Sosyalist İşçi 255 (24 Haziran 2006)

 

Sayfa 12 :

savaşlara, militarizme ve çokuluslu şirketlerin yarattığı tahribatlara karşı bir kampanya birliğiyiz
BAŞKA BİR DÜNYA İÇİN
KÜRESEL EYLEM
Küresel Eylem Grubu’nu kuran aktivistler ilk kez 3 Aralık Küresel Isınmaya Karşı Küresel Eylem Günü için bir araya geldi. Bu eylem vesilesiyle tanışıldı ve birleşik bir kampanya sürdürüldü. Üç şehirde eylem planlanıyordu ama 10'dan fazla şehirde, miting, eylem ya da basın açıklaması yapıldı.
3 Aralık bütün aktivistlere moral verdi. Sokakta eylemin kampanyası örgütlendi standlar açıldı, broşür ve el ilanları dağıtıldı.
İstanbul mitingi beklenenkatılımla geçti ve tüm katılımcılara moral verdi. İzmir'de de yaklaşık 1000 kişinin katıldığı bir miting gerçekleşti. Bursa, Ankara ve İzmir'de de küçük çaplı olan ama önemsiz olmayan basın açıklamaları yapıldı. İstanbul'da
Aktivistler 3 Aralık mitinginin arkasından yeniden toparlanmaya başladı. Bu toplantılarda, Küresel Isınmaya Karşı Çalışma Grubu adından vaz geçilip, daha kalıcı bir kampanyaya evrilmek için uzun uzun tartışıldı. Bu tartışmalarda, şu sonuçlara ulaşıldı:

1 Bu kampanyayı birlikte yapan bireyler olarak, bireylere dayanan, kararları toplantılarda doğrudan demokrasiye ve konsensus sağlamaya dikkat göstererek alan, aktivizmi hedefleyen ve büyük eylemlerden önce ilan ettiği kampanyalar için kurumların desteğini almaya çalışan bir kampanya birliği olunması gerektiği konusunda anlaşıldı.
Özellikle kurumlarla, kurumların hantal ve bürokratik yapılarıyla pazarlığa girmemek için, kurumsal temsiliyet üzerinden değil, bireysel katılım üzerinden kampanya yapmanın önemli olduğunun altı çizildi.

2 Küresel ısınma kampanyasına katılan aktivistlerin ortak ruh hali, sadece ısınmaya karşı değil, küresel kapitalizmin öne çıkarttığı bir dizi soruna karşı kampanya yapmanın gerekli olduğu yönündeydi.
Bu yüzden, üzerinde tartışılan kampanya birliğinin politik ufku şöyle tanımlandı: "Bizler, savaşlara, militarizme ve çokuluslu şirketlerin yarattığı tahribatlara karşı bir kampanya birliğiyiz".

3 Bu çerçevede de kampanya birliğinin adı, Küresel Eylem Grubu (KEG) olarak belirlendi.

4 2006 yılının başlarında Bursa ve Ankara'dan gelen aktivistlerin de katılımıyla yapılan toplantıda, KEG'in 2006 yılı takvimi belirlendi.
Buna göre, Haziran ayına kadar, Nükleer Santral kurma yaklaşımına karşı, Çernobil faciasının da 20. yılı olmasından yola çıkarak, kampanya yapma hedefi benimsendi.
Haziran ayında yapılacak bir nükleer santral karşıtı mitingle de (Bu Ankara'da yapılması planlanan bir mitingdi) KEG'in ilk altı aylık kampanya dönemi sona erecek, ikinci döneme başlanacaktı. Miting kısmı dışında planların çoğunu gerçekleşti.
Çernobil'le ilgili basın açıklaması ve uzun süre önce hedeflenen insan zinciri eylemleri, katılanların, aktivistlerin ve destekleyen kurumların memnun kaldığı, herkese moral veren eylemler oldu.

5 Ama birleşik bir Ankara mitingi önerisi ise, biçim değiştirmiş olsa da hala canlılığını koruyor. Önümüzdeki günlerde Ekim-Kasım aylarında bir yürüyüş ve merkezi bir miting için şimdiden hazırlıklar sürüyor.

6 KEG’in önüne koyduğu bir başka konu ise Genel Sağlık Sigortasına karşı kampanya. Açık ki GSS'ye karşı kampanya çok yoğun bir süreç olacak.


