Sosyalist İşçi 255 (24 Haziran 2006)

 

Sayfa 3 :

BAŞYAZI
Krizin ucu göründü
Bazılarının çok sevdiği deyimle “piyasalar” sallanıp duruyor. Döviz fiyatları rokey gibi tırmandı. Borsa önlenemez bir biçimde düşüyor. Hükümet “yok birşey” demeye çalışıyor ama sallantı durulmuyor.
Yaşananlar dünya çapında bir gelişmenini ürünü. Küresel sermayenin patronları yeni bir küresel durgunlupa karşı tedbirler almak için adımlar atmaya başladılar ve bunun sonucu derhal gelişmekte olan ülkelerde derin sarsıntılar olarak ortaya çıktı.
Önümüzdeki dönemde bu sarsıntılar devam edecek ve büyük olasılıkla daha da şiddetlenecek.
Kısacası kriz kapıda...


Demirel sahnede
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel yeniden kamuoyunun önüne çıktı. Açık açık söylemiyor ama bir kere daha Cumhurbaşkanı olmak istediği açık.
Demirel bu kez AKP’ye karşı hem sağın, hem de solun adayı olmak istiyor. AKP’nin önünü kesmek için ise “cumhurbaşkanını halk seçsin” diyor.
Cumhurbaşkanını halkın seçmesi aslında doğru bir öneri. Ne var ki halk oylaması yapılsa Demirel’in ya da kemalist-laik-sağcı-solcu-vatansever-ülkücü cephenin bu seçimleri kazanamayacağı da çok açık.


Kıbrıs sorunu ve AB
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin veto tehdidini bir kere daha kullanması ile hem AB üyeliği hem de Kıbrıs bir kere daha gündeme geldi.
Basın ve muhalefet iki yanlı bir biçimde AKP’yi sıkıştırmaya çalışıyorlar. Bir taraftan Kıbrıs’ı veremezsin diyerek milliyetçiliği bir kere daha kaşıyorlar, diğer yandan da AB’ye girişimizin önünü kesemezsin diyorlar. Utanmadan bu iki tutumu aynı anda ileri sürebiliyorlar.
Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımak, bu Cumhuriyete karşı her türlü yükümlülüğü yerine getirmek ve kukla KKTC’ye son vermek sosyalistlerin savunduğu çizgidir. Kıbrıs bütün yabancı askerlerden arındırılmalıdır. Tüm Kıbrıs halkı sosyalistlerin bu talepleri ile aynı doğr4ultuda düşünmektedir. Annan planının oylandığı referandumda bölünmüş adanın her iki yanında yaşayanların farklı oylar vermesi aslında bu taleplerin her iki tarafta da desteklendiğini göstermektedir.


Kürt kimliği tanınmalıdır
Bir süredir KMürt sorunu gene ikinci plana itildi ama çatışmalar sürüyor. İnsanlar ölüyor. Kürt sorununun çözümü için önce Kürt kimliği tanınmalıdır. İkincisi Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne olursa olsun barışçı çözümden yana olduğunu kararlılıkla açıklamalıdır. Sorunun başka çözüm yolu yoktur.



