Sosyalist İşçi 258 (24 Ağustos 2006)

 

Sayfa 10 :


Bir Arap devrimi gündemde mi?

"Arap halkı şimdi Hizbullah'ı düşmana (İsrail) karşı koyduğu ve ülkesini koruduğu için kahraman olarak görüyor... Hizbullah yok edilse bile bir-iki sene içinde bir başka yerde ortaya çıkar. Belki Ürdün'de, Suriye'de, Mısır'da veya Irak'ta."
Ürdün Kralı Abdullah bu sözleri söylerken belki de 1968'de 200 Filistinli fedainin Karame'de İsrail ordusuna karşı savaşı üzerine "Şimdi hepimiz fedaiyiz" sözlerini hatırlamıştır.
O vakitler Filistinlilerin kendi özgürlükleri için silahlı mücadeleye başlamaları bütün Arap dünyasını heyecanlandırmıştı. Filistinlilerin mücadelesi 1967'de, 6 Gün Savaşı'nda Mısır, Suriye ve Ürdün ordularının yapabildiklerinden çok daha cesurcaydı.
Ne v ar ki 40 yıl sonra İsrail hala Filistin'i işgal ediyor ve Mısır'dan Suudi Arabistan'a kadar her yerde Amerikancı rejimler var.
Bütün kahramanlığına rağmen Filistin kurtuluş hareketi ulusal kurtuluş hareketlerinin sınırlarını gösteriyor. 1968'de Yaser Arafat Karame'deki fedaileri yönetiyordu. 1993'de El Fetih Filistin'in büyük çoğunluğunu İsrail işgali altında bırakan bir barış anlaşmasını imzalamıştı.
2006'da uzlaşmalardan ve yolsuzluklardan bıkmış olan Filistin halkı El Fetih'i iktidardan uzaklaştırıp yerine İslamcı Hamas'ı getirdi.
Mısır Devrimi de benzer bir yol izledi. 1952'deki bir ayaklanma İngiltere'nin doğrudan yönetimine son verdi. Ama 1967'de milliyetçi lider Cemal Abdul Na-sır'ın felaketle sonuçlanan yenilgisinden sonra Mısır egemen sınıfı yeni liberalizme ve ABD ve İsrail ile dostluğa yöneldi.
Mısır tek başına ABD tarafından silahlandırılan ve finanse edilen İsrail ile karşılaştırılamazdı. Tek başına, Mısır'ın devlet tarafından uygulanan "sosyalizmi" küresel ekonominin baskısına dayanamazdı.

