Sosyalist İşçi 257 (10 Ağustos 2006)

 

Sayfa 12 :


Filistin’de çözüm nedir?
Önce Gazze şeridine saldırdılar. Yakıp yıktılar. Elektrik santralları, yollar, köprüler yıkıldı. Sivil halka saldırıldı. Halkın oyları ile seçilen Hamaslı bakanlar terörist ilan edildi ve tutuklandı.
İsrail’in Gazze’deki katliamı sürüyor.
Sonra “Hizbullah’ı bitireceğiz” diye bu kez Lübnan’a saldırdılar. Gene aynı şeyler yaşandı, yaşanı-yor. Yüzlerce ölü- binlerce yaralı, 1 milyon kişi evlerini terk ederek Kuzeye kaçtı.
İsrail başbakanı Olmert Gazze’de yaptıklarının az bile olduğıunu söylerken çocukların bile terörist olduğunu iddia edi-yor.
İsrail, dünya kamuoyunun gözünün içine baka baka katliamlarını sürdürüyor.
Başta ABD olmak üzere emperyalist ülkeler ise İsrail’in kendini savunma hakkı olduğunu söylüyorlar. Onlara göre İsrail’in, ABD’nin kendini savunma hakkı var ama Irak’ın, Afganistan’ın ve Lübnan halkının kendini savunma hakkı yok.
Bütün bu saldırganlık hızla daha büyük savaşlara doğru evriliyor. ABD ve müttefikleri Afganistan, Irak ve Lübnan’dan sonra gözlerini Suriye ve İran’a çevirmiş durumda. Zaten bu nedenle Hizbullah’ın kullandığı silahların bu iki ülkeden geldiği aralıksız bir biçimde tekrarlanıyor.

İsrail nasıl bir devlet?
Lübnan’da yaşananlar 1948’de, bugün İsrail denen Filistin toprakları üzerinde yaşandı. Aradan geçen 55-60 yıl içinde İsrail, dünya kamuoyuna 1948’de yaptıklarını unutturmaya ve zorla ele geçirdiği toprakları bütün dünyaya İsrail diye yutturmaya çalıştı. Bunda da kısmen başarılı oldu.
1948’de İsrail devleti ilan edilmeden önce o topraklarda yaşayanların çoğunluğu Filistinliydi. 1939’da dünya çapında Yahudileri toplayarak Filistin’e getiren Siyonist örgütlenmenin bütün çabalarına rağmen Yahudi sayısı 443 bindi, Filistinli Arap sayısı ise 1 milyonun üzerindeydi.
Peki bu dengesizlik nasıl kırıldı. Nasıl oldu da bugün İsrail denen topraklar üzerinde Filistinli Araplar azınlığa düştü?
Bunun tek açıklaması Siyonist barbarlıktır.
1946’da Siyonist örgütlenme Filistin toprakları üzerinde İsrail devleti kurmak için açıktan askeri eylemlere başladı. 1948’de Siyonist terör örgütleri Filistinli Arap yerleşim bölgelerine karşı amansızca saldırmaya başladı. Bu arada Siyonistler sayıca az olmalarına rağmen daha örgütlü ve daha iyi silahlıydılar. Filistinli Araplar ise henüz durumun farkına varmamışlardı.
İyi örgütlenmiş İrgun ve Stern adlı gizli Siyonist örgütler (ki bunlardan İrgun daha sonra İsrail Başbakanı da olacak olan Menahim Begin’in örgütüydü) Deir Yasin adlı Filistin köyüne saldırdılar. Deir Yasin katliamı bir örnek haline geldi. Siyonistler öylesine hunharca davranmışlardı ki daha sonra hangi Filistin köyüne, kasabasına saldırsalar Filistinliler Deir Yasin’i hatırlayıp kaçışıyorlardı.
Bugün İsrail Başbakanı Olmert’de aynı şeyi yapmayı düşünüyor. “Bize roket atanları öylesine cezalandıracağız ki, bir daha hiçkimse böyle birşeye cesaret edemesin.”
Deir Yasin ve onu izleyen diğer katliamların gerçekleştiği köylerde sadece katliam olmadı. İsrail buldozerleri köylere girerek herşeyi ama herşeyi yok ettiler. Sanki orada daha önce bir köy yokmuş gibi dümdüz ettiler.
Üstün silahlı Siyonist terör örgütleri karşısında Filistinli Araplar panik içinde ülkelerini terk ederek Kuzey’e Lübnan’a ya da Doğu’ya Batı Yakası’na kaçıştılar.
Sonuç olarak üzerinde İsrail Devleti’nin ilan edildiği topraklarda yaşayan 1 milyon 300 bin Filistinli Arap’tan 1 milyonu ülkelerini terk etti.
İlerki yıllarda Siyonist katliam sürdü ve ülkelerini terk ederek kaçan Filistinli sayısı sürekli olarak arttı.
Böylece sürgündeki Filistin göçmen yaşamı başlamış oldu.
Bugün, İsrail ordusunun gene en hunharca Lübnan’ın Güneyini bombalaması ve 1 milyon Lübnanlının Kuzeye kaçması 1948’de yaşananlarla aynı doğrultudadır.
1948 katliamlarından sonra Menahim Begin “Bütün ülke çapında İrgun’un kasaplığı’na dair hikayelere inanan Araplar sınırsız bir paniğe kapılmış, canlarını kurtarmak için kaçıyorlardı” diyordu.
Bugün de Olmert sivillerin ve sadece sivillerin öldürülmesi karşısında soğukkanlıca “kimin terörist olduğunu bilemezsiniz” diyor.
BM raporlarına göre ise ölen “teröristlerin” üçte biri 12 yaşından küçük...

İki devletli çözüm mümkün mü?
Bir çokları Siyonistlerin 1946’dan beri sürdürdükleri katliamları göz ardı ederek İsrail devletini meşru olarak görüyorlar. Öyle olunca da İsrail devletinin yanı sıra bir Filistin devleti öneriliyor. İsrail’de yaşayan Yahudiler ne olacak diye soruluyor. İsrail devleti ortadan kalksın diyenler ise çözümsüz-lüğü öneren ya da Yahudi düşmanı olarak gösterilmeye çalışılı-yor. Eğer İsrail devleti ortadan kalkarsa üzerinde yaşayan tüm Yahudilerin denizde döküleceği gibi korku hikayeleri anlatılıyor.
Öncelikle, İsrail devletini tanımak bugüne kadar ki tüm Siyonist katliamı onaylamaktır. Siyonistlerin işgal ettikleri ve BM’nin defalarca aldığı kararlara rağmen bu bölgelerden çıkmamasını onaylamaktır.
İsrail devletini tanımak topraklarından zorla çıkarılan ve çevre ülkelerde yaşamakta olan Filistinli göçmenlerin ülkelerine geri dönme haklarını reddetmektir.
Unutmamak gerekir ki ülkeleri dışında yaşamak zornda olan Filistinlilerin sayısı İsrail’de yaşayan Yahudi sayısından çoktur ve bu Filistinliler yaşadıkları ülkelerde vatandaşlık haklarına sahip değillerdir.

Filistin Yönetimi
Öte yandan, Oslo Anlaşması ile birlikte kurulan Filistin Yönetimi’nin İsrail karşısındaki çaresizliği de iki devletli çözümün geçersizliğini çok net bir biçimde göstermektedir.
Filistin Yönetimi Gazze ve Batı Yakası denen iki ayrı toprak parçasından oluşuyor. Arada İsrail var. Gazze çok küçük bir bölge ama çok büyük bir nüfusa sahip. Çükü Siyonist katliamlardan Güney’e doğru kaçanlar hep Gazze’de toplanmış.
Batı Yakası denen toprak parçası üzerinde ki Filistin Yönetimi’nin toprakları da paramparçadır. Çoğunun arasındaki tek bağ İsrail’in içinden geçen ve bu nedenle Siyonistlerce kontrol edilen yollardır. Çevresi yüksek duvarlarla çevrilidir.
Filistin Yönetimi’ne ait bir toprak parçasından bir başka toprak parçasına gitmeye çalışan bir araç defalarca İsrail topraklarından ve aynı şekilde İsrail kontrolünden geçmek zorundadır.
Öte yandan İsrail devleti sahip olduğu eşitsiz silah gücü sayesinde canı istediği an Filistin Yönetimi’nin topraklarına girebilmekte ve askeri operasyon yapabilmektedir.
Arafat’ın çalıştığı büronun aylar boyunca tanklarla çevrilmesi, İsrail yetkililerinin sık sık Arafat’ı öldürmekle tehdit etmesi, Batı yakası’nın çeşitli köylerindeki korkunç katliamlar hep bunun göstergeleridir.
Son olarak ise İsrail ordusunun Lübnan’dan önce Gazze’ye girmesi ve Filistin Yönetimi’nin Bakanları’nı “terörist” diye suçlayarak tutuklaması bardağı taşıran damladır.

Birleşik, laik
Filistin devleti nedir?
Filistin hareketi ve dünya çapında onu destekleyenler Birleşik Filistin Devleti’ni savunurlar.
Birleşik Filistin Devleti Filistin toprakları üzerinde yaşayan Yahudi ve Müslüman ya da Hristiyan Arapların ortak devletidir. Laiktir. Yani din esası üzeri-ne kurulmayacaktır. İsrail laik bir devlet değildir fakat Filistin Yönetimi laiktir.
Birleşik Filistin Devleti topraklarından kaçmak zorunda kalmış bütün Filistinlilerin geri dönme hakkına dayanır. Filistin toprakları üzerinde göçmenlerin geri dönmesine yeterli kaynak vardır.

Filistin üzerine üç kaynak:
1. Direnen Filistin, Doğan Tarkan-Roni Margulies, Z Yayınları
2. Siyonizmin Gizli Tarihi, Ralph Schoenman, Kardelen Yayınları
3. Yeni Bin Yılda Filistin Sorunu, Edward Said, Aram Yayınları

F. Aloğlu



Sabra Şatila katliamı
Sabra ve Şatila Beyrut’un Güney’indeki Filistin mahaleleri-dir. 1982’de İsrail Lübnan’a girdiğinde İsrail’e karşı direnişin en yoğun olduğu bölgelerdir.
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) İsrail ile anlaşarak Lübnan’dan çekilirken ileri sürdüğü en önemli koşullardan birisi Filistin kamplarına girilmemesiydi.
Ne var ki FKÖ silahlı güçlerinin Lübnan’ı terk ettiği gün İsrail ordusu Sabra ve Şatila kampla-rını çevirdi. Dünya ile bağlantısını kesti.
Daha sonra o günlerde İsrail ordusunun başında olan Şaron’un izni ile Lübnan faşistleri Filisitn mahallelerine girdi-ler.
4 bine yakın Filistinli Sabra ve Şatila’da katledildi. Sonradan kurulan bağımsız bir mahkeme Şaron’u bu katliamdan dolayı suçlu buldu fakat Şaron buna rağmen İsrail Başbakanı oldu. Belki de ödüllendirildi!


Şaron ve İsrail’in kuruluşu
İsrail’in kuruluşu sırasında başında olduğu Tsomet Partisi militanlarına Şaron şöyle diyordu: “Hepiniz koşun. Mümkün olduğunca çok tepeyi ele geçirin. Şimdi ne ele geçirirsek hepsi bizim elimizde kalacak. Ele geçiremediğimiz herşey onlara gidecek.”