Sosyalist İşçi 245 (24 Kasım 2005)

 

Sayfa 13 :

Bush petrol satıyor dünya yanıyor!
George W. Bush! Hangi ülkeye gitse karşısında on binlerce emekçi, savaş karşıtı, ellerinde "Katil!" yazılı pankartlarla onu karşılıyor. Son bir ay içinde Arjantin ve Güney Kore gezilerinde hep aynı manzarayla karşılaştı.
On binlerce insan, gerçek neyse onu haykırdı: "Yalancı, katil!".
3 Aralık'ta da dünyanın 27 ülkesinde benzer bir gelişme yaşanacak. Venezüella'dan, Kanada'ya, Brezilya'dan Fransa'ya, Meksika'dan Rusya'ya ve Japonya'dan Türkiye'ye kadar çok sayıda ülkede, bir çok şehirde binlerce insan sokakları dolduracak ve haykıracak: "Katil, yalancı, petrol düşkünü ve gezegen düşmanı!".
3 Aralık'ta Küresel ısınmaya karşı
Küresel ısınmanın gezegen ve üzerinde yaşayan tüm canlı türleri için yarattığı dramatik sonuçların etkileri, her gün bir önceki günden daha şiddetli hissedilmeye başlandı. Küresel ısınmaya karşı duyarlılık da dünyanın gidişatından duyulan kaygılara paralel olarak ve sorunun ciddiyetinin devasa boyutları nedeniyle hızla artmaya başladı.
Bu tepkiler bu yıl içinde örgütlü bir hal alarak nihayet birleşti. 28 Kasım - 9 Aralık 2005 tarihleri arasında Kanada'nın Montreal şehrinde düzenlenecek olan Birleşmiş Milletler İklim Konferansı bu tepkilerin sokağa çıkması için bir olanak sundu ve 27 ülkede küresel ısınmaya ve ısınmanın sorumlularına karşı eylemler örgütlendi.
İstanbul, Bursa, Diyarbakır, Ankara ve İzmir
Eylül ayından başlayarak Türkiye'de de çok sayıda birey ve kurum bir araya gelmeye başladı. 3 Aralık'ta başta İstanbul ve İzmir olmak üzere, Diyarbakır, Bursa ve Ankara'da da eylemler ve basın açıklamaları gerçekleşecek.
Bu eylemleri elden geldiğince büyütmek, çok sayıda insanın katılmasını sağlamak zorundayız.
Bu birinci eylem olacak. Bu kadar çok sayıda kurumun ve bireyin yanyana geldiği, bu konuyla ilgili ilk eylem olacak. Bu yüzden 3 Aralık'ı bir başlangıç olarak görmeliyiz. Bir yandan eylemin katılımını artırmaya çalışırken bir yandan da bu eylemden aldığımız güçle, daha yaygın, daha birleşik bir kampanyanın nasıl gelişeceğini de tartışmaya başlamalıyız.
Bush, Katrina ve Kyoto
Kampanya sırasında bazı aktivistler, Kyoto protokolü'nün yetersiz olduğunu ve "ABD Kyoto'yu imzala" talebinin yer aldığı bir kampanyanın yetersiz olacağını tartışıyorlar. Ankara kampanyası bu tartışma yüzünden sıkıntılı günler geçirdi.
Kyoto Protokolü'nün kısa hikayesi şöyle: Birleşmiş Milletler küresel iklim sisteminin korunması amacıyla 1992 yılında "İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi"ni hazırladı. Belge 1994 tarihinde yürürlülüğe girdi ve bugüne kadar 189 ülke imzaladı. Sözleşmenin uzantısı olarak 1997 yılında Kyoto Protokolü hazırlandı. Kyoto Protokolü 16 Şubat 2005 tarihinde yürürlülüğe girdi. Kyoto Protokolü endüstrileşmiş ülkelerin 2008-2012 yılları arasında, küresel ısınmaya yol açan sera gazlarının yayılımını, 1990 yılı düzeyine göre ortalama % 5,2 azaltmalarını öngörmekte.
Tartışmanın düğümlendiği nokta tam da burası. Kyoto Protokolü gerçekten de yetersiz. Ömer Madra'nın 15 Kasım'da İstanbul'da 3 Aralık mitinginin duyurusu için Çalışma Grubu adına yaptığı basın açıklamasında dediği gibi:
"Küresel iklim felaketini önlemek için Kyoto Protokolü'nün hâlihazırdaki hedeflerinin çok düşük, öngördüğü takvimin de çok uzun vadeli olduğunun farkındayız".
Fakat Marda basın toplantısında bir vurgu daha yaptı. Yetersiz de olsa neden Kyoto Protokolü'nün üzerine gitmemiz gerektiğini şöyle açıkladı:
"Ama, insanlığın bu eşi menendi görülmemiş tehdidin önünde durabilmek için elindeki tek diplomatik çerçevenin bu antlaşma olduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla Kyoto Protokolünün imzalanıp onaylanmasını kendi seçtiğimiz meclisten de talep etmekteyiz. Ayrıca, sera gazı salımlarını en az yüzde 70 azaltacak "Kyoto sonrası" önlemler sürecine de kuvvetle arka çıkıyoruz."
Sera gazı salınımlarının % 36,1'den sorumlu ABD ve % 2,1'den sorumlu Avustralya'nın protokole taraf olmaması yüzünden % 5,2'lik azalma hedefine ulaşılamayacak. Dünya nüfusunun %4'ünü oluşturan ABD, sera gazı salınımlarında birinci. Kyoto protokolü yetersiz bir çerçeve de sunsa, aynı zamanda süper bir savaş makinesi gibi çalışan ABD emperyalizmini, Bush ve kabinesini teşhir etmek açısından da geniş bir zemin sunuyor.
New Orleans'ta gerçekleşen ve binlerce Afrika kökenli Amerikalı ve yoksulun ölümüne neden olan Katrina tayfunu, neden küresel felaketlerde ABD'nin köşeye sıkıştırılası gerektiğini bir kez daha gösterdi.
Bush'uyla, Rice'ıyla, Rumsfeld'iyle ABD kabinesi bir petrol canavarı görüntüsü çiziyor. Bu petrol canavarları, küresel iklim değişiminde de başrol oyuncuları. Bir yandan küresel hegemonya ve petrolün kontrolü için dünyaya meydan okur ve dünyanın en fakir halklarını bombalarken, diğer yandan da Kyoto Protokolü'nü imzalamayarak, küresel ısınmadaki sorumluluğunu yerine getirmiyor. Bir yandan Irak'ta on binlerce insanı yok ediyor, aynı zamanda da New Orlens'ta yoksulların yaşamına neden olan küresel felaketlerin hızlanmasına neden oluyor.
"New Orleans
batıyor, Bağdat yanıyor."
3 Aralık'ta sokaklar bizi bekliyor. Küresel kapitalizme her yönden karşı çıkmak için 3 Aralık'ta sokaklarda buluşalım.
Şenol KARAKAŞ


