Sosyalist İşçi 242 (6 Ekim 2005)
Biz 6 milyarız, biz kazanabiliriz!
İçinde bulunduğumuz aylarda uluslararası bir kampanyanın başlangıcına tanık oluyoruz. Bu kampanyanın örgütçülerinden Jonathan Nealle İstanbul’da Karakedi’de konuştuğu toplantıda kampanyanın amaçlarını anlattı.
Sizin Türkiye'de, bizim İngiltere'deki kadar büyük bir harekete sahip oluğunuzu görmek beni çok memnun ediyor. Çünkü önümüzde çok büyük ve tarihsel bir görev var.
New Orleans'ta neler olduğuna bakarsanız, dünyanın geleceğini görebilirsiniz.
Küresel ısınmanın sonuçları sadece doğal afetler şeklinde gelmeyecek. Bu sonuçlar, şu anda içinde yaşadığımız insan toplumlarında kendini gösterecek. New Orleans'ta ölüme terk edilen binlerce insana baktığınız zaman, Amerikan toplumunun ırkçılığını görüyorsunuz. Ayrıca, yoksulların geride bırakıldığını görüyorsunuz. Otuz altı saat sonra Texas eyaletindeki Houston'a ulaşacak olan, Katrina'dan daha güçlü bir tayfun geliyor şimdi. Houston Belediye Başkanı, bugün, kentte yaşayan herkesin kenti terk etmesini istedi. Ama yine, New Orleans'ta olduğu gibi, Houston'da da yoksullar için otobüs olmayacak.
Yıllardır, bütün ülkelerin hükümetleri bize kamu işletmelerinin kötü özel sektörün ise iyi olduğunu anlatıyor. Katrina New Orleans'a yaklaşırken, özel otobüs şirketleri, bütün otobüslerini New Orleans'ın dışına götürdü. Otobüsler zarar görmesin diye yoksul insanları ölümle baş başa bıraktı. Geride kalanlar ise ABD ordusu ve polisinin geldiğini gördüler.
CNN'de, polisin ve ordunun ellerinde tüfeklerle New Orleans'a girdiğini hepimiz gördük. Hatta tanklarla girdi-ler ve insanlara ateş etmeye hazırdılar.
Çaresiz kaldıklarında kendi insanlarına bunları yapıyorlarsa, artık Irak'ta neler yaptıklarını düşünün. Ama kendi ülkelerimiz hakkında kendimize yalan söylemeyelim. Bush yönetimindeki ABD özellikle vahşi ve geri bir ülke. Ama İngiltere'de de Türkiye'de de böylesi bir felaket çok benzer sonuçlara yol açardı. Depremi hepiniz hatırlıyorsunuz.
Şu anda küresel ısınma yüz binlerce göçmen yaratıyor, Afrika'da milyonlarca göçmen yaratıyor. Bu afetler iyice kötüleştiğinde Bangladeş, Nil deltası, Hollanda seller altında kaldığında, bunlar on milyonlarca, yüz milyonlarca göçmen yaratacak. Bu dünyada göçmenler, sınırlar ve ellerinde makineli tüfeklerle bekleyen sınır bekçilerine yol açıyor. Ve bu gerçekleştiğinde yeni göçmenler hakkında yeni ırkçılıklar ortaya çıkacak.
Ama seller ve fırtınalardan daha önemlisi açlık olacak. Küresel ısınma gıda stoklarını azaltacak, tarımı etkileyecek. Şu anda bunun gerçekleştiği en önemli yerlerden birisi Himalaya Dağları. Himalaya'da buzullar eriyor. Birçok nehire sular bu buzullardan geliyor. Bu durum Hindistan'da gerçekleşmeye başladı. Sahra Altı Afrika'da da aynı olay gerçekleşiyor. Eğer bütün gıda maddelerinin paylaşıldığı bir dünyada yaşasaydık sorun olmayabilirdi.
Oysa öyle bir dünyada yaşıyoruz ki gıda az olduğu zaman bir takım insanlar parayı basıp gıda alırken büyük bir çoğunluk aç kalı-yor. Bu nedenle küresel ısınma aynı zamanda savaş anlamına geliyor. Küresel ısınma geriye kalmış olan topraklar için rekabet eden insanlar arasında savaş anlamına gelecek.
Bütün bunlar birlikte ger-çekleşen ve birbirini besleyen unsurlar. Açlık, savaş, göçmenler, hastalıklar, bütün bunlar birlikte gelişiyor.
Ama bunlar gerçekleşmek zorunda değil. Şimdi ne yapmamız gerektiğini biliyoruz. Biliyoruz ki sera etkisi yaratan gazların en önemlisi karbon. Karbon aynı zamanda bir kere havaya verildiği zaman temizlenmesi en zor olan gaz. Karbonun temizlenmesi 100 yıl sürüyor. Bu nedenle mevcut karbon oranı çok hızla yükseliyor.
Bir sorun daha var: Bilim adamlarının şanssız süprizler adını verdikleri bir olasılık daha var. Buna ani iklim değişikliği de denilebilir. Jeolojinin tarihinden, bu ani iklim değişikliklerini bilebiliyoruz. Geçmiş yüz milyonlarca yıl içinde iklim değişikliği olan yerlerde bu süreç yavaş başlıyor sonra aniden hızlanıyor.
