Sosyalist İşçi 258 (24 Ağustos 2006)

 

Sayfa 12 :



İspanya
Kaybedilen devrim


18 Temmuz 1936 günü İspanyol ordusunun bir kısmı General Franco'nun önderliğinde Katolik Kilisesinin ve İspanyol egemen sınıfının desteği ile kısa süre önce kurulmuş olan İspanya Cumhuriyeti'ne karşı ayaklandı.
İspanyol faşistleri ile Cumhuriyeti savunan güçler arasındaki iç savaş üç yıl sürdü. İspanya İç Savaşı bir anlamda yaklaşmakta olan 2. Dünya Savaşı'nın provasıydı.
İç Savaş yılları bu arada milyonlarca emekçinin nasıl başka bir dünyayı da inşa edebileceğini gösterdi. Almanya'da faşizmin, Rusya'da ise stalinizmin yükseldiği günlerde İspanya İç Savaşı umudun simgesi oldu.
Emekçiler örgütlendi ve kendilerini savundular
Franco'nun ilk saldırısı milyonlarca emekçinin İspanya'nın dört bir yanından cepheye koşması ile durduruldu.
İç Savaş başlamadan önce sosyalist ve anarşist fikirler emekçiler arasında hızla yayılmaktaydı.
Franco'nun ayaklanmasını öğrenince işçiler yerel askeri garnizonları ve polis karakollarını bastılar. Ele geçirdikleri silahları sol bir partiye ya da sendikaya üye herkese dağıttılar.
Kırsal alanda ise toprak zengin toprak ağalarından alınarak kolektifleştirildi. İşçi örgütleri milisler oluşturdular ve devrimci mahkemeler kurdular.
Sendikalar toplumsal mutfaklar, çamaşırhaneler kurdu. Çocuk bakımı için önlemler alındı. Özellikle kadınların yaşamı direniş içinde büyük değişimlere uğradı, fabrika komitelerine, milislerine katıldılar. Yerel komitelere seçildiler.
İspanyol işçilerine dünyanın dört bir yanından milyonlarca insan katıldı. Uluslararası Tugaylar denen bu birlikler faşistlere karşı savaştılar.
Savaşa katılan milyonlar için mücadele sadece faşizme karşı değil aynı zamanda daha adil ve eşit bir toplum içindi. Sosyalizm içindi.
Ne var ki en baştan beri antifaşist cephe birlik içinde değildi.
Kralın devrilmesinden sonra kurulan Cumhuriyetin liberal politikacıları Franco'nun ayaklanmasını gizlemeye ve onunla bir anlaşmaya ulaşmaya çalıştılar. İşçilerin silahlanmasına karşıydılar. Franco'nun faşistleri İspanya emekçilerinin açık savaşının kendilerini de saf dışı bırakmasından korkuyorlardı ve bunda da haksız değillerdi.
Hükümet en baştan itibaren emekçilerin eylemlerine karşı önlemler almaya çalıştı. Kırsal alanda topraklara el konmasına ve şehirlerde fabrika işgallerine sınır getirmeye çalıştı. İşçiler taleplerinde sınırlı olmalıydılar çünkü zenginleri ve kendilerinden yana müdahale etmesini bekledikleri Amerika, İngiltere gibi ülkeleri korkutabilirlerdi.
Hükümet faşizme karşı mücadelede egemen sınıfla işbirliğinin gerekli olduğunu savunuyordu. Oysa tam da bu sınıf Franco'nun faşistlerini destekliyordu.
Ve hükümet ne derse desin ABD ve İngiltere için her şey çok radikaldi ve bu nedenle kenarda durarak Almanya ve İtalya'nın yoğun olarak desteklediği faşistlerin ilerleyişini seyrettiler.

