Sosyalist İşçi 244 (10 Kasım 2005)Sosyalist İşçi 245 (24 Kasım 2005)

Sayfa 6:

Bush'un günleri sayılı

Bush'un ipliği giderek daha çok pazara çıkıyor. Oğlu Irak'ta ölen Cindy Sheehan'ın simgesi haline geldiği Amerikalı savaş karşıtlarının muhalefeti hız kesmeden devam ediyor. Gelinen durumda şu anda seçim olsa Bush'a oy vermem diyenlerin oranı % 55'e yükselmiş durumda.
Üstelik artık Bush'un partisi olan Cumhuriyetçiler'den de çatlak sesler çıkmaya başladı.
Bush'un günleri sayılı demek yanlış olmaz artık. Tabiki kahin olmadığımıza göre üç gün beş gün yada 1 yıl iki yıl bilemeyiz ama artık kendi partisi tarafından da tercih edilmeyecek bir konumda.
Senato'da Cunhuriyetçilerin öncülüğünde, 19'a karşı 79 oyla kabul edilen ve yönetimi Irak konusunda düzenli rapor vermeye zorlayan yeni karar, "Senato'dan yönetime güvensizlik oyu" diye nitelendiriliyor. Anketlerde desteği eriyen ABD Başkanı, Senato tarafından 2006'dan itibaren Irak'tan geri çekilmenin koşullarını oluşturmaya zorlanıyor
Bush Irak savaşını askeri ve siyasal olarak esasen kaybetti.
Hergün yüzlerce Iraklının öldüğü savaşta direniş hız kesmek yerine giderek büyüyor. Irak halkı kendi aralarında da yaşanan binbir türlü sorun ve çelişkiye rağmen direnişini sürdüyor. Irak artık ABD için bataklık. Bırakıp gidemiyor çünkü bu yenilgiyi kabullenmek olur. Kalamıyor, hem kendi ülkesindeki savaş karşıtı hareket, muhalefet tarafından sıkıştırılıyor. Hem de bu baskı altında Cumhuriyetçiler bile artık çekilmek için bir takvime, programa sahip olmak gerektiğini düşünüyor.
Yalanlar üzerine kurulu savaş
ABD'nin Irak'ı vurmak için bahane olarak kullandığı kitle imha silahı var yalanı artık tabiri caizse ayyuka çıktı. Irak'taki kitle imha silahları fiyaskosunu araştırmak amacıyla Bush tarafından kurulan bir komite, bu yıl yayımladığı raporunda, "Curveball" lakaplı muhbirin, ABD'nin Bağdat'ı biyolojik silahlara sahip olmakla suçlamasının ardındaki temel kaynak olduğunu söylemişti. "Curveball" kod adlı Iraklı muhbirin "ruhsal yönden dengesiz" bir kişi olduğu ve verdiği bilgilerin de Bush yönetimi ve CIA tarafından tahrif edilerek kullanıldığını öne süren Alman İstihbarat birimlerinin beyanatları Los Angeles Time da haber oldu.
Bu işin baş sorumlusu olarak da ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney gösterildi.
CNN Cheney'in canlı yayın konuşmasını zaman zaman yüzünü "x" işareti ile kapatarak yayımladı.
İşin doğrusu
Irak'ta kitle imha silahı olmadığını biz biliyorduk. Bütün dünya da öğrendi. Ama biline bir şeyi daha şimdi bütün dünya öğreniyor. Kitle imha silahına sahip olan ve Irak halkı üzerinde kulllanan ABD ordusu.
Amerikan ordusu, geçen yıl sonunda Irak'ın Felluce kentine yönelik askeri operasyonu sırasında beyaz fosfor bombası kullandığını doğruladı.BBC'ye konuşan Pentagon sözcüsü Yarbay Barry Venable, "Savaşan düşmana karşı yangın silahı olarak kullandık" derken, beyaz fosfor bombasının konvansiyonel bir silah olduğunu, kimyasal silah olmadığını söyledi.
İtalyan Televizyonu RAİ'nin Irak Devlet Başkanı Celal Talabani'nin İtalya'ya resmi ziyaret yaptığı bir sırada ekrana getirdiği belgeselde, görgü tanıkları ve Felluce'de çarpışmış eski Amerikan askerlerinin ifadelerine yer verilmişti. Eski askerler, "Fosfor, kemikler ortaya çıkıncaya kadar vücudu yakıyor. Kadın ve çocukların yanmış cesetlerini gördüm. Fosfor bombası patladıktan sonra bir bulut oluşturuyor ve yarıçapı 150 m olan bir daire içinde kalanlar ölüyor" demişlerdi. "Felluce: Gizli Katliam" adını taşıyan belgeselde ayrıca ABD'nin uluslararası anlaşmaları ihlal ederek Vietnam Savaşı'nda kullandığı Napalm bombasının bir başka versiyonu olan "Mark77"yi kullandığı da ileri sürüldü. Birinci yılını dolduran Felluce operasyonunda kent harabeye dönerken 300 bin kişi yerinden olmuş kentten kaçmıştı.
Bush giderse ne olur?
Bu sorunun cevabını aslen sokak verecek. Ama Bush'un gitmesi savaş karşıtlarının zaferi olacak. Eğer ABD'nin Irak yenilgisi tescillenirse her alanda kazanmak için yolumuz açık olacak. Yeni liberal politikaları püskürtmek olanaklı hale gelecek. Amerika ve İngiltere'de ve dünyanın her yerinde yükselen savaş karşıtı hareketin sokak gücü ve bununla bağlı olarak etki alanı arttıkça, karşı taraf geri çekilmek zorunda kalıyor. Hiç durmadan devam etmek gerek. ABD'nin ırakta yenilgisinin tescillenmesi için daha fazla insanın daha çok yerde savaşa karı kampanyalar eylemlere katılmasını sağlamak gerekir.


