Sosyalist İşçi 250 (10 Mart 2006)
Frankfurt iklim değişikliği kampanyaları buluşması
4 Mart'ta Frankfurt'ta yaptığımız iklim değişikliği kampanyaları buluşmasına çeşitli ülkelerden toplam 16 aktivist ve kampanyacı katıldı. Katılan ülkeler şunlardı, Çek Cumhuriyeti, İngiltere, Türkiye, Finlandiya, Almanya, Hollanda ve Fransa. Katılan örgütler açısından da gayet zengin bir toplantıydı. Toplantıda bulunan örgütler; İngiltere iklim değişikliğine hayır kampanyası, Türkiye(İzmir ve İstanbul) iklim değişikliğine karşı kampanyalar, Greenpeace international, Greenpeace Almanya, Almanya yeşiller partisi, Almanya yeni sol parti, Fransa yeşiller partisi, Fransa alternatif yeşiller hareketi, Friends of earth international, Greenpeace Hollanda ve uluslar arası yeşillerdi.
Toplantı öncelikle her ülkenin geçtiğimiz 3 Aralık küresel ısınmaya karşı küresel eylem günü deneyimlerini aktarmaları ile başladı. Londra'daki 10 bin kişilik miting ve İstanbul'daki 2 bin kişilik eylem Avrupa'da yapılmış en büyük eylemler olarak önemli deneyimlerdi. Deneyimlerimizi paylaşırken yeni eylemleri nasıl örmemiz gerektiği konusunda yaptığımız tartışmalar da bizim için önemli bir deneyim oldu.
Geçtiğimiz 3 Aralığın kısa bir değerlendirmesini yaptıktan sonra önümüzdeki yılın eylem süreçlerini tartışmaya başlamadan önce toplantının ve iklim değişikliğine karşı yapılan kampanyaların amaçlarından söz ettik. İki temel amaç belirledik. Bu amaçlardan uzun sürede gerçekleştirmeyi planladığımız amaç uluslar arası bir iklim kampanyaları ağı oluşturmak ve ortak düşmana karşı ortak eylemler yürütmek, kısa sürede gerçekleştirmeyi planladığımız amaç ise kampanyalar yapıp belirli hedeflerimizi gerçekleştirmeye çalışmak; örneğin Bush'un Kyoto Protokol'ünü imzalamasını sağlamak.
Daha sonra 2006'da kısa süreli amacımızı gerçekleştirmek, uzun süreli amacımızın gerçekleşmesini de kolaylaştırmak için bu yıl Nairobi'de yapılacak olan Birleşmiş Milletler iklim değişikliği konferansı süresince "iklim değişikliğini durdurun" mesajlarını vereceğimiz yeni bir eylem gününün önemi üzerine konuştuk. Eylemi konferansın tam ortasına denk gelen cumartesi yapmayı planlıyorduk ama ABD, İngiltere, Yunanistan, Almanya ve Fransa için 11 Kasım günü uygun olmadığından küresel eylem ağını bozmamak adına konferans başlamadan önceki cumartesi olan 4 Kasım'da eylemleri bir istisna ile gerçekleştirmeye karara verdik. Nairobi'de eylemlerin mutlaka ve mutlaka 11 Kasımda olmadı gerektiğini konuştuk, delegeler oradayken onların üzerinde iklim değişikliği konusunda artık bir önlem almaları gerektiği baskısını uyandırmanın tek yolunun bu yöntem olduğunda fikir birliğine vardık.
Böylece 4 Kasım'da eylem örgütlememiz gereken il ve ülkelerin listesini çıkardık. Bu liste Londra'dan İstanbul'a, Helsinki'den Stockholm'e, Rusya'dan İsveç'e kadar uzanan Avrupa'da 16 il ve ülkenin ismini içeriyor. Bunun yanı sıra Latin Amerika, ABD ve Asya'daki arkadaşlarla da görüşüp kampanyaları uluslar arası hale getirip daha çok ülkeye yaymanın yollarını arayacağız.
Daha sonra bir kampanyalar birliği kurmanın başlangıç noktalarından biri olan bir internet sitesi kurmak, bir ortak iletişim ağı yaratmak ve bir ortak logo belirlememiz gerektiği kararına vardık. Böylece her kampanyanın kendisini uluslar arası bir ağın parçası hissetmesi gitgide kolaylaşacaktır.