Devrimci savaşın gerekliliği
Egemen sınıfla her yakınlaşma çabası Cumhuriyet'in gücünü zayıflattı. Bu bilinene nizami bir savaş değildi. Faşistlerin malzeme, para ve silah üstünlüğü vardı. İlk ilerleyişleri işçi ve köylülerin kahramanca direnişi ile durdurulmuştu. Ancak eğer sonunda yeniden eski düzene dönüleceği bilinirse böylesi bir kahramanlık kalıcı olamazdı.
Gerekli olan devrimci bir savaştı. O sıralarda Rus devrimcisi Leon Troçki "Bir iç savaş herkesin iyi bildiği gibi sadece askeri silahlarla değil politik silahlarla da verilir. Sırf askeri bir bakışla İspanya devrimi düşmanından çok daha zayıftır. Onun gücü büyük yığınları harekete geçirmesindedir."
Liberal partilerden böyle bir şey beklenemezdi ama bu partiler hiç beklemedikleri bir dost buldular: İspanya Komünist Partisi (PCE).
PCE savaşdan önce küçük, önemsiz bir partiydi. Ancak Rusya'dan gelen para ve silahlar onu Cumhuriyetçi hükümetin gözünde önemli bir müttefik haline getirdi. Savaş boyunca PCE'e büyüdü ve etkisi arttı.
Ne var ki PCE işçi partisi değildi. Üyeleri büyük ölçüde orta sınıf esnaf ve subaylardı. Politikaları ise kesinlikle devrimci değildi. PCE'nin politikaları Rusya'da Stalinist diktatörlük tarafından saptanmaktaydı. Stalinist bürokrasi bir İspanya devrimi ile kesinlikle ilgilenmiyordu. Onun için önemli olan Anavatan'ın, Rusya'nın çıkarlarıydı.
Stalin'in politikasının temeli bir olası Nazi işgaline karşı Müttefik güçlerin desteğini kazanmaktı. Bu nedenle o da zengin sınıfları ve İngiltere, Amerika gibi ülkeleri korkutmamak istiyordu.
Bu nedenle PCE, işçi taleplerinin sınırlandırılması ve kolektifleştirilen toprağın geri verilmesi ve milislerin dağıtılarak düzenli orduya çevrilmesi biçimindeki hükümet politikalarının en ciddi taraftarı ve uygulayıcısı oldu.
Bu pozisyon faşizme karşı mücadele ile sosyalizm için mücadeleyi tek bir mücadele olarak gören büyük yığınlar için yıkım oldu. İspanya'da devrimci bir partiye olan gereksinme çok açıkça ortadaydı.
PCE'ye karşı en büyük alternatif CNT idi. CNT, 1 milyondan fazla üyesi olan radikal bir sendikaydı. CNT liderliğinde anarşistler güçlüydü.
CNT, sosyalistlerin yönetimindeki UGT ile birlikte Franco'ya karşı mücadeleyi sürdürüyordu.
Ülkenin birçok yerinde ve devrimin kalbi sayılabilecek Barselona'da sokaklar ve fabrikalar ve iktidar CNT'nin kontrolündeydi.
Savaşın başladığı günlerde Barselona belediye başkanı istifa ederek yönetimi anarşistler evermeyi önerdi. Ancak kapitallist devlete ve iktidara olduğu kadar devrimci bir iktidara da karşı olan anarşistler bu öneriyi reddettiler ve burjuvazinin eski düzenini sürdürmesine olanak verdiler.
Troçki o günlerde "İktidarı almayı reddetmek gönüllü olarak iktidarı eski sahiplerine, sömürücülere bırakmaktır. Her devrimin amacı kendi programını uygulaması için yeni bir sınıfı iktidara getirmektir. Bir savaş ilan edip zaferi reddetmek imkânsızdır. Yığınları iktidarı almaya hazırlanmadan ayaklandırmak olamaz" diye yazıyordu.
Anarşistler sokak egemenliklerinin devrimin zaferi için yeterli olduğuna inanıyorlardı. Ama hükümet milisleri dağıtıp radikal ğ,partileri baskı altına alınca anarşistler kenarda duramayacaklarını kavradılar. Hükümeti reddeden anarