Sosyalist İşçi 247 (30 Aralık 2005)
Bu bütçe halk için değil
Hükümetin bütçe harcama tercihlerinden hareket ile, 'erken seçim' opsiyonu dahil, 2006 yılına yönelik kimi kritik kararların gündeme gelebileceği anlaşılıyor.
Maliye Bakanı Unakıtan 2006 bütçesini açıkladı. Sonuç? Sonuç her zamanki gibi halkımıza bir şey getirmiyor. Çünkü, "faiz dışı fazla" bütçeyi alıp götürüyor. Bütçede, büyüyen döviz açığına karşı hangi önlem alınıyor belli değil. Merkez Bankası halinden memnun. "Yüksek faiz- düşük kur" politikasını sürdürüyor.
Davulun sesi uzaktan hoş geliyor. Yüksek faizden dolayı dışarıdan bol döviz geliyor. Ucuz döviz ithalatı cazip kılıyor. Enflasyon düşüyor, ekonomi büyüyor. Görüntü güzel. Hükümet hem IMF'ye uygun davranıyor, hem ekonomik istikrarı yakalıyor, hem de dış dünyanın güvenini sağlıyor. Ama bu politika, hükümeti halka hizmet götüremez hale sokuyor. Ne doğru dürüst bir yatırım yapabiliyor, ne halka doğru dürüst bir hizmet götürebiliyor, ne de, bozulan gelir dağılımını düzeltecek bir icraat yapabiliyor. Bu yüzden işsizlik yeterince azalmıyor. Bütçenin fazla açık vermesini önlemek için koyduğu dolaylı vergiler yüzünden gelir dağılımı daha da bozuluyor. Artan vergiler nedeniyle "saygıdeğer halkımız" hizmet beklerken, vergi yükünü sırtında hissediyor. IMF'nin "faiz dışı fazla" bastırması yüzünden, Milli Gelir'in yüzde 6.5'u kadar vergi toplanması için akla gelmedik vergiler konulmaya kalkışılıyor. Üretimin, ihracatın artması, iç talepte canlanmanın başlaması, enflasyon 30 yıldır görülmedik seviyelere inmesi, döviz rezervlerinin rekor kırması, faizlerin yüzde 70- 80'lerden yüzde 15- 16'lara inmesi patrronları memnun ediyor. Bu memnuniyetin geniş halk kesimlerine yayılması gerek ama 2006 bütçesinde böyle bir şey söz konusu bile değil. Bütçe yine bize değil patronlara hizmet ediyor.
Bütçede yenilik
Bu yıl bütçenin iki önemli özelliği var; bunlardan birincisi, artık bir yıllık değil üç yıllık olması. Böylece AB standartlarına uyum da sağlanıyor. Yani, AKP Hükümeti şimdiden üç yıl boyunca nasıl bir bütçe performansı ortaya konması gerektiği konusunda, ciddi bir taahhütte bulunuyor. Bir diğer ilk ise, bütçeye dahil edilen kamu kurumlarının sayısının artırılması. Düzenleyici ve denetleyici kamu kuruluşlarının da eklendiği 2006-2008 Bütçesi'nde, KİT'ler hariç tüm kamu yapısı tek bir bütçe altında toplanacak. Bu nedenle, genel ve katma bütçeli idareler ayrımı da kaldırılarak, 'Merkezi Yönetim' ifadesi getiriliyor.
2006 Bütçesi, 2005 yılı ödenekleri üzerinden gidilirse bir önceki yıla göre yüzde 12 artışla 174.3 milyar YTL'lik bir ödenek hedefine işaret ediyor.
Harcama artışı yüzde 33 dolayında
Ancak, 2005 için 56.4 milyar YTL ödenek konulan faiz harcamalarının yıl sonunda en fazla 47 milyar YTL'de kalacağı dikkate alındığında ve yıl başında 99 milyar YTL'lik ödenek konmuş olan faiz hariç harcamaların da 92-93 milyar YTL'de kalacağı ihtimali hesaba katıldığında, toplam harcamaların 141-142 milyar YTL ile yılı kapatacağı anlaşılıyor. Bu durumda, 2005'ten 2006'ya, yüzde 23 civarında bir bütçe harcama artışı ortaya çıkıyor. Nitekim, 2006 yılı faiz hariç harcama ödeneğinin yüzde 39 artmasının hedeflendiği anlaşılıyor.