Heryerde Bush protesto ediliyor
Latin Amerika’da, Asya gezisi boyunca Çin hariç gittiği bütün ülkelerde Bush protesto edildi. Bütün b u ülkelerde Bush’a karşı sloganlar belirleyici idi.
Türkiye’ye geldiğinde de Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Bush’a karşı “Gelme Bush” adlı bir kampanya sürdürmüş ve çok başarılı olmuştu.
O günlerde solun bir kesimi BAK’ı eleştiriyorlardı. “Sadece Bush”a vurgu yapıyorsunuz” diyolardı. Onlara göre Bush’a karşı slogan ileri sürmek yanlıştı.
Şimdi Latin Amerikalılar, Uzak Asyalılar hep birden aynı şeyi yapıyorlar. Çünkü bugün dünyanın tepesine çökmüş olan müsibet Bush ve çetesidir. Bu nedenle Bush’a karşı sloganlar çne çıkmaktadır.
Bush’a karşı sloganlardan sadece Bush ve sekter sol rahatsız olmaktadır.


Şaron istifa etti
Daha önce erken seçim kararı alan Ariel Şaron, yeni bir parti kurmak amacıyla Likud'dan istifa etti.
Koalisyon ortağı İşçi Partisi'nin lider değiştirmesi ve Şimon Peres'in yerine seçilen Amir Peretz'in hükümetten çekileceğini açıklamasının ardından, Başbakan Ariel Şaron da Likud'dan ayrılarak yeni parti kurma kararını hayata geçiriyor.
Gazze'nin tamamı ve Batı Şeria'nın bir bölümünün Yahudi yerleşimciler tarafından boşaltmasını öngören planı nedeniyle Şaron eleştirilerin hedefi olmuştu. Özellikle radikalizm yanlısı Yahudiler Şaron'u sert biçimde eleştirmişti.
23 ağustosta tamamlanan çekilme operasyonu kapsamında İsrail, 38 yıldır işgal ettiği Gazze'deki 21 yerleşim biriminin tamamından, Batı Şeria'daki 120 yerleşim biriminin de 4'ünden çekildi.
Şaron Filistinlilere yönelik yürüttüğü soykırım politikası nedeniyle "Kasap Şaron" olarak anılıyor. Şaron Arafat'ı açık hedef göstermiş ve yaşamasının zararlı olduğunu söylemişti.
İsrailde parlamento da 5 parti var ama belirleyici olan Likud ve İşçi Partisi. Ülkedeki bütün oluşumlar Siyonist.
Likud: Milliyetçi sağ görüşlü Likud, 1999'dan bu yana Şaron önderliğinde. Şaron, Gazze'den çekilme planı nedeniyle parti içi muhalefetle karşı karşıya kaldı. Likud, 1973'te Menahem Begin önderliğinde üç sağcı oluşum tarafından ilan edilmiş, Begin 1977'de iktidara gelen ilk sağcı hükümet başkanı olmuştu. Likud, 2003'teki son seçimlerde 120 sandalyeli Knesset'in 38 sandalyesini kazandı.
İşçi Partisi: 1948'den bu yana var olan parti, 11 başbakanın 7'sini bünyesinden çıkardı. 2003'te seçimlere Amram Mitzna önderliğinde katılan ve tarihindeki en kötü sonucu alan İşçi Partisi, Knesset'te sadece 19 sandalye kazanabildi. Bir 'güvencin'! olarak tanınan Amram Mitzna'nın yerine, 'geçici' sıfatıyla 82 yaşındaki Şimon Peres geçti. Peres, partinin 9 kasımda yapılan kongresinde liderliği sendikacı olan Amir Peretz'e kaptırdı. Fas kökenli Peretz de, bir 'güvercin' olarak biliniyor. İşçi Partisi, Şaron'a Gazze'den çekilmesi için gereken parlamento desteğini sağlamak için geçtiğimiz ocak ayında koalisyona katılmıştı.


