Sosyalist İşçi 246 (8 Aralık 2005)
Kadına yönelik şiddet
İş yerinde tacize uğrayan kadının şiddete sessiz kalmaması, yetersiz de olsa yasal mevzuatın uygulanmasını talep etmesi çoğu zaman o işyerinde bir örgütlenme varsa mümkün olabilmektedir.
Son yıllarda kadına yönelik şiddetin önlenmesi doğrultusunda başta Ceza Kanunu’nda olmak üzere pek çok yasal değişiklik gündeme geldi. En son Meclis'te Töre ve Namus Cinayetlerini Araştırma Komisyonu’nun oluşturulması, İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan ve şiddet uygulayan aile bireyinin evden uzaklaştırılmasına ilişkin kanunun polis tarafından nasıl uygulanması gerektiğine dair genelgede olduğu gibi, kadına yönelik şiddetin önlenmesi iddiasıyla bir dizi adım atılıyor. Yasal süreçte yaşanan bu gelişmelerde AB uyum süreci önemli bir dinamik olmakla birlikte, şiddete karşı kadın hareketinin yıllardır verdiği mücadelenin de rolü bulunmaktadır.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi son yıllarda deyim yerindeyse bu kadar popüler hale gelmesine rağmen atılan adımlar sorunun büyüklüğü karşısında son derece yetersiz. Resmi bir araştırmaya göre evli erkeklerin %34'ü eşlerine fiziksel şiddet uyguladığını söylemişlerdir. Kadına yönelik şiddet şok edici boyutlarda varlığını devam ettiriyor.
Şiddetin önlenmesine ilişkin yasal değişiklerin kağıt üzerinde kalmayıp değişim yaratabilmesi ancak yeterli kaynağın ayrılmasıyla mümkün olabilecektir. Öte yandan şiddetin olduğu her yerde her zaman buna ilişkin tutum alınmadan ciddi bir adımın atılması mümkün olamaz. Aksi takdirde yapılan yasal değişiklikler göz boyamaktan öte bir anlam taşımıyor.
Kadına yönelik şiddete karşı tutum almak evde, işte, okulda, yolda sadece kaba dayak ya da laf atıldığı zaman değil şiddeti meşrulaştıran cinsiyetçi bir espiri karşısında da şiddeti kanıksamadan tutum almayı gerektiriyor.
Kadına yönelik şiddet hakkında daha fazla konuşmak, karşı çıkmak geerkiyor. Aynı zamanda somut talepler etrafında mücadele ederek örgütlenerek bu sorunda gerçek değişimin yaratılması mümkün olabilecektir. İş yerinde tacize uğrayan kadının şiddete sessiz kalmaması, yetersiz de olsa yasal mevzuatın uygulanmasını talep etmesi çoğu zaman o işyerinde bir örgütlenme varsa mümkün olabilmektedir.
Üstelik sadece sendikanın varlığı yeterli olmuyor. Var olan örgütlenmenin kadınları kapsaması yani, kadın erkek arasındaki cinsiyetçi iş bölümüne karşı çıkması, eşit işe eşit ücret, kreş açılması gibi taleplerinin bulunması, kadınların sendikal örgütlenme ve yönetiminde yer alabilmesi için kota, pozitif ayrımcılık gibi bir dizi yöntemlere sahip olması gerekir. Kadına yönelik ayrımcılığa ve şiddet karşı mücadele eden bir örgütlenme olmadığı takdirde mağdur kadın eksik gedik de olsa var olan yasal hakların talep etmekte çoğu zaman zorlanmaktadır.
Örgütlenme elbette şiddete karşı çıkmak için olduğu kadar şiddetin önlenmesi için de olmazsa olmaz bir gereklilik. Kadına yönelik şiddete sıfır tolerans ilkesinin hayat bulması, ancak, kadın erkek birlikte mücadele etmesi ve mücadelenin kitleselleşmesi ve yaygınlaşmasıyla mümkün olabilecektir.
Geceleri sokaklarda rahatça yürüyebilmek için daha fazla sokak lambası, daha fazla sığınmaevi, daha fazla iş olanağı, daha fazla kreş gibi bir dizi talep için kampanyalar düzenlemek mümkün. Tarihsel pek çok örneğin yanı sıra yakın zamanda Endonezya, Tayland, Kore, Kenya ve diğer bir çok ülkede cinsel taciz, eşit ücret, doğum ve emzirme hakları konusunda verilen mücadeleyle birlikte bu haklar kazanılmıştır.
