Sosyalist İşçi 244 (10 Kasım 2005)
Ege Üniversitesi’nde panel
Ege Üniversitesi'nde 17 Kasım Perşembe günü düzenlediğimiz "iklim değişiyor biz durdurabiliriz" başlıklı panel 60 kişinin katılımıyla gerçekleşti. Panelde Ege Üniversitesi coğrafya bölümü öğretim üyesi Ecmel Erlat, küresel ısınmanın ulaşmış olduğu boyutlar, iklim değişikliğinin nedenleri ve ileriye dönük olarak bulunabileceğimiz öngörüler üzerine bir sunum yaptı. EcmelErlat'ın sunumu küresel ısınma konusunda ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler açısından olağanüstüydü. Ayrıca ne kadar büyük bir tehlikeyle yüz yüze olduğumuzu ve neden iklim değişikliğine karşı mücadele etmenin, çevremizdeki herkesi bu konuda seferber etmenin, düzenleyeceğimiz eylem ve etkinliklerle hükümetleri uyarmanın bu kadar önemli olduğunu gözler önüne sermesi açısından da bir o kadar etkileyiciydi. Gerçekten eğer harekete geçmezsek yarın çok geç olabilir.
Panelin bir diğer konuşmacısı Av. Hilal Küey'di. Hilal Küey Kyoto Protokolü süreci hakkında bilgiler verdi. Bu konudaki çalışmaların 1992 Rio Konferansı'na kadar dayandığını, Kyoto'nun bir sürecin ürünü olarak ortaya çıktığını belirtti. Bu anlamıyla Kyoto'nun asla bir son olmadığını, belki de henüz başlangıç olduğunu, ama kesinlikle çok önemli olduğunu vurguladı. Kyoto Protokolü çevre konusunda kampanya yürüten, kamuoyu basıncı yaratmaya çalışan aktivistler açısından önemli bir kazanımdır. Belki de küresel olarak örgütlediğimiz 3 Aralık kampanyası, hem kapsam hem de bağlayıcılık açısından, daha gelişkin bir çerçeve anlaşmasını doğuracaktır. Bunun için yapmamız gereken, daha çok çalışmak ve daha fazla sayıda insanı kampanyada seferber etmektir.
Panele katılan 60 kişiden 28'i kampanyanın aktif katılımcısı olmak için aktivist föyü doldurdu. Tamamı kampanya broşürlerinden aldı. Bir çoğu birden çok alarak çevresinde dağıtacağını söyledi. Ege'de vize dönemi başlamış olduğu için yeni bir panel daha düzenlememiz zor gibi gözüküyor. Ancak yapacağımız çalışma grubu toplantılarıyla 3 Aralık'a hazırlanmaya devam edeceğiz.
Sol milliyetçiliğin çirkin hali
Orhan Pamuk üzerine tartışmalar duruldu. Şimdi biraz daha iyi bir değerlendirme yapabiliriz.
Basının ve daha ilginci solun bütün umursamazlığına rağmen Orhan Pamuk önce Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday oldu. Az daha da bu en prestijli edebiyat ödülünü kazanıyordu. Ödülü onun yerine alan Harold Pinter “ödülü aslında Orhan Pamuk almalıydı” dedi.
Bugüne kadar çok az edebiyatçı Türkiye’den böylesine büyük bir edebiyat ödülüne aday gösterilmiş olmasına rağmen Türk medyası sanki ya böyle birşey hiç olmamış gibi davrandı ya da Orhan Pamuk’un aday gösterilmesine adeta üzüldü. Bunu “Batılı emperyalistlerin bir oyunu” olarak değerlendirdi. Herhalde bu fikri soldan, milliyetçi soldan öğrenmiş ve ödünç almıştı.
Orhan Pamuk’un Nobel adaylığına karşı çıkan sadece burjuva basını olmadı. kendisine sosyalist-komünist diyenlerde solda Pamuk’u yoğun bir biçimde eleştirdi.
Kimileri engin edebi bilgileri ile Orhan Pamuk’un hiç bir edebi değeri olmadığını iddia etti, kimileri Pamuk’un herşeyi Nobel ödülünü almak için yaptığını iddia etti.
Tabii ki asıl sorun Pamuk’un edebi değeri değil. Hem burjuva basını hem de sağ ve sol milliyetçiler için işin edebi kısmı değil politik kısmı önemli. Zaten onların Orhan Pamuk’u eleştirecek ölçüde edebiyattan anladıkları da söylenemez.
Politik olan ise Pamuk’un katledilen Kürtler ve Ermeniler üzerine verdiği bilinen demeci. Sağ ve sol milliyetçiler işte bunu kabul edemiyorlar.
Sağ milliyetçilerin tutumu anlaşılır birşey. Ama sol milliyetçilerin bu denli sağa sapmış olmaları önemli. Onlar sağ milliyetçiliğe karşı “soldan” milliyetçilikle, Orhan Pamuk’u eleştirerek ve benzer başka tutumlarla “yurtsever” olduklarını kanıtlamak ve böylelikle güçlenmek istiyorlar.
Öncelikle sol milliyetçilikle güçlenemez. Nitekim sonuca bakıldığında güçlenen sol milliyetçiler değil.
Sol milliyuetçiliğin her milliyetçi, yurtsever ya da vatansever tutumu saddece sağın ve çok zaman ırkçı sağın güçlenmesine hizmet ediyor.
Sosyalistler enternasyonalisttirler. Yurtsever olamazlar, milliyetçi olamazlar.