Arafat öleli 1 yıl oldu
Ebu Ammar (Kurucu) takma adıyla tanınan Filistin davasının önderi ve ilk Devlet Başkanı Yaser Arafat, bağımsız Filistin devletini kurmaya yönelik mücadele dolu yılların ardından son 2,5 yılını karargahında tecrit edilmiş halde yaşadı ve tedavi için götürüldüğü Fransa'da öldü.
Arafat ve Filistin mücadelesi
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) içindeki en büyük grup olan El Fetih'in kurucusu ve önderi Arafat, 1969'dan 1993'e kadar 24 yıl, FKÖ Yürütme Kurulu'na başkanlık etti.
Öğrenciliği sırasında askeri eğitim de görerek Mısır Ordusu saflarındaki Filistin Birliği'nde yer alan Arafat, 1956 Arap-İsrail Savaşı'na katıldı.
1959'da Ebu İyad (Salah Halef) ve Ebu Cihad (Halil El Vezir) gibi isimlerle FKÖ'nün belkemiği El Fetih'i kurdu.
1 Ocak 1965'te İsrail hedeflerine karşı ilk askeri harekâtı gerçekleştiren birliğe komuta etti.
Arafat liderliği, 15 Kasım 1988'de Filistin Bağımsızlık Bildirisi'ni yayımladı ve bağımsız Filistin devletinin kuruluşunu ilan etti.
FKÖ Merkez Komitesi, 1989'da Arafat'ı ''bağımsız Filistin Devleti'nin Başkanı'' olarak ilan etti.
Arafat, Norveç'in başkenti Oslo'da yürütülen müzakereler sonucu, 13 Eylül 1993'te ilk Filistin-İsrail Barış Anlaşması'nı imzaladı.
Washington'da, birçok yerleşim biriminin Filistin Özerk Yönetimi'ne devredildiği ikinci kapsamlı özerklik anlaşmasını Rabin ile imzalayan Arafat, 20 Ocak 1996'da ilk genel seçimle halk oyuyla FÖY Başkanı oldu.
İkinci intifada ve Arafat'a tecrit
28 Eylül 2000'de Kudüs'te ikinci Filistin İntifada'sı patlak verdi.
İsrail, 29 Mart 2002'de Arafat'ın 1994'de sürgünden döndüğünden beri en şiddetli saldırısını düzenleyerek, Filistin liderinin karargâhının da bulunduğu Ramallah'a girdi ve Filistin yönetim birimlerini kuşattı. Arafat'ın karargâhına tank ateşi isabet etti, İsrail askerleri Arafat'ın muhafızlarıyla ''oda oda'' çatıştı ve İsrail kabinesi Arafat'ı ''düşman'' ilan etti.
2 Nisan 2002'de Arafat, İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un ''daimi sürgün'' önerisini, ''Batı Şeria'yı terk etmektense ölürüm'' yanıtıyla reddetti. Aynı yıl Şaron ile yan yana oturan ABD Başkanı George Bush, Filistinlilere Arafat'ın yerine yeni bir lider getirmeleri çağrısında bulundu.
Arafat, 29 Mart 2002'den tedavi görmek için Fransa'ya gittiği 29 Ekim 2004'e kadar Ramallah'taki karargâhında tecrit yaşamını sürdürdü.