Sosyalist İşçi 244 (10 Kasım 2005)
İslam ve sol
Selma Yakup İngiltere'de Respect'in kurucularından ve savaş karşıtı hareket içindeki önde gelen Müslüman aktivistlerden. Son seçimlerde Respect partisinden aday oldu ve %27 oranında oy aldı.
Aşağıda Selma Yakup'un bu sene Temmuz ayında Lopndra'da düzenlenen Marksizm toplantılarında yaptığı "İslam ve sol" başlıklı konuşmasının geniş bir özetini bulacaksınız.
Benim için bu toplantıda bulunmak çok garip. Ben geçen sene ki savaş karşıtı hareketin ve Respect’in başarılarını kutlayacağımızı düşünü-yordum ama son bombalama olayları oldu ve herşeyi değiştirdi.
Televizyondan olayları seyrederken 11 Eylül 2001’de’ki benzer olayları seyrederken neler hissettiğimi hatırladım. İki olay karşısındaki tepkilerimi karşılaştırırken ne kadar değiştiğimi ve bu değişimde sizlerin benim üzerimdeki etkinizi fark ettim.
11 Eylül 2001’den sonra çok korkuyordum. Gelecek hakkında derin bir pesimizme sahiptim. Arkadaşlarımla birlikte bir Müslüman olarak İngiltere’de kalmanın güvenli olup olmayacağını tartışmaya başlamıştık.Ve, eğer İngiltere’yi terk edeceksek hangi ülkeye gidebilirdik.
Kendimi göreceli olarak topluma entegre olmuş bir olarak görmeme, bir psikolog olmama, üniversiteye gitmiş olmama ve bir çok Müslüman olmayan arkadaşım olmasına rağmen Müslüman olmayanların bize ne kadar güvendiklerini, bizi ne kadar savunacaklarını sorgulamaya başladım. Herkes 11 Eylül’ün kurbanları için üzülürken bir Müslüman olarak benim üzüntüm pek sayılmıyordu. Diğer yurttaşlarımdan beklenmeyen ölçüde defalarca ve defalarca bu bombalamayı kınamam gerektiğini biliyordum.
Son bombalamadan sonra Müslümanların günah keçisi yapılmasında birçok benzerlik vardı am bir de çok önemli bir fark vardı. Bu defa kendimi yalnız hissetmedim. Bu defa kendimi aynı ezici yılgınlık içinde hissetmedim.
Bu defa biliyordum ki onbinlerce insan eğer bizim hkümetimiz başkalarının ülkesinde bombalar patlatırsa karşılığında bazıları da gelip bizim sokaklarımızda bombalar patlatabilirdi.
Guardian gazetesinin yaptığı anketin Blair’in bütün çabasına rağmen Londralıların üçte ikisinin Londra’da patlayan bombalarla Irak’ın işgali arasında doğrudan bir bağ kurmuş olması savaş karşıtı aktivistlerin bu ülkenin politik kültürünü ne ölçüde değiştirdiklerinin kanıtıdır.
Bombalamalardan sonra ırkçı bir dalganın kabarmamış olması da gene savaş karşıtı hareketin bu ülkede ne denli güçlü bir biçimde ırkçılığa karşı set olduğunun kanıtıdır.
Bunlar ve daha başkaları hep bu ülkenin dört bir yanındaki savaş karşıtı aktivistlerin çabalarının ürünüdür.
Savaş karşıtı hareket içinde sol ile Müslüman toıplum arasındaki işbirliği sayesinde bana yeniden umut verdiniz ve bunun için size teşekkür ederim.
Bir çok defa sosyalistlerin savaşa karşı kampanyalarını gördüğüm vakit ne kadar rahatladığımı anlattım. Bu benim için yeni bir yolculuğun başlangıcı oldu. Ama tabii bu yolculuğun inişleri ve çıkışları vardı.
En başta, Savaşı Durdur Koalisyonu’nun yeni kurulduğu günlerde bu hareket içinde sosyalistlerin olmasına karşı çıkan sosyalistlerle karşılaştım.
Başı örtülü Selma Yakup’u toplantı başkanı yapamayız diyorlardı. Başı örtülü bir kadının Savaşı Durdur Koalisyonu’nda önde gelen bir yere gelmesi bu koalisyonun laik pozisyonuna zarar verir. Ayrıca İran devrimi sol ile Müslümanların yan yana durumayacağını, durmaması gerektiğini göstermiştir.
Onların bu tepkilerini anlayamıyordum. İran’ın benle ne ilgisi var diye düşünüyordum. Kafamdaki bir bez parçasına neden bukadar takılıyorlar diyordum. Neden Müslümanları yekpare gerici bir blok olarak düşünüyorlar diyordum.
Bu tutumları sonunda aştık ama bize zarar verdiler. Bir çok Müslüman ilk savaş karşıtı toplantılara geldiler ama istenmediklerini duyunca daha sonra gelmediler. Eğer Müslümanlarla çalışmak istemiyorsanız bizde sizle çalışmak istemiyoruz dediler. Bu geri bir adımdı.