Kamu harcamalarının artacağı ortamda, yüzde 5'lik büyüme hedefi tutturulsa bile, yüzde 5'lik enflasyonun tutturulmasında pürüzle karşılaşılması ihtimali ağır basıyor. Bu noktada, hükümet 2005 yılı bütçe harcamalarındaki gerçekleşme beklentisine göre, yüzde 23 artması beklenen harcamaları finanse etme ve bütçe açığını küçültmek için, bütçe gelirlerinde de yüzde 24'lük artış öngörmekte. Gelir İdaresi Başkan Vekili Osman Arıoğlu'nun 'vergide artış yapılmayacağı'nı açıklaması, inandırıcı görünmüyor. Sözün özü, 174.3 milyar YTL gibi, 2005 yılının bütçe harcama gerçekleşme tahminine göre yüzde 23'lük bir artışa işaret eden bütçe ödeneği, 17.5 milyar YTL'lik hayli iddialı bütçe açığının gerçekleşmesi için, gelirlerin de ciddi ölçüde artması gerektiğine işaret etmekte. Yani sırtımıza ¼ oranında yeni vergiler eklenecek. Bu yıl 100 YTL'ye satın aldığımız bir ürünü gelecek yıl 125 YTL'ye alabileceğiz. Oysa asgari ücrete ve memurlara yapılan zam oranı %5 civarında. Yani ücretler %15-20 oranında eriyecek.
Bütçede erken
seçim iması
Bütçede ana sorun harcamaların katılığından kaynaklanıyor. Sosyal güvenlik reformu ile ilgili tereddütleri olduğu hissedilen hükümetin, faiz dışı harcamaları, 2005 yılı gerçekleşme tahmini ile karşılaştırıldığında, yüzde 39 artırmayı hedeflemiş olması, bir ölçüde olası bir erken seçimi de düşünerek, bütçe harcamalarındaki artışı enflasyon hedefi ölçüsünde gerçekleştirme opsiyonunu devreye sokamadığını gösteriyor.
Yatırım harcamalarını 10 milyar YTL'den 15 milyar YTL'ye artırmayı hedeflemek, aynı bütçe gelir hedefi ile bütçe açığını 2006 yılı için 12.5 milyar YTL'ye çekme şansını ortadan kaldırıyor.
Yani, AB kriterini yüzde -2.3 ile yakalama ihtimali kaybediliyor. Dolayısı ile, hükümetin bütçe harcama tercihlerinden hareket ile, 'erken seçim' opsiyonu dahil, 2006 yılına yönelik kimi kritik kararların gündeme gelebileceği anlaşılıyor.
Cengiz ALĞAN
Tarım Bakanlığı'ndan GDO itirafı
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, kamuoyunda uzun süre tartışılan Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ile ilgili itirafta bulundu. Tarım Bakanlığı'nın daha önceki, "Türki-ye'de hiçbir şekilde GDO'lu ürün üretilme-diği, ithal edilmediği ve tüketilmediği" açıklamalarından sonra, Bakan Eker'in "Ülkemizde GDO'lu ürünlerle ilgili herhangi bir yasal düzenleme bulunmadığı için bununla ilgili özel bir kontrol de yapılmamaktadır" açıklaması daha önce yalan söylendiğinin açık kanıtı.
Bakanın açıklamasının devamı şöyle:
"İthal edilen mısır ve soya fasulyesi daha çok yem sanayiinde kullanılmaktadır. Ülkemizde, tohum amaçlı olanlar hariç GDO'lu ürünlerle ilgili herhangi bir yasal düzenleme bu-lunmaması nedeniyle, gerek iç piyasada ge-rekse ithalat aşamasında buna ilişkin özel bir kontrol de yapılmamaktadır. GDO'lu ürünlerin hayvan yemi olarak kullanımı hususunda, Car-tegena Biyogüvenlik Protokolü dışında ya-saklayıcı ya da serbest bırakıcı herhangi bir düzenleme yoktur. Bu kapsamda, BM tarafından hazırlanan ve TBMM tarafından 24.06 2003 tarihinde onaylanan Cartegena Biyogüvenlik Protokolü 24.01 2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir."
Asgari ücret denen köle ücreti
İşçi ve işveren taraflarının uzun görüşmelerinden sonra asgari ücret açıklandı. Yaklaşık 350 YTL olan asgari ücrette yüzde 8.65'lik bir artış yapıldı ve yaklaşık 380YTL'ye yükseltildi. Çalışma Bakanı'na göre bu artışın yüzde 5'i enflasyona karşılık verilirken, yüzde 3.65'lik bölümü "refah" payı olarak verildi.