Çeteler, vatansever ulusalcılar ve ülkücüler
Önce Şemdinli bombacıları halk tarafından yakalandı. Görüldü ki halkı bombalayanlar asker. Artık bunun üstünü örtmek mümkün değil.
Gene görüldü ki Kara Kuvvetleri Komutanı Şemdinli bombacılarını seviyor ve korumak istiyor. Bunun üstünü örtmek de mümkün değil. Bu durumu iddianameye yansıtan Van savcısı meslekten atıldı. Yani Türkiye de adalet bağımsız değil ve adalete güvenmek zor iş. Bu gerçeğin üstünü de örtmek mümkün değil.
Sonra biri çıktı ve türban konusunda bir karar alan Danıştay üyelerinin toplantısını bastı ve çok profesyonel bir biçimde katliama girişti. Bir Danıştay üyesi öldü.
Kemalist laikler cenazede gövde gösterisi yaptılar. Hükümet üyelerine saldırdılar. Genel Kurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı bu gösteriyi ve dolayısıyla hükümet üyelerine saldırıyı onaylayan ve devam edin, yenilerini yapın diyen açıklamalar yaptılar. Yani suça teşvik ettiler. Haklarında hiçbir işlem yapılmadı. Bu gerçeğin de üstünü kapatmak mümkün değil.
Sonra anlaşıldı ki Danıştay üyelerine ateş eden kişi ülkücü. Onu destekleyenler, hiç değilse yoğun ilişkide olduğu kişiler ise kendilerine "ulusalcı" diyen, kemalist subaylar. Bunlar her karışık işin içinde olan kişiler. Susurluk katilleri ile elele, KKTC Cumhurbaşkanı ile yan yanalar.
Danıştay katliam girişiminin ardından kemalist subaylar çıkınca histeri bitti. Laik cephe sustu.
Tutuklanan eski subaylardan biri tam tutuksuz yargılanmak için serbest bırakıldığında yeniden gürültü koparmaya hazırlanıyorlardı ki bu kez "Atabey" operasyonu oldu.
Yeni çete
Bir gurup subayın oluşturduğu bir çete açığa çıkarıldı. Evlerinde ordu malı patlayıcılar, silahlar ve Başbakan ve danışmanının evlerinin krokileri çıktı.
Tutuklandılar. İçlerinden asker olanları askeri mahkeme tutukladı. Çete kurmaktan değil de evlerinde ordu malı bulundurmaktan tutukladı. Askeri mahkeme "neden evinde bomba, silah ve başbakanın evinin krokisi var" diye sormadı. Artık bu gerçeğin de üstünü örtmek mümkün değil.
Susurluk çetesi ortaya çıktığında da artık üstü örtülemeyecek gerçekler ortaya çıkmıştı. Nitekim, araştırmalar derinleştirilmedi, olayın üstüne gidilmedi ve birçok katil elini kolunu sallayarak gezinmeye devam ediyor ama ortaya çıkan gerçeklerin üstü kapatılamadı. Pislik artık ortada duruyor. Bu defa da büyük olasılıkla ortaya çıkan pisliğin temizlenmesi için fazla birşey yapılmayacak. Ama pislik daha da açığa çıkmış durumda.
Şimdi artık biliyoruz ki birçok bombalamanın ardında "ulusalcı" kimliği altında ordu malı patlayıcılar kullanan birileri var.
Şimdi artık biliyoruz ki birileri toplumu laik-şeriatçı diye kamplaştırmaya, bölmeye çalışıyor. Birileri Türkleri Kürtlere karşı kışkırtmaya çalışıyor.
Çete kurtarılmak isteniyor
Şimdi birileri Atabeyler çetesini aklamaya çalışıyor. Ellerindeki silahları PKK'den ele geçirmişler ve ona karşı kullanacaklarmış. Ve PKK'ye karşı savaşmak çete olmak ise evet onlar çeteymiş.
Vay canına! Demek ki PKK ordu malı bombalar ve silahlar kullanıyor!
Başbakan ve danışmanının krokisi ise eğitim amaçlı bir çalışmanın ürünüymüş, çeteciler bunları geri vermeyi unutmuşlar.
Yani ordu birlikleri günün birinde başbakan ya da danışmanına suikast düzenleriz diye seçme askerlerine eğitim mi yaptırıyor? Eğer durum böyle ise Van savcısının iddianamesini epeyce geliştirmek ve onu mesleğe geri alırken epeyce sayıda askeri meslekten çıkarmak gerekir.
Şimdi ne olacak?
Susurluktan bu yana çok malzeme birikti. Artık ortada bir derin devlet olduğuna kimse itiraz edemez. Sorun bu derin devletin sınırlarını, merkezini saptamakta. Ama asıl sorun bu derin devletçileri toplayıp işlerine son vermekte.
Bu mümkün mü? Evet mümkün.
Denilebilir ki devletin daima bir gizli servisi, karanlık işler yapan kesimi olacaktır. Evet bu doğru. Devlet kapitalist sınıfa hizmet ettiği sürece, emekçi halkı denetleme görevini sürdürdüğü sürece daima bir gizli, karanlık işler yapan kesimi olacaktır.
Ama bütün bunlara rağmen bugün karşımızda olan, sayısız yargısız infazın, sayısız işkencenin, katliamın, kısacası sayısız pisliğin sorumlusu olan oluşumu temizlemek mümkün.
Her şeyden önce politik olarak net olmak gerekir. Bu pisliğin saldırdığı alanları görmek ve tutum almak gerekir. En geniş kesimleri derin devlete karşı yan yana getirmek gerekir. Milliyetçiliğe karşı açık ve net bir tutum geliştirmek gerekir. Özgürlükleri sonuna kadar, ikirciksiz, çifte standarda sahip olmadan savunmak gerekir.
Bütün bunları yapabilir miyiz? Evet yapabiliriz ve yapacağız.

Doğan TARKAN