Sosyalist İşçi 256 (26 Temmuz 2006)
Terörle Mücadele Yasası:
Düşünceye kelepçe!
Cumhurbaşkanı tarafından onaylanan TMY yürürlüğe girdiği takdirde, başta yaşam hakkı olmak üzere en temel hak ve özgürlükler 'terör' bahanesiyle ciddi tehdit altına girecek.
Ak Parti hükümeti AB uyum sürecinde Meclisten onlarca yasayı geçirirken insan hakları standardını yükseltiyoruz iddiasına sahipti. Anayasa başta olmak üzere Ceza Yasası gibi temel yasalar hep reform adı altında bize sunuldu. TMY bu iddianın nasıl bir balon olduğunun en çarpıcı göstergesi.
Yıllardır düşündüklerini açıkladıkları, bireysel ya da örgütlü olarak tepkilerini dile getiren pek çok kişi mevcut TMY gereğince hapis ya da para cezasına mahkûm oldu. Bu yasanın gerçekten değişmesi gerekiyordu. İhtiyacımız olan gerçekten bir reformdu. Fakat hazırlanan yasa yürürlükte olandan çok da farklı olmayan hatta bazı maddeleri ile daha da vahim sonuçlar doğuracak bir yasa.
Her şeyden önce eski yasadaki terör tanımı yeni yasada da varlığını koruyor. Üstelik terör suçlarının sayısı arttırılmakta. Ceza Kanunda yer alan 50 den fazla suç eğer terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmişse terör suçu sayılabilecek. Örneğin bilişim sistemine girme, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali, halkı askerlikten soğutma, devletin egemenlik alametlerini aşağılama, hırsızlık gibi suçlar terör örgütünün faaliyetleri arasında yer aldığı gerekçesiyle TMY kapsamında değerlendirilebilecek. Yani özel mahkemelerde yargılanacak, ağırlaştırılmış cezalar verilebilecek. Yasada terör suçu tanımı son derece muğlâk ve yoruma açık olduğu için uygulamanın nasıl olacağını kestirmek mümkün. Bir sivil tolum kuruluşuna yapılan bağış teröre finansman sağladığı gerekçesiyle ya da anti militarist bir yazı halkı askerlikten soğuttuğu gerekçesiyle terörist faaliyet sayılabilecek.
TMY bir yenilik olarak terör örgütünü savunmanın yanı sıra terör örgütünün amacının savunulmasını da suç olarak kabul etmekte. Ulusların kendi kaderini tayin hakkı ya da ana dilde eğitimi savunmak yeni yasaya göre bir suç. Her hangi bir baskı ya da şiddet unsuru içermese bile ana dilde eğitimi savunan bir yazı yazan kişi yayın sahibi ve yazı işleri müdürüyle birlikte yüklü miktarda para cezası, para cezasını ödeyemezse hapis cezasına mahkûm edilecek.
TMY muhalif basının sesini kısmakta oldukça kararlı görünüyor. Cumhuriyet Savcısına hakim kararına gerek olmaksızın yayın durdurma yetkisi tanınmakta. Savcılık kararları genelde polislerin hazırladığı fezlekeler doğrultusunda verildiğinden yayın durdurma yasadan sonra çok daha artacak. Yayın sahibine ve müdürüne verilecek para cezasının alt sınırı 20.000YTL.
TMY ifade özgürlüğünün yanı sıra haber alma ve verme hakkını da saldırıyor. Teröre karşı operasyonlarda yer alan kişilerin kimliklerini açıklayan veya terör örgütünün demeçlerini basan yayınlara 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası getiriliyor. Çiller devlet için kurşun atan da kurşun yiyen de bizim için şereflidir demişti. Devlet için kurşun sıkanların ellerinde devrimcilerin, bilimcilerin, yazarların, sendikacıların kanı var. Bu katillerden hesap sorulmasını istemek, yargılanmasını istemek artık suç.
