Sosyalist İşçi 247 (30 Aralık 2005)

 

Sayfa 4 :

Onbinler 17 Aralık'ta Ankara'da sesini yükseltti
"Halk için bütçe"
KESK-DİSK-TMMOB ve Türk Tabibler Birliği'nin Ankara'da 17 Aralık'ta düzenlediği "Halk için bütçe" eylemine 20 bini aşkın insan katıldı. Özellikle Eğitim-Sen korteji kitleselliğiyle eylemin genel havasını ve kitleselliğini belirledi.
Somut taleplerin olmaması eylemin coşkusunu azaltsa da binlerce insanın bir kez daha Ankara meydanlarında buluşması çok önemliydi.
Ankara'da Hipodrom önünde buluşanlar, yaklaşık yarım saat Eğitim-Sen kortejinin yürüyüşünü izlemek zorunda kaldılar. Eğitim-Sen sonu görünmeyen bir kortej olarak saatlerce yürüdü. Kortejden "Savaşa değil eğitime bütçe", "Şemdinli halkı yalnız değildir”, "Parasız sağlık, parasız eğitim", "Gün gelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek" sloganları atılıyordu. Eğitim-Sen kortejinin genç ve coşkulu olması ise dikkat çeken bir başka durumdu.
Eylemde TKP dışında solun hemen hemen tüm renkleri de pankartlarıyla yer almıştı. Siyasi partiler, dergi çevreleri, platformlar ve dernekler çatısı altında binlerce insan 17 Aralık yürüyüşüne katıldı.
DSİP üyeleri de İstanbul, İzmir, Akhisar, Bursa, Afyon, Denizli ve Ankara'dan eyleme katıldılar. TMMOB içinde yürüyen savaş karşıtları ve küresel ısınmaya karşı 3 Aralık'ta eylem örgütleyen aktivistlerle birlikte, "Dünya Biziz-Başka Bir Dünya Mümkün!" pankartı altında yürüdüler.
"Dünya Biziz" korteji tüm yürüyüşün en canlı kortejlerinden birisiydi. "Bush petrol satıyor, dünya batıyor", "ABD evine dön", "Parasız eğitim parasız sağlık", "Savaşsız bir dünya mümkün", "İşte size kanıt, Yaşar Büyükanıt", "Susurluk, Şemdinli, işte çete devleti", "Şemdinli halkı yalnız değildir" ve "Biz anti kapitalistiz" sloganlarıyla, zaman zaman düdükler çalarak, zaman zaman da oturup kalkıp sloganlar atarak koşarak tüm eylem boyunca coşkuluydu.


Hong Kong DTÖ'ye hayır dedi
Aralık ayı ortasında Hong Kong'da toplanan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) toplantısı yine büyük protestolara sahne oldu. binlerce insan sokakları zaptedip polisle çatıştı. Medya toplantı öncesi uzun süre 'dışarıdan gelecek yabancı şiddet yanlıları'na karşı halkı 'uyardıysa da' kimse buna aldırış etmedi.
Gösterilere Kore, Tayland, Filipinler ve Sri Lanka'dan pek çok çiftçi katıldı. Japonya'dan gelen balıkçılar ve ABD dahil birçok ülkeden gelen öğrenciler ve şehirde yaşayan binlerce göçmen işçi de gösterilerde yer aldı. En büyük grubunu posta ve inşaat işçilerinin oluşturduğu sendika federasyonları da katıldı ve bunlar uluslararası sendika hareketinden gelen delegasyonlarla birleştiler.
Gösterilere katılan en büyük gruplardan biri de çok düşük ücretlerle hizmetçilik yapan göçmen işçiler oldu. Bunlar arasında her dört kişiden biri patronlarının fiziksel ya da cinsel tacizine uğruyor. Filipinli ve Endonezyelı gruplar "DTÖ'yü çöpe attım" yazılı tişörtler giydiler.
Yerel işçiler ise her geçen gün azalan ücretlerin bir sorumlusunun DTÖ olduğu bilinciyle uzun zamandır örgütleniyorlardı. Pek çok göçmen işçi ise TV'de patronlarının göreceği korkusuyla gösterilere katılamadığını belirtti.
DTÖ toplantılarını patronlara dar eden aktivistler moralli ve umutlu çıktıklarını ve karnaval havasında geçen gösterilerin Hong Kong halkını da cesaretlendireceğini söylüyorlar. ama en özet yorum herhalde şu: "Seattle ve Cancun'daki başarısızlıklarından sonra diyebiliriz ki; Halk: 3 - Patronlar: 0"


İrlanda'da işçiler yürüdü
"Blair'i böyle bir eylem durdurabilir"

"Geçen cuma günü Dublin'de yürüyen 100 bin işçiye katılan sendika delegasyonundaydım. Galler limanlarında iki vapuru işgal eden işçi-lere destek amacıyla oradaydık. Tam bir birlik havası vardı. İrlanda'nın bütün sektörlerinden sendikalı işçiler gösteride yer aldı. Grevci işçilerle dayanışmak ve göçmen işçilerin hakla-rını savunmak üzere ka-mu ve özel sektör işçileri dayanışma halindeydi.
İrlanda vapurları hakkındaki tartışma Tony Blair ve Gordon Brown'ın İngiltere'de işçiler üzerinde uygulamak istediği neo liberal vizyonla aynı. Tüm Avrupa'da uygulanmaya çalışılan Bolkestein direktifleri patronlara işçileri en kötü güvencelerle ve en az işçi haklarıyla çalıştırma olnağı sağlıyor. Hükümet emeklilik haklarımız için daha uzun ve daha zor koşullarda çalışmamızı sağlamak için haklarımıza saldırıyor. Bize ödenmesi gereken emekilik paraları dipsiz bir kuyu olan Irak işgaline harcanıyor.
Artık New Labour politikasına İrlanda'da gördüğümüz cevabı vermenin zamanı geldi. ancak kitlesel protestolar ve grevler Brown ve Blair'in saldırılarını püskürtebilir. İrlanda işçileri bu basıncın sendika önderliklerini harekete geçireceğini ve kitleleri mobilize edebileceğini kanıtladılar. Burada da sendika hareketimiz için aynı kararlılığa sahip olmalıyız. Kazanma gücümüz var."