En son yaşanmış iklim değişikliği 10660 yıl önce gerçekleşti. O iklim değişikliğinin yarıdan fazlası üç yıl içinde gerçekleşti. O yarının yarısından fazlası da bir yıl içinde gerçekleşmiş. Bu geri besleme mekanizmalarının nasıl işlediğini bilmiyoruz ama böyle bir şey olduğunu biliyoruz. Bu gelişmenin elli yıl sonra mı, 20 yıl sonra mı, yoksa haftaya mı olacağını da bilemiyoruz.
Ama, havaya karbon vermeye son verebiliriz. Bilim insanları şu konuda hemfikir. Karbon miktarını %70-%80 oranında düşürmemiz gerekiyor. Ama dünyanın nüfusu artıyor. Hindistan, Çin ve başka ülkeler sanayileşiyorlar. Dolayısıyla sanayileşmiş ülkelerde karbon miktarını %90 veya daha fazla oranda düşürmemiz gerekecek.
Bu mümkün ama önce şunu söyleyeyim: Ben İngiltere'deki İklim değişikliği kampanyası adına konuşuyorum. Bizim kampanyamız çok çeşitli insanları bir araya getiren çok geniş bir ittifak. Bazılarımız çözümün kişisel olarak nasıl yaşadığımızı değiştirmekten geçtiğini savunuyor.
Bazılarımız Tony Blair ve Bush'un düşüncelerini değiştirmemiz gerektiğini savunuyor. Bazılarımız çok radikal çevreci. Bazılarımız da bütün dünyayı değiştirmek istiyor. Dolayısıyla ben kendi görüşlerimi anlatacağım, tüm kampanya adına konuşamam.
Şuna inanıyorum: havaya karbon salmayı engelleyecek teknolojiye bugün sahibiz. Yapmamız gereken bir çok şey var. Greenpeace, "dünyada yeterince rüzgâr var, gerekli olanın dört kat fazlası enerji üretmek mümkün" diyor. Ama aynı zamanda güneş enerjisine de ihtiyacımız var. Dalga enerjisine ihtiyacımız olacak. Alternatif enerjiye gelince Bush, "hayır yapamayız, maliyeti çok yüksek olur" diyor.
Alternatif enerji gerçekten de daha yüksek maliyetli. En ucuza mal olacak rüzgar da bile, enerjinin %20'sini rüzgardan elde edersen maliyeti daha yüksek olmuyor ama enerjinin yüzde 50'sini rüzgardan elde edersen maliyeti daha yüksek oluyor.
Burada soru şu: maliyeti yüksek demek ne demek? Şu anlama geliyor: önce istihdam, yani işi yapmak için gerçek insanlara gerçek para ödemek gerek. Yani çok yüksek miktarda devlet harcaması demek. Ama bu da sorun değil çünkü dünyada gerçekten de işsiz olan çok sayıda insan var.
Dünya şu anda silahlanma için 1.3 trilyon dolar harcıyor. Ben bu hafta Irak'ta bir İngiliz askeri olsaydım, Irak'ta olmak yerine bir rüzgar santrali inşa ediyor olmayı tercih ederdim. Ayrıca hükümetlerin yapacağı düzenlemelere ihtiyacımız olacak. Amerika'da Detroit'te, otomotiv sektörü, yakıt kullanma etkinliğini son 20 yılda iki kat artırdı. Bu avantajı nasıl kullandılar? 4x4, büyük jipleri inşa ettiler.
Hükümetler, yasal düzenlemelerle otomotiv sektörüne şunu söyleyebilir: birincisi, tüm otomobilleri, iyi ve etkin kullanımlı yapacaksınız, sonra o otomobilleri yarı ağırlığa indireceksiniz, sonra saatte 80 km'den hızlı gidemeyecek şekilde imal edecekseniz. Bunu yapmakla şu an kullanılan yakıtın 8 katı kadar yakıt tasarrufu yapılmış olur.
Sonra, İstanbul'da otomobil olmayacak. Bu yapıldığı zaman İstanbul'un merkezi çok güzel bir şehir haline gelecek. Dünyada hemen hemen hiç uçak kalmayacak. Bunların yerine Londra'dan Yeni Delhi'ye 48 satte gidecek hızlı trenler yapılabilir.
Sanayileşmiş ülkelerde havaya salınan karbonun önemli miktarı, ofislerden, evlerden kaynaklanıyor. Hükümet, bütün binalara filtre takarak bu karbon salınımını yarı yarıya azaltabilir. Bu aynı zamanda tüm dünyada onmilyonlarca inşaat işçisinin istihdam edilmesi anlamına gelir.