Yaşamak ya da ölmek
Genel Sağlık Sigortası ve Sos-yal Güvenlik Yasası bize iki seçe-nek sunuyor bize: Ya yasa uygulanmaya başlanacak ve öleceğiz ya da yaşamak için, sağlık hakkı-mız için bu yasayı durduracağız.
Upuzun isminin yarattığı anlaşmazlığı ya da AKP hükümeti tarafından sağlıkta reform olarak sunulmasını bir kenara bırakırsak, bu yasa, tam anlamıyla bir meydan okuma.
Küresel sermaye, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumları aracılığıyla, tüm toplumun sağlık hakkına meydan okuyor. Bunu gizli mekanizmalarla değil, büyük sermayenin uzun yıllardır arayıp da bulamadığı parti olan AKP iktidarıyla birlikte yapıyor.
Yasa, gerçekten de korkunç. Sosyalist İşçi'nin bu sayısında ve yasaya karşı çıkan DİSK, KESK ve Türk Tabipler Birliği gibi kurumların çıkarttığı yayınlarda, yasanın, sağlık hakkının omurgasını kırmak üzere düşünül-düğü ve tüm sağlık hizmetlerinin sermayenin kâr gü-düsüne teslim edildiği anlatılıyor.
Üstelik, sağlık çalışanları da bu yasayla ayrı bir darbe alıyor.
Sağlık çalışanları, kamu çalışanları, emekliler, mavi yakalı işçiler, ev kadınları, çocuklar, Bağ-Kur, SSK ya da Emekli Sadığı'na prim ödeyenler, bir gün emekli olacağı umuduyla çalışanlar, öğrenciler, hayatlarında sağlık ocağından başka hastane benzeri bir sağlık hizmeti alamayanlar… Bu liste uzatılabilir. Açık olan, bu yasanın toplumun büyük çoğunluğunu hedef tahtasına almış olmasıdır. AKP, halkın sağlığıyla oynuyor.
Bu oyunu bozmak zorundayız.
Sağlık hakkına yönelik bu saldırı geri püskürtülebilir. Yasanın çıkmış olması, her şeyin bittiği anlamına gelmez. Yasanın uygulanmasına daha aylar var. Bu dönemin her bir günün değerlendirebilirsek, her gün yasanın uygulanmasını engellemek için örgütlenerek geçirebilirsek başarmamız mümkün.
Küresel Eylem Grubu önümüzdeki günlerde "sağlık hakkı" kampanyasını ilan edecek. Bu kampanya bu yasanın darbe vuracağı tüm kesimleri kazanmayı hedefliyor.
Önce, yasanın ne anlama gel-diği yapılacak yüzlerce toplantıyla anlatılacak. Bu toplantılarda yasa teşhir edilecek ve yasanın uygulanmasını engellemenin mümkün olduğu tartışılacak.
Standlar açılacak, imzalar toplanacak, işyerlerinde, okullarda, mahallelerde, evlerde, hastanelerde ve sağlık ocaklarında toplantılar yapılacak. Kurum başkanları, kitle örgütü temsilcileri, yasaya karşı çıkan popüler aktivistlerin bir araya gelmesine yardımcı olunacak.
Yasaya karşı yapılan referandumda 2.5 milyon kişinin "Hayır" oyu verdiğini biliyoruz. Bu çok önemli bir güç. Bu gücü harekete geçirmek, önce 5 milyon, ardından 25 milyon kişiden "Hayır" oyunu almak için yoğun bir kampanya sürdürmek çok önemli.
Sağlık ocaklarını, hastaneleri, emeklilik, çalışma ve sağlık hizmeti hakkımızı korumak için bu yasayı ve bu yasanın uygulanmasını durdurmalıyız.



Milliyetçilik

Türkiye'nin resmi ideolojisini oluşturan önemli bir fikirdir, milliyetçilik. Her türlü mücadeleyi ve esas olarak işçi sınıfını bölen; toplumdaki esas bölünmenin sınıfsal olduğunu gizlemeyi amaçlayan bir zehirdir.

"Üniversite gençlerinin sosyo-ekonomik profili araştırması" medyada kendine epey yer buldu. Başlıklar, "üniversite gençliği milliyetçi" gibi seçilmişti tıpkı son günlerdeki "milliyetçilik tırmanıyor" yorumlarındaki gibi.

Oysa, ankete göre; milliyetçiliğe çok yakın olanlar %17.1, yakın olanlar ise %35.1 iken; "uzak" veya "çok uzak" olarak tanımlayanlar, %31.1 .

Üstelik kendini sosyal-demokrasiye yakın veya çok yakın olarak tanımlayanların oranı %40,2 ve sosyalizme yakın veya çok yakın olanların oranı %28 .

Ortalıkta doğru düzgün bir sosyal demokrat partinin bile olmadığı bir dönemdeyiz.

Sosyalistlerin bile büyük çoğunluğunun, vatan/yurt/memleket sevdasıyla, bataklıkta yerini aldığı bir dönemdeyiz.

Büyük neo-liberal saldırılar karşısında sessiz kalan bir solun olduğu bir dönemdeyiz.

İşçi sınıfının motor güçlerinin temsilcilerinin laik - anti laik bölünmesine eklemlendiği bir dönemdeyiz.

Bu listenin saymakla bitmeyeceği bir dönemdeyiz.

Hal böyleyken bile, %40 sosyal demokraside, %28 sosyalizmde tanımlıyor kendisini. Bu oranlar ise sahip olduğumuz olasılıkları gösteriyor. Milliyetçilikten sıyrılmış, neo-liberal politikalara karşı militan bir mücadele yürüten, bölgede ve dünyada barışı savunan kitlesel bir solun ne kadar mümkün olduğunu gösteriyor.

Böyle bir solu inşa etmek için pratik adımları atmaya başladığımızda, pompalanmaya çalışılan milliyetçiliği gerileteceğimiz ve kurduğumuz geniş tabanı daha da genişleteceğimiz ise çok açık.

Ersin TEK