Geçen gün Tarık Ramadan’la karşılaştım. Bana Fransa’da Müslümanlarla sol arasında neler yaşandığını anlattı ve anlatılanlara inanamadım.
Hareketimizin merkezinde yer alan Bernard Cassen (ATTAC’ın onursal başkanı ve Le Monde gazetesinin editörlerinden) SWP’ye ve Respect’e solun en temel prensiplerinden ödün verdiklerini söyleyerek eleştirmiş. İngiltere’de yaptıklarımızı eleştirmiş. Kısaca İngiltere’de olanları Avrupa kıtasına bulaştımamak istediklerini söylemiş.
Bunu değinmek istiyorum çünkü Avrupa’daki tartışmalara bizde katılmalıyız.Bu, Müslümanların tek bir monolitic blok oldukları anlayışına karşı çıkmak gerekir.
Bütün toplumlar gibi Müslüman toplum da farklı toplumlardan, deneylerden ve politik düşüncelerden oluşan bir mozaiktir.
Mesela ben son seçimlerde Respect adayı olduğumda bana politik olarak karşı çıkanlar Müslümanlardı.
Bir Liberal, bir Muhafazakâr Müslüman aday vardı. İkisi de bana karşı aday olmuşlardı.
Ayrıca aşırı dinci Müslümanlar camilerde bildiri dağıtarak, konuşmalar yaparak en çok bana karşı çıktılar. Benim dinsizlerle çalıştığımı söylüyolardı ve bu da haramdı.
Ayrıca haklı olarak çok korkanve bu nedenle daha büyük bir şemsiye arayan bu nedenle de İşçi Partisini terch eden Müslümanların da eleştirileri ile karşılaştım. Benim gibilerin Müslümanlar için büyük bir tehlike olduğumuzu söylüyorlardı.
Örneğin Tarık ile karşılaştığım gün Oxford Üniversitesi’nde panelist olarak konuşuyordum. Diğer konuşmacılarda Müslümandı ve bana çok saldırdılar. Dinleyiciler ise çok destek verdiler. İşçi Partili ve Liberal Müslüman konuşmacılar benim Müslümanları çok kötü bir yola sürüklediğimi söylüyorlardı. Müslümanlar şimdi alırı uçlarla, yani solcularla, işbirliği yapmamalıydı. Zaten yeterince sorunumuz vardı. Dolayısıyla kendimizi diğer marjinal grup-larla yanyana getirmemeliydik.
Onlara evet biliyorum geçerli politik bakış açısından biz marjinaliz, solda marjinal ama fikirlerimiz marjinal değil dedim. Bizim barış ve sosyal adalete dayalı değerlerimiz insanların çoğunluğunun fikirleridir ve insanları bu değerlerin etrafında birleştirebiliriz.
Ve zaten bütün ilkelere dayalı politik tutumlar daha geniş bir destek kazanmadan önce marjinal olarak başlar.
Bush’un savaşı Afganistan’a saldırı planları yapılırken başladı. O vakit çok marjinaldik. Bizim o zamanki tutumumuz çok da popüler değildi. Ama işte o zamanki ilkeli tutumumuzla dev bir küresel hareketin temellerini attık.
Güçlü toplumsal hareketler ve politik alternatifler inşa ederken sorun bizi neyin birleştirdiğini hiçbir zaman unutmamaktır ve sanırım Fransız solunda Cassen gibileri bu temel konuda kör olmuş durumdalar. Bütün Avrupa’da hareketimiz eğer sol Müslümanlarla nasıl işbirliği yapabileceğini kavrarsa o kadar güçlü olur. Sanırım biz İngiltere’de bu konuda başkalarının öğrenebileceği bazı adımlar attık.
Ne yazık ki Fransa’nın bu konudaki hataları onların savaş karşıtı hareketlerinin İngiltere, İspanya, İtalya ya da Yunanistan düzeyine ulaşmasına engel oldu.
Fransa’nın asker göndermemesinin onları etkilediği tartışmasına ise aldırmıyorum çünkü Yunanistan’da asker göndermedi ama Avrupa’nın en etkileyici hareketlerinden birisini oluşturuyorlar. Fransız solu için en önemli sorunlardan birisi Müslümanlarla ilkeli bir ittifak yapacak politik netliğe sahip olmamalarıdır.
Müslümanlarla konuşurken onları sürüklemem gerektiğini biliyorum. Bunu yapabilmek için insanlarla oldukları yerden başlamalısınız. Yani kendilerini ilişkilendirebilecekleri ve benim de kendimi ilişkilendirebileceğim bir paradigmadan başlamak gerekiyor. Bu Kuran teevsirlerine girmektir. Peygamberin yaşamına, adalet ve dayanışmaya, girmektir çünkü hepsi orada. Bütün ideolojilerde olduğu gibi birçok anlayış ve yorum var ve benim anladığım kadarıyla bu solda da böyle.
İnancımda adalet için mücadele etmek benim için merkezi ve bu benim daha geniş politik konulara girmeme neden oluyor. Kuran-ı daha çok okudukça bir Müslüman olarak bunu yapmam gerektiğini daha çok anlıyorum.
