Sosyalist İşçi 244 (10 Kasım 2005)

 

Sayfa 5 :

Bush'un savaş gemisi karaya oturdu
Şimdi batırmanın zamanıdır


Bush yönetimi her geçen gün daha da yıpranıyor. Bush'un partisindeki skandallar, neocon eliti zayıflatıyor. Bush'un partisinin ABD meclislerindeki sözcüleri, Tom Delay ve Bill Frist , yolsuzluk suçlamasıyla yasal soruşturma altındalar. Aynı gün içinde neredeyse iki skandal yaşıyor ABD'li şahinler. Bir CIA ajanının adının Beyaz Saray'dan basına sızdırılması hakkında yürütülen soruşturmada ABD Başkan Yardımcısı Cheney'nin başdanışmanı Libby, savcı tarafından resmen suçlanınca istifa etti. Şimdi Bush'un, Watergate skandalı sonrası azledilen eski ABD Başkan Nixon gibi yolun sonuna geldiği söylenmeye başladı.
Yalancı, yalancı, sana kimse inanmaz…
Bush'un içerdeki problemleri, dışarıdaki, Bush'un en iddialı olduğu alandaki rezaletlerle birlikte yürüyor. Son seçimlerin ardından bir kral gibi yemin töreni düzenleyen Bush, günün sonuna geldiğinde, vaatlerinin her birinin yalan olduğunu gördü. Bush zaten yalan söylediğini biliyordu da, ABD'de emekçiler, savaş karşıtları, hatta Bush'un üzerinde yükseldiği siyasi ve toplumsal zemini oluşturan kesimler bile ters giden bir şeyler olduğunu yüksek sesle dile getirmeye başladılar.
"George W. Bush gibi bir liderin ABD'nin başında bulunmasının sakıncaları giderek daha çok kimse tarafından anlaşılırken" gibi başlayan cümleler artık daha fazla yazar ve siyaset analizcisi tarafından kullanılmaya başlandı. Bütün bu belalar yetmezmiş gibi Bush'un başında bir de anket belası var. Gün geçmiyor ki bir gün bir anket yayınlanmasın. Bu anketler, Bush'a oy vermiş olan Amerikalılar'ın bir bölümünün de gerçekleri görmeye başlayarak Bush'tan desteğini çektiğini ortaya koyuyor. Washington Post gazetesiyle ABC News'un birlikte yaptırdıkları son kamuoyu yoklamasına göre Amerikalı seçmenlerin:
l % 65'i Bush'un ekonomideki performansını başarısız buluyor.
l % 60'ı Irak Savaşı'nı sürdürmenin gereksiz olduğunu düşünüyor.
l % 58'inin Bush'un dürüstlüğü konusunda kuşkuları var.
Tek bildiği "öldürme" emri vermek
Vaatlerle gerçek arasında derin bir uçurum var. Ve gerçek ABD halkı için, Irak'ta ölen (şimdilik) 2 bin ABD'li asker. Ve gerçek Katrina felaketi. ABD'liler, tüm bu savaş çılgınlığının altında, Bush'un iddiasına göre, halkın güvenliğinin yattığını, ABD'lilerin güvenliği için Afganistan ve Irak'ta on binlerce masum insanın katledildiğini hatırlıyorlar. Ve bu yalanı hatırlayanlar, Katrina felaketinin öldürdüğü on binlerce ABD vatandaşını sormadan edemiyorlar. Felakete maruz kalan New Orleans halkına yardım ulaşmadı, yiyecek ulaşmadı. Övünülen ABD uygarlığı, dünyaya demokrasi taşıma misyonuyla dolu ABD demokrasisi çöktü. Bush'un yapabildiği tek şey, bir ABD kentini asker ve polisle kuşatmak oldu. Binlerce insan öldü. Bush'un güvenilirliği iyice dibe vurdu.
Asıl skandal Irak'ta
Fakat Bush'u yıpratan temel mesele, Irak işgalinin istediği hızla sonuçlanmaması oldu. Yüzde 90'ı sivil halk tarafından örgütlenen direniş hareketi sadece ABD ordusunun Irak'ta elini kolumu sallayarak gezmesini engellemekle kalmadı, aynı zamanda dünya kamuoyunun ilgisinin sürekli bir biçimde Irak üzerinde odaklanmasını sağladı. Dünya kamuoyu ise Irak'a baktığında yalan, ikiyüzlülük, işkence, cinayetler, yolsuzluklar, kiralık katiller ve petrol baronlarının çıkarları için paramparça edilen bir tarihsel-kültürel miras görüyorlar.
Bush'un sağ kolu İngiltere Başbakanı Tony Blair, her zaman olduğu gibi önce döküldü ve Irak'la ilgili olarak, "Bu kadar yaygın ve sert bir direnişle karşılaşacaklarını tahmin etmediğini" söyledi. ABD'nin Irak savaşı ile ilgili çok sayıda görüş üretilmeye başlandı. Bu görüşlerin bazılarının önemi, çok farklı bir yerden üretiliyor olması.
Öncelikle, hiç kimse Irak'a kitle imha silahına sahip olduğu için saldırılmasına rağmen tek bir kitle imha silahı dahi bulunamamış olmasını unutmuyor. Afganistan ve Irak'a saldırının ne önemli ikinci gerekçesi, "terörizmi" yok etmek olmasına rağmen, Irak işgaliyle terör saldırılarında büyük bir artış yaşanmaya, bu saldırılar Avrupa'nın göbeğinde gerçekleşemeye başladı. Bunu herkes görüyor. İspanya, Londra, İngiltere gibi ülkelerde yüzlerce insan Bush'un "terörle savaş"ının kurbanı oldu. Üstelik Usame Bin Laden hala yakalanamadı!
