Sosyalist İşçi 246 (8 Aralık 2005)

 

Sayfa 15 :

Malatya'da sorumlu kim ?
Malatya'ya 7 bin den fazla insan ishal salgını nedeniyle hastanelere başvurdu. Hastanelere başvurmayan ancak hasta olanların sayısının 30 bine yaklaştığı tahmin ediliyor. Eczacılar odası başkanının açıklamasına göre son 1 ayda toplam 30 bine yakın ishal ilacı satılmış. İçme suyundan kaynaklanan salgının yanı sıra, yine içme suyundan kaynaklı Tifo ve Hepatit vakaları da görülmeye başlandı.
Malatya İnönü üniversitesi rektörüne göre bundan 3 ay önce suda koli basiline rastlandığını bildirmiş, ancak hiç bir önlem alınmamış.
İlk İshal vakaları görülmeye başlayınca bir basın açıklaması ile durumu duyuran rektöre göre, eğer basın açıklaması yapılmasa idi bütün olanlar örtbas edilmeye çalışılacaktı.
Malatya belediye Başkanı H. Cemal Akın ise salgın başladıktan sonra yaptığı basın açıklamasında suyun içilebilir olduğunu söylemiş ve kameralar önünde su içmişti. Akın'ın eşi de şu an tifo başlangıcı teşhisiyle tedavi görüyor.
Belediye Başkanı olaylar büyünce belediyede görevli dört kişiyi açığa aldı.
Salgın başladıktan sonra şehirde içme suyunun tüketilmesini engellemek için gerekli olan çağrı ancak 9 gün sonra yapıldı. Sağlık bakanlığı sudaki koli basili yüzünden hastaneye başvuranların sayısı 2 bine ulaşana kadar çağrıyı yapmadı. Şu an 7 bin olan vakanın daha artması beklenir. Çünkü belki de bir kaç aydır Malatya halkı koli basilli su tüketiyor.
Şırnak ta da son 10 günde 100 e yakın insan ishal nedeniyle hastanelere başvurdu.
Halk önlem olarak şehir şebeke suyunu tüketmiyor. Dağlardan gelen kaynak su-larını kullanmaya çalışıyor.
SES (Sağlık Emekçileri Sendikası) Malatya Belediyesi hakkında suç duyurusunda bulunacağını açıkladı.
Yetkili mercilere de bir hastalık afet vb durumlarında kamera karşısına geçip aslında bir şey yok babında hava atmak devlet politikası haline gelmiş durumda. Çernobil sonrasında da benzer bir durum yaşanmıştı.
Kitlesel ölümlerin yaşanması için ille de deprem veya savaş olması gerekmiyor.
Bu kadar insanın hastalanmasından Sağlık Bakanlığı ve Belediye sorumlu. Aylar öncesinden uyarıldıkları halde önlem almadıkları için şimdi binlerce insan hasta, bir çoğunun hayatı tehlikede.
Olayın sorumlusu olarak ise birkaç belediye çalışanı açığa alınıyor. Oysa Sağlık bakanının ve Belediye Başkanı'nın istifa etmesi veya görevden el çektirilmesi gerekirdi.
Melih TANIL


"Emekçiye değil, çetelere barikat"
Bugün, Eğitim-Sen'in büyük eğitimci yürüyüşü adını verdiği eyleme gittik. Şehir dışından gelenlerin Ankara girişinde durdurulması üzerine; Güven-park'ta bulunan sendikalıların yanına gittik. Yaşanan kısa bir arbedenin ardından, polis zaten sayısı 300-400 olan grubun bir bölümünü çembere aldı. Kısa süreli arbedelerde haberlerde izlediğiniz üzere birkaç kişi yaralandı.
Arkadaşlarımızdan bir kısmı da en önde bulunmanın sonucu olarak, arbedede cop ve tekmelere maruz kaldılar Ardından, sürekli itişmelerin olduğu ve içerideki çemberin dışında ayrıca bütün bir park ablukaya alındı. Akşam saatlerine doğru, Ziya Gökalp Caddesine gidildi ve cadde trafiğe kesilerek bir oturma eylemi gerçekleştirildi. Yaklaşık 1.000 kişiyle gerçekleştirilen eylem yarın saatdevam etmek üzere bitirildi.
Haber ajansları eylemde yaklaşık 4.000 polisin olduğunu söylüyorlar. Şu kadarını söyleyeyim; ilk kez bir eylemde robokoplar, çevik kuvvet, toplum polisi, trafik polisi ve yelek giydirilmiş sivil polislerden oluşan bir müdahale gücü gördüm.
Belli ki, hükümetin bu kez paçaları gerçekten tutuştu ve yaptıkları açıklamalar da gösteriyor ki bu eylemi yaptırmamak konusunda ısrarcılar. Elbette ısrarlarının altında burjuva devletin muhalefete öfkesi yatıyorsa da, bence asıl neden bu değil.
Asıl neden, eylemde sık sık atılan "Emekçiye değil, çetelere barikat" sloganının politik içeriği yatıyor. İnanılmaz derece dağınık örgütlenmiş, (en azından Ankara'da) bir çok sendikalının dahi haberinin olmadığı bir eylem, yaklaşık 1.0.000 kişi geçecekti. Üstelik bu eylemin soyut "İnsanca yaşam" hattından çok eylem çağrısında da "Diğer yandan ülkemizde, 1996 yılında Susurluk'ta yaşanan kamyon kazasında ortaya çıkan kirli ilişkiler, bugün de Şemdinli'de bir başka biçimde kendini ele vermiştir" sözleriyle değinilen devletin kirli işlerini hedef alan bir hatta gerçekleşeceği çok açıktı. Şemdinli olaylarından sonra işçi sınıfının sokağa ilk adımı olarak Eğitim-Sen'in eylemi böyle bir politik zeminde engellenmeye çalışıldı.
Ersin


Sekterliğin verdiği zararlar
Sekterlik heryerde ve her harekete zarar veriyor. Şimdiye kadar sürekli olarak hareketin değil kendi örgütlerinin çıkarını herşeyin önüne çıkaran solörgütlerden şikayet ediyorduk. 3 Aralık sürecinde bir başka sekter tutuma daha şahit olduk.
3 Aralık eylem kararı bilindiği gibi uluslararası hareketi n kararı ve biz de Türkiye’de aldığımız tutumla bu uluslararası karara güç vererek katıldık.
Amaç, aynen savaş karşıtı harekette olduğu gibi mümkün olan en büyük kalabalığı harekete geçirmek. Öte yandan 3 Aralık eylemleri iklim konusundaki ilk kitlesel eylem olacak.
Eylemin nedeni ise Kanada’nın Monreal kentindeki Kyoto Anlaşması ile bağlantılı toplantı. Bu nedenle ortak talep Kyoto Anlaşması’nın bütün ülkelerce ama en başta ABD tarafından imzalanması.
Uluslararası eylem kararını alanlar da, Türkiye’de bu inisiyatifi başlatanlar da Kyoto’nun yetersizliğini biliyor. Ve zaten kimse bu eylemle küresel ısınmanın önüne geçilebileceğini düşünmyor.
Ama sekterler iş başında. Ankara’da Ekoloji Kollektifi ve Meteoroloji ve Çevre Müh.endisleri Odaları “Kyoto’yu İmzala” talebinin yetersizliğini tartışmaya başladılar ve tüm süreci bu sekter tartışmaları ile doldurdular. Sonrada çekildiler!
Aynı şeyi savaş karşıtı harekette de yaşamıştık. Kimileri “savaşa hayır” demeyi yeterli bulmuyor, ille de “empreyalist savaşa hayır” denmesini istiyordu.
O zaman onların üstesinden geldik ve hareketin önü açıldı. Bugün de bunların üstesinden gelecek ve hareketin önünü açacağız.
Ada DEMİR



Genel-İş'ten eylem
DİSK Genel-İş Sendikası 1 Aralık'ta Kadıköy Belediyesi önünde yaptığı açıklama ile toplu iş sözleşmelerindeki hak ihlallerine dikkat çekti.
"DİSK Genel-İş Sendikası 1 No'lu Şube", pankartının açıldığı eylemde konuşan DİSK Genel- İş İstanbul 3 No'lu Bölge Şube Başkanı Veysel Demir, hak gasplarının her geçen gün arttığını söyleyerek buna karşı hep birlikte mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı.
DİSK Genel-İş Sendikası 1 No'lu Şube Başkanı Yunus Denizci ise kamu hizmeti vermekle görevli belediyelerin taşeronlaştırmaya izin vermemesini istedi. Taşeronlaşma uygulamalarında ortaya çıkan en büyük olumsuzluğun taşeron şirket işçilerinin sosyal güvenlik ve sendikal haklarının çok ağır bir biçimde ihlal edilmesi olduğunu söyleyen Denizci, sendikalara üye olan taşeron şirket işçilerinin işveren tarafından derhal işten atıldığını belirtti. Son olarak, Kadıköy Belediyesi temizlik işleri müdürlüğü ile çalışmakta olan Altaş temizlik şirketinde çalışan 13 işçinin sendikaya üye oldukları için işten atıldıklarını söyleyen Denizci, işçilerin derhal geri alınmasını istedi.
Yaklaşık 400 kişinin katıldığı açıklama, " Taşerona değil, işçiye bütçe", "Sosyal haklarımız gasp edilemez" sloganları ile sona erdi.


