Sosyalist İşçi 250 (10 Mart 2006)

 

Sayfa 3 :

BAŞYAZI
Çözüme giden yol
Geçtiğimiz günlerde Demokratik Toplum Partisi bir çağrı yaptı. DTP’nin eş başkanlarının imzası ile yayınlanan çağrıda “Bugün artık hem Kürtlerin hem de birer Kürt sorunu olan devletlerin anlaması gereken şudur ki, şiddet hiçbir şekilde, siyasal ve adil bir çözüme hizmet etmemektedir. Şiddet kullanarak, siyasal ve kültürel kazanımlar elde etmenin imkanı olmadığı gibi, şiddet kullanarak, bir halkın en doğal kültürel ve siyasal haklarını bastırmak, inkâr etmek veya yok saymak da mümkün değildir. O halde, şiddetin siyasal yaşamımızda bir seçenek olmaktan çıkması bir zorunluluk ve gerekliliktir.” deniyor.
DTP çağrısı daha sonra geçen dönemde ki barışçı sürecin pek başarılı olmadığını ama son olarak aydınların inisiyatifi ile başlayan sürecin olumlu bir gelişme olduğunu vurguluyor ve bu süreci ileri çekmek gerektiğini anlatıyor ve “sonuç olarak “Demokratik Toplum Partisi, üç aşamalı bir barış ve demokrasi programı önermekte ve bu programın hayata geçmesi için, tarihi bir misyon ve siyasal sorumluluk yüklendiğini deklere eder” diyor.
DTP’nin bu çağrısı ile Kürt sorununda yeni bir süreç başlamakta. Bu nedenle bu çağrı tarihi bir anlama sahip.
Bir önemli nokta da DTP açıklamasının bütün Kürtleri kapsamakta olmasıdır.
Şimdi Kürtler bir kez daha barışçı çözüm öneriyorlar. Çatışmalara dur çağrısı yapıyorlar. PKK’dan silahlı güçlerini sınırların dışına çıkarmasını isti-yorlar. Hükümetten ve Genelkurmay’dan da bu çağrıya olumlu cevap bekliyorlar. Demokratik ve siyasal adımlar atılmasını istiyorlar. Bu durumda PKK’nın silahsızlandırılmasının mümkün olduğu vurgulanıyor.
Kürtlere olumlu cevap verilmelidir. Kürt sorununa barışçı bir çözüm mümkündür ve gereklidir. Yeni bir çatışma ortamından hiçkimsenin yararı olmaz. Çatışmadan sadece çok küçük bir çevre rant yemektedir.
Barış ise bütün Türkiye’de rahatlama getirecektir.
Kürtler ilk adımı attı. Sıra hükümette ve Genelkurmay’da.