Son olarak kararlaştırdığımız şey de internet üzerinden işleri ne kadar kolay yürütürsek yürütelim yine de belirli aralıklarla toplanmamız ve kampanyalarımızın gidişatını yüz yüze değerlendirmemizin gerekliliğiydi. Bunun için Avrupa'nın doğusundan arkadaşların Avrupa Sosyal Forumu'na katılma kolaylıkları düşünüldüğünde önce ASF'ye gelecek arkadaşlarla ASF bünyesine dâhil olmadan bir toplantı yapmayı daha sonra da Avrupa'nın batısından gelemeyecek olan arkadaşlar olduğunu da göz önünde bulundurarak 17 Haziran'da yerini şu an tam olarak belirlemediğimiz Avrupa'nın batısında bir kentte tekrar buluşmaya karar verdik.
Gökşen ŞAHİN
Antikapitalist hareket Atina’da
Avrupa Sosyal Forumu-’nun (ASF) Frankfurt Ha-zırlık Toplantısı 2-5 Mayıs tarihlerinde yapıldı. Top-lantıya Avrupa’nın birçok ülkesinden ve örgütünden 150 kişi katıldı.
Birçok ağ toplantısının da yapıldığı hazırlık toplantısının gündemini, çoğunlukla Atina’da yapılacak ASF’nin program tartışmaları oluşturdu. ASF’ye bugüne kadar 500’den fazla örgüt 800’den fazla seminer önerisinde bulunmuş durumda. Frankfurt toplantısıyla beraber, bugüne kadar ASF için yapılmış olan seminer önerileri, salon imkanları ölçüsünde birleştirilmeye başlanacak.
Frankfurt’ta ayrıca ağ toplantıları da yapıldı. Savaş ile ilgili yapılan ağ toplantısında Almanya, İngiltere, Yunanistan gibi ülkelerden gelen temsilciler 18 Mart eylem hazırlıkları hakkında bilgi verdiler. Bu yıl 18 Mart eylemlerinin İngiltere ve Yunanistan’da büyük olması bekleniyor.
Atina’da yapılacak Sosyal Forum’da 210 tane seminer gerçekleştirilecek. Atina forumunda 5 temel başlıkta da büyük toplantılar düzenlenecek. Bu toplantılar savaş, neoliberalizm, AB anayasasına karşı mücedele, iklim değişikliği ve ırkçılık temalarında yapılacak. Türkiye’den TMMOB, KESK, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Karakedi Kültür Merkezi gibi birçok kurumun da seminer yapacağı ASF’ye Türkiye’den yoğun bir katılım bekleniyor.
Frankfurt toplantısında açıkça görüldü ki Atina’da 4-7 Mayıs’ta yapılacak ASF toplantıları antikapitalist hareketin önemli buluşmalarından biri olacak.
Atina’da, son iki yıldır Avrupa’nın çehresini değiştirmiş olan savaş ve neoliberalizme karşıtı hareketlerden çok sayıda aktivist biraraya gelip hem kendi deneyimlerini hem de hareketin geleceğini tartışacak.
Bursa’da BAK toplantısı
Uludağ Üniversitesi'nde yapılan ve Mehmet Ali Alabora'nın konuşmacı olarak katıldığı,"Irak'ta işgale son, İncirlik üssü kapatılsın" konulu panele 300-350 civarı katılım oldu.
Küresel BAK'ın nasıl doğduğu, kavram olarak ne anlama geldiği ve işlevleri, savaş karşıtı harekatın dünya çapındaki yankısı, tezkerenin reddedilişi, Irak savaşı süreci gibi konuların yanısıra 11-17 Mart Barış Panayırı ve 18 Mart eylemi de gündem başlıkları arasındaydı.
Panayıra ve sonrasında 18 mart eylemine çağrı yapıldı.
Panel, savaşa verilen tepkinin duyarlılaştırılması ve kişisel bilincin uyandırılması açısından olumlu gelişim sağladı.
Lindsey German İzmir’deydi
İngiltere Savaşı Durdurun Koalisyonu-’ndan Lindsey German İzmir’de iki toplantı yaptı.
İlki Ege Üniversitesi’nde gerçekleşen toplantı çok canlı geçti. Savaşa karşı İngiltere’de yaptıklarını anlatan German ABD’nin İran’a da saldırmaya hazırlandığına işaret etti.
İkinci toplantı ise Konak Kültür Merkezi’ndeydi.
German bu toplantıda da 1 Mart’ta Türkiye’de tezkerenin durdurulmuş olmasının önemine vurgu yaptı ve bir kere daha İran’a saldırılması tehlikesinden söz etti.
BAK İzmir’de liseli gençlerin çıkardığı Genç Praksis dergisi okurları ile de buluşulan bir toplantı yaptı. Toplantı’da Genç Praksis dergisinden Suzan Işık, Bak’tan Doğan Tarkan’ın yanı sıra şair Asım Gönen’de konuştu.
Komplo teorileri
Deniz Baykal:
O bir devlet adamı
Türkiye'de demokrasinin bir milim gelişmesi ve solun biraz olsun nefes alması için, anlaşılan o ki CHP lideri Deniz Baykal'ın politikadan vazgeçmesini beklememiz gerekecek.
Nerede demokratik bir adım atılsa, orada Baykal'ın itirazlarını duyuyoruz.
Ne zaman milliyetçiliğe karşı bir gelişme yaşansa o zaman sahneye Baykal çıkıyor.
Gerçekten de Baykal'ı anlatmaya sözcükler yetmiyor. Bir pop star edasıyla çıktığı kongrede yeniden CHP'ye genel başkan seçilmişti ve sonraki genel seçimlerde CHP tarihinde ilk kez onun genel başkanlığında parlamento dışında kalmıştı.
Çok şey söylenebilir onun için ama o her şeyden önce bir devlet adamı. Onun için her şeyden önemli olan devletin bekası. Misak-ı Milli'nin çıkarları ve koyu Türk milliyetçiliğinin sistematik tüm araçları Baykal'ın korumak için yemin ettiği değerleri oluşturuyor.
Sol olduğunu iddia eden bir partinin genel başkanının, zaman zaman külhanbeyi tavırlar alarak savunduğu değerlerin emekçilerin çıkarlarıyla ne ölçüde uyuştuğunu düşünmesi gerek. Baykal'ın böyle bir düşünce sürecinden, moda deyimle, bir fikir jimnastiği babında bile geçmediği çok açık.
Ermeni Konferansı günlerinde Baykal'ın vücut dilinden anladığımız, konferansı düzenleyenleri küçümsemekte olduğuydu.
Kıbrıs sorunu gündeme geldiğinde, Kıbrıs halkı, geleneksel Türk politikasına "hayır" dediğinde, "vatan elden gidiyor" davulunu gürültüyle çalanların başında Baykal ve partisi geliyordu. Baykal için bir halkın bağımsız iradesi değil, Türk devletinin geleneksel çıkarları önemliydi.
Belli ki yağmurlu bir gecede Baykal düşünmüş ve CHP'nin ancak ve ancak milliyetçilik yaparak, sadece ve sadece statükoyu/kurulu düzeni savunarak gelişebileceğine karar vermiş.
Bu statükonun işçilerin nefret ettiği bir geçmişe tekabül etmesinin Baykal için bir önemi yok.
Türk milliyetçiliğinin özgürlükleri baskı altına alan köhnemiş bir yobazlık olması CHP liderliği için kayda değer bir olgu değil.
Tepeden tırnağa bir saçmalıklar manzumesi olan "kamusal alan" ve türban" tartışmalarında, laikliği papyon, frak ve balo elbisesine indirgeyen baskıcı laikliğin, işçi sınıfı ve ezilenlerin önemli bir bölümünü karşısına aldığını farkında değil. Belki de farkında ama özgürlükleri savunacağına sahte bir laikliği savunmak kolayına geliyor.
Bu laikliğin, geniş emekçi yığınlar arasında yapay bir bölünme yaratması ve bu bölünmeden solun kazanımla çıkmasının olanaksız olması, Baykal ve ekibi açısından teferruat.
Kıbrıs teferruatı, Ermeni teferruatı, türban ve "kamusal alan" teferruatı derken, CHP devasa bir bütün olarak emekçi sınıfların kalbinden sökülüp atıldı. CHP'nin emekçi sınıflar için bir alternatif olmaktan çıkmasının iyi mi kötü mü olduğu bugünün tartışması değil. Bugünün tartışması, işçi sınıfının reformlar için mücadele ederken yüzünü çevireceği, güveneceği bir siyasi seçeneğinin mevcudiyetini uzun süredir yitirmiş olmasıdır.
Bu sürecin pik noktasını Baykal'ın Orgeneral Büyükanıt'ı savunmasıdır. Baykal, "insaf" dedirten bir şekilde Büyükanıt hakkındaki savcılık iddianamesini, "orduya karşı bir darbe girişimi" olarak yorumladı.
Bırakalım bir solcuyu, demokrasiye teğet geçmiş bir liberal bile, Büyükanıt'ı, Şemdinli olaylarının sorunlusu hakkında konuştuğu gün, istifaya davet etmeyi zaruri görürdü.
Baykal solcu değil, demokrat değil.
İlerde tarihçiler, Baykal'ın Büyükanıt'ı savunduğu günü, CHP'nin kenarında köşesinde kalmış olan 250 gram sosyal ve demokrat yanın da çürütüldüğü gün olarak ilan edecekler.
Mustafa METİN