Bir Müslüman olarak benim için Müslüman olmayanlarla birlikte çalışmak benim ilkelerimden bir özveri değil. İster ailemizde olsun, ister topluluğumuzda ya da bütün toplumda olsun, en önemli ayırdedici çizgi, baskıya karşı çıkmaktır. Ya baskıya karşısınız ya da onun yanındasınız.
Kendilerini saf Müslüman olarak görenlerin ataeistlerle çalışamayaız demeleri ile solda kendilerini saf laikler olarak gören ve biz inananların kendilerini kirlettiğini düşünenlerin ortak yanı çok fazla. Dolayısıyla dogmatiz olmanın sadece dine inananların tutumu olmadığını düşünüyorum.
Eğer kafamıza bu engelleri koyarsak eğer bu saf olmaideolojilerine kapılırsak temel noktayı gözden kaçırırız. Çünkü, tam şimdi, yeni liberal politikaların tam merkezinde Müslümanlara saldırı yatıyor ve İslam korkusu bu saldırıyı meşrulaştırıyor.
Bu gerçeği reddedemeyiz. Dolayısıyla eğer sol şimdi bu kapana yakalanırsa ve laik olmayan insanlarla çalışabilirmiyiz diye sorgularsa, çünkü zaten şu anda ezilenler onlar, kaybeder. Eğer hareketimizin güçlü olmasını istiyorsak ve şimdi düşmana karşı mümkün olan en büyük gücü toplamak istiyorsak, bunun için bizi birleştirici bir temele ihtiyacımız var. Bu dine inananların, inanmayanların net bir politik platform üzerinde birlikte hareket etmelerini gerektirir. Burada “hep beraber elele tutuşalım” yaklaşımı içinde değilim.
Dolayısıyla şimdi, ateistlerle, sosyalist aktivistlerle kendi Müslüman kardeşlerimden daha çok ortak noktam olduğuna inanıyorum. Ama bu benim için bir ödün, uzlaşma değil, bu benim için benim anladığım anlamda İslami adalet anlayışının sonucu-dur. İsterseniz buna sosyalist enternasyonalizm deyin, ben İslami kardeşlik diyorum, dünyanın her yanındaki ezilenlerle birlikte çalışmamız anlamına geldiği sürece aldırmam.
Ve biliyorsunuz, ben burada kalkıp “başka bir dünya mümkün” dediğimde sadece cennetten bahsetmiyorum burada önümüzde duran dünyayı da kast ediyorum.
Respect’in kurucularından birisi olduğunu gurula söylüyorum, ve bu çok ilginç bir deney. Nereye gideceğini bilmiyordum ama böyle birşey yapmamız gerekiğini hissediyordum.
Sendikacılarla, çevre için mücadele edenlerle, çalışan insanların hakları için ayağa kalkanlarla, aralıksız bir biçimde savaşa karşı kampanya yapanlarla Muhafazakâr Parti’de veya İşçi Partisi hükümetinde veya Liberaller arasında benim adıma konuşanlardan çok daha fazla ortak yanım olduğunu biliyorum.
İşte bu Respect’in dayandığı noktadır. O yeni liberalizmin ve emperyalizmin politikalarına karşı bir alternatiftir. Açık ki bu bizim ortak yanımızdır. kenara koyduğumuz koyduklarımızı çok bilinçli bir biçimde kenara koyuyoruz.
Hissettiğim deney meyvesini verdi. Bu bazen bilinmeyene gitmek yarattığımız şeyin ne olduğunu tam bilememek oluyor. Bütün bunların nasıl gelişeceğini söyleyemem. İdeal sosyalist devlet şöyle, İslami devlet böyle olur dolayısıyla bu ikisi hiçbir zaman yanyana gelemez dolayısıyla Müslümanlar ve sosyalistler birlikte çalışmamalıdır dememeliyiz. Bunun doğru bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum. Sanırım açık ve ilkeli bir tutumla bilinmeyene doğru giderek, ortak yanlarımızı vurgulayarak gerçek bir politik ortaklık yaratabilir ve savaş ve özelleştirme politikalarına karşı gerçek bir alternatif oluşturabiliriz.
Bu bizim Respect’teki çalışma tarzımız ve sanırım önemli bir politik deney oluşturuyoruz.
Kuran’dan bir alıntı ile bitirmek istiyorum: “Bu zengin ya da fakir, ailenizin aleyhine de olsa adalet için ayağa kalkın”.
Ben buradan şunu anlıyorum: kendiniz gibi olanlarla beraber olmak kolay olandır. Gerçek sınav sizden farklı olanlar ve ille de sizinle aynı şeylere inanmayanlar için ayağa kalkmaktır. Ve size bir de Lenin’den 1902’de yazdığı bir yazıdan alıntı yapmak istiyorum: İnsanlar ücret artışı için mücadele ettiklerind eiyi sendilılar olurlar ama Yahudilere saldırıldığında onların yanında yer alırlarsa gerçek sosyalistler olurlar.
Bizim dayanışmamız bizim gücümüzdür.
Teşekkür ederim