Ortak çıkarlar
Nasır, sömürgeciler tarafından çizilen sınırları ortadan kaldırmak ve Arapları ortak dil, kültür ve tarih üzerinde birleşilen bölgesel yeni bir süper devlette birleştirmek istiyordu.
Bugün, İslamcı aktivistler dünya çapında Müslümanları sınırları ve ırk ve dile dayalı bölgesel bölünmeleri ortadan kaldırarak birleştirmek istiyor.
Bu tür projeler Arapların ya da Müslümanların emperyalizme karşı mücadelede ortak çıkarları olduğunu öngörüyor. Ancak, gerçekte, Arap ve Müslüman toplumları sınıflara bölünmüş durumda ve bütün Ortadoğu'da insanların yaşamlarını bu bölünme belirlemektedir.
30 yıldır uygulanan yeni liberalizm toplumları her zamankinden daha derin bir biçimde zengin ve yoksul olarak bölmüş durumda. Kapitalistlerle devletin çıkarları içiçe geçmiş durumda.
Mali "reformlar" büyük iş çevreleri için ucuz kredi demek. Özelleştirme, devlet kaynaklarını bakanların çocuklarına devredilmesi demek. Geliştirme ve imar programları ise paraların büyük şirketlerin hissedarlarına akması demek.
Mısır egemen sınıfı belki küresel kapitalizmin küçük bir ortağı ama gene de mevcut ekonomik sistemin ortadan kalmasında hiç bir çıkarı yok.
Hizbullah'ın ezen ve ezilen arasındaki mücadele üzerine kurulu mücadele anlayışı günümüz dünyasında birleşik bir Arap ulusunun yabancı sömürücüye karşı mücadele anlayışından daha fazla etki yaratıyor. Ama b u anlayışın bile sorunları var.
Ezilenden yana tutum almak kesin gerekli ancak sadece ezilenlerin ezildiğini tespit etmek ezilenlerin toplumu değiştirme gücüne sahip olduklarını tam kavramamak demektir.
Büyük yığınların yeni ve farklı bir dünya kurma güçleri vardır. Baskı altında olup ezildikleri için değil, işçi oldukları için.
Suudi Arabistan ve Irak'ta petrolün boru hatlarına akmasını sağlayan işçilerdir. İşçiler gemilerin Süez Kanalı'ndan geçmesini sağlarlar. İşçiler ekmeği yaparlar, trenleri sürerler, Mc Donalds'da patatesleri kızartırlar, otellerde yerleri silerler..
Bu emek gücü bütün Ortadoğu ülkelerinin ekonomilerini yaşatır4lar ve dolayısıyla bu ülkelerin istikrarını sağlarlar.
İşçi sınıfı toplumda ulusal kurtuluş mücadelesinin sınırlılığından kaçabilen tek sınıftır çünkü o emperyalizmin içerdeki dostlarına da karşı koyar.
Birçok ülkede işçi sınıfı çoğunluğu köylü, küçük tüccar ve diğerlerinden oluşan toplumlarda azınlıktır.
1905 ve 1917 Rus Devrimleri'ni incelerken Leon Troçki modern sanayide örgütlü işçi sınıfının nasıl devrimci hareketin merkezi ve itici gücü haline geldiğini gösterdi.
İşçilerin kilit ekonomik sektörlerde ve büyük işletmelerde toplanmış olması sayısal olarak az olmalarını karşılar ve diğer ezilen sınıfları ve grupları devrimci mücadelede yönetmelerini, yönlendirmelerini sağlar.
Troçki, başka hiçbir sınıfın bunu yapamayacağını anlatır. Rus orta sınıfı çok zayıf ve korkaktı, köylüler ise böyle bir rolü oynamak için çok bölünmüştü.
Aynı şeyler bugün Mısır için de geçerli. Egemen sınıfın emperyalizme karşı çıkmakta hiçbir çıkarı yok. Orta sınıfın bazı kesimleri daha fazla demokratik özgürlükler ve bölgede ABD'nin egemenliğinin azalmasını isteyebilirler ama işçi sınıfının kolektif ekonomik gücünden yoksunlar.
Rusya da olduğu gibi Ortadoğu'da da ulusal kurtuluşu kazanma görevi işçi sınıfına düşmektedir.
Bir genel grevin Suudi petrolünün Batıya akmasını engellediğini, Kahire ve Bağdat'ı durdurduğunu ve ABD gemilerini Süez kanalı'nda engellediğini bir düşünün. Ve niye burada dursunlar ki?
İşçilerin kontrolünde Ortadoğu'nun kaynakları silah alımına, uluslararası borç ödemelerine ve ufacık bir azınlığın lüksüne değil sağlığa, eğitime kanalize edilebilir.
İşçi sınıfı demokrasi için verilen veya emperyalizme karşı bir mücadeleyi yönettiği vakit bu mücadelenin sosyalizme dönüşme olasılığı var.
Troçki, "demokratik devrimin sosyalist bir devrime dönüşme olasılığını" biliyordu. Ve böylesi devrimler sınırları atlayarak yayılabilir. Troçki bu sürece "sürekli devrim" diyor.
Bu bir rüya değil. Ortadoğu'da işçilerin gücünü gösteren sayısız örnek var.
1979'da petrol işçilerinin grevi ordudaki bir isyanla birleşince İran'da Şahı devirdi. Şahın diktatörlüğü Amerika tarafından Ortadoğu'daki ikinci güvence (birincisi İsrail) olarak görülüyordu.
1991'de Mısır IMF tarafından hazırlanan ve temel gıda maddelerindeki desteği ortadan kaldıran bir "yapısal uyum programı" anlaşması imzaladı. Ayaklanmalar ekmeğe yeniden destek verilmesini sağladı.
Mısır'daki demokrasi örgütü Kifaya (Yeter) geçenlerde Mısır petrol işçilerinden Lübnan'a saldıran İsrail'e enerji elde ettiği bu petrolü vermemelerini istedi.

Yeni bir sol
Arap dünyasında yeni bir sol ortaya çıkmaya başladı. Kaçınılmaz olarak 1950'lerde ki Arap milliyetçisi devrimcilerin ve Arafat'ın El Fetih örgütlenmesinin hatalarını ele almak, tartışmak zorunda kalıyor.
İşçi sınıfının potansiyel gücünü gerçeğe çevirmek küçük devrimci gruplarla politik ve ekonomik kriz nedeni ile radikalleşen milyonlar arasında köprü kurmaktan geçiyor.
Bu, 1940'dan beri sosyalistlerin Ortadoğu'da çözmeye çalıştığı sorundur. Ne yazık ki her zaman doğru cevabı bulamıyorlar. Bazen sol kendi kontrolünde olmadığı için ulusal kurtuluş mücadelelerinden uzak duruyor. Daha ziyade ise işçi sınıfı yerine başka sınıfları ikame ediyor.
Mısır'da komünistler Nasır'ın partisine katılarak kendilerini ortadan kaldırdılar. İşçi sınıfının bağımsız örgütünün ulusal birliğin önünde bir engel oluşturduğunu söylüyorlardı. Milliyetçi bir liderliğin kontrolündeki bir devletin emperyalizme karşı mücadelede daha önemli olduğunu düşünüyorlardı.
Gerçekte ise bunun tam tersi doğruydu. Sadece bütün Arap dünyasındaki işçi sınıflarını birleştiren enternasyonalist bir parti emperyalizmi yenebilir.
Bugün, Ortadoğu'daki emperyalist savaş küçücük egemen sınıf hariç bütün sınıfları var olan politik sistemlerle karşı karşıya getirmektedir. Bu, emperyalizme ve onu yerel işbirlikçilerine karşı geniş güçlerin birliğinin kurulabilmesi demektir.
İşçi sınıfı bağımsız bir biçimde örgütlendiği takdirde bu geniş cephenin liderliğini kazanabilir. O takdirde 1950'lerde, 1960'larda yaşanan ayaklanmalar tekrarlanacaktır.


Anne ASHFORD