Sosyalist İşçi 245 (24 Kasım 2005)

 

Sayfa 7 :

Fransa:
Bundan sonra ne olacak?

Fransa'da heyecan verici gelişmeler yaşandı. Yaşananların heyecan verici kısmı çok araba yakılması ve çok fazla "ayaklanma" lafı edilmesi değil. Çünkü belki de işin bu kısımları bu gelişmenin en zayıf yanlarını oluşturuyor. Sokakta araba yakan gençler gazetecilere "ne söylememiz gerektiğini ve nasıl söyleyeceğimizi bilmiyoruz. Araba yakmayı biliyoruz" diyorlardı. Bu ne denli yalnız olduklarını, ne denli izole edilmiş olduklarını gösteriyor. Yalnızlık ve izole edilmişlik bizim açımızdan sadece solla ilişkileri açısından önemli. Fransız solu ile bu gençler arasında doğru dürüst bir ilişki yok.
"Ayaklanmaların" olduğu bölgelerin birçoğu Paris'in ve diğer kentlerin "kızıl kuşakları" yani solun güçlü olduğu yerler. Birçoğunda belediyeleri Fransız Komünist Partisi yönetiyor. Önemli nokta burada başlıyor: Fransız Komünist Partisi (FKP) bir yandan İçişleri Bakanı'nın ırkçı saldırgan dilini eleştirip istifasını isterken diğer yandan da "aşağıdan gelen tepki" ile polisi ve göstericileri kınıyor. Polisi kınıyor, çünkü aşırı bir şiddet ve baskı uygulanıyor, göstericileri kınıyor çünkü yakılan arabalar mahallede oturan diğer emekçilerin arabaları. Kısacası işçi sınıfı bir ölçüde bölünüyor.
Burada suçlu olanlar arabaları yakan gençler mi? Öyle ya arabayı yakan onlar! Hayır, işçi sınıfının bölünmekte olmasının suçlusu onlar değil, tam tersine onları yalnız bırakan, doğru dürüst göçmen politikalarına sahip olmayan, ırkçılığa, faşizme karşı, Fransız milliyetçiliğine karşı mücadele etmeyen FKP ve benzeri Fransız sol örgütleri suçlu. Göçmen işçilerin okullara türbanla girmesini yasaklayan yasa çıktığında göçmenleri yalnız bırakan hatta karşılarına geçen sol suçlu.
Yukarıdan soruna bakanlar göstericilerin örgütsüz olmalarını, net hedeflere sahip olmamalarını ileri sürerek "bilinçsiz" eylemler diyerek hareketi küçümsemeye çalıştı. Hareketin net hedeflere sahip olmaması, hatta hiçbir hedefe sahip olmadığı doğru. Aynı şekilde örgütsüzlükleri de doğru.
Ama diğer taraftan soruna bakıldığında yüzlerce kentte çok uyumlu bir biçimde eylemler yapıldı. Yani bir örgütlenme vardı. Belki solun aradığı türden bir "komiteler" örgütlenmesi yoktu ama gene de bir örgüt bütün eylemleri yönlendirdi. Hedef ise sokağa çıkanlar açısından basitti: Kendilerini ifade etmek.
Eylemci gençlerin kendilerini ifade etmekten kastı öfkelerini, yalnızlıklarını, köşeye sıkışmışlıklarını göstermektir.
Fransa'daki sağcı hükümet bütün bunları anlamıyor. Hükümet tam tersine daha da azgınca saldırmayı tercih etti. Sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 3 bin genç tutuklandı. Bunların çoğu hapse mahkum edildi, ediliyor.
Şimdi Fransa kentlerinin sokaklarında daha çok polis devriyesi var. Daha çok noktada kimlik soruluyor ve daha çok "kaçak işçi" yakalanarak sınırdışı
ediliyor.
Hükümet saldırıyor ve şu anda gösteriler büyük ölçüde bitti. Gençler geri çekildi.
Ama acaba bu gelişmeler bitti mi. Çok açık ki hariç. Çünkü sorunun temeli oarada duruyor. Gençler gene işsiz, gene yoksul ve gene Müslüman oldukları için ya da daha doğrusu Müslüman ailelerden geldikleri için itilip kakılıyorlar ve hatta şimdi daha çok saldırı altındalar. Dolayısıyla bu gençler gene öfkelerini ifade edecekler.
Hapishanelere girenler tartışacak, geri çekilenler apartman bloklarının kuytularında tartışacaklar. Ve birgün mutlaka yeniden ortaya çıkacaklar.
Burada sola önemli bir görev düşüyor.Bu geri çekilme sırasında onların yanınd ayer alınırsa, tartışmalarda onların yanında yer alıp daha geniş bir deney onlara aktarılırsa bir daha ki çıkış daha örgütlü, daha yığınsal olur. Aksi takdirde kapıda bu gençleri örgütlemek için bekleyen sayısız örgütlenme var ve hepsi de politik İslamcı.
Fransa solu ve diğer Batı Avrupa ülkelerinin solu şunun farkına varmalı, yaşadıkları ülkenin işçi sınıfı artık bu unsurları içeriyor. Yeniden şekilleniyor.
Fransız işçileri içinde bu Müslüman göçmen çocukları da yer alıyor ve alacak. Onları “temizlemek” mümkün değil.
Almanya’da faşistler istedikleri kadar “Türken Raus” diye bağırsınlar artık 10 yıllardır Almanya’da olan Türklerin çocukları artık Alman olarak Alman işçi sınıfının bir parçası.
Şimdi sola düşen görev bir yandan faşizmin ırkçılığına karşı mücadele etmektir, diğer yandan da bu genç işçilerin, işsizlerin örgütlenmesi için kolları sıvamaktır.
F. ALOĞLU


Enternasyonalizm nedir?
Fransa’daki olayları iyi analiz etmek gerekir. Eğer sadece arabaların aykılıyor olmasından ve ateşlerden heyecan duyuluyorsa bu daha ziyade “ateşe tapınmak” olur!
Sosyalistlerin görevi biraz daha farklı. olmak zorunda. Yaşananlardan daha iyi dersler çıkarmak gerekir. hareketin zayıf yanlarını da görmek ve ondan da öğrenmek gerekir.
Fransa’daki hareketin zayıf yanı kuşkusuz siyasal örgütlülük düzeyi ve bunun bir sonucu olarak da kitlesellikten uzak olması.
Türkiye’de de “Fransa’ya bin selam” diye sloganların atıldığı 6 Kasım eylemleri aynı durumdaydı. Giderek öğrenci kitlesinden iyice kopan 6 Kasım eylemlerine katılım artık ancak yüzlerle, hatta zaman zaman onlarla ifade edilmekte.
Oysa YÖK’e karşı 6 Kasım eylemleri çok yığınsal olabilir. YÖK’e karşı olan bütün gençler birleştirildiğnde bu öğrenci gençlerin çoğunluğu olur. Ama harekete geçen öğrenciler yıllardır sanki büyük kalabalıklar kendilerine katılmasın der gibi eylem düzenlemekteler.
Fransa olaylarından çıkarılması gereken ikinci ders ise Kürt sorunu üzerinedir. Fransa’da göçmneler, Türkiye’de ise Kürtler dışarı itilmektedir. Cenazelerinin üzerinden uçaklar uçuyor. Onların yanında yer almak gerekir. Ama bu daha çok Türk milliyetçiliğine her açıdan karşı çıkarakolur.
Bu memleket bizim diye haykıranlar ne Fransız gençleri ile dayanışabilir n e de Kürtlerin yanında yer alabilir. Önce bu sol milliyetçilikten kurtulmak gerekir.