Terörle mücadele operasyonuna katılan istihbarat ve güvenlik güçlerinin her türlü keyfi uygulamasının önü de tamamen açılmış durumda. Teslim ol emrine uyulmaması veya silah kullanmaya teşebbüs edilmesi durumunda kolluk kuvvetlerine doğrudan ve duraksamadan hedefe karşı silah kullanma yetkisi veriliyor. Bu düzenleme daha önceki yıllarda da getirilmek istenmiş ancak Anayasa Mahkemesi yaşama hakkının zedelendiği gerekçesiyle 1999 yılında iptal etmişti. Bırakın AB mevzuatını kendi mahkeme kararlarını dahi yok sayacak denli bir gözü dönmüşlük söz konusu. Terörle mücadele operasyonlarına katılanlar görevleri sırasında suç işlerlerse suçun ağırlığı ne olursa olsun işkenceyle öldürme suçu bile olsa, kefaletle salıverilebilecekler. Güvenlik güçlerine üç avukatın hukuki yardımından yararlanma hakkı tanınırken terör suçu şüpheli yada sanıklarına bir avukat tayin edilmesi yeterli görülmüş. Üstelik avukatın gözaltına alınan kişiyle görüşmesi 24 saat ertelenebiliyor. Gözaltında işkence ve kötü muamelenin yolu da böylelikle açılıyor.
Aslında TMY'nin basit bir mantığı var. Devlete mualif olanları baskı ve şiddetle susturmak ve güvenlik güçlerinin insan haklarına aykırı uygulamalarını yasalaştırmak.
Düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmak , örgütlenme ve gösteri hakkını savunmak ancak TMY' na 'doğrudan ve duraksamadan' hayır demekle mümkün.
Filistin'le dayanışma eylemi
9 Temmuz Pazar günü, Saadet Partisi'nin (SP) merkezi bir "Filistin'le dayanışma" eylemi örgütledi.
Eylemin büyük olacağını tahmin ediyorduk ama bu kadar büyük olacağını beklemiyorduk. On binlerce insan vardı. SP'nin düzenlediği mitingin tertip komitesini Mazlum Der, Anadolu Gençlik derneği, İslamcıların elinde olan çok sayıda kamu çalışanı ve işçi sendikasından insanla oluşturmuşlardı.
Eyleme katılım Türkiye'nin her yerinden kalkan otobüslerle sağlanmıştı. Çok sayıda otobüs vardı. Miting, "İsrail'i telin, Filistin'le dayanışma" mitingiydi. En belirgin özellik ise, mitinge, Mardin, Artvin'den en uzak şehirlere kadar hemen her yerden kitlesel katılımın olmasının yanında, eyleme gelenlerin çok öfkeli olmalarıydı.
Mitingde, SP'ye yakınlığıyla bilinen çok sayıda sendika ve kurum temsilcisi konuştu. Filistin'den canlı bağlantı yapıldı.
Mitingin en elektrikli anlarından birisi ise DSİP'in yolladığı destek mesajının okunması sırasında yaşandı.
Metin okunurken en başta partinin (DSİP) açılımı okundu ve alanda derin bir sessizlik oldu. "Hepimiz Iraklı, hepimiz Filistinliyiz!" bölümü okundu, müthiş bir alkış tufanı koptu. Sonra diğer sloganlarla birlikte on binlerce insan, ABD karşıtı sloganlar atmaya başladı.
Alandaki tek sol gruptuk. Başka bir sol grup yoktu eylemde.
Hareketi inşa ederken sosyal demokrasinin karışık tabanı, Kürtlerin tabanı ve İslamcıların tabanını kazanmak ve birleştirmek gerek. Savaş karşıtlığı en müthiş potansiyeli oluşturuyor hala. Bu potansiyel, eyleme katılan kitlenin durumunda olduğu gibi, yoksul, genç ve öfkeli aynı zamanda. Gerici olduğunu iddia ederek SP'nin eylemine katılmayanlar, aslında Filistin'e yönelik İsrail saldırganlığına karşı son zamanlarda yapılan en büyük mitingden kopmuş oldular. ABD ve İsrail'e karşı öfke dolu olan on binlerce yoksulla temas kurmak için yakalanan bir olasılığı değerlendiremediler.
İslamcılar var diye çeşitli platformlara katılmayan, İslamcılar olduğu için çeşitli savaş karşıtı eylemlere gelmeyen gruplar, en az İslamcılar kadar büyük savaş karşıtı eylemler örgütleyemediklerinde, durumu serinkanlı bir biçimde değerlendirmeli. SP'nin düzenlediği mitinge katılmak, SP'yi desteklemek değil, Filistin halkıyla dayanışmak isteyen binlerce yoksulla dayanışmak anlamına gelir.
Kafalarımızı toprağın altına gömmek doğru bir tutum değil. Hareketi inşa ederken sosyal demokrasinin karışık tabanı, Kürtlerin tabanı ve İslamcıların tabanını kazanmak ve birleştirmek gerek. Savaş karşıtlığı en müthiş potansiyeli oluşturuyor hala. Bu potansiyel, eyleme katılan kitlenin durumunda olduğu gibi, yoksul, genç ve öfkeli aynı zamanda.
