Sosyalist İşçi 246 (8 Aralık 2005)
Che'den Chavez'e:
Latin Amerika'da devrim ateşleri
Latin Amerika'nın neredeyse bütün ülkelerinde sosyal ve siyasal yeni dönüşümler yaşanıyor. Venezüella'da Chavez yoksulların desteğiyle ABD'ye kafa tutuyor ve darbelere direniyor. Brezilya'da doğan Topraksız İşçiler Hareketi (MST) yoksullara bir tür komünal hayat biçimi sunuyor. Ekvador'da ayaklanmalarla başkanlar devriliyor. Arjantin'de 2001'de başlayan ayaklanmanın eseri olarak, şimdiki iktidar eski subayları yargılıyor. Bolivya'da su ve gazın özelleştirilmesine karşı ayaklanmalar yaşanıyor. Uruguay'da seçimleri tüm solun birleştiği Geniş Cephe kazanıyor... Ve bunlar her yerde, aşağıdan bir kitle hareketi sayesinde gerçekleşiyor.
Ancak, tüm bu ayaklanmalara rağmen, hiçbir La-tin Amerika ülkesinde sos-yal devrimler yaşanmıyor. Latin Amerika deneyimleri bize iki olguyu aynı anda kanıtlıyor:
1) Aşağıdan kitle hareketinin gücü ve önemi.
2) Aşağıdan kitle hareketiyle siyasi iktidarın alınmaması halinde, yukarıdan reformların uzun vadeli olamayacağı.
Bu iki olguyu daha iyi anlamak için tek tek ülkelerin deneyimlerini incelemek faydalı olabilir. 1970'li yıllar Latin Amerika işçi sınıfı ve solu için oldukça zorlu geçti. 1964'te Brezilya, '73'te Uruguay ve Şili, '76'da Arjantin, '80'de Bolivya'da askeri darbeler yaşandı. Bu darbeler hem işçi sınıfı hareketine, hem sola çok ağır darbeler vurdu. Toparlanma kolay olmadı. 1980'lerde yeniden sivil yönetimlere geçilmeye başlandı. '90'larda işçi hareketi güçlenmeye, aynı zamanda Latin Amerika, IMF'nin yapısal uyum programlarıyla tanışmaya başladı. Son yıllarda ise eskisinden farklı, yepyeni gelişmeler var.
Cengiz ALĞAN
Bolivya’da kitle hareketi büyüyor
Haiti'den sonra Latin Amerika'nın en yoksul ülkesi olan Bolivya'da neo liberalizme karşı mücadelenin düzeyi oldukça yüksek. 2000 yılında su kaynaklarının özelleştirilerek bir ABD şirketine satılmasına karşı küçük çiftçiler, pazarcılar, yerli halklar ve işçiler ayaklandı. Bu satış IMF ve DB'nın Latin Amerika politikalarının bir parçasıydı.
Uyuşturucuyla mücadele adı altında koka üreticilerine saldırıldı (sonradan buradan cocaleros hareketi doğdu). Halbuki koka üretimi yasal. Bu küçük çiftçiler kalay madenlerinde çalışmaya zorlandı.
Su ve gazın özelleştirilmesi politikaları başkan Losada'ya (ABD ile ilişkilerinden dolayı halk ona El Gringo diyor) karşı çok yaygın bir muhalefet doğurdu.
2003'te aynı konularda yeni bir ayaklanma oldu. Genel grev ilan edildi, 500 bin kişi sokaklara döküldü, çatışmalarda dört kişi öldü. Bu ayaklanma sırasında yeni halk iktidarı organları oluşmaya başladı. Bir ay sonraki ayaklanmada çatışmalar büyüdü; bu kez 31 kişi öldürüldü. Hareketin liderliğini yerli örgütlerinden gelen Quispe ve Cocaleros hareketinin önderi Eva Morales (2007'deki seçimlerde başkan olacağına kesin gözüyle bakılıyor) yürütüyor.
Kendisini 'ulusal uzlaşmanın sesi' diye tanıtarak başa geçen Mesa'ya karşı da 2004'te gösteri ve grevler düzenlendi. Mesa petrol yasasını referanduma sunmak zorunda kaldı. Mesa halkın hilafına BP ve İspanyol REPSOL şirketlerine çeşitli sözler veriyor. Ama karşısındaki kitle hareketi her geçen gün büyüyor.
Ekvador
Son on yılda, sosyal adalet, ekonomik ve politik gelişim, artan işsizlik gibi sorunlara çözüm getiremeyen üç başkan devrildi. Son olarak, Mayıs ayı başında Kongre, ayaklanarak başkanlık sarayını basan halkın talebi doğrultusunda, emekli albay ve eski bir darbe lideri olan Guitterez'i görevden aldı. İki kişinin öldüğü gösterilerden sonra dile getirilen talep, Yüksek Mahkeme'yi lağveden Guitterez'in yargılanması.
Şu anda iktidarda Guitterez'in başkan yardımcısı Palacio bulunuyor. Palacio, eski başkanı uzun zamandır, ABD ve IMF'ye fazla yakın durmakla, sosyal adalet sorununa (halkın %65'i yoksulluk sınırı ve altında yaşıyor) gözlerini kapatmakla suçluyordu.
'Ekvador'un Chavez'i' denilen Guitterez iktidara gelir gelmez kendisini seçenlere ihanet etmiş ve neo liberal saldırının aracı olmuştu. Politikalarına karşı ayaklananlara 'haydutlar' diyen başkanın bu söylemi de ters tepti. Halk bu sözü hakaret olarak algılamak bir yana sahiplendi ve 'Haydutlar Hareketi'ni oluşturdu. Tüm sol reformist gruplar muhalefette birleşti. Bunlardan en büyüğü, 1998 seçimlerinde %35 oy almış olan Halk Demokrasisi.
Arjantin
2001 yılında, kendiliğinden hareketlerin buluşmasıyla yaşanan büyük ayaklanma tüm dünya soluna umut olmuştu. Arjantin sık sık Türkiye ile karşılaştırılmış, "Türkiye Arj-antin olur mu?" sorusu, egemen sınıflar tarafından korkuyla, solun bir kısmı tarafından umutla sorulur olmuştu.
O zamanki başkan De la Rua işçi sınıfı ve küçük üreticilerin banka hesaplarına el koymak isteyince, en büyüğü piqueteros (işsizler) olan kendiliğinden hareketler sokağa döküldü (1996'da bir benzeri Arnavutluk'ta olmuş ve benzer gelişmeler yaşanmıştı). İki gün süren ayaklanma sonucu De la Rua helikopterle ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Yerine gelen başkanlar da fazla dayanamadılar. Arka arkaya devrilen başkanlar ve istikrarın sağlanması tam 18 ay sürdü. Ancak bu süre sonunda seçimler yapılabildi. Şimdi başta bulunan peronist Kirchner hükümeti, göstermelik de olsa bazı reformlara imza atmak ve hareketin talebiyle bazı subayları yargılamak zorunda kalıyor.