Sosyalist İşçi 243 (22 Ekim 2005)

 

Sayfa 3 :

BAŞYAZI
Çıplak gerçek
Pakistan ve Hindistan’ın paylaşamadıkları Keşmir’de şiddetli bir deprem oldu. Hükümetin verdiği bilgilere göre 80 binin üzerinde insan öldü. Bu sayının daha da çok olması mümkün.
Pakistan depremi yoksulları vurdu. Şimdi bir milyona yakın insan Himalayaların soğuk kışı altında evsiz, barksız. Yiyecek bulamıyor. Birleşmiş Milletlere göre köylerin çoğuna ulaşılamıyor.
Kısa süre önce Katrina kasırgası dünyanın en zengin ve en gelişkin ülkesi Amerika’nın New Orleans şehrini vurdu.
Binlerce otobüs kasırgadan zarar görmesin diye şehir dışına çıkarılırken on binlerce yoksul siyah araç bulamadığı için şehir dışına kaçamadı ve sonunda suların altında kalarak öldü.
Geride kalanlar ellerinde otomatik silahlarla şehre giren ABD askerleri ile karşılaştılar. Aynen Irak’ta olduğu gibi.
Irak’ın Ramadi kenti ise Pakistan ve New Orleans’da insanların çok fazla ihtiyacı olan fakat bulunamayan helikopterlerle sistemli bir biçimde bombalanıyor. Bu kez yoksul Irak’lı siviller canlarını kaybediyor.
Bütün bu felaketlerin ardında bir gerçeklik var: Hepsi kapitalizmin eseri. Pakistan’da ya da Uzak Asya tsunamisinde, New Orleans’da ya da İzmit depreminde ölenler,acı çekenler, Afganistan’da ya da Irak’da canlarını kaybedenler, Felluce veya Bağdat’ta bombalananlar hep yoksullar.
Öyleyse bütün bu mücadeleleri birleştirmek gerekir. Zaten bütün bu felaketlerin kurbanları bunu yapıyor.
New Orleans’da siyah emekçiler Amerikan ordusunun Irak’da ne işi olduğunu soruyorlar. Keşmir’de yaşayanlar Pakistan ve Hindistan helikopterlerinin neden yardımlarına gelmediğini soruyorlar. Afganistan’da halkı bomba-layan ABD helikopterlerinin kendilerine yardım taşıyabileceğini biliyorlar.
İzmit depreminde evleri yıkılanlar karşılarında elleri silahlı askerleri görmüşlerdi. Aynen New Orleans’da olduğu gibi. Aslında bütün dünya bu gerçekleri çıplak bir biçimde görüyor.
Arjantinde ayaklanarak hükümeti deviren emekçi “neden size borcumuzu ödeyelim, Irak’ı bombalamanız için mi?” diye haykırıyordu.
Gerçekten de neden borcumuzun yüzüncü kez faizini ödeyelim ki? Neden felaket anında karşımıza ellerinde ağır silahlarla çıkan orduları besleyelim ki? Neden eğitime, sağlığa değil de militarizme yatırım yapılmasını kabul edelim ki?,
Neden zenginlerin dünyamızı yaşanmaz bir hale getirmelerine seyirci kalalım ki? Neden dünyamızın bir fırın gibi ısınmasına sessiz kalalım ki?
Ayağa kalkıp hepberaber haykıralım: Yeter!


Biz sokaktan yanayız
Hemen her ülkede hareket içindeki en önemli tartışma savaş karşıtı hareketin durumu. Bu tartışma sosyal forumlarda, hazırlık toplantılarında da sürüyor. Son olarak İstanbul’da yapılan Avrupa Sosyal Forumu Hazırlık Toplantısı’nda da merkezi tartışma gene buydu.
Doğal olarak bu tartışmayı Türkiye’de de yoğun bir biçimde yaşıyoruz.
Hareket küçülüyor mu?