Nobel Barış ödülünün ardından Orhan Pamuk’a Almanya’da gene çok prestijli bir başka ödül verildi. Bu ödüle de aynı türden tepkiler gösterildi.
Burjuva basını bir iki istisnası ile bu ödülü görmemezlikten geldi. Her hangi bir Türkün aldığı en kıytırık ödül için tantana yapan basının bu tutumu garipti ama Ermeniler ve Kürtler için yapılan açılmadan sonra normal.
Ama gene solun tutumu daha da kötüydü. Kemalist Cumhuriyet gazetesi bu ödül haberini 8. sayfadan verirken Evrensel tek bir satırla bahsetmedi. Birgün’den ise bahsetmeye bile gerek yok.
TKP’nin gaztesi ve internet sitesi de aynı şekilde bu ödülden bahsetmemeyi tercih ettiler.
Peki Evrensel, Cumhuriyet, Birgün ya da Sendika.Org veya Sol haber Orhan Pamuk’tan bahsetmedikleri için Orhan Pamuk birşey mi kaybetti. Hayır. Ödül törenine devletin hiç bir temsilcisinin katılmaması üzerine “bu benim için bir onurdur” demişti Orhan Pamuk. Sol milliyetçilerin bu ödül töreninden bahsetmemesi ise bizim için bir onurdur
Solda İşçi Partisi’nin yayın organı Aydınlık diğerlerinin söyleyemediğini söyleyerek Almanya’daki barış ödülünü aslında “Alman istihbaratı verdi” kapağı ile çıktı.
Alman istihbaratının ardından bu defa Fransa’dan bir edebiyat ödülü verildi. Herhalde onu da Fransız istihbaratı vermiştir diye düşünüldüğü için gene sol basın olaya değinmedi. Cumhuriyet iç sayfalarda habere yer verirken diğerleri bunu bile yapmadı.
Sol ve sağ milliyetçilerin sorunu burda. Onlar bir yandan deli gibi uluslarının kazandığı ödüller arıyorlar. Hatta ödülden daha küçüğüne bile razılar. Bir Türk futbol takımının beraberliğine ebile razılar. Bir hristiyan kadın bir Türkle evlensel onu bile manşet yaparlar ama Orhan Pamuk’un ödülleri toplamasına, bütün dünyada beğenilmesine dayanamıyorlar. Çünkü o Ermenilerden ve Kürtlerden bahsediyor.
Güneş balçıkla sıvanamaz. Orhan Pamuk hem değerli bir edebiyatçıdır hem de politik olarak doğru ve hassas noktalara değinmektedir. Bu nedenle o bizim için kıymetlidir.
Perihan GÜLER
sosyalist işçi
ne savunuyor?
Aşağıdan sosyalizm
-Kapitalist toplumda tüm zenginliklerin yaratıcısı işçi sınıfıdır. Yeni bir toplum, işçi sınıfının üretim araçlarına kolektif olarak el koyup üretimi ve dağıtımı kontrol etmesiyle mümkündür.
Reform değil, devrim
-İçinde yaşadığımız sistem reformlarla köklü bir şekilde değiştirilemez, düzeltilemez.
-Bu düzenin kurumları işçi sınıfı tarafından ele geçirilip kullanılamaz. Kapitalist devletin tüm kurumları işçi sınıfına karşı sermaye sahiplerini, egemen sınıfı korumak için oluşturulmuştur.
-İşçi sınıfına, işçi konseylerinin ve işçi milislerinin üzerinde yükselen tamamen farklı bir devlet gereklidir.
-Bu sistemi sadece işçi sınıfının yığınsal eylemi devirebilir.
-Sosyalizm için mücadele dünya çapında bir mücadelenin parçasıdır. Sosyalistler başka ülkelerin işçileri ile daima dayanışma içindedir.
-Sosyalistler kadınların tam bir sosyal, ekonomik ve politik eşitliğini savunur.
-Sosyalistler insanların cinsel tercihlerinden dolayı aşağılanmalarına ve baskı altına alınmalarına karşı çıkarlar.
Enternasyonalizm
-Sosyalistler, bir ülkenin işçilerinin diğer ülkelerin işçileri ile karşı karşıya gelmesine neden olan her şeye karşı çıkarlar.
-Sosyalistler ırkçılığa ve emperya-lizme karşıdırlar. Bütün halkların kendi kaderlerini tayin hakkını savunurlar.
-Sosyalistler bütün haklı ulusal kurtuluş hareketlerini desteklerler.
-Rusya deneyi göstermiştir ki, sosyalizm tek bir ülkede izole olarak yaşayamaz. Rusya, Çin, Doğu Avrupa ve Küba sosyalist değil, devlet kapita-listidir.
-Sosyalistler bu ülkelerde işçi sınıfının iktidardaki bürokratik egemen sınıfa karşı mücadelesini destekler.
Devrimci parti
-Sosyalizmin gerçekleşebilmesi için, işçi sınıfının en militan, en mücadeleci kesimi devrimci sosyalist bir partide örgütlenmelidir. Böylesi bir parti işçi sınıfının yığınsal örgütleri ve hareketi içindeki çalışma ile inşa edilebilir.
-Sosyalistler pratik içinde diğer işçilere reformizmin işçi sınıfının çıkarlarına aykırı olduğunu kanıtlamalıdır.
-Bu fikirlere katılan herkesi devrimci bir sosyalist işçi partisinin inşası çalışmasına omuz vermeye çağırıyoruz.