Sosyalist İşçi 257 (10 Ağustos 2006)

 

Sayfa 14 :


Bertolt Brecht:
“Marks denen bu adam benim oyunlarımı ilk anlayan kişiydi”

50 yıl önce bu hafta ölen Bertrol Brecht geçen yüzyılın en önemli oyun yazarlarından birisiydi.
Brecht aynı zamanda bir komünistti. Komünist olması oyunlarının sanat çevrelerinde zaman zaman stalinist paçavralar olarak adlandırılmasına yol açarken zaman zaman da içerdiği politikalardan bağımsız olarak övülmesine yol açtı.
Ne var ki Brecht'i politikasından ayırmak zor bir iş. Sonuç olarak Küçük Burjuvazinin Yedi Ölümcül Günahı, Komün Günleri gibi oyunlar, Sınıf Düşmanının Şarkısı gibi şiirler yazmış birinden bahsediyoruz.
Asıl zor olan uzun süre Alman Komünist Partisi'nin üyesi olan Brecht'in stali-nizm ile ilişkisini açıklamaktır.
Brecht 20. yüzyılın başında Almanya'yı sarsan mücadeleler içinden doğmuş çok parlak bir sanatçıdır.
1915'de, Birinci Dünya Savaşı sürerken yazdığı okul yazılarında Almanya için ölmenin onurlu bir şey olup olmadığını tartışıyordu. 1918'de, savaşın son aylarında orduya katılınca bu konudaki şüpheleri iyice arttı.
Brecht bu sıralarda oyun yazmaya başladı. İlk oyunlarından birisinin başlığı Alman devrimcileri Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht'in örgütünün isminden esinlenerek Spartaküs idi. Bu oyun daha sonra Gecenin Davulları olarak yayınlandı.
Brecht açık bir biçimde radikal politikalara sahipti. İlk oyunları, genç ve başarılı bir artist olarak kendisini de parçası olarak gördüğü burjuva toplumunun çöküşü ve pislikleri üzerineydi. Ancak o günlerde Brecht bir marksist değil bohemdi. Alman toplumunun iki savaş arasındaki kutuplaşması ve faşizmin yükselişi Brecht'in daha derinlemesine politikayla ilgilenmesine yol açtı.
Değişim 1920'de Borsa'nın Don Juan'ı adlı borsa ile dalga geçen oyunuyla geldi. Ekonominin çöküş ve çıkışlarını anlayabilmek için Karl Marks'ı okumaya başladı. Kendi deyişiyle, Marks denen bu adam benim oyunlarımı ilk anlayan kişiydi."
Brecht Marksizmi her ikisi de önemli düşünürler olan arkadaşları Karl Korsh ve Walter Benjamin'den öğrendi. Her ikisi de anti-stalinistti.
Onlar sayesinde diyalektiğe aşık oldu, işçi sınıfının kendisini kurtarma yeteneğine inandı ve komünist partisi resmi liderliğine güvensizliği öğrendi.
1930'larda Leon Troçki'yi okudu ve tartışmaya başladı.
Ne var ki, Brecht anti stalinist solun kararsızlığına dayanamıyordu. Bir defasında Korsh'u "proletaryanın evinde bavulu evi terk etmek için her an hazır bir misafir" olarak nitelendirdi.
Bütün yaşamı boyunca Brecht daima taraf olmak gerektiğini vurguladı.
Ne yazık ki anti stalinist sol ona olayları etkileyebileceği olanaklar vermiyordu. Bu dönemde Almanya'daki en önemli troçkist örgütün Berlin'de yaklaşık 50 üyesi vardı.
Bu arada Brecht birçok devrimci için de Hitler'i durdurabilecek tek güç olarak görünen Alman Komünist Partisi'ne yakınlaştı.
Brecht'in Marksizme yönelişi tiyatroya yaklaşımını da değiştirdi. Seyirciye gerçeğin tam bir hayalini sunan bir tiyatro anlayışına daima karşıydı.
Gecenin davulu oyununda sahnenin üzerine "o kadar da romantikçe seyretmeyin" yazılı bir pankart asılmasını istiyordu.
İlginç bir biçimde radikalce yeni bir tiyatro ihtiyacını en büyük mali başarısından sonra düşünmeye başladı. 1928'de, Üç Kuruşluk Opera oyunu Brecht'i dünya çapında ünlü yaptı. Bu müzikal oyun dilenciliği örgütlü bir ticaret olarak sunuyor ve suçluların polis şefi ile elele olduğunu anlatıyordu.
Burjuva seyirciler adeta şok olmalarına rağmen oyun büyük bir başarı kazandı.
Tiyatro severler Brecht'in politk vurgusuna fazla ilgi göstermediler ama oyunun şarkılarını sevdiler,
