Sosyalist İşçi 249 (21 Şubat 2006)

 

Sayfa 5 :

Fransa
Yeni liberalizme karşı birlik
Antoine BOULANGE

Geçen salı günü 400 bin kişi sağcı hükümetin gençler için hazırladığı yeni liberal tedbirlere karşı yürüdü.
Hükümetin yeni çıkarmak istediği yasaya göre gençler iki yıl için “esnek” işlere kabul edilebilecekler ve böylece patronlar genç işçileri kolayca işten atabilecek.
Fransa’da 18 ila 25 yaşları arasındaki her beş kişiden birisi işsiz. Bu, ulusal işsizlik ortalamasından iki kere daha fazla.
Şimdi hükümet işverenlerin işçileri daha kolay işten atmalarını sağlarken diğer taraftan da gençlerin iş bulmalarını da zorlaştırıyor.
Gösteriler karşısında hükümet olağanüstü durum yasalarını kullanarak parlamentonun oylamasına gerek kalmadan bu öneriyi yasalaştırmak istiyor.
Yeni yasaya karşı hareket Fransa’nın her yerinde çok güçlü. Bir çok bölgede güçlü gösteriler gerçekleşti. Güney’de Toulus’da 15 bin ve Rennes’de 10 bin kişi gösteri yaptı.
Her iki bölgede de gösterilere gençlerin katılımı yüksekti.
Bu bölgelerde üniversiteler yeni yasaya karşı grev yapma kararı aldılar.
Paris’de 45 bin kişi gösteriye katıldı. Sömestr tatili olduğu için öğrenci katılımı daha düşük olmasına rağmen Paris’te sendikalı işçiler gösteriye katıldılar.
Sonuç olarak yasaya karşı bir kampanyanın başlangıcı için çok güçlü gösteriler oldu.
Bu kampanya Fransa’daki bütün önemli sol güçlewri birleştirdi. LCR (Devrimci Komünist Birlik), Fransız Komünist Partisi ve Sosyalist Parti kampanyaya birlikte katılıyorlar. Gösterilere Fransa’nın en güçlü sendikjal konfederasyonu olan CGT’den de yoğun bir katılım oldu.
Bütün bu örgütler geçen hafta yayınladıkları ortak bir deklerasyonla hükümetin yeni yasa önerisine karşı çıktılar. Henüz günü saptanmamış olmasına rağmen bir ulusal eylem günü yapılmasında anlaşıldı.
Yasaya karşı kurulan koalisyonun temelinde geçen Mayıs ayında Avrupa Birliği Anayasa-sı’na karşı harekete geçen sol güçlerin örgütlenmeleri var. AB Anayasası’na hayoır oyu çıkmış olması egemen sınıfı ciddi bir biçimde sarsmıştı.
İlişki
Geçen haftaki gösterilerin büyüklüğü halkın Anayasa’ya hayır oyu ile hükümetin işçi haklarına saldıran bu yeni yasa önerisi arasında doğrudan bir ilişki kurmaları ve Fransa’nın yeni liberalizme karşı çıktığı anlamına geliyor.
Böyle bir şey her zaman olmuyor.
Hükümet yeni yasa önerisini geçen Kasım ayında banliyölerdeki gençlerin ayaklanmalarının ardından hazırlayarak yürürlüğe sokmaya çalıştı.
Önc eden kamuoyu araştırmaları nüfusun çoğunluğunun hükümet planını beğendiğini gösteriyordu. Ama şimdi bu araştırmaların sonuçları değişti. Şimdi herkes anladı ki yeni yaza önerisinin ayaklanmalarla hiçbir doğrudan ilişkisi yok ve gençler için ve nüfusun ç,oğunluğu için hiç bir şekilkde bir çözüm değil. Dolayısıyla şimdi nüfusun çoğunluğu öneriyi reddediyor.
Son gösteriler Fransa’da yeni liberalizme karşı bir birliğin mümkün olduğunu göstermesine rağmen daha hala çok yol almak gerekiyor.
Danimarka’da yayınlanan karikatürler üzerine çıkan tartışmalar bunu iyi gösteriyor. Bu karikatürler en son olarak Charlie Hebdo adlı mizah dergisinde çıktı. Bu dergi AB Anayasası’na karşı da evet oyu çağrısı yapmıştı.
Ne yazık ki solun büyük çoğunluğu sorunu ırkçılık olarak değil düşünce özgürlüğü sorunu olarak değerlendiriyor. Protestolar daha çok sol örgütlerden değil Müslüman toplum örgütlerinden geliyor.
Herşeye rağmen geçen haftaki yığınsal gösteriler banliyölerde geçen Kasım ayında ayaklanan gençlerle solun birleşmesini sağlama olasılığına sahip.
Gösteriler aynı zamanda hükümetin göründüğünden çok daha zayıf olduğunu gösteriyor. Hükümet yığınsal gösterilerden çok korktu. Önümüzdeki aylarda bu yığınsal hareketi inşa etmeliyiz
Bolkestein
gösteriler
Geçen hafta Strasbourg’da Almanya, Fransa, Polonya, Slovenya ve İtalya’dan gelen 100 bin kişi Bolkestein Tasarısını protesto etti.

Antoine Boulangé Paris’de yaşıyor ve Ligue Communiste Révolutionnaire (LCR) üyesi.



Iran’da otobüs işçileri grevde

Naz Massoumi
ve Peyman Jafari

Tahran’daki cesur bir grev bütün dünyanın ilgisini çekiyor.
Tahran Birleşik Otobüs Şirketi’nde (Şarekat-e Vahed) çalışan işçiler hükümet tarafından grevi durdurmak için tutuklanarak meşhur Evin Hapishanesi’ne yollandılar.
İşçiler toplu sözleşme hakkı, ücret artışı, sendikjalarının tanınmasını ve tutuklu olan sendikanın başkanının serbest bırakılmasını istiyorlar.
Geçen sene 22 Aralık’ta Tahran ve Çevresi Otobüs Şirketi İşçi sendikası’nın 12 yöneticisi daha iyi ücretler ve çalışma koşulları için mücadelelerinin ardından göz altına alındılar.
Üç gün sonra 3000 otobüs işçisi protesto için iş bıraktı. Polis daha fazla göz altı ile cevap verdi.
27 Aralık’ta sendikanın başkanı Mansour Ossanlou hariç göz altına alınanların hepsi serbest bırakıldı.
Yeni yılda Ossanlou’nun serbest bırakılması için gösteriler devam etti.
2 Ocak günü 5 bin sendika üyesi Azadi stadyumunun önünde gösteri yaptılar.
26 Ocak günü sendikanın 6 yöneticisi sendikanın 28 Ocak’ta topyekun grev çağrısı üzerine mahkemeye çıkarıldılar. Sendika Ossanlou’nun serbest bırakılmasını istiyor.
6 yönetici sorgulandıktan sonra grev çağrısını geri çekmedikleri için tutuklanarak Evin hapishanesine gönderildiler.
Grevin hemen öncesinde polis grevi önleyebilmek için yüzlerce işçiyi tutukladı.
Bütün bu baskılara rağmen ertesi günü çok sayıda işçi toplandı. Polis bu işçilere de saldırdı, çoğunu tutukladı ve Evin Hapisha-nesi’ne gönderdi. İşçilerin aileler,, öğrenciler, grevi destekleyenler de tutuklanarak Evine gönderildiler.
Geçen hafta işçilerin açlık grevine başladığına dair haberlere geldi. İşçilerin aileleri ve destekçileri 1 Şubat günü İran Parlamen-tosu’num önünde tutuklu işçilerin derhal bırakılması için gösteri yaptılar.
Bu mücadele sonunda ürün vermeye başladı. Geçen hafta tutuklu 200 işçi serbest bırakıldı.
Ama daha hala yüzlerce işçi tutuklu ve son olarak sendikanın iki yöneticisi daha göz altına alındı. Öte yandan serbest bırakılan işçiler işlerine dönemiyorlar.
Otobüs işçileri sendikası 1968’de kuruldu ve 1979 devriminde önemli bir rol oynadı. 1980’lerin ilk yarısında militanlığını bastırmak için kapatıldı. 2004 yılında yeniden çalışmaya başladı ama hala “yasal” değil.
Otobüs işçilerinin grevi İran işçi sınıfı içindeki yeni bir havanın göstergesi. sadece patronlara değil hükümete de karşı.
Geçen sene binlerce işçi Tahran’da 1 Mayıs gösterisi yaptı. 1 Mayıs gösterisinde temel slogan “özelleştirme-leri durdurun” ve “geçici işçi çalıştırmaya hayır”dı.
İtanlı işçilerin mücadelesi demokrasi ve sosyalizm için çok daha geniş kesimleri çevresinde toplayabiliyor. 1990’ların ortasında doğan demokrtasi hareketinin önünde öğrenciler ve kadın hakları aktivistleri vardı.
Bu mücadeleler Mısır’da olduğu gibi Batı destekli “demokrasi” adımlarından çok daha radikal sonuçlar yaratabilir. Ama ABD’nin İran’a karşı tutumu bu olasılığı zayıflatıyor.
Ahmedinejad’ın seçim kampanyası ülkenin zenginliğinin yeniden paylaştırılacağı ve yoksulların da pay alacağı vaadi üzerine sürdü.
Bu vaadini yapmakta zorlandığı ölçüde Ahmedinejad giderek daha fazla Batı aleyhtarlığı yapıyor ve İsrail’e saldırıyor.
Demokrasi mücadelesinin Nobel Barış Ödülü kazanan Şirin Ebadi gibi unsurları daha şimdiden dış müdahaleye karşı olduklarını açıkladılar.
Ancak onların mücadelesinin savaş yanlıları tarafından üstününörtülmesi tehlikesi var.
Benzer bir şey bir sene önce Ukrayna’da oldu. Yoz bir başkana karşı öfke bir başka yoz unsurun, ABD yanlısı Viktor Yushchenko’nun başkan olmasına yol açtı.
Bu nedenle İran’da aktivistler iki sorunu birden çözmek zorunda.
Bir yanda insanların günlük sorunlarını çözmek zorundalar.
Diğer yanda ise ABD ve Avrupa’nın htehditlerine karşı çıkmak zorundalar. Ve bu mücadelede uluslararası savaş karşıtı hareketin desteğine çok şiddetle ihtiyaçları var.


Irak’da
öğretim üyeleri tehdit altında
Bağdat’ta öğrenciler Mustansiriya Üniversitesi’nde gazetecilik öğretim üyesi olan Dr Ali Abdul Razak al Naas’ın öldürülmesini protesto eden bir greve başladılar. Dr Ali Abdul Razak al Naas aynı zamanda popüler bir televizyon yorumcusuydu. Mustansiriya Üniversitesi ise Bağdat’ın en eski üniversitelerinden birisi.
Al Naas’ın öldürülmesini protesto eden öğrenciler yaptıkları gösteride polisle de çatıştılar.
Öğrenc iler gazetecileri ve kamu çalışanlarınıda grevlerine katılmaya çağırıyorlar.
Al Naas 27 Ocak günü bilinmeyen silahlı kişiler tarafından Irak’ın başkentinde vurularak öldürüldü. Öldürülmesin den kısa bir süre önce televizyonda katıldığı bir panelde işgalin bitirilmesi çağrısını yapmıştı.
Şimdi birçok önde gelen gazeteci Bağdatlı öğrencilerin yanında yer alıyor.
Günlük Mashriq gazetesinde köşe yazarı olan Hamid Abdullah okuyucularına “kaos içinde özgürlük olamaz, hain kurşunlar karşısında etkili bir söz söylenemez” diyerek greve katıldığını söyledi.
Bir başka önde gelen gazeteci Hatem Hassan’da 3 Şubat’ta greve katıldı.
Al Naas’ın öldürülmesi ünişversitelerdeki öğretim üyelerinin, bilim insanlarının ne kadar zor koşullarda çalıştıklarını bir kere daha gösterdi.
Brüksel Mahkemesi adlı savaş karşıtı örgütlenme Irak’taki işgal boyunca 250 Iraklı öğretim üyesinin öldürüldüğünü tesbit etti. Yüzlerce öğretim üyesi ise kayboldu.
Kaybolan öğretim üyelerinin çoğunun işgale karşı olmaları nedeniyler öldürüldüğüne inanılıyor.
Kaybolan öğretim üyelerinden Musul’dali Tarım ve Ormancılık Fakültesi öğretim üyelerinden Abdulaziz el Atraki ABD askerleri tarafından öğrencilerinin önünde vurularak öldürüldü.
Bir diğeri ise önde gelen bir kimya profesörü olan Muhammed Munim el İzmirli. O da ABD askerleri tarafından sorguda işkence edilirken öldü.
Birçokları ise yolda veya evlerinde maskeli kişiler tarafından vurularak öldürüldüler.
Brüksel Mahkemesibu cinayetleri protesto eden bir metni imzaya açtı.
Bu kampanya hakkında daha fazla bilgi için:
brusselstribunal.org adresine başvurabilirsiniz.