Sermayenin medyası, asgari ücreti, sermayeye getireceği yük üzerinden değerlendirirken, bir kişinin açlık sınırının 727 YTL olduğu bir ortamda, 380 YTL ile nasıl geçinilebileceği üzerinde fazlaca yorum yapmadı.
Bu koşulları bir de eğitim ve sağlığın özelleştirilmeye başlandığını, yani emekçilerin cepten ödemeleri ile karşılandığını düşünerek değerlendirirsek durumun vahameti çok daha açık biçimde ortaya çıkar.
Asgari ücretin gösterdiği sonuç; Türkiye'de emekçilerin çok önemli bölümünün yoksulluk ve açlık içinde, eğitim ve sağlık olanaklarına ulaşamayacak biçimde yaşamakta olduğunu gösteriyor. AB üyeliği için tarımdaki nüfusun azaltılıp, kentlere doğru yönlendirildiğini düşündüğümüzde, bu koşullarda yaşayan emekçi sayısı da giderek artmaktadır.
Hükümet ekonominin düze çıktığını söylerken bir yandan da emekçilere açlık sınırının yarısı kadar bir ücreti reva görüyor. IMF direktörü Krueger'in "bu parayla geçinmek zorundasınız" sözleri akla gelmiyor mu hemen?
Uzun yıllardır bel bağlanan AB ise ne hikmetse açlığın, sefaletin giderek derinleşmesine yol açan uygulamalar karşısında sesini çıkartmıyor. Yani AB, eğitimi, sağlığı, çalışmayı ve gıda gereksinimini karşılamayı insan hakkı olarak görmemektedir.
İçinde bulunduğumuz süreçte, piyasa ekonomisinin gereği de ne pahasına olursa olsun emek maliyetinin en düşük seviyeye çekilmesine dayalı. İşte bu nedenle AB, Katılım Ortaklığı Belgesi'nde Türkiye'den IMF, Dünya Bankası programlarına uyulması, özelleştirmelerin bir an önce gerçekleştirilmesi, tarımın payının azaltılması, eğitimin, sağlığın, sosyal güvenliğin piyasa koşullarına göre işletilmesini istemektedir.
Diğer bir söyleyiş ile asgari ücretin açlık ücreti olarak belirlenmesi ve açlığı, yoksulluğu daha da derinleştiren politikaların izlenmesi, AB'nin taleplerine bütünüyle uygundur.
KİM NE DEDİ?
"Haram olmasa bir iki duble içerdim. En azından tadına bakardım".
(Kocaeli Büyük Şehir Belediye Başkanı, İbrahim Karaosmanoğlu)
“Köpek giren eve Melek girmez!”
(Konya, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Çeker’in)
''İnsanların savaşı sev-memesini anlıyorum, protestolardan da haberdarım. Ancak bir süre sonra bazı şeylere alışı-yorsunuz, bu işin bir parçası''
(George W. Bush)
“Herkesin kimliğine, hakkına, hukukuna, insan haklarına, özgürlüklerine, saygı gösterilerek, ama ayrışmadan, bölünmeden, parçalanmadan el ele kardeşçe birlikte yaşamak istiyoruz”
(Deniz Baykal, Yüksekova’da)
''Türkiye Cumhuriyeti tek uluslu, tek milletli bir devlettir. Milletimizin adı Türk milletidir. Bu anasa-yamızda yazılıdır...''
(Deniz Baykal, Yüksekova’dan sonra)
“ Bizim gazeteciliğin objektif olma ilkesine uymamız gerekmiyor. Biz hedef kitleye işin ABD tarafını anlatıyoruz.”
(ABD ordusu albayı Summe)
“Iraklılara karşı saldırıda ve ardından aşağı yukarı 30 bin kişinin öldüğünü söyleyebilrim.”
(George Bush)
Avrupa Birliği’nden gelen parlamenterler ve öteki görevliler; tipik bir sömürgeci edasıyla demeçler verip, “Orhan Pamuk değil Türkiye yargılanıyor” gibi hamasi saptamalarla Türkiye’yi aşağılayan bir tutum sergilemişlerdir.
(Evrensel gazetesi)
“Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Hollandalı Camiel Eurlings, Türkiye’yi resmen tehdit etti: Bu adil olmayan dava durmalı! Aksi halde Avrupa’yı unutun.”
(Yeni Çağ gazetesi)