Sosyalist İşçi 249 (21 Şubat 2006)

 

Sayfa 7 :

İran ordusu ABD'yi durdurabilir mi?
Şenol KARAKAŞ

ABD'nin eli kanlı yeni muhafazakarları İran'ı her gün tehdit ediyor. Gazetelerde, İran'a 5 Mart'a kadar süre verildiği, bu tarihten sonra yaptırımların ciddileşeceği yazılmaya başlandı.
Bush'un kabinesinden Dick Chenney, geçtiğimiz hafta İran'a askeri bir müdahalenin ciddi bir seçenek olduğunu açıkladı.
ABD'nin
ekonomik gücü
ABD'nin İran'a yönelik tehditlerinin yoğunlaşmasıyla birlikte, Irak işgalinden önce ortaya çıkan bir tartışma zaman zaman yeniden yapılıyor.
İşgalden önce, Irak'ın askeri gücünün ABD'yi durdurma ihtimalinden söz ediliyordu. Bu görüşün yanlış olduğu kısa sürede kanıtlandı. ABD Irak'ı benzeri çok sık görülmeyen bir bombardımanla yakıp yıktı ve bir ay gibi kısa bir sürede Bağdat'a girdi.
Eğer bir askeri saldırı gerçekleşirse İran'ın da aynı akıbeti yaşaması büyük ihtimal.
ABD ile İran'ın ekonomik güçlerini kabaca kıyaslamak bu gerçeği gösterecektir.
İran'da kişi başına düşen milli gelir oranı gelir 2180, ABD'de ise 37.816 dolar.
İran'ın toplam ihracatı 2004 yılı için 44.3 milyar, ithalatı ise 36.6 milyar dolar. ABD ise 2005 yılı değerlerine göre 10.5 trilyon dolar GSMH'ya sahip.
ABD ile İran'ı ekonomik olarak kıyaslamak mümkün değil. Bırakalım İran'ı, ABD, kendisinden sonra gelen dev ekonomilerin hiçbirisiyle kıyaslanamayacak kadar büyük boyutlara sahip. 2006 yılında ABD GSMH'sinin 13 trilyon dolar olması bekleniyor. Bu miktarın Japonya'da 4.897 milyar, Almanya 2.996 milyar, İngiltere'de 2.396 milyar ve Çin'de 2.040 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor.
13 trilyon dolarlık bir ekonomiyle merkez bankasında 29 milyar dolar rezervi bulunan bir ekonomiyi kıyaslamak mümkün değildir.
ABD'nin askeri gücü
Askeri açıdan da ABD ile İran'ı kıyaslamak gereksiz olacaktır. Körfez'deki bir ABD uçak gemisinde bulunan uçak sayısı İran'ın toplan askeri uçak sayısından daha fazla.
2005 yılı askeri harcaması 490 milyar dolarla büyük bir boyuta sahip. Bu miktarın ne kadar büyük olduğunu anlamak için Avrupa Birliği ve Çin'in askeri harcamalarına bakmak yeterli.
AB'nin toplam askeri harcaması 160 milyar dolarken Çin'in 50 milyar dolar. ABD kendisinden hemen sonra gelen en büyük 7 ekonominin askeri gücünün toplamından iki kat daha büyük bir askeri güce sahip.
Bu yüzden ekonomik ve askeri açıdan İran'ın ABD'yle kıyaslanması, ABD'ye direnebilmesi mümkün değildir.
ABD'yi öteki süper güç durduracak
ABD'yi Irak ordusu durdurmadı. ABD'yi İran ordusu da durduramaz. Bush'u ve etrafında gezinen savaş şahinlerini dizginleyecek olan tek bir güç var: işgale maruz kalan halkların direnişi ve küresel savaş karşıtı hareket.
15 Şubat 2003 küresel savaş karşıtı günde milyonlarca insan sokaklara çıktılar. Bugün ABD ordusunun Irak'ta batağa saplanmasının, Irak halkının yaygın ve net bir direnişe başlamasının miladı 15 Şubat 2003 günü gerçekleşen benzersiz savaş karşıtı eylemdir.
ABD'yi askeri olarak yenemeyiz. Biz Bush'u politik olarak yeneceğiz. Irak dışında, her ülkede işgal karşıtı, Bush karşıtı gösteriler ne kadar kitlesel olursa, örgütlü işçi sınıfı ve tüm savaş karşıtı güçler bu eylemleri ne kadar güçlü bir biçimde örgütlerlerse, ABD emperyalizmi politik açıdan o denli zayıflayacak. Bu zayıflamanın bir dizi işareti var. Bush ve kabinesinin saplandığı skandallar, Bush'a verilen desteğin giderek azalması, Irak işgal yalanlarının tek tek açığa çıkartılması, Ajangate skandalı, küresel savaş karşıtı hareketin doğru yolda olduğunu gösteriyor.
Bir yandan Irak halkının direnişi aynı anda diğer yandan da küresel savaş karşıtı hareketin direnişi.
Bush'u, Irak'ta yenmek zorundayız. İran'a saldırıyı engelleyecek olan ABD'nin Irak'ta istediğini elde etmesini engellemektir.
Bu yazının yazılmasında Süleyman Önen'in "İran: Petrol ve ABD hegemonyası" başlıklı çalışmasından
faydalanıldı.

Bush'un fedaileri

Bush'un İran'a saldırma niyetinin altında İran'ın nükleer araştırma yönündeki adımlarının yattığını düşünenlere en iyi yanıtı, daha Irak işgal edilmeden önce yapılan şu açıklama veriyor:
"ABD on yıllardır Körfez'de daha kalıcı bir rol oynamak istiyor. Irak'la var olan çözülmemiş sorun Körfez'e büyük bir Amerikan gücünün yerleşmesi için fırsat oluşturuyor. Saddam devrilse bile İran Irak gibi ABD'nin çıkarları için bir tehdittir."
Bu beyanatın sahipleri: Dick Cheney (Başkan Yardımcısı), Donald Rumsfeld (Savunma Bakanı), Paul Wolfowitz ( o zamanki Savunma Bakan Yardımcısı), Jeb Bush (Başkan Bush'un kardeşi).


Savaşa küresel bakış
Yıldız Önen
Karamsar olmaya gerek yok!
1 Aralık 2002'de Türkiye'de savaşa karşı, ABD'nin Irak'ı işgal tehditlerine karşı ilk birleşik savaş karşıtı eylem örgütlendi. 1 Aralık eyleminin yarattığı havayı, bizler, Türkiye'nin Seattle'ı olarak değerlendirdik.
Savaşa muhalefet eden hemen hemen tüm örgütler, kendi flamaları, renkleriyle ama bir arada olmanın yarattığı birleşik mücadele duygusunun da gücüyle alanda yerlerini almışlardı. Sosyalistlerden siyasal İslamcılara, anarşistlerden gençlik, kadın ve eşcinsel örgütlenmelerine, işçi sendikalarından partilere ve derneklere kadar herkes alandaydı.
1 Aralık'tan sonra savaş karşıtı hareket çok ileri adımlar attı. Bugün Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, bu deneylerin biriktiği en önemli savaş karşıtı inisiyatifi olarak kampanyalarına devam ediyor.
Önümüzde 18 Mart küresel işgal karşıtı eylem günü bizi bekliyor. Dünyanın tüm savaş karşıtı geniş koalisyonları gibi, Küresel BAK da 18 Mart'ta gösteriler örgütlemeye çalışıyor.
ama bir yandan da tartışmalar devam ediyor. 1 Aralık 2002 eylemi örgütlenirken süren tartışmalar, zaman zaman farklı biçimler alsa da hala devam ediyor.
Bu tartışmaların en başında kökeninde milliyetçi fikirlerin yattığı, savaş v Türkiye'nin durumu tartışması var. ABD politikalarıyla Türkiye'nin ilişkisi, gerçekten de Türkiye'de savaşa karşı geniş bir muhalefet örmek isteyenlerin analiz etmesi gereken bir durum. Ama Türkiye, zaman zaman garip bir biçimde tartışmaların göbeğine oturuyor.
1 Aralık eyleminden sonra, 2003 yılında 26 Ocak'ta İstanbul Beyazıt Meydanı'nda düzenlenecek birleşik savaş karşıtı eylemin örgütlenmesi sürecinde, miting metnini yazarken bir solun bazı kesimlerinden temsilciler, metne, Türkiye'nin de işgal altına alınmak istendiği bölümünü eklemeyi önermişlerdi. ABD'nin Türkiye'den havaalanlarını ve askeri üsleri Irak işgalinde kullanmak üzere talep etmesini, Türkiye'nin askeri işgali paniği ile karşılamışlardı.
Bu gerçekten de Bush'un hegemonya savaşından hiçbir şey anlamamak demekti ama bundan daha önemlisi, "ülkemiz, ülkemiz, biricik ülkemiz" elden gidiyor yaygarasını koparmaktı. Dünyadaki her hangi bir gelişmenin merkezinde Türkiye olmazsa, bu gelişmelere ilgi göstermeyi engelleyen sol milliyetçilikti.
Bugün artık biliniyor ki Bush'un Türkiye'yi işgal etmek gibi bir niyeti yok! Bush küresel hegemonya peşinde. Ve düğümün çözülmesi gereken bölge ise şimdilik Irak, İran ve Suriye.
Başını Misak-ı Milli sınırlarına gömenler, iki problemi birden yaşamak zorunda kalıyorlar. Birisi karamsarlık, diğeri ABD'yi nasıl durduracağımız konusunda yaşanan kafa karışıklığı.
Karamsarlık, zaman zaman yapılan savaş karşıtı eylemlere katılımın azlığıyla iyice besleniyor. Ve eylemlere katılım az olduğunda ABD'nin durdurulamayacağı düşünülmeye başlanıyor.
Bu yüzden 18 Mart 2006'da gerçekleşecek küresel savaş karşıtı eylemler bizim için önemli bir test olacak.
Küresel BAK önümüzdeki bu eyleme hazırlanmak için toplantılar, basın açıklamaları, uluslararası barış buluşmaları örgütleyerek, İran, Irak, ABD ve İngiltere'den konuşmacıları Türkiye'ye çağırarak, sokak standları açarak, 18 Mart'a kadar her yerde, her kurumda "Irak'ta işgale son/ ABD evine dön!" sloganını yaygınlaştırmaya çalışarak hazırlanıyor.
Şuna sonuna kadar inanmalıyız: Türkiye'de savaş karşıtı ruh hali çok yüksek bir seviyede.
Ama eylemlere katılımın kitleselliğini belirleyecek, eylemi örgütleyenlerin bakış açısı ve örgütlenmeleri oluyor. Yüzde 82'nin savaşa karşı olması, yüzde 82'nin eylemlere katılması anlamına gelmiyor. Yüzde 82'nin katılabileceği gibi bir eylem örgütlemek ve yüzde 82'yi heyecanlandırabilecek yaygın bir kampanya yapmak gerekiyor.
Yine de attığımız hiçbir adım boşa atılmıyor. Karamsarlar görmese de 2002 yılından beri örgütlenmeye çalışılan birleşik savaş karşıtı kampanyalar hem halkın büyük çoğunluğunun moralini yükseltiyor, hem Irak'ta direnenlere moral veriyor hem de ABD'de Bush'a karşı tarihin en yaygın savaş karşıtı kampanyalarından birisini örgütleyenlere güç katıyor.