Sosyalist İşçi 245 (24 Kasım 2005)

 

Sayfa 4 :

CHP Kongresi
Küçük ama hepsi onun!
Geçtiğimiz hafta sonu CHP’nin Kongre’si yapıldı. Bu defa artık Baykal’a karşı muhalefet yoktu. Kimse çıkıp aday dahi olmadı. Bu nedenle de bütün oylar Baykal’a verildi.
Baykal ise atletik sıçrayışlarla kürsüye çıkarak her zamanki gibi içi bütünüyle boş, çok zaman milliyetçi konuşmalarından birisini yaptı.
Bu defa basın bile CHP kongresine ilgi göstermedi. Neredeyse bütün parti kongreleri naklen yayınlanırken CHP kongresini naklen yayınlayan bir kanal çıkmadı. Baykal’ın konuşması ise gazetelere çok sınırlı olarak yansıdı.
“Ne söyledi?” diye sorulursa söyleyecek bir şey yok. Çünkü hiçbir şey söylemedi.
CHP hergün biraz daha eriyor. Son yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre AKP yüzde 40 alırken CHP yüzde 11.5 alabiliyor. Diğer partiler ise yüzde 10 barajını aşamıyor.
Bu anket sonucuna göre AKP oylarını arttırırken CHP büyük ölçüde oy kaybediyor ve giderek parlamentoya girememe noktasına doğruyuvarlanıyor.
Artık başından Baykal belası gitse bile bu partinin toparlanması, yeniden sol bir çizgiye oturması, yeniden emekçilerin, ezilenleri sesi olması mümkün mü? Galiba artık bütün bunlar çok zor.
Baykal ve çevresi CHP’yi o denli hırpaladılar ki geriye hemen hemen hiçbir şey kalmadı.


Yapı-Yol Sen'den oturma eylemi
KESK’e bağlı Yapı-Yol Sen üyeleri bütçe görüşmeleri nedeniyle bakanlık önünde 24 saat süreli oturma eylemi başlattı.
Bakanlık önünde toplanan Yapı-Yol Sen üyeleri, sloganlar atarak, oturmaya başladı. Bir konuşma yapan KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, bütçelerin, ülke kaynaklarının ''kime, nasıl?'' dağıtılacağının bir belgesi olduğunu belirterek, bütçede kamu çalışanlarına ayrılan payın her geçen gün azaldığını vurguladı.
Bütçenin, Gayri Safi Milli Hasıla'nın yüzde 31'i oranında olduğunu ifade eden Tombul, bütçenin üçte birinin de faiz ve borç ödemesine gittiğine belirtti.
''Bu ülkenin kaynakları toplum yararına kullanılmazsa, toplumun ezilen kesimlerinin, emekçilerinin taleplerini dinlemezseniz o zaman bu ülkede demokrasiden söz edemezsiniz. Siz, kimi dinliyorsunuz? Uluslararası Para Fonu'nu, Dünya Bankası'nı dinliyorsunuz. Sonra da demokrasiden söz ediyorsunuz. Bir ülke demokratikleşecekse, Susurluk'tan sonra ortaya çıkan” diye de devam etti.


Zarakolu’na gene dava
''Bir Ermeni Doktorun Yaşadıkları-Garabet Haçeryan'ın İzmir Güncesi'' adlı kitapta ''Türklüğün ve askeri kuvvetlerin tahkir ve tezyif edildiği'' iddiası ile Belge yayınları’nın sahibi Ragıp Zarakolu’na 5 yıl hapis cezası istendi.
Zarakolu’nun avukatı iddianın Anayasa’nın 36 ve 38’inci maddelerine aykırı olduğunu söyleyerek davanın düşmesini istedi.
Mehkeme talebi yerinde görmedi.
Aynı gün Zarakolu bu kez de “Gerçek Bizi Özgür Kılacak'' adlı kitapta'' Türkiye Cumhuriyeti'nin tahkir ve tezyif edildiği'' iddiası ile açılan duruşmaya devam edildi.


Emekliler Meclis'e yürüdü
Emekli Sen üyeleri merkezi bir gösteri yaparak Meclise yürüdüler. Meclis kapısında bir basın açıklamsı yapan Genel Başkan Veli BeysülenŞ
"1986 yılından beri alacaklı olduğumuz konut fonunda birikmiş paralarımız ödenmeli. Sağlıkta yaşanan kaos ortadan kaldırılarak, çağdaş ve insana yaraşır bir sağlık hizmeti için düzenlemeler yapılmalı, ilaç alırken, eş ilaç uygulamasıyla alınan ilaç farkı ve yüzde 10'luk katkı payı kaldırılmalı.
“Maaşlarımız açlık sınırının üstüne, ailemiz ve toplumla insanca yaşayabileceğimiz seviyeye çıkarılmalı. 2003 yılındaki kayıpları karşılamak üzere, 2004 yılı bütçe kanunu uyarınca, hükümet tarafından Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı bir şekilde, çalışan memurlara ödenip emekli dul ve yetimlere ödenmeyen 160 YTL, memur emeklilerine de ödenmeli.
“2000 yılından beri alacaklı olduğumuz ve mahkeme kararıyla defalarca haklı görüldüğümüz TÜFE alacaklarımız da ödenmeli.''


Futbol ve milliyetçilik
Futbol nasıl bir spordur, bunu burada tartışmak gereksiz. Burada son olarak Türkiye ile İsviçre arasında oynanan maçlar ve bu arada bu maçlara ilişkin yaşanan olaylara milliyetçilik açısından bakmaya çalışacağız.
Türk futbol takımının başında Susurlukçu Mehmet Ağar’ın adamlarından Fatih Terim var. Bu adamın futbol bilgisi bizi ilgilendirmiyor. Sonuç olarak Türk milli takımını Dünya Kupası’na katamadığına göre de aslında başarısız.
Fakat önemli olan bu adamın bütün Türk milliyetçiliğini seferber etmeye çalışmasıdır. Öyle ki adamın kışkırtmalarıyla İsviçre takımı daha İstanbul’a indiği andan itibaren ellerinde bayraklar olan güruhlar tarafından saldırı altına alınmıştır.
Sadece bir kısmı Türk seyircilere gösterilen filmlerden izlendiği kadarıyla bu sladırganlık tibünlerden ve saha içinden de maç boyunca sürmüş. Türk takımı tekme tokat oynuyor.
Fatih Terim ise kenardan oyuncularına “saldırın” diyor. Bu sportif bir saldırı değil!
Maç sonucunda ise Türk futbolcuları ve teknik adamları İsviçre takımına resmen saldırıyorlar. Yanlarında bir takım siyah takım elbiseli adamlar ve tabii poisler var.
Şimdi Türk spor çevrelerini bir telaş aldı: Avrupa basını Türkiye’nin gelecek Dünya Kupası maçlarından ihracını istiyorlar. Basının bir ksımı şimdi Terim ve takımını eleştiriyor. Çok geç.
Her olayda Türk milliyetçiliği yapan, her olayda “Türkün Türkten başka dostu yoktur” diye bağıran, her olayda “bayrak asın, bayrak asın” diye sayıklayan, çoğunun başlığının yanında Türk bayrağı olan bu basının şimdi Fatih Terim ve arkadaşlarını eleştirmesi yetmez.
Yapılması gereken bütün bu milliyetçi histeriden kurtulmaktır.
Aslında milliyetçi histeri her zaman geri tepiyor çünkü “Türkün en güçlü olduğunu” iddia eden milliyetçilik Türklerin her yenilgisinde kötü duruma düşüyorlar. Türkün yenileceği kanıtlanıyor. Futbolda, boksta, güreşte Türkiye yenildikçe, Türk sporcuları yabancılar karşısında boyun eğdikçe Türklerin de yenileceği kanıtlanıyor.
Bir de İsviçre’ye karşı milli takımı tutan yurtsever solcular var!
Mehmet Ali BULUT


Komplo teorileri
Paranoya ve milliyetçilik

"Paranoyak olmam, takip edilmediğim anlamına gelmez". Evet de arkanda yürüyen her insanın seni takip ettiğini düşünmen için illa ve kat'a paranoyak da olman gerekmez. Büyük bir Türk milliyetçisi olman yeterli.
Paranoyadan ayrılmayacak tek bir şey varsa o da yüksek milli bir zihindir. Türk milliyetçisi sadece "zeki, çalışkan ve atılgan" değildir. Türk milliyetçisi aynı zamanda bir dedektiftir. Sürekli şüphelenmektedir. Şüphelerinde daima haklıdır. Haklı olduğunu en başından beri sonuna kadar bildiği şüpheleri hep komplolar üzerinedir.
Orhan Pamuk! Bir zengin çocuğudur, Türkiye aleyhtarıdır. Nobel almak için Kürtlerin öldürüldüğünden bahseder. Nobel'i alamayınca fikirlerinden cayar. Zaten Sabetay olduğu da söylenmektedir.
Paranoya dolu büyük Türk milliyetçisi, Orhan Pamuk'un sanatçı olduğunu, çok kitap okuduğu ve çok düşündüğünü ve bir aydın olarak statükoya ve geleneksel düşünceye aykırı fikirleri gerçekten de dile getirebileceğini aklının ucundan bile geçirmez. Gündem gazetesi bombalandığında sokakta, gazeteye destek vermek için açık gazete satışına çıktığını hatırlamaz. Orhan Pamuk'un Orhan Pamuk olduğu için, 30 bin Kürt'ün devlet tarafından öldürüldüğünü dile getirebilme olasılığı, şüphe insanı büyük Türk milliyetçisinin anlayabileceği bir şey değildir.
Son büyük Türk milliyetçisi, "İmparatore" Fatih Terim'dir. Son beş yıldır el attığı tüm futbol takımlarını yerlerde süründüren Terim, ortalık yere çıkıp açık açık, "Ben başarısızım, takımı Almanya'daki 2006 Dünya Kupası'na taşıyamadım, futbol federasyonundan aldığım aylık 200 milyar ücretime ne olacağını da bilmiyorum" diyeceğine, dünya futbolunun ve hakemlerinin Türkiye'deki futbol üzerine komplolar kurduğunu ima etmiştir.
İnsanların işi gücü yok, zaten mafya, küfür, futbol sermayesinin tüm çirkefi, faşistler, cumartesi, Pazar ve Pazartesi günleri tüm tv'leri ve gazeteleri kaplayan bir garip futbol yorumcuları, şike yapan milli futbolcuları, meydan savaşlarına dönen maç sonralarıyla zaten oyun olmaktan çoktan çıkan ve bütünüyle çöken Türk futboluna küresel bir komplo kuracaklar!
Türk'ün Türk'ten başka dostu vardır da milliyetçinin milliyetçiden başka dostu zinhar olamaz.
Şemdinli'de halk tarafından suçüstü yakalanıp köşeye sıkışan ve silahsız halka ateş açan polislerden birisi korku dolu bir telefon açar. Nedense telefonun öbür ucunda Mehmet Ağar vardır. "Aynalı siyah gözlüğü" 3 bin faili meçhulün simgesi haline gelen bu bir diğer büyük Türk milliyetçisi, telefondaki polise, "kendinizi savunun" komutunu vermiştir.
Kendinizi savunun dediği güçler günlerdir Kürt illerinde halkın üzerine ateş açıyor.
Ağar bütün bu yoğunluğu arasında bir arkadaşını, Susurluk çetesinin başı olmakla sorumlu tutulduğu günlerde medyada kendisini savunan kadim dostu Fatih Terim'i savunmayı da ihmal etmiyor.
Ağar'la Terim duygu seli içinde elele vermiş ortalığa saldıkları pis kokuları engellemeye çalışırken, bazı siyaset analizcileri de Şemdinli olaylarının Türk ordusuna karşı Kürtler tarafından tezgâhlandığını anlatıyor.
"Paranoyak olman, takip edilmediğin anlamına gelmez".
Ama arkanda kimse yok…
Bu sefer büyük Türk milliyetçileri tüm cephelerde birden yakayı ele verdiler. Mistik komplolar ve bilinmez düşmanlar yaratma çabaları boşa.
Mustafa METİN