Buzullar, haşareler, insanlar, mercanlar:
Her şey tehdit alında

- Sanayi devriminden beri başta fosil yakıtların yakılması, ormanların yok edilmesi ve çeşitli insan etkinlikleri atmosferdeki karbondioksit, metan, diazot monoksit gibi sera gazlarının birikimlerini artırmaktadır.
- Ayrıca sanayi etkinlikleri, atmosferde daha önce hiç olamayan kloro flora karbon (CFC) gibi kuvvetli sera etkisine sahip gazların atmosfere bırakılmasına yol açmakta.
- Karbon dioksit atmosfere fosil yakıtların yakılması (petrol, doğal gaz ve kömür) ve ağaç ve ağaç ürünlerini yakılması ile karışmakta.
- 1860'lı yılların başından itibaren tutulan küresel kayıtlar, sıcaklığın düzensiz ama önemli bir artış eğilimi içinde günümüze kadar ortalama 0.4 - 0.8°C yükseldiğini gösteriyor.
- Bu eğilim 1976'dan günümüze kadar olan dönemde daha belirgindir.
- 1860 yılından sonraki sıcaklık gözlemlerinde, en sıcak on yıl 1990'lı yıllardır (1998, 2002 ve 2003).
- 20. yüzyılda kutuplardaki kara ve deniz buzulları, orta enlemlerin ise dağ buzulları azaldı.
- Eriyen buzullar ve denizlerin termal genişlemesi sonucu küresel ortalama deniz seviyesi 20. yüzyılda ortalama her yıl 1-2 mm. yükseldi.
- Küresel ortalama yüzey sıcaklıklarında 1990-2100 dönemi için 1.4 ile 5.8°C arasında bir artış öngörülmektedir.
- Özellikle kış mevsiminde yüksek kuzey enlemlerdeki karalar daha hızlı ısınacaktır.
- Küresel ısınmaya bağlı olarak ortaya çıkan kuraklık ve içme suyu sıkıntısı yeryüzünün tüm bölgelerini etkileyeceği öngörülüyor.
- Küresel sıcaklık artışı ve nüfus artışı sonucu 2050'ye kadar su sıkıntısının bu bölgelerde daha da artacağı ve 700 milyon ila 2.8 milyar insanın bu sorunla karşılaşacağı öngörülmektedir.
- Deniz ve kara buzullarındaki azalma devam edecek.
- Özellikle Grönland'daki buzulların önemli kütle kayıplarına uğraması bekleniyor.
- Küresel ortalama deniz seviyesinin okyanusların termal genişlemesi ve buzullardan gerçekleşen erime sonucu 1990-2100 arasında 0.09 ile 0.88 metre kadar yükseleceği öngörülüyor.
- Küresel ısınma sonucu 2050'ye kadar bitki ve hayvan türlerinin yaklaşık dörtte birinin ya da 1 milyondan fazlasının yok olacağı öngörülüyor.
- Virüsler ve sıtma, humma gibi bulaşıcı hastalıklar sadece Afrika'da değil, dünyanın diğer bölgelerinde de küresel ısınma yüzünden giderek yayılma tehlikesi gösteriyor.

(Bu bilgiler, Doç. Dr. Ecmel Erlat'ın İzmir 3 Aralık Çalışma Grubu basın açıklaması için yaptığı hazırlıktan alınmıştır)