Sosyalist İşçi 239 (10 Temmuz 2005)
Sayfa 14:
İmparatorluk
çökmeden önce…
"Irak'ta polisler hedef alındı: 29 ölü", "Irak'ta saldırılarda 15 ölü", "Irak'ta 6 ABD askeri öldü", "Irak'ta bombalı saldırılar onlarca ölü ve yaralı"… Bu başlıklar günlük gazete okuyan, televizyonlarda haberleri izleyen ya da internette kısa bir haber turu atanların her an karşılaşmak zorunda olduğu haberlerin küçük bir kesimi.
ABD'nin Irak işgalinin yarattığı tablonun Irak'ın günlük yaşamını ne hale getirdiğini anlatan rakamlar.
Başka rakamlar da var. Geçen hafta, Irak'taki ölü ve yaralı bilançosunun korkunçluğu şu haberle veriliyordu: "Irak'ta son 6 ayda düzenlenen saldırılarda 20 bin kişinin öldüğü ve yaralandığı açıklandı."
İngiltere'de Tony Blair ile bir görüşme gerçekleştiren Irak Başbakanı İbrahim Caferi ise, şaka yapar gibi bir açıklama yaptı, Irak'ta güvenliği yeniden sağlamak için 2 yıl yeteceğini belirtti. Irak Başbakanı ölüm, kargaşa ve kaos dolu iki yıl daha vaat ediyor.
Bush'un konuşması
ABD Başkanı Bush, özellikle ABD kamuoyunda gelişen savaş karşıtı tepkileri, Bush yönetimine duyulan ve artan hoşnutsuzluğu gidermek için Fort Bragg garnizonunda bir konuşma yaptı. Fakat konuşmanın sonuçları Bush'un amaçladığının tam tersi bir gerçeği bir kez daha açığa çıkardı: Bush'a ve Irak işgaline yönelik tepkiler ABD'de Bush yönetimi döneminde hiç olmadığı kadar yüksek bir düzeyde.
"Tam bir
düşkırıklığı"
Los Angeles Times 'ın baş yazısı, Bush'un konuşmasını ''tam bir düş kırıklığı'' olarak adlandırdı. (Cumhuriyet 4 Temmuz, sf 13) Neilsen Media Research kurumunun verilerine göre Bush'un konuşması 23 mil-yon kişi tarafından izlenmiş. Bu Bush'un tüm kari-yerindeki en düşük izleyici oranı.
Araştırmalar başka gerçeklere de işaret ediyor: ABD'de halkın yüzde 53'ü savaşın yapılan fedakârlığa değmediğine, yüzde 52'si de Bush'un ulusu bilerek yanılttığına inanıyor. Bu oranlar da Bush'un iki dönemlik başkanlığı sırasında ilk kez kendi kamuoyundan aldığı desteğin yüzde 50'nin altına düştüğünü gösteriyor.
Bush Irak'a neden saldırdı?
ABD'nin Bush'un komutanlığında başlattığı savaşın iç içe geçmiş birden fazla nedeni var. Bush'un savaşının hedefi, ABD'nin diğer emperyalist bloklar karşısında göreceli olarak gerileyen ekonomik gücünün ve rekabet düzeyinin, süper askeri gücüyle ve savaş politikalarıyla daha fazla gerilemesini engellemek ve dünya hegemonyasını sürdürebilmek. Ekonomik gücü ABD'yi yakalamış olan Avrupa Birliği, ABD ekonomik yaşamının duayenlerinin korkulu rüyası haline gelen Çin gibi ekonomik devler ABD hegemonyası için büyük bir tehdit.
Bush'un savaşı doğrudan petrol ve diğer enerji kaynaklarıyla ilgili. Irak, dünyanın bilinen ikinci en büyük petrol rezervine sahip. Üstelik çıkartması ve işlemesi en kolay, en düşük maliyetli petrol de Irak'ın. ABD'nin Irak'ı işgal etmesinde, "önce Irak'a demokrasi getirmesinde" Irak'ın petrol zenginliğine el koymak önemli bir nedendi.
