Sosyalist İşçi 250 (10 Mart 2006)
Nihayet cesur bir savcı
Türkiye'de alışkınız: yapanın yaptığı yanına kâr kalır. Devletin kasasını soyanlar bakan, başbakan olur, mahkemede beraat ederler. Susurluk gibi ancak 'muz cumhuriyetle-
ri'nde rastlanabilecek skandallar patlar, suçlular 'şe-
refli' ilan edilir. Bin gizli operasyon yapıp üç bin faili meçhule imzasını atanlar, "gerekirse bin operasyon daha yaparız" derler ve parti başkanı olurlar. Çatlılar, Ağcalar halk kahramanı ilan edilir.
Geçtiğimiz kasım ayında Şemdinli'de bombalar patladı yine. Suç hemen PKK'ye yıkılmak istendi ama bu kez faka bastılar. Çünkü halk suçluları bizzat yakalayıp polise teslim etti. Bombayı atan astsu-
bay hakkında şimdi müebbet hapis istemiyle dava açılmış durumda.
Ancak bu arada Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt bombayı atan katilin 'iyi çocuk' olduğunu duyurdu. Ve şimdi gerçekten cesur bir savcı (çünkü Türkiye'de bu derece üst düzey bir komutan hakkında, bırakalım dava açmayı, temkinsiz konuşmak bile insanın başına büyük bela açabilir) Büyükanıt hakkında suç duyurusunda bulundu.
İddianamesinde sadece Büyükanıt değil pek çok komutanın ismi geçiyor. Hem de rüşvet, yolsuzluk, çete kurma gibi iddialarla. Gelişme büyük tepki uyandırdı. Çünkü Van gibi 'uzak' bir kentin savcısının böyle bir şeye cüret etmesini kimse beklemiyordu. Hemen ordu üst düzey komutanları Ankara'da toplandı ve ordunun sözcüsü Hürriyet gazetesi aracılığıyla savcı ve hükümet tehdit edildi.
Başbakan ve Adalet Bakanı'na da Genelkurmay tehdidine uygun açıklamalar yaptırıldı. Bu gibi olayların demokratik bir ülkede yaşanmayacağı, askerlerin istediği zaman açıklama yapamayacağı, siyasete ve yargıya müdahale edemeyecekleri bir yana, savcının iddianamesindeki bir şey dikkat çekici. Şöyle diyor savcı "O tarihlerde 17 adet bomba atılmış. Bunlardan yanlıca ikisini PKK üstlenmiş. Bu iki astsubay tutuklandığından beri bir kez bile bombalama olayı olmamış".
Aslında her şey çok açık değil mi? Terörle mücadele adı altında yürütülen kirli savaşın yarattığı büyük rantı paylaşanların rahatı kaçmaya başladı. Büyükanıt bölgede görev yapan ve bombayı atanların kendi yanında çalıştığını (ve iyi çocuklar olduğunu) bizzat kendisi açıklamadı mı? Peki bu adamların komutanlarının haberi olmadan, bırakın bombayı, adım bile atamayacaklarını, en azından askerlik yapmış herkes bilmiyor mu?
Büyükanıt'a büyük ola-sılıkla bir şey olmayacak. "Paşalar gibi" yaşamaya devam edecek. Çünkü bu tür yargılamalar yalnızca cesur savcıların girişimleriyle gerçekleşmez. Şili'deki gibi kitle hareketleri sonucunda gerçeğe dönüşür. Yine de en azından geceleri uykularının kaçması bile iyi bir şey.
Aslan Tayyip yine kükredi
Dünyadaki karikatür krizinden çok önce Türkiye'de bir karikatür krizi yaşanmıştı. Cumhuriyet gazetesi çizeri Musa Kart başbakanı bir kedi yavrusu şeklinde çizdiği için hakkında dava açılmıştı. Daha sonra meslektaşlarına destek olmak isteyen Penguen dergisi çizerleri de bir sayılarının kapağını "Tayipler Alemi" başlığıyla ve Tayyip'i çeşitli hayvanlara benzeten figürlerle süslemişlerdi.
Tayyip hiç vakit kaybetmeden onlar hakkında da hakaret davası açtı. Şimdi mahkeme bu karikatürlerin isnat edilen suçları oluşturmadığına hükmetti. Ancak Kasımpaşa delikanlısı, her zamanki 'terbiyeli' üslubuyla mahkeme kararının kendisini ilgilendirmediğini, "en kutsal varlık olan insanın hayvan biçiminde resmedilemeyeceğini" söyledi, diyemiyoruz, bağırdı.
Belki gözden kaçmıştır, bizim dikkatimizi çekti. Tayyip bu konuyu gündeme getirirken bir köylü kurnazlığı yapıyor. Peygamberle ilgili Avrupa gazetelerinde yayınlanan ve büyük bir tepkiyle karşılanan karikatürlerin yarattığı kriz ortamını hatırlatıyor ve Müslüman seçmenin dini duyguları hazır ayaktayken, aradan kendi durumunu da sıyırmaya çalışıyor. O karikatürlerle hiç alakası olmayan bu karikatürleri eşdeğer gösterip çizerler karşısında, kamuoyunun gözünde haklı konuma geçmeyi umuyor.