Komplo teorileri
Nefret halkların doğasında mı var?

11 Eylül'de İkiz Kuleleri vuran saldırılar, büyük ihtimalle, görkemli bir terör projesinin parçası olduğundan İslamcı "çapulcular"ın beceremeyeceği kadar karmaşık bir eylem olarak görüldü. İşin içinde ya CIA'nin ya da MOSSAD'ın parmağı vardı.
Halbuki her hangi bir parmağı aramak gerekmiyordu. 11 Eylül, Amerika Birleşik Devletleri'nin neredeyse kuruluşundan bu yana ektiğini biçtiği bir gün olmuştu. Arundhati Roy'un üzülerek söylediği gibi, "Amerikalılar, gerçek dünyaya hoşgeldiniz." Gerçek dünya, ABD'nin kullanabileceği her mekanizmayı kullanarak, milyarlarca insana kan kusturduğu, bombaladığı, yağmaladığı, tecavüz ettiği dünya.
11 Eylül, bu dünyaya, şiddet dolu, öfke dolu bir tepkiydi. 11 Eylül yanlış bir tepkiydi. Bedeli pahalı ödenecek bir eylemdi.
Bush zaman kaybetmedi. İntikam yeminleri ettiği gün, hemen Afganistan'a saldırdı. 10 bin Afganlı öldürüldü.
Afganistan'dan sonra, tüm küresel kurumları ve hukuku teslim alarak Irak'a saldırdı.
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve uluslararası sözleşmeler geçerliliğini yitirdi. 11 Eylül komplosunu kimin planladığı tartışmalarının yarattığı sis içinde dünya gerçek bir komployla karşı karşıya kaldığını gördü.
Bush, "teöröre karşı" savaş ilan etti.
11 Eylül saldırılarının ıcığını cıcığını çıkartanlar öyle bir sis perdesi yarattılar ki, Bush'un Afganistan ve Irak saldırıları için emir vermesinin nedeni 11 Eylül saldırıları gibi algılandı.
Bu sis perdesinin arasında, sesini çıkartanlar, Bush'un özel bir amaç için seçimlere katıldığını ve 11 Eylül saldırılarının sadece Bush için bulunmaz bir fırsat yarattığını söylemeye devam ettiler.
Bush'un özel amacı, ABD emperyalizminin hegemonya sorununu çözmek.
Hegemonya sorununu çözmek için, petrol fiyatlarının belirleme gücünü ele geçirmesi gerek.
Çin, AB bloğu gibi gerçek rakiplerini küresel üstünlüğüne ikna edebilmesinin tek yolu ABD'nin ne kadar kararlı ve risk almaya hazır olduğunu göstermesiydi.
Bu yüzden, Bush'un, ölen ABD askerleriyle ilgili bir törende yaptığı, "Ölen askerlerimize borcumuzu, misyonu tamamlayarak ödeyeceğiz" konuşmasını ciddiye almak zorundayız. Bush'un misyonu, ABD'nin, küresel kapitalizmin hegemon/düzenleyici gücü olduğuna, geri kalan dev ekonomileri ikna etmek.
Bu misyonu, komplocu fikirlere prim vermeden kavramak çok önemli. Çünkü savaş karşıtları arasında da zaman zaman, "ABD'nin Irak'tan çekilmesinin" iyi bir sonuç yaratıp yaratmayacağı, ABD çekilirse Irak'ta etnik bir boğazlaşmanın yaşanmasının güçlü bir ihtimal olduğu vurgulanarak yüksek sesle sorulmaya başlandı.
Geçtiğimiz yıl, "ABD çekilsin, Irak'ta Birleşmiş Milletler duruma el koysun" diyenler, neredeyse "ABD Irak'tan çekilmesin" diyebilecek noktaya geldiler.
Bu, halklara şüpheyle yaklaşan, sistematik bir baskı mekanizmasının yönlendirmesi altında olmayan milyonlarca insanın doğuştan bir nefretle birbirlerine bileylendiğini düşünmekle eş anlamlı büyük bir yanlış.
İngiltere'de gerçekleşen Barış Konferansı'nda, Irak'tan gelen delegeler, "Biz çok uzun sürelerdir bir arada, barış içinde yaşamasını bildik, yine bir arada barış içinde yaşamasını biliriz" dediğinde, savaş karşıtı hareketin en güçlü ve birleştirici sloganı olan, "Irak'ta işgale son/ABD defol" sloganına ne kadar güçlü bağlarla sahip çıkmamız gerektiğini de anlatmış oluyordu.
Şüpheye gerek yok! Bush, kendi başına durmayacak, fırsatını bulursa, misyonunu tamamlamak için, Suriye'ye de İran'a da saldıracak.
İki sene sonra, "ABD Suriye'den çekilirse, etnik boğazlaşma olabilir" dememek için, bugün ABD'nin Irak'tan son askerine kadar çekilmesini sağlamak için çalışmalıyız.
Mustafa METİN