İki general

Bugünlerde adları öne çıkan iki general var. Biri 26 yıl önce yaptığı korkunç şeyleri bugün de savunuyor. "Gene yaparım" diyor.
Onlarca insanın idamını onaylamış. "Elim titremedi" diyor. Onbinden çok insanı vatandaşlıktan çıkarmış. Yüzbinlerce insanı işkencelerden geçirmiş. Binlerce insanın işkencede ölmesine neden olmuş ve hala "gene yaparım" diyor. Yaptıklarının tartışılmasını bile gereksiz görüyor.
Bu general diğer general arkadaşlarıyla birlikte seçilmiş bütün kurumları yönetimi altındaki askerlerin silah gücüyle dağıttı. Ülkenin parlamentosunu, hükümetini devirdi. Ve sonra da gene elindeki silahlı gücü kullanarak yaptıklarının tartışılmasını, yargılanmasını olanaksız kıldı.
Bu nasıl bir güvenlik gücü? Halk seçimlerde oy vererek bir parlamento seçiyor, bu parlamento bir hükümet kuruyor. Sonra 5 general bu hükümeti ve parlamentoyu beğenmiyor ve deviriyor. Hatta bazen idam ediyor.
Oysa güvenlik gücü bunlar. Yani halkın güvenliğini sağlamak zorundalar. Parlamentonun ve hükümetin de güvenliğini sağlamak zorundalar. Oysa onlar güvenliğini sağlamakla görevlendirildikleri kurumları bizzat yıkıp deviriyorlar. Onların güvenlikten sorumlu olmalarına kim inanır?
İkinci general bugünlerde Genel Kurmay Başkanı olacağı günleri heyecanla bekleyen bir kuvvet komutanı.
Aklına gelen her konuda tehditler içeren konuşmalar yapıyor. Aklına gelen her konuda ileri geri konuşuyor. O da birincisi gibi elindeki silahlı kuvvete güveniyor. O da gözünü kırpmadan beğenmediği için hükümeti devirebilir. Çünkü elinde maaşlarını bizim ödediğimiz bir silahlı güç var.
Bu general son olarak sağı solu bombalarken suçüstü yakalanan iki astsu-
bayı açıkça korudu. "İyi çocuklardır. Yakınım olurlar" dedi Yani dokunmayın onlara, onlar benim adamım dedi.
Nasıl yani? Büyük generalin adamı oldukları için yargılanmayacaklar mı? Serbestçe gezecekler ve yeni bombalar mı atacaklar. Terör eylemlerine üniformaları ile devam mı edecekler?
Büyük general böyle istiyor ama bir savcı olması gerektiği gibi bu büyük general hakkında soruşturma açılması gerektiğine karar verdi.
Öyle ya bu büyük general suçüstü yakalananları açıkça savunuyordu. Belki suçta parmağı vardı ki savcı bu doğrultuda da bazı iddialara sahip.
Generallerin cevabı ayaklanmak. "Ordu yıpratılıyor!" Kendisini "ana muhalefet lideri" olarak gören bir zavallı politikacı eskisi de bu arada bu "orduya karşı darbedir" demiş. Ordu ne yaparsa doğrudur diye düşünenlerden. Politikası devrin devleti savunma üzerine kurulmuş.
Şimdi ne olacak? Tabii ki büyük ge-
neral yargılanmayacak. Basın onun yargılanması için sesini çıkarmayacak. Politikacılar korku içinde başlarını önlerine eğecekler. Büyük generalin yargılanmasını isteyen politikacılar ve gazeteciler dahi seslerini kesecekler.
Çünkü ilk bahsettiğimiz general zamanında o kadar çok kan döktü, o kadar çok acı çektirdi ki insanlar başlarını önlerine eğerek susmayı tercih ediyorlar. İlk bahsettiğimiz general askeri darbe yapmayı öylesine meşrulaştırıyor ki bugün de darbe yapmak meşru. Halkı korumakla görevli bir kurum halkın iradesini çiğneyebilir. En kötüsü ise halkı korumakla görevli bu kurumda tek bir kişi çıkıp gerçekten halkı korumak için bir şey yapamıyor. Birileri parlamentoyu dağıtırken, sokaklarda tanklar ge-
zerken bir başkaları çıkıp halkı savunmuyor. Oysa bunun için bizim ödediğimiz vergilerden maaş alıyorlar...
Ama sonra bakıyorsunuz aynı insanlar, aynı politikacılar ve gazeteciler özgürlüklerden, demokrasiden bahsediyorlar.
Büyük general suçlu mudur, değil midir bilemeyiz. Bomba atan astsu-
baylarla ilişkisi tam olarak nedir onu da bilmeyiz. Belki onların çocukları sünnet olurken kirvelik yapmıştır. Hepsi budur. Ya da başka ilişkileri vardır. Kim bilir? Yeterince cesur olsa yargının önüne çıkar ve hesap verir.
Dost, düşman herkes gerçekleri, o da aklına geldiği gibi konuşmaması gerektiğini, öğrenir.
Bu ülkede devlet memurlarının politik konularda konuşması zaten ayrıca yasaktır ve generaller de kendileri başka türlü düşünseler de aslında devlet memurudurlar. Bir öğretmen, bir vergi memuru ya da bir sağlık elemanı gibi.
Peki, çözüm ne? Bu generallerin bu keyfi tutumlarından nasıl kurtulacağız? Canları sıkılınca darbe yapmalarını, yüzlerce, binlerce insanın ölümüne neden olmalarını nasıl engelleyeceğiz?
Dünyada bunun örnekleri var. Üstelik Türkiye'de de örneği var. Darbe yapmaya kalkışan generali tutup kulağından yargılarsan, arkasındaki askeri güce dayanarak politikaya müdahale eden generale işten el çektirirsen, devletin bütün kurumlarında bu arada silahlı kuvvetlerde de şeffaflığı öne çıkarırsan, eskiden darbe yapmış olan generalleri toplayıp hapse atarsan ve genelkurmayı savunma bakanlığına bağlı bir kurum haline getirip, MGK'yı dağıtırsan, o vakit nasıl bir vergi memuru darbe yapmaya kalkışmazsa bir general ya da başka bir subay da darbe yapmaya kalkışmaz.
Talat Aydemir darbe yapmaya kalkıştı. Hem de iki defa ve her iki defasında da durduruldu. Demek ki darbeleri durdurmak mümkün.
İşe Evren'den başlamak gerek. Onu asmayalım ama hapiste besleyelim.
F. ALOĞLU