Rıfat Solmaz
Komplo teorileri
ABD'nin Irak işgali sırasında, yeni bir tür gazetecilik anlayışı da ortaya çıktı. Bunlar, ABD tanklarının içine sığınan, işgal haberlerini tankın içinden, tank gözüyle veren gazetecilerdi.
Gazeteciliği tank gözüne indirgeyenlerin ufku da tankın sınırlarının genişliğinde oluyor. Ufuklarının genişlemesi için gereken kafalarını tanktan dışarı çıkartmaları ama buna da cesaret edemiyorlar.
Bu gazetecilere "halk arasında "iliştirilmiş" denildi. Tanka, işgale, cinayete iliştirilmiş gazeteciler. Haberleri tankın, işgalin, cinayetin gözüyle veren gazeteciler.
İnsanın kafasını karıştıran, tamam, bu insanlara gazeteci diyemesek bile iyi savaş kışkırtıcılığı yapıyor olmaları.
Peki "bizimkilere" neler oluyor? Onlar nereye iliştirildiler ve kimden para alıyorlar? İsrail Lübnan'a kitle katliamının sınırlarını zorlayarak saldırdığında, nasıl oluyor da İsrail'e imrenebiliyorlar? Vatan gazetesi, Türkiye'de halkın İsrail'e imrendiğini manşetten verdi. Hürriyetten Emin Çölaşan, İsrail'in iki askeri kaçırıldı diye Lübnan'ı yakıp yıkmasını günlerdir imrenerek izliyor.
"Biz, diyor, neden yapamıyoruz?"
Neyi? İsrail'in Lübnan'a yaptığını.
Yani neyi? Kitle katliamını!
Çölaşan'ın imrendiği şey nedir?
İsrail'in yaptığı şey'
Yani nedir?
Bir haftada 300'den fazla sivilin, aralarında çocukların, yaşlıların olduğu insanın öldürülmesi. Şehirlerin elektrik ve su merkezlerinin imha edilmesi. İnsanların susuzluğa, ilaçsızlığa mahkûm edilmesi.
İsrail, Lübnan'da ya da on yıllardır Filistin'de bundan başka bir şey mi yapıyor?
Vatan gazetesinin manşetini atan, bu arada kuyruklu bir yalanla Türkiye'de halkın ABD ve İsrail'e yönelik giderek artan öfkesini Türkiye'nin savaş politikalarının kitlesel temeli haline getirmeye çalışan aklıevvel iliştirilmişler, neye iliştirilmiş vaziyetteler?
Savaş karşıtı öfkeyi, savaş için kullanabileceklerini mi düşünüyorlar? ABD karşıtı, emperyalizme öfkeyle karşı çıkan ruh halini, bir Kürt katliamına mı evirmeye çalışıyorlar?
Gazeteci Ragıp Duran bir yazısında, Türk egemen medyasının, doğal bir savaş kışkırtıcısı olduğunu, bu işi bedavaya yaptığını yazmıştı.
Ama iliştirilmişliklerinde bir çelişki var: Çölaşan, bir yandan İsrail'le kıyaslama yaparken, onların iki askeri kaçırıldı, bizim 13 askerimiz öldürüldü diyor. Sonra aynı "içerikli" bir yazısında, Kürt savaşında Türkiye'nin 6 bin askerinin öldüğünü yazıyor.
Unuttuğu bir "rakam" daha var: Aynı savaşta 24 bin kişi daha öldü. Bu bir. İkincisi, savaşı kışkırtmak, yeni 6 binlere, yeni kitlesel ölümlere davetiye çıkartmaktır.
Irak'ta, paralı iliştirilmişler, başarılı olamadılar. Ebu Garip cezaevini, işkenceleri, 100 bini aşkın ıraklının öldürüldüğünü görmemizi engelleyemediler. Bush'u haklı çıkartamadılar. Dünyayı kandırmadılar.
Bizim bedavaya iliştirilmişler de başaramayacaklar. AKP'ye milliyetçi çığırtkanlıkla, Kuzey Irak'a girmesi yönünde baskı yapıyorlar. AKP de bunu yutuyor.
Ama halk yutmuyor.
ABD'ci medyanın gücünün sınırı, halkın savaş karşıtı duyarlılığının duvarına çarpıp dönecek bir kez daha.
Mustafa METİN