Nedir tartışmanın tarafları? Bir kanat savaş karşıtı hareketin küçüldüğünü önemini yitirdiğini ve artık insanların sosyal haklar mücadelesine daha çok önem verdiğini söylüyorlar. Bu argümanları destekleyen bir başka tartışma ise savaş karşıtı hareketi öne çıkarmanın hareketi sınırladığı iddiası.
Doğrusu, İstanbul’da yapılan ASF Hazırlık Toplantısı, tartışmanın bu kanadının hakimiyeti ile geçti. ASF için öne çıkarılan ana konulardan sadece bir tanesi savaş, diğerleri ise Avrupa Birliği’ne ilişkin çeşitli başlıklar.
Ne var ki Hazırlık Toplantısı salonlarında durum böyleyken Amerika’da, Washington’da ABD Irak’a saldırdığından bu yana ki en büyük savaş karşıtı gösteri gerçekleşti, Los Angeles’de 50 bin kişi ABD ordusunu Irak’tan geri çağırdı.
Londra’da ise 100 bin kişinin katıldığı bir gösteri gerçekleşti. Yani salonda toplanan aktivistler savaş karşıtı hareket küçülüyor derken, hareket ABD’de, yani saldırgan emperyalist ülkede en büyük gösterisini gerçekleştirdi.
Salonda toplananlar savaş karşıtı mücadeleyi öne çıkarmanın hareketi daralttığını söylerken Londra’da ki gösteriye çok önemli sayıda genç Asyalı katılarak savaş ile yaşadıkları polis baskısını, savaş ile ekonomik koşullarını birleştirdiler.
Kısacası tartışmanın bir kanadı kendisini sokakta, mücadelede daha güçlü oılarak ifade ederken diğer kanat sol içi tartışmalarda, salonlarda daha güçlüydü. Biz sokaktan yanayız.
Nitekim, Nisan 2006’da Atina’da yapılacak Avrupa Sosyal Forumu’da ister istemez bir ölçü olacak. Aynen Floransa’da, ya da Paris’de ya da Londra’da olduğu gibi en büyük toplantılar savaşa karşı toplantılar mı olacak yoksa AB konuları mı olacak? Aynı şekilde yapılacak olan gösteride temel sloganlar savaşa karşı mı olacak yoksa AB konuları mı olacak? Biz, sokağın vereceği kararı izleyeceğiz!
Hareketi daraltıyor muyuz?
Acaba savaşın bugün bütün dünyada ve tek tek her ülkede en belirleyici konu olduğunu öne sürerken hareketi daraltıyor muyuz?
Hareketin küçüldüğüne ilişkin iddialar sokakta yanıtını alıyor bu nedenle çok uzun boylu tartışmaya gerek yok. Ama hareketin daraltıldığı iddiası biraz daha farklı.
Öncelikle, savaşa karşı verilen anti-emperyalist mücadele hiç bir zaman tek konu olarak önerilmemekte. Savaşa karşı mücadeleyi anti-kapitalist mücadele ile bağlayabildiğimiz ölçüde başarılıyız.
Savaş karşıtı hareketin en güçlü olduğu ülkelerin başında İngiltere geliyor ve bu ülkede hareketin başını çekenler savaş karşıtı mücadelenin önemini en çok vurgulayanlar ve Respect tam da bu ülkede doğdu.
Irak’ın işgalini yeni liberal politikalara, iklim değişimine vs, bağlayabildiğimiz ölçüde savaş karşıtı hareket daha da güçlenecek. Respect’in İngitere’de ortaya çıkmış olması tesadüfi olmadığı gibi İklim Değişimi’ne karşı uluslararası eylem gününü de aynı eğilimin örgütlemesi de tesadüfi değil.
Kısacası, savaşın en belirleyici tartışma olduğunu öne sürenler hareketi küçültmü-yor, tam aksine genişletiyorlar. Ama salonlarda, parti konferanslarında lafla değil, sokakta hareketi inşa ederek bunu yapıyorlar.
