Sosyalist İşçi 244 (10 Kasım 2005)

 

Sayfa 3 :

BAŞYAZI
Her gün rahatsız olanlar ayaklandı

Nereye baksanız çok heyecan verici gelişmeler görmek mümün.
Irak’ta direniş sürüyor. Ama daha önemlisi Amerika’da Bush, İngiltere’de ise Blair yönetimleri sallanıyor. Skandallar bu iki hükümeti sarsıyor ve artık kendi partileri dahi birşeyleri değişmesini istiyor.
Bush Arjantin’de burnunu dışarı çıkaramadı ve katıldığı toplantıda ise hiçbir isteğini doğru dürüst elde edemedi.
Paris ve ardından Fransa’da olanlar ise çok çarpıcı.
Binlerce genç öfke ile sokaklara çıktı. Fransız devletinin ırkçılığını, polisin azgın şiddetini protesto etti.
Kimileri Fransız gençlerinin aşırı şiddet kullandığını söylüyor. Bir ksıım bu şiddetten rahatsız olduğunu ifade ediyor.
Türkiye’de ve başka ülkelerde de benzer tutumlara hep rastlanır. Birileri gösterilerin gelişiminden bir noktadan itibaren rahatsız olur. “Şiddete hayır” denir.
Bu tutumu alanlar göstericilerin hergün rahaysız olduğunu, çok sık “aşırı şiddetle” karşı karşıya geldiklerini unutuyorlar.
Paris’de olaylar iki genç polisden kaçarken öldüğü için öldüler. Üstelik polis onları değil, başkalarını kovalıyordu ama onlar korktu. Hergünkü polis baskısındanyıldıkları için korktular ve sonunda öldüler. Bu korkuyu anlamadan ardından gelen öfkeyi ve tepkiyi anlamak mümkün değil.
Türkiye’de de birileri ırkçılığı, azgın milliyetçiliği sürekli kaşıyor. Böyle yapanlar Fransa’dan ders almaya çalışmalıdır.
Fransa’nın gösterdiği bir başka gerçek daha var: Baskı sonunda daima karşı tepki ile karşılaşıyor.
Fransa “laik cumhuriyetçilik” adına Müslüman kadınların okullara başörtüsü ile gitmesini yasakladı ve cevabını aldı.