Teknolojik açıdan yapılabilecek olan daha çok şey var ve bu adımların heprsini atmak, bugün olanaklı. Ama ayrıntılara bakınca siyasi sorunun ne olduğunu görüyoruz. Şu anki Amerikan hükümeti. Bu hükümet, adeta bir uluslararası petrol şirketi gibi. Cheeney, Rumsfeld, Rice ve Bush. Dünyadaki en büyük altı özel sektör şirketine bakın. Chrysler Deimler, General Motors, Ford, Exxon Mobile, Shell ve Wall Mart. Bütün bunların hepsinden daha büyük olan bir tane kamu şirketi var. Sauidaramco. Kapitalistler güneş enerjisinden ve rüzgar enerjisinden para kazanabilirler. 17. yüzyılda Hollanda'da değirmenlerden para kazandılar. Ama, bilgisayar sektörünün Billy Gates'i, yeni bir zengin türü olarak ortaya çıkartması gibi, farklı zenginler ortaya çıkar. Bu yeni teknolojilerin başını çekenler de yeni ve farklı ülkeler olur.
Rüzgar enerjisinde şu anda dünyada lider olan ülke ABD değil Danimarka.
Demiryollarında lider ülke Japonya. Japonya aynı zamanda otomobillerde etkin yakıt kullanımında da dünyada lider. Ucuz güneş enerjisinde lider ülke ise Çin. Dolayısıyla gezegen adına kazanabileceklerimizi kazanmak istediğimizde böylesi bir güçle karşılaşıyoruz.
Bir sorun daha var: havayı kurtarmak için muazzam bir kamu yatırımı programı oluşturursak, herkes, "evet, çok iyi" diyecek. Sonra da diyecekler ki, "aynı şeyi niçin insanların bütün ihtiyaçları için yapmıyoruz". Hastanaleri, okulları, neden aynı yöntemle ele almıyoruz. 25-30 yıldır bütün dünya hükümetlerinin bize anlattığı özel olan her şey iyidir anlayışı bu uygulamalar karşısında kırılır.
Onların tarafında otomobil şireketleri, petrol şirketleri ve kömür şirketleri var. Enerji şirketleri, ABD hükümeti ve Bush var. Bizden yana ise sa-dece bir şey var: 6 milyar in-san. Dolayısıyla bizden yana olan şeyi, harekete geçirebil-memiz, seferber edebilmemiz gerekiyor. Bu, korkutucu, çok büyük bir iş gibi görünüyor. Ama bizden yana olan başka şeyler de var.
Birincisi, herkes sorunu biliyor.
İkincisi, dünyanın her yanında insanlar küresel ısınmanın gerçekleşmekte olduğunu görüyorlar.
Alaska'da şu anda evler yıkılıyor, çünkü alttaki buz tabakası eriyor.
New Orleans'ı ise bütün dünya biliyor.
Ayrıca tepedekiler, zenginler ve yöneticiler de aralarında bölünmüş durumdalar. Biliminsanları çok iyi bir iş yaptılar. Biliminsanları birlikte örgütlendiler. İklim biliminsanları 15 yıldır bu işi yapıyorlar. Bunu yapmalarının nedeni gördükleri şeyin ne kadar tehlikeli olduğunu bilmeleri. Şimdi tüm çevre örgütleri bilim insanlarının ürettiği bilgileri herkese yaymaya başladılatr. Artık hepimiz biliyoruz. Zenginler de biliyor. Yalan söylese de George Bush da biliyor. Dolayısıyla tüm hükümetler, bir şey yapmaları gerektiğini biliyor.
Kyoto bu nedenle ortaya çıktı. Uluslararası bir anlaşma var ve hükümetler gerçektren bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Ama yapmaları gereken çok fazla. GM gibi şirketlerin feragat etmeleri gereken şeyler çok fazla. Bill Clinton Kyoto anlaşması görüşmelerine katıldı sonra anlaşmayı imzalamyı reddetti. Japonya’nın Fransa’nın Rusya’nın hükümetleri imzaladılar ama anlaşmanın o kadar çok eksikiği var ki bir işe yaramayacak. Karbon miktarını %90 düşürmemiz gerek ama Koyoto %7 düşürmeyi hedefliyor. Bir şey yapmaya çalışıyorlar ama yapamıyorlar. Demek ki onları zorlamamız gerek. Bizi güçlü kılan şeyler var: Bilim insanlarının yaptıkları şeyler var, çevrecilerin yaptıkları var, bütün hü-kümetlerin tehlikeninin bo-yutlarını görmüş olması var, ve geçtiğimiz beş yıldır tüm dünyada yükselen yeni top-lumsal hareketler var. Ve dünyada yeni bir ruh hali, yeni bir politik radikalleşme var.
Bilim insanlarının yaptıkları, çevrecilerin yaptıkları harika olsa de çevre örgütlerinin bugün yeni bir vurgu yaptıklarını görmeliyiz. Çevre örgütleri, “bugüna kadar, hükümetlere rica ettik, anlattık hatta yalvardık, ama bundan sonra zorlamamız gerek” diyorlar.
İstanbul'da bu akşam böylesine bir toplantının olması tesadüf değil. Üç ay önce aynen böyle bir toplantıyı New York'ta da gerçekleştirdik. İki akşam önce İngiltere'de buna benzer bir toplantı yaptık.
Seferber olabilirsek, biz 6 milyarız, biz kazanırız.