Endonezya'da günde 12 saat, haftada yedi gün çalışılan, genelde ayakta durarak ve günde sadece iki kez tuvalet hakkının bulunduğu çalışma koşullarında regl sorunu sürekli gündeme getirildi. Patronların bu hakkı tanımamaktaki ısrarına rağmen regl izni talebi kadınlar kadar erkek sendikacılar tarafından da savunulmuş ve mücadele kazanımla sonuçlanmıştır.
Kökleri uzun yıllara dayalı olan şiddetin ortadan kalkması başka bir toplumsal sistemin yaratılmasıyla uzun dönemde mümkün olmakla birlikte kısa dönemde mücadeleyle değiştirilebilecek pek çok şey var.
Savaş karşıtı hareket sahip olduğu çeşitliliği, dünyanın birçok ülkesinde örgütlü olması ve kitleselliği ile birlikte işgalin gerçek yüzünü çok iyi teşhir etti. Bush ve ekibinin köşeye sıkışmasına neden oldu. Savaş karşıtı harekette olduğu gibi kadına yönelik şiddetin önlenmesi için ancak kitlesel mücadeleyle mümkün olacaktır.
Nurdan DÜVENCİ
Kadın konusunda yararlı bir-iki kitap:
1. Kadınların Özgürlüğü ve Sınıf Mücadelesi, Tony Cliff
2. Kadın Özgürlüğünün Sorunları, Evelyn Reed
3. Küreselleşme ve Kadınlar, Goretti Horgan,
4. Kadınların Kurtuluşu ve Sosyalizm, Chris Harman
Af Örgütünün
verilerine göre
şiddetin boyutları
l 15 - 40 yaş arası birçok kadının kanser, trafik kazaları ya da sıtma yerine toplumsal cinsiyet kökenli şiddet nedeniyle ölmekte ya da yaralanmaktadır
l Her 3 kadından 1'i yaşamı boyunca dövülmekte, cinsel ilişkiye zorlanmakta ya da taciz edilmektedir
l Kadın cinayet kurbanlarının yüzde 70'i erkek partnerleri tarafından öldürülmektedir
l Her yıl iki milyon kızın cinsel organlarının sünnet edilme riski bulunmaktadır.
l 1994'te Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün, erkeklerin % 40'ının kadın ve kızları şiddetle "disipline etme"nin kabul edilebilir olduğuna inandığını ortaya koyan bulguları büyük bir tepki yaratmıştır.
l 1995'te başkent Ankara'daki gecekondularda yaşayan kadınlar arasında yapılan bir araştırma, kadınların yüzde 97'sinin kocalarının saldırısına uğradığını ortaya koymuştur.
l Mor Çatı'nın 1990 ile 1996 yılları arasında 1.259 kadın arasında yürüttüğü bir araştırma, kadınların yüzde 88,2'sinin bir şiddet ortamında yaşadığını ve yüzde 68'inin kocaları tarafından dövüldüğünü göstermiştir.
l Ankara'da yapılan başka bir kadın araştırmasına göre, kadınların yüzde 64'ü kocalarından, yüzde 12'si ayrıldıkları kocalarından, yüzde 8'i birlikte yaşadığı erkeklerden ve yüzde 2'si de kocalarının ailesinden şiddet görmektedir.
Kimsenin namusu olmayacağız!
Kamer tarafından namus cinayetlerini önleme projesi kapsamında yapılan bir ankete katılanların yüzde 33'ü namusu 'eşi, kardeşi veya annesi' olarak algılamakta. Namussuzluk ise büyük oranda 'kadınların bekâretlerini kaybetmesi' olarak değerlendirilmekte.
İnsan Hakları Örgütü'nün 22003'te yayınladığı rapora göre aile bireyleri tarafından öldürülen 77 kadından 40'ının töre cinayetine kurban gittiği tahmin edilmektedir. Gerçek sayıların bunun çok daha üstünde olduğunu söylemek mümkün.
Kadının cinselliğini kontrol etmeyi sağlayan ve bir tabu olarak kabul edilen namus kavramı en ufak şüphe halinde bile kadınların yaşamlarının son bulmasına neden olabilmektedir.
Kız arkadaşıyla sinemaya gittiği için, radyodan şarkı istediği için, eve geç geldiği için, evlilik dışı ilişkisi olduğu için namusun temizlenmesi gerekçesiyle kadınlar öldürülmektedir.
Ayrımcılığın devamına, kadınların ezilmesine ve baskı altında tutulmasına neden olan şiddet namus cinayetlerinde olduğu gibi kadınların başta yaşam hakkı olmak üzere kadınların insan haklarının ihlaline neden olmaktadır.