Bu ucuz numaraları kaç kişi yutuyor bilemeyiz. Ama sözkonusu olan kendisi aleyhine bir karar olunca yargı kararlarını tanımayan bir başbakan, maazallah biraz daha güç kazanırsa, kimbilir ne sansür yasaları gündeme gelecek.
Bush ve Blair'in tanrısı daha tehlikeli
Bush: "Irak'ı işgal etmemi Tanrı istedi".
Blair: "Beni Tanrı yargılayacak".
Bush "Tanrı bana, 'George git ve Irak'taki diktatörlüğü devir' dedi. Ben de buyruğu yerine getirdim. Bu bana Tanrı'nın verdiği bir misyon" demişti.
Şimdi de Bush'un adeta "kan kardeşi" olan Tony Blair Irak savaşıyla ilgili "Bu gibi şeylere inancınız varsa, son yargının başkaları tarafından verileceğini bilirsiniz. Eğer Tanrı'ya inanıyorsanız, son yargının Tanrı'ya ve tarihe ait olduğunu bilirsiniz" demiş.
Kaynağını dinden alan her türlü politika tehlikelidir. Çünkü kendisini sorgulanamaz ilan eder.
Her türlü baskı, saldırı ve şiddet "İlahi Adalet" için zorunlu gösterilir. Bu nedenle İslami rejim ve şeriat devleti kurmak isteyen, topluma dini referanslarla müdahale eden politik İslam tehlikeli bir hareket olarak görülebilir. Ama yukarıdaki sözleri sarf eden Bush ve Blair de sürdürdükleri kanlı savaşı haklı çıkarmak için insanlığın vicdanına, belki de kendi vicdanlarına seslenirken yine dine başvuruyorlar.
Irak'taki insanlık dışı işgale direnenler de Tanrıdan söz ediyor, bu kanlı işgali yürütenler de.
Bu savaşta Bush-Blair cephesinin diğerlerini suçlamalarına alet olup laik uygarlığı savunu-
yoruz diye eleştiri oklarını politik İslam'a yönlendirmek büyük hata. Çünkü bugün esas tehlike tüm dünyayı ele geçirmek isteyen Bush ve kan kardeşi Blair'dir.
El Kaide ve benzeri örgütler Tanrı buyruğu diye insanların kafasını kesiyor veya üç beş bomba patlatıyor. Emperyalistler ise yüz binlerce insanı her türlü silahla ve insanlık dışı yöntemlerle katletmeye devam ediyor.
Eğer Tanrı diye bir şey varsa Bush ve Blair'inki çok daha tehlikeli görünüyor.
KİM NE DEDİ?
“Sokaklarda yaşayan evsiz kadınlara bir çare bulmak lazım, sürekli hamile kalıyorlar, kürtaj parası vermektense, kısırlaştırılmaları daha iyi”
Antalya Sosyal Hizmetler İl Müdürü Ramazan Özen
''Dün rektör, bugün komutan, yarın kim bilir kim? Olayı büyütmeyelim diyorlar. Hukuka saygısı olan demokrat insan olmak demek, böyle olaylar karşısında tavır takınmak demektir. Bu noktada da Türkiye 'Yeter artık' deme
ihtiyacı duymuyorsa yazıklar olsun!”
Ana muhalefet lideri Deniz Baykal
''Hükümet, ordunun
hiyerarşik yapısı içinde kimin ne zaman hangi göreve geleceği konusundaki görevini gayet iyi biliyor. Bu görevi yaparken de birkaç köşe yazarının yazısına takılıp kararımızı belirlemeyiz. Bu kararı belirlerken
hiyerarşik yapıyı gayet iyi değerlendirip gerilimlere fırsat vermeden bu ülkede bütün kurumlarla dayanışma içerisinde el ele, omuz omuza adımlarımızı atarız''
Tayyip Erdoğan, Başbakan
"Beni bırakın 1000 Ladin getireyim."
Mehmet Ali Ağca, katil
"Bunların MHP içinde yeri olamaz."
Devlet Bahçeli, MHP
lideri, Ağca'yı
kastediyor. (Ağca'nın avukatı MHP Pendik belediye başkanı adayı, eski avukatı ise 12 Eylül davasında MHP avukatı ve hapishaneye silah sokmaya çalışırken yakalandı.)
"Sanırım bize hoş geldin diyorlar ama bu pek barışçı bir hoş geldin değil."
George Bush, 12 Aralık 2005
"Benim gördüklerimi görürseniz bir daha hiçbir savaşı desteklemezsiniz."
Robert Fisk, gazeteci