Irak için sunulan bir başka önemli gerekçe ise demokratik ve istikrarlı bir Irak'ın yaratılmasıydı. ABD yönetimi bu konuda da duvara tosladı. Anayasa referandumundan önce, Irak güçlerinin komutanı General Casey, ''sürecin yanlış bir yönde ilerlediğini', 'genel algıların, anayasanın, umulanın aksine, bir ulusal mutabakat belgesi olamayacağı'' doğrultusunda olduğunu söylüyordu. Bir yandan direniş tüm hızıyla sürerken bir yandan da ABD'nin süper ordusu direnişle son darbeyi vuramıyor. Felluce, Necef ve Ramadi'de yaptığı gibi sivilleri, çocukları ve kadınları öldürüyor. Bu haberler dünya kamuoyu tarafından izlendikçe ABD politikaları insanlığın ortak kızgınlık öznesi haline geliyor. Bu yüzden Arjantin'de ünlü futbolcu Maradona'nın, Arjantinli sanatçılar ve sinema yönetmeni Emir Kustirica'nın da aralarında olduğu on binlerce insan Bush'u protesto ediyor. İnsanlara Ramadi'de su içmek için evinden elinde beyaz bayrakla çıkan bir çocuğun Hollywood filmlerinden çıkma keskin nişancılar tarafından vücudunun delik deşik edildiği haberleri ulaştıkça savaşa karşı milyonları harekete geçiren öfke hiç azalmıyor. Bu haberler Guantanamo ve Ebu Garib cezaevlerinde yaşanan işkencelerin boyutlarını akla getiriyor ve Bush ve kabinesinin güvenirliği biraz daha dibe vuruyor. Oğlu Irak'ta ölen asker annesi Cindy Sheennan gibi yüz binlerce savaş karşıtı, Bush'a karşı bileyleniyor.
Bush durmayacak, durdurulmalı
İşlerin, ABD egemen sınıfının ve yönetici "yeni muhafazakârların" istediği gibi gitmemesi, Bush ve kabinesinin hemen geri adım atacağı anlamına gelmemeli. Bush durmayacak. Temsil ettiği güçten daha büyük bir güç tarafından durdurulmadıkça savaş be işgal politikalarına devam edecek. Bu saldırgan işgal çılgınlığı Bush'un temsil ettiği egemen sınıfın ölüm kalım mücadelesi. ABD emperyalizminin dünya hegemonyası için verdiği küresel politik mücadelenin, yani "yeni Amerikan Yüzyılı Projesinin" uygulanması için bir araçtan başka bir şey olmadığından, savaş ve işgal politikaları devam edecek.
Colin Powell gibi bir önceki ABD kabinesinin en etkili isimleri bile, Bush'un küresel dayatma tutumu yerine uluslararası müttefikleriyle birlikte davranmazsa ABD'nin uluslararası toplumda daha da yalnızlaşacağını söylemeye başladılar. Irak'a 35 ülkenin desteğini alarak saldıran ABD'nin yanında bugün 10 ülke kaldı.
ABD'nin işinin ne kadar zor olduğunu gösteren başka veriler de var. ABD ekonomisinin dev bir borç batağına dönüşmüş hali. Dünyadaki toplam cari açığın yüzde 70'i, dünya GSMH içindeki payı yüzde 21 olan ABD'ye ait. Ekonomistlere göre ABD ekonomisinin büyümesinin finanse edilebilmesi için dünyanın geri kalanından ABD'ye günde 3 milyar dolar kaynak aktarılması gerekiyor. Bu miktar geçen sene günde 2 milyar dolardı. Irak işgalinin toplam maliyetinin yüz milyarlarca doları aştığı biliniyor.
İşler Bush açısından kötüye gitse de yine de iyimse olmamalıyız. Bush'u ya Irak direnişi, küresel savaş karşıtı hareket ve ABD ve İngiltere'deki savaş karşıtı hareketlerin birleşik gücü durduracak ya da Bush "oyuna" devam edecek.
Bush ve kabinesi devrilene kadar devam edecek. Yeni tehditler ev yeni saldırganlıklar sürpriz olmayacak. Başkanlık yemin töreninden beri Bush ve yakın çevresinin sık sık Suriye ve İran'ı tehdit etmelerini blöf olarak görmemek gerek. Bu ABD yönetimi, sadece Irak'la değil, ABD Dışişleri Bakanı Condillezza Rice'ın açıkladığı gibi, başından beri ''Ortadoğu'yu yeniden düzenlemek"le ilgili. Aynı Rice, Suriye ve İran'la ilgili sert bir gelişme olduğunda, "'savaş yetkisinin 11 Eylül'den sonra terörizme karşı savaş bağlamında başkanın elinde olduğunu'' da açıkladı.
Son olarak, ''teröristlerle terörizme yardım edenler arasında hiçbir fark gözetmeyeceklerini'' açıklayan Bush tehdit alanını uçsuz bucaksız bir coğrafyaya yaydı. Kırgızistan ve Azerbaycan gibi ülkeleri önce Donald Rumsfeld, ardından da Rice ziyaret etti. Romanya dahil bir çok ülkeyle askeri üsler konusunda pazarlıkları kızıştırıyorlar.
Biz, bir yandan Bush'un başının gerçekten de belada olduğunu bilerek ama bu belanın Bush'u durdurmayacağını öngörerek savaşa karşı, işgale karşı örgütlenmeye, kampanyalar yapmaya devam etmeliyiz. Bush'un savaşı zaten, bir hegemonya savaşı.
ABD, hegemonyasını sürdürmez hale geldiği için, küresel askeri-siyasi rekabette Çin, Almanya, Japonya, Rusya ve Fransa gibi "düşmanlarını" liderliğine ikna etmek için önce Afganistan'ı, ardından Irak'ı vurdu.
Bu yüzden ABD'li "yeni muhafazakarlar" uluslararası toplumda yalnız-laşmayı önemsemiyorlar. Hatta Irak işgali öncesi Birleşmiş Milletler'in kof bir kurum olduğunu ABD kabinesinden isimler bile artık söylemeye başlamıştı.
Bush'un savaş gemisini batırmanın tek bir yolu var: kitlesel savaş karşıtı kampanyalarla, ABD'deki savaş karştılarını ve Irak'ta onuruyla direnen direnişçileri yalnız bırakmamak.