Öte yandan savaşın en kızışkın olduğu gün daha, Bağdat en ağır biçimde bombala-nırken, savaş karşıtlarının milyonlarla sokaklara çıktığı günlerde dahi, sadece Londra’da ya da Kopenhag’da değil, Bağdat’ta dahi insanların savaş dışında başka sorunları da vardı. Bağdatlı emekçiler bombardıman altındayken dahi geçim derdine sahipti. 1 Mart gösterisine gelen Türkiyeli savaş karşıtları aynı günlerde yeni liberal saldırılara karşı da öfke içindeydiler. Zaten tam da bu nedenle savaş karşıtı mücadeleyi, anti kapitalist mücadeleyle birleştirmek gerekir.
Ve tam da bu nedenle dünyanın her yerinde bu görevi yerine getirecek yeni sol partiler gerekiyor.
Mücadeleleri birbirine bağlamak
Uluslararası ölçekte yaşadığımız sorunları hemen hemen aynısıyla Türkiye’de de yaşı-yoruz. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de eski sol hareketi inşa etmek yeri-ne kendisini inşa etmeye çalışıyor. Bunu yaptığı ölçüde de daralıyor, etkisini kaybediyor. Ve bu süreç gelişerek devam ediyor, yani, sol giderek daha da etkisizleşiyor.
Hareketin inşasında Küresel BAK’ın önemli bir yeri var. Savaş karşıtı hareket onun etrafında yükseliyor. Ama Küresel BAK çok yalnız bir örgütlenme. Savaşla sınırlı bir örgütlenme. Yanı sıra yaşamın diğer konularında da kampanyalar yapan, o konuları savaşa bağlayan örgütlenmelerden yoksun.
3 Aralık Küresel Isınma Eylem Günü işte bu nedenle çok önemli. 3 Aralık günü dünyanın birçok başka ülkesindeki aktivistlerle birlikte Türkiye’de de İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa’da aktivistler bütün dünyayı ciddi bir biçimde tehdit eden küresel ısınmaya karşı gösteri yapacaklar.
3 Aralık gösterilerini örgütleyenler ve bu gösterilere katılanlar asıl olarak savaşa da karşı olanlar. İşte farklı alanlarda hareketin örgütlenmesi ve bütün mücadelelerin birbirine bağlanması tam da bu bağlamda anlam kazanıyor.
Biz sokaktan yanayız! 3 Aralık’ta sokakta olacağız. Irak’ı işgal eden Amerikan emperyalizminin küresel ısınma konusunda da dünyayı tahrip ettiğini anlatacağız. Uluslararası hareketin bir parçası olarak sokakta olacağız.
Antiemperyalizm
Bugün dünyanın başındaki tehdit ABD emperyalizminin saldırganlığıdır. ABD küresel sermayenin silahlı kanadı olarak hareket etmektedir. Bu nedenle ABD’nin Irak’ta yenilmesi bütün dünya emekçileri için en büyük kazanım olacaktır.
İşçi hareketi Türkiye’de veya Hindistan’da veya Peru’da bir özelleştirmeyi durdurabilir. İşsizler şu veya bu ülkede önemli bir gösteri yapabilir. Bunların her biri çok önemli mücadelelerdir. Ama hiç biri ABD’nin Irak’ta yenilmesi kadar bütün dünyayı sarsma, bütün dünya emekçilerini etkileme şansına sahip değildir. Bu nedenle savaş karşıtı hareket, Irak’ın işgaline karşı mücadele belirleyici olan mücadeledir. ABD Irak’ta yenilirse Türkiye’de, Hindistan’da, Peru’da, bütün dünyada emekçiler kazanır. Emekçilerin bütün mücadelelerinin önü açılır.
Bu gerçeği kavrayanlar sokakta mücadele ediyorlar, hareketi inşa ediyorlar.
Biz sokakta hareketin inşasını herşeyin önünde görüyoruz.
Doğan TARKAN