ABD Irak petrollerine kendi tüketimi için değil, dünyanın petrol tüketimini kontrol etmek için önem veriyor. ABD kendi petrol ihtiyacını hem kendi üretimiyle hem de Latin Amerika'dan rahatça karşılıyor. Ortadoğu petrollerine günlük sanayi ve tüketiminde ölümcül bir ihtiyaç duyan Avrupa Birliği ülkeleri, Çin, Rusya ve Japonya gibi ekonomik devler ise, Irak petrol re-zervlerine el koyan ABD'nin ekonomik kontrolünden kaçınamazlar. Petrol, dünya ekonomisinin en önemli metası ve bu yüzden de dünya hegemonyasının önemli bir aracı.
Bush yenilmek zorunda
ABD kamuoyu Bush'un aleyhine dönerken hemen hemen tüm askeri stratejistler, ABD'nin Irak'ta batağa saplandığı konusunda hemfikir olmuş görünüyorlar. Bugün eli-mizden gelen ne varsa onu yaparak ABD'nin Irak'taki yenilgisini hızlandırmak ve işgale son vermek için aralıksız mücadele etmeli-yiz.
Anti kapitalist savaş karşıtı hareketin gücü, ABD'yi yenmek için çok güçlü olanaklar sunuyor. Savaş daha başlamadan, ABD Irak'tan önce Afganistan'ı yakıp yıkmadan önce savaş karşıtları kürsel bir eylem dalgası yaratarak savaşı ve savaş gerekçelerini teşhir etti. Bush ve Blair'in yalancı olduklarını ve savaş için ürettikleri tüm gerekçelerin sahtekarlık olduğunu açığa çıkarttı. Afganistan'da Taliban, Saddam'la El Kaide arasındaki bağlantı, Irak'ta kitle imha silahlarının varlığı gibi tüm savaş argümanlarını savaş karşıtı hareket milyonların katıldığı eylemlerle çürüttü.
Savaşa karşı 15 Şubat 2003 günü düzenlenen küresel eylem, Türkiye'de gerçekleşen 1 Mart 2003 eylemi gerçekten de ABD emperyalizmine takılan ilk büyük çelmeydi.
Savaş karşıtı hareketin sendelettiği ABD emperya-lizmini tekmeleme onuru ise Irak halkına, işgale karşı direnen Iraklılara ait.
Irak direniyor, Irak kazanacak!
İskoçya'da bugünlerde gerçekleşen G8 zirvesine karşı gösteriler ve toplantılar örgütleyen Savaşı Durdurun kampanyasının davetlisi olarak İngiltere'ye giden Iraklı sendikacı Sami Ramadani yaptığı konuşmalarda işgale karşı mücadelenin kazanması için bazı kafa karışıklıklarına son vermek gerektiğini anlattı. Ramadani, bunlardan birincisinin, eğer işgal güçleri Irak`tan çekilirse Irak'ın bir iç savasın içine düşüp Irak halkının birbirini öldürmeye başlayacağı yönündeki fikir olduğunu söyledi. Sami Ramadani bunun büyük bir yalan olduğunu, çünkü asıl ölüm ve kaos kaynağının işgalin kendisi olduğunu söyledi. Ramadani'ye göre ikinci yanlış fikir ise işgale karşı direnenleri terörist olarak yargılayan anlayış. Zaman zaman Irak halkının dostlarının direnişle arasına mesafe koymasına neden olan bu fikir, gerçek teröristin Bush ve ekibinin politikaları ve işgalin bizzat kendisi olduğunu görmezden geliyor.
Irak'ta direniş her geçen gün büyüyor. Tony Blair'e direnişi bastırmak için iki yıl gerektiğini söyleyen Irak Başbakanı bu yüzden hayal görüyor. Irak'tan gelen son haberlerden birisi Irak direnişinin neden sona ermeyeceğinin de açık bir kanıtı: İngiliz Observer gazetesinin Bağdat muhabiri, Irak'ta ''demokrasinin sembolü'' olarak görülen yeni hükümete bağlı polis komandolarının işkence uygulamalarının vahşi boyutlara ulaştığını ve sistematik hale geldiğini ortaya çıkardı. Sorgu yöntemi olarak askıya almak, üzerinde sigara söndürmek, dizkapaklarını matkapla delmek gibi işkenceler uygulanıyor ve bazı tutsaklar hiçbir hukuki yargılama olmaksızın öldürülüyor. Daha da vahim olanı ise bu işkence merkezlerinden birinin İçişleri Bakanlığı binasında örgütlenmesi!
İngiltere Savunma Bakanlığı Irak güvenlik güçlerine 27 Milyon sterlinlik yeni bir yardım yaptı. Bu para, bu işkence merkezlerinin örgütlenmesi ve işkencecilerin beslenmesi için harcanıyor.
Direnişin yaygınlığı bakanlık merkezlerinde direnişçileri yok etmek için işkence merkezleri kurulmasına neden oluyor.
İşgale karşı direniş neden devam edecek? Bu sorunun yanıtını da yine Felluce'den kalkıp G8 zirvesine karşı miting ve toplantılara katılmak üzere İngiltere'ye giden Majid Al Gaood anlatıyor: "Bugün Irak'ta doğrudan ve dolaylı ölümler var. Her ikisinin de sorumlusu işgal güçleri. Bugüne kadar 100 binden fazla Iraklının öldüğü sanılıyordu ancak tahminlere göre bu rakam 300 binden fazla, hatta 500 bin olabilir. Bugüne kadar işgal güçleri Irak`ta 200 bin evi yok ettiler, hastaneleri yıktılar, tarihi mirasa büyük zarar verdiler. Dolaylı ölümlerin asıl kaynağı ise yine Amerika`nın önderliğindeki işgal, çünkü kamu hizmetleri verilemediğinden, elektrik, temiz su, sağlık hizmeti olmadığından her gün çocuklar basta olmak üzere onlarca Iraklı ölüyor. Günlük hava sıcaklığının 40 dereceye ulaştığı bu koşullarda hayatta kalmak çok zor".
Birleşmiş Milletler beslenme hakkı uzmanı Jean Ziegler, "Amerika ve İngiltere'nin Mart 2003'deki saldırısının ardından yetersiz beslenen beş yaş altındaki çocuk oranının yüzde 4'ten yüzde 7'ye yükseldiğini, çöken su şebekelerinin büyük bir sorun haline geldiğini ve işgalle birlikte çoğunluğu kadın ve çocuk 100 bin Iraklı sivilin 'normalin dışında sebeplerle' öldüğünü açıkladı. Ziegler ekledi: "Ölümlerin durması için işgalin sona ermesi şart!"
İşgale karşı direniş bu yüzden sürmek zorunda. Ve Bush bu yüzden Irak'ta yenilmek zorunda. İşgale karşı direnişin bir avuç teröristin işi olduğu yönündeki yaklaşım son derece yanlış çünkü direniş çeşitli biçimleriyle iç içe ilerliyor. Hatırlayalım, Bağdat'ın ABD askerlerinin kontrolüne geçmesi ve Saddam yönetiminin sona ermesinin ikinci yıldönümünde, Irak'ın her yerinde yüz binlerce Iraklının katıldığı protesto gösterileri düzenlendi. 10 Nisan'da Bağdat'ta 300 bin kişi işgale karşı yürüdü.
Dünyanın kaderi Irak'ta belirleniyor. Bu kaderi evrenin efendilerinin değil de bizim çizmemizin ne kadar olanaklı olduğunu, hem Irak halkının direnişinde hem de G8 zirvesine karşı eylemlerin kızgınlığı, coşkusu ve kitleselliğinde görüyoruz.
Bu yüzden bütün mücadeleleri birleştirerek hareketi yükseltmeliyiz: "Şimdi, savaş karşıtı hareketi daha da büyütmek, sağlık, eğitim, işsizlik gibi yüzlerce biçimde saldıran neoliberal politikalara karşı bir muhalefet aracı örgütlemek için uğraşıyoruz. Şimdi, dünyada her 3 saniyede bir çocuğun açlıktan, yoksulluktan ölmesine karşı sesimizi yükseltebileceğimiz; şimdi, özelleştirmeler yüzünden işsiz kalan ve eve döndüğünde ailesinin umutsuz bakışlarıyla karşılaşan insanlarla beraber umudu yükseltebileceğimiz; şimdi kazanmanın umudunu taşıyan bir küresel alternatifi yükseltmek için harekete geçi-yoruz." (Ersin Tek)
Şenol KARAKAŞ