Şenol KARAKAŞ


AEG işçileri grevde
Çalıştıkları fabrikaların kapatılmak istenmesine karşı, AEG işçileri 20 Ekim günü 7 ülkede aynı anda greve çıktı. Almanya'nın Nürnberg kentinde üretim yapan, Elektrolux'e bağlı AEG fabrikasının kapatılmasına karşı aylardır devam eden direniş, 20 Ekim günü uluslararası greve dönüştü.
Avrupa Metal Sendikaları Birliği'nin çağrısıyla, Nürnberg işçileriyle dayanışmak için, İsveç, Almanya, Belçika, Fransa, Macaristan, İspanya ve İtalya'da 25 bin işçi greve gitti. Sendika sözcüsü "Ortak grevle ilk adımı attık. Arkası gelecek" dedi. Bu sayede Elektrolux patronları sendikaya yeniden görüşme çağrısı yaptı.
Avrupa işçi sınıfı, bir kez daha, uluslararası sermayenin saldırılarına uluslararası çapta direnmenin önemini kanıtlamış oldu.
Geçen yıl da General Motors'un Avrupa'daki Opel fabrikalarından 12 bin işçiyi çıkaracağını açıklaması üzerine, Avrupa'nın 9 ülkesinde Opel işçileri 7 günlük grev yapmıştı.


Öğrenciler Roma’da gösteri yaptı
İtalya'da 150 bin öğrenci, neoliberal eğitim yasalarını protesto etmek ve parasız eğitim hakkını savunmak için 26 Ekim günü başkent Roma'da dev bir gösteri düzenledi.
Polis öğrencilere gaz bombası ve coplarla saldırdı. Ancak öğrenciler saldırıya direnişle karşılık verdi.


Direniş işgalcileri çözüyor
Irak işgaline 1650 askerle katılan ve ABD dışındaki 4. büyük işgalci güç olan Ukrayna da işgal bataklığından çekileceğini açıkladı.
Kiev hükümeti Irak'taki askerlerini geçtiğimiz Mart ayında çekmeye başlamıştı. Ukrayna Savunma Bakanı, Irak'ta kalan 800 askerini Aralık ayında yapılacak seçimlerden hemen sonra çekeceklerini duyurdu.
Irak'ta süren direniş, böylece, işgal güçleri arasındaki çatlakları biraz daha derinleştirmiş olacak.