Enerji-Sen Kuruldu
Uzunca süredir devam eden çalışmaların üzerinden kamu çalışanlarını, işçileri ve taşeron işçilerini birlikte örgütlemeyi hedefleyen ENERJİ-SEN (Elektrik, Gaz, Su, Baraj Çalışanları Sendikası) 1 Aralık 2005 tarihinde Kurucular Kurulu tarafından Valiliğe yapılan bildirimle resmi kişiliğine ka-vuştu.
Başvuruya KESK İstanbul Şubeler Platformu adına Ali Ekiz, DİSK Basın-İş Genel Başkanı Kamil Kartal ile Sine-Sen ve Dev Sağlık-İş üyeleri de katılarak destek oldu.


sosyalist işçi
ne savunuyor?

Aşağıdan sosyalizm

-Kapitalist toplumda tüm zenginliklerin yaratıcısı işçi sınıfıdır. Yeni bir toplum, işçi sınıfının üretim araçlarına kolektif olarak el koyup üretimi ve dağıtımı kontrol etmesiyle mümkündür.
Reform değil, devrim
-İçinde yaşadığımız sistem reformlarla köklü bir şekilde değiştirilemez, düzeltilemez.
-Bu düzenin kurumları işçi sınıfı tarafından ele geçirilip kullanılamaz. Kapitalist devletin tüm kurumları işçi sınıfına karşı sermaye sahiplerini, egemen sınıfı korumak için oluşturulmuştur.
-İşçi sınıfına, işçi konseylerinin ve işçi milislerinin üzerinde yükselen tamamen farklı bir devlet gereklidir.
-Bu sistemi sadece işçi sınıfının yığınsal eylemi devirebilir.
-Sosyalizm için mücadele dünya çapında bir mücadelenin parçasıdır. Sosyalistler başka ülkelerin işçileri ile daima dayanışma içindedir.
-Sosyalistler kadınların tam bir sosyal, ekonomik ve politik eşitliğini savunur.
-Sosyalistler insanların cinsel tercihlerinden dolayı aşağılanmalarına ve baskı altına alınmalarına karşı çıkarlar.
Enternasyonalizm
-Sosyalistler, bir ülkenin işçilerinin diğer ülkelerin işçileri ile karşı karşıya gelmesine neden olan her şeye karşı çıkarlar.
-Sosyalistler ırkçılığa ve emperya-lizme karşıdırlar. Bütün halkların kendi kaderlerini tayin hakkını savunurlar.
-Sosyalistler bütün haklı ulusal kurtuluş hareketlerini desteklerler.
-Rusya deneyi göstermiştir ki, sosyalizm tek bir ülkede izole olarak yaşayamaz. Rusya, Çin, Doğu Avrupa ve Küba sosyalist değil, devlet kapita-listidir.
-Sosyalistler bu ülkelerde işçi sınıfının iktidardaki bürokratik egemen sınıfa karşı mücadelesini destekler.
Devrimci parti
-Sosyalizmin gerçekleşebilmesi için, işçi sınıfının en militan, en mücadeleci kesimi devrimci sosyalist bir partide örgütlenmelidir. Böylesi bir parti işçi sınıfının yığınsal örgütleri ve hareketi içindeki çalışma ile inşa edilebilir.
-Sosyalistler pratik içinde diğer işçilere reformizmin işçi sınıfının çıkarlarına aykırı olduğunu kanıtlamalıdır.
-Bu fikirlere katılan herkesi devrimci bir sosyalist işçi partisinin inşası çalışmasına omuz vermeye çağırıyoruz.