsancani'nin iki katı oy alarak kazandı? Bir Gün'ün de belirttiği gibi Ahmedinecad "ülkenin petrol gelirlerinin adil bir bölüşümünü savunan bir isim." Bu nedenle Batı basını tarafından "muhafazakâr" olarak adlandırılıyor. Günümüzde herşey tepetaklak olurken "eşitliği, adaleti" savunmak artık muhafazakârlık!
Oysa onun programı hiç de muhafazakâr değil. Sanırım Bir Gün okurları programının önemli bir kısmına katılırlar.
İran'ın muazzam petrol gelirlerinin küçük bir azınlık tarafından paylaşıldığı-nı söylüyor ve bunu değiştirmeyi, eşitliği ve adaleti vaat ediyor. Buna katılmaz mıyız?
Yatırımları zengin şehirlerden yoksul şehirlere kaydıracağını söylüyor. Bunu Türkiye'ye uyarlarsanız, yatırımları Batı'dan Doğu'ya, Orta Anadolu'ya kaydırmayı vaadediyor. Buna katılmaz mıyız?
Köylülere hiç faizsiz kredi vereceğini söylüyor. Buna katılmaz mıyız?
Fiyatların donacağını söylüyor. Katılmamak elde değil. Öğretmenlerin maaşlarının artacağını söylüyor. Asgari ücretin artması gerektiğini söylü-yor. Bunlar muhafazakârlık mı?
Kadınlara sağlık sigortası, işsizlik sigortası vaadediyor. Emeklilik gelirini arttırmayı vaadediyor. Bunlara katılmaz mısınız?
Petrol arama, işletme yetkilerini öncelikle İranlı şirketlere vereceğini söylüyor. Dev petrol şirketlerine karşı çıkıyor. Siz de bu tutumu desteklemez misiniz?
Kısacası Ahmedinecad yoksullara dönük reformcu politikalarla seçimlere katıldı ve tam da bu nedenle kazandı. Rakibi Rafsancani ise son dakikada petrol şirketlerinin hisselerini halka dağıtacağını söyledi. Ama İran halkının üçte ikisi bu "reformist" hisse senedi dağıtımını, yani özelleş-tirmeyi desteklemedi.
Ve son olarak Ahmedinecad ABD'nin dümen suyuna girmeyi reddediyor. Siz İran'ın ABD'nin veya Avrupa Birliği'nin dümen suyuna girmesini mi tercih edersiniz? Elbette hayır. Öyleyse Ahmedinecad neden "sertlik yanlısı" ya da "aşırı" muhafazakâr?
Sertlik yanlısı terimi baskıcı olacağı anlamına geliyor. Oysa adam oyların üçte ikisini aldı.
Birde tabii ki sosyal programı var. O bir kökten-dinci. Şeriata bağlı. Kadınlara karşı bu nedenle ayrımcı. Ama bütün bunlar onu "muhafazakâr" veya "sertlik yanlısı muhafazakâr" yapmaz köktendinci yapar.
Yakın gelecekte ABD İran'a saldırabilir. Ahmedinecad'ın "muhafazakâr" olması bu saldırının Batıdaki temellerinden birisi olacak. Irak ve Afganistan'da olduğu gibi "kadınların özgürleştirilecek" olması askeri saldırının temellerinden birisini oluşturacak.
Türk solu köktendinci İslamcıları iyi kavramak ve onları emperyalistlerin diliyle değerlendirmemeyi öğrenmek zorunda. Eğer zenginle yoksul arasındaki eşitsizliğe karşı çıkan ve desteğini bu söylemiyle kazanan birisini "muhafazakâr" olarak adlandırırsanız o takdirde yoksullar arasında, emekçiler arasında pek şansınız kalmaz ve sosyalistlerin yanında olması gereken bu kesimleri köktendincilere terk edersiniz. Ne yazık ki başımıza gelen budur.
Sinan BULUT

İran’da demokrasi!
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından İran’daki çeşitli çevreler seçimlerin demokratik olmadığını söylediler. Çeşitli gruplar ise boykot çağrısı yaptı.
Gerçekten de İran’da seçilmemiş bir dini organ 1.000’den çok adayın önünü kesti ve seçimlere katılmasını engelledi.
İran’da demokrasi olmadığı açık.
Ne var ki İran’da demokrasi olmadığını söyleyenler acaba ABD’de ya da Fransa’da demokrasi olduğunu söyleyebilirler mi?
ABD’de ve Fransa’da bir insanın adaylığını engelleyen dini önderlikler yok ama bu ülklerde de aday olabilmek için çok sayıda yerel yönetimin onayını almak gerekiyor.
Örneğin son ABD başkanlık seçimlerinde solun adayı Nader bazı eyalet-lerde ön seçim yapamadığı için buralarda seçimlere katılamadı.
Bir çok ülkede ise özgür seçimlerin önünü kapayan sayısız başka önlem var. Örneğin baraj.
Türkiye’de bu baraj en üst düzeyde: Yüzde 10. Bu nedenle oy veren seçmenlerin önemli bir ksımının oyları ziyan olmakta.
Türkiye’de bir de, bir partinin seçimlere katılması için, Türkiye’nin 60 kadar ilinde örgütlenmiş olması gerekiyor. Böylesi bir önlemi de demokratik olarak görmek mümkün değil.