Sosyalist İşçi 247 (30 Aralık 2005)

 

Sayfa 3 :

BAŞYAZI
Rice geliyor! İstemiyoruz
Irak’taki kanlı işgalin en başından beri başlıca sorumlularından ABD Dışişleri Bakanı Condellisa Rice 2006 Ocak ayında Ankara’ya geliyor.
Rice, ABD’nin İran ve Suriye’ye dönük kanlı planlarının uygulamaya sokulması amacıyla Türkiye’ye geliyor ve çok açık ki bir dizi talebi olacak.
ABD yönetimi 1 Mart’ta savaş karşıtlarının parlamentoyu ve hükümeti Türkiye topraklarını ve hava sahasını ABD’ye kapatma kararı almaya zorlamasını hala kabul edemiyorlar ve Irak direnişinin gücünün başlıca nedenlerinden birisi olarak görüyorlar.
ABD yönetimine unutamayacağı bir ders daha vermek mümkün. Bunun ilk adımı Rice’a Türkiye’de istenmediğini göstermektir.
Rice Türkiye’ye geldiği gün Ankara’ya. Gösteri yapmaya. “Rice istenmiyorsun” demeye...

Komşuma dokunma
ABD yönetiminin İran ve Suriye’ye müdahale istekleri giderek daha açığa çıkıyor. İsrail açık açık savaş hazırlıkları yaparken ABD diplomasisi İran ve Suriye’ye saldırının ön hazırlıklarını yapıyorlar.
Her iki ülke de insanlık için tehlike olarak sunulmaya başlandı.
Eğer ABD bugüne kadar bu ülkelere saldırmadıysa veya daha doğru deyişle saldıramadıysa bunun iki nedeni var: Uluslararası savaş karşıtı hareket ve Irak direnişi.
Şimdi uluslararası savaş karşıtı hareket bütün güçleri ile yeniden savaşa hayır diye ayağa kalkmalı. Türkiye’de ise “komşuma dokunma” sloganı ile ABD’nin İran ve Suriye’ye saldırı olasılıklarına karşı Türkiye’nin bu saldırganlığa hiçbir biçimde ortak olmaması için mücadele etmek önde gelen görev.
Irak’ta olanlar İran ve Suriye’de olacak olanların göstergesidir. Buna izin vermeyelim.


Sınırsız düşünce, örgütlenme ve eylem özgürlüğü istiyoruz
Yeni Türk Ceza Yasası’nın 301 ve 305’inci maddeleri son derece bir sorunu bir kere daha gündemin başına koydu.
Orhan Pamuk için açılan dava gazete manşetlerine otururken sayısız insan için bu maddelerden davalar açılmakta ve yağmur gibi ceza yağdırılmakta. Maddelerin muğlaklığı ise hemen her eleştirinin bu maddelerin kapsamına sokulmasını mümkün hale getiriyor.
Hükümete “işçi düşmanı” denmesi 6 ay hapis cezası ile sonuçlanmakta. Böylelikle hükümeti veya herhangi bir devlet kurumunu eleştirmeke hemen hemen olanaksız hale gelmekte.
Türk milliyetçileri ise her fırsatta bu maddeleri kullanarak ihbarcılık yapmaktalar.
Neredeyse “Türk ordusu Viyana önlerinde mağlup oldu” demek suç haline getirilmek istenmekte. Türklüğe hakaret ifadesi bütünüyle milliyetçili-ğin ve ırkçılığın eleştirilmesini engeller bir durumda.
Orhan pamuk davası bir fırsat yaratıyor. Bu dava ile birlikte 301 ve 305’inci maddelerin yenilenmeden ortadan kalkması için kampanya yapmak gerekir. Böylelikle düşüncenin önündeki tüm engeller ortadan kaldırılmalıdır.
Ancak düşünce özgürlüğü yetersiz bir tanımlama. Düşünceni sözlü ya da yazılı ifade edemediğin takdirde düşünce özgürlüğünün anlamı yoktur.
O vakit ifade özgürlüğü ile birlikte düşünce özgürlüğünü savunmalıyız.
İfade özgürlüğü aynı zamanda sınırsız bir örgütlenme ve eylem özgürlüğü ile tamamlanmalıdır.
Ne demek sınırsız düşünce, ifade, örgütlenme ve eylem özgürlüğü?
Bugün bir yayın çıkarmak için sayısız bürokratik engeli aşmak, her sayıdan şu kadar adet emniyete vermek gerekir. Savcılar bütün bu yayınları okur ve suç ararlar ve sık sık da bulurlar. Bütün bunlar düşünceyi ve ifade edilmesini suç sayan bir anlayı-şın ürünüdür. Sınırsız düşünce özgürlüğü içinde isteyen istediği biçimde istediği an, istediği baskı tekniği ile yayına başlayabilir ve istediğini yazar, çizer, söyler. Hiç bir engel yoktur. Polis sizi çevirip üstünüzde taşıdığınız gazetelerin “yasal olup olmadığını” merkezine telsizle sormaz. Çünkü yasadışı yayın diye bir kavram yoktur.
Bugün bir parti kurmak için yasaların belirlediği bir tüzüğü kabul etmek zorundasınız. Kongre yapabilmeniz için kongre salonunuza sayısız polisin girmesini kabul etmek zorundasınız. İlle de bir genel başkanınız olmak zorunda. İlle de seçimlere katılmak zorundasınız.
DSİP bu nedenlerle kapatılmak istenmekte.
Sınırsız örgütlenme özgürlüğü isteyenlerin istedikleri zaman, istedikleri yerde, istedikleri amaçlarla örgüt kurmalarını ve bu kurdukları örgütü hiçbir devlet kurumuna bildirmek zorunda olmamaları demektir.
Kurduğunuz örgüt suç işlemediği takdirde devletin hiçbir organı ile hiçbir zaman yüzyüze gelmemelidir.
İstediği zaman, istediği yerde kongre toplar, genel başkan seçer ya da seçmez, seçimlere katılır ya da katımaz, bir ilde veya 72 ilde seçimlere katılır bütün bunlar o örgütün üyelerinin bileceği iştir. Devlet bunlara karışmaz. Eylem özgürlüğü ise izin almadan eylem yapabilme özgürlüğüdür. Bütün bunları bir arada savunmak gerekir.
Bu mümkündür. İlk adım Orhan Pa-muk’un davasını izlemeye gitmektir.