ABD’nin Irak’ta yenilmesinin anlamı

ABD ve İngiltere’nin Irak’a saldırmasından önceki iddiaları kısaca hatırlamakta yarar var. Bu iki ülke Birleşmiş Milletler dahil her yerde Irak’ın elinde çok tehlikeli kitle imha silahları olduğunu (hatta nükleer silahlar olduğunu) anlatıyor ve Saddam rejiminin mutlaka yıkılması gerektiğini söylüyorlardı.
Sonunda Irak’a saldırıldı, işgal edildi. Saldırı boyunca kitle imha silahları Irak tarafından kullanılmadı. İşgalden sonra ise bu ülkede kitle imha silahlarının olmadığı açıkça kabul edildi. Ardından olrtaya çıkan çeşitli skandallarla bunun zaten bilinmekte olduğu ve BM’ye bilerek yanlış bilgi verildiği ortaya çıktı.
Ama acaba ABD ve İngiltere Irak’a neden saldırmışlardı. Düşünülebilecek tek maddi neden petrol.
Bilindiği gibi Irak dünyanın bilinen ikinci büyük petrol rezervlerine sahip. Kuzeyde, Kerkük’te çıkan petrol ise yüzeye çok yakın olduğu için elde edilmesi çok ucuz. Öyleyse ABD ve İngiltere Irak’a petrol için mi saldırdılar?
Bu soruya evet demek gerekiyor. ABD ve Irak Saddam rejimini devirirken Irak petrollerini de özelleştirdiler ve hemen hemen bütünüyle Amerikan ve İngiliz şirketlerine devrettiler. Türkiye’de Petrol İş sendikasının deyimiyle dünyanın en büyük özelleştirme operasyonu böylece gerçekleşmiş oldu.
Ancak ABD ve İngiltere’nin Irak’a saldırmasının tek nedeni petrol değildi. Petrol çok önemli bir neden olsa da dünyanın süper askeri gücünün hedefleri petrolden öteye uzanıyordu.
İşte bu noktada işe Irak dışındaki güçler, ABD’nin diğer emperyalist güçlerle mücadelesi, rekabeti giriyor.
ABD’nin bugünki ekonomik ve siyasi rakiplerinin başında Avrupa Birliği ve Japonya geliyor. Onların ardından ekonomik olarak çok büyük bir hızla büyüyen Çin giderek daha ciddi bir siayasi rakip haline geliyor. Rusya ise Çinle birlikte askeri ve siyasi olarak ABD’nin rakibi durumunda.
Soğuk savaşın ardından ABD dünyanın en büyük askeri ve dolayısıyla siyasi gücü olarak ortaya çıktı. Birinci Körfez Savaşı’nda bunu kanıtladı. Irak’a karşı ABD’nin önderliğinde kurulan koalisyon neredeyse dünyanın tamamını içermekteydi.
Ne v ar ki Irak savaşı öncesi gelindiğinde ABD’nin üstünlüğü bir kere daha kanıtlanmak zorundaydı. Hem diğer emperyalist güçlere karşı hem de aradan çıkmaya, mümkünse bir dünya gücü haline gelmeye (Hindistan, Brezilya gibi) yoksa bölgesel bir güç haline gelmeye çalışan ülkelere karşı da ABD üstünlüğünü göstermek zorundaydı.
İşte Iraks avaşının asıl önemli yanı budur. O, aynız amanda bu özelliğiyle küresel sermayenin askeri gücünün de bir gösterisi haline dönüştü.
Gösteri gerçekten de gösteri oldu. Irak hemen hemen direnemeden işgal edildi.Muzaffer ABD tankları zafer şarkıları ile Bağdat’a girdiler. Televizyon oyunları ile bu giriş Bağdatlıların büyük coşkusuyla karşılanmış gibi gösterildi.
Ama gerçek kısa zamanda ortaya çıktı. Direniş başladı ve bugüne kadar pek de hızından kesmeden sürüyor.
Irak’ı işgal ederken ABD emperyalist rakiplerine askeri güç gösterisi yaptı. Gerçekten de gücü olağanüstüydü. Bunun üzerine bugüne kadar silahlanmayı ikincil olarak gören Japonya dahi bütçelerinde silahlanmaya ayırdıkları payı katlayarak arttırdılar.
ABD Irak savaşı öncesi kurduğu yeni askeri üslerle dünya çapındaki etkinliğini daha da arttırdı. Özellikle Çin’in çevresindeki eski SSCB’ye bağlı ülkelerde kurulan üsler Çin’in kuşatılması anlamına geliyordu.
Irak’ta ise ABD savaş sırasında kendisini desteklemeyen rakiplerini şiddetle cezalandırdı. Irak pertrolünün yağmasından bu ülkelere zırnık vermezken Saddam rejiminin Rusya, Fransa ve Çin ile yaptığı petrol arama anlaimalarının bütününü iptal etti ve bütün bu arama haklarını Amerikan ve İngiliz şirketlerine verdi.
İşte bütün bu nedenlerle ABD’nin Irak’ta yenilgisi sadece Irak halkı için değil bütün dünya için bir zafer olacak. Çünkü yenilecek olan sadece büyük bir askeri güç değil, dünyanın efendisi olacak.
ABD’nin Irak’taki yenilgisi küresel sermayenin askeri güçlerinin bütün dünyada zayıflaması anlamına gelecek. Bu ise açık ki bütün dünya çapında emekçilere büyük bir cesaret ve güç kazandıracak.
Bugün dünyanın hemen her yerinde yeni liberal politikalar, ulusal pazarların sınırsızca küresel sermayeye açılması, kamu hizmetlerinin sınırsızca özelleştirilmesi ve çok zaman küresel şirketlerin gelip bu hizmetleri ele geçirmesi asıl olarak askeri gücün varlığı sayesinde bu denli kolay olabilmektedir.
ABD’nin Irak’ta yenilmiş olduğu açık. Bunu artık Bush’un kendi partisi bile kabul etmeye başladı. Aynen Vietnam’da olduğu gibi.
Onlar için sorun şimdi zararı en aza indirerek nasıl çıkacaklarınınn hesaplanmasıdır.
İşte korkunç hesap burada düğümlenmektedir. Vietnam’dan çekilme kararı alan ABD çok daha korkunç bir biçimde Kamboçya ve Laos’a saldırmıştı. Şimdi de okun ucunda Suriye ve İran var. Bu iki ülke ABD’nin yeni hedefleri durumunda. Irak’tan yenilerek çekilmek zorunda kalacak bir ABD daha önce İran ‘a veya Suriye’ye saldıraraj savaşı yayabilir ve böylece Irak yenilgisini ikinci plana itebilir. Böylece Irak’ta zaman kazanır.
Savaşın yayılması İran söz konusu olduğunda petrol için olacağı kadar asıl olarak gene emperyalistler arası rekabet nedeniyle olacaktır.
Böylesi bir olasılık açıkçası çok korkunç bir sonuçtur. Bunu engelleyecek yegane güç ise savaş karşıtı harekettir. İşte bu nedenle ve ABD’nin Irak yenilgisi bütün ülkelerde emekçilerin egemen sınıfları karşısındaki durumunu düzelteceği, ilerleteceği için en önemli mücadele alnıdır.
Doğan TARKAN