Brecht "epik tiyatro" teorisini bu oyuna tepki olarak geliştirdi. Onun amacı eğlendirmek ve seyirciyi harekete geçirmek değildi. Bu tür tutumlar seyirciyi pasif tüketiciler haline getirmekteydi.
O, seyirciyi sahnede yaşanan olaylara karşı bilinçli, eleştirel gözlemciler yapmak istiyordu.
O insanları hayallerden çıkarıp sanatsal bir olgu izlemekte olduklarının farkına varmalarını sağlamak istiyordu.
Buna ulaşmak için geleneksel statik tiyatronun 5 hareket yapısını terk etti. Çünkü Brecht için o "yabancılaştıran bir etkiye" sahipti.
Örneğin, seyirciye dönük bir biçimde olacak olanları yorumluyor araya şarkılar koyuyordu. Seyircinin doğal merakını tatmin etmek için ise her perdeden önce olacak olanları özetleyen bir duyuru koyuyordu.
Artık oyunlarının politik yanını görmemek mümkün değildi. Buna iyi bir örnek Maxim Gorki'nin 1905 Devrimi'nde geçen Ana romanından esinlenerek yazdığı Ana oyunuydu.
Bu oyunda ana, Bolşevik oğulunu hapisten kurtarmak isterken kendisi komünist oluyordu.
Brecht, sık sık tarihi olayları oyunla seyirci arasına bir mesafe koymak için kullanır. Galilo Galile'de bilimci ile Katolik kilise arasındaki mücadele kişisel inançlarla yöneticilerimizin bizim düşüncelerimizi kontrol etmek istemesi arasındaki gerginliği anlatmak için kullanıyordu.
Cesaret Ana herhalde bütün zamanların en iyi savaş karşıtı oyunudur. 17'inci yüzyılda yaşanan 30 yıl savaşlarını anlatır.
Ailesini geçindirmek için savaştan kâr elde etmeye çalışan ama bu arada bütün çocuklarını kaybeden bir anayı anlatır.
Bu oyunların hiçbiri öne çıkan ahlaki sorunlara basit cevaplar vermez ve hiç biri basit propoganda yapmaz. Tam tersine sosyal koşullar karşısında bireylerin olanaklarının ne kadar kısıtlı olduğunu gösterir.
Oyunları ve şarkıları ile Brecht faşizm öncesi Almanya'nın son yıllarının tam ortasındadır. 1932'de Ana'nın ilk gösteriminden 1 ay sonra polis oyunun seyredilebileceğini ama şarkılarının söylenemeyeceğini söyledi. bir başka oyunun ise oyuncuları Naziler tarafından dövüldüğü için durduruldu.
Naziler iktidara geldiklerinde Brecht ülkeyi terk etti ve ardından kitapları yakılmaya başlandı. Brecht anti faşist mücadeleye katılabilmek için Danimarka ve Finlandiya'nın Alman hududuna yakın bölgelerinde yaşadı. Savaş sonunda ABD'ye göç etmesine yol açtı.
Brecht sık sık savaştan sonra Doğu Almanya'ya dönerek stalinistlerin kanatları altında çalışmakla suçlanır. Ne var ki mültecilik günleri Batı'nın demokrasisinin ne olduğunu Brecht’e de iyice anlatmıştır.
Batı'da kara listeye alınır. Yazdığı 40 senaryodan sadece bir tanesi filme alınmak için kabul edilmiştir o da Hollywood tarafından öylesine kesilmiştir ki Brecht onun filme çekilmesini de sonunda istememiştir.
Savaştan kısa süre sonra McCharty Komisyonu'nun önüne çıkarıldı. Bunun üzeri- ne derhal bir uçağa atlayarak Avrupa'ya döndü.
1949'da Doğu Berlin'de kendi tiyatrosunu açtı. Ancak kısa sürede stalinist kültür bürokrasisi ile karşı karşıya geldi. Çeşitli oyunlarının değişmesini istediler ve hatta iki oyununu yasakladılar.
Doğu Almanya'nın en etkin tiyatro dergisinin editörü Brecht'in aleyhine bir kampanya başlattı. Stalinistler Brecht'in epik tiyatro anlayışını basit bir formalist deneycilik olduğunu söylüyorlardı.
Brecht'in Doğu Alman rejimi ile ilişkisi daima çelişkiliydi. Bir taraftan hiç olmama-sındansa kötü bir sosyaliimin daha iyi olduğunu söylüyordu. Diğer taraftan ise diktatörleri sevmiyordu.
Berlin işçileri 17 Haziran 1953'de ayaklandıklarında Komünist Partisi Genel Sekreteri'ne yazdığı mektupta diyalog istiyordu. Bu mektubun sadece hükümeti desteklediğini söylediği son satırları yayınlandı.

Win Windisch
Pepjin Brandon

Win Windisch Sosyalist İşçi'nin Almanya'da ki kardeş örgütü Linksruck ühyesi.
Pepjin Brandon ise Sosyalist Hollanda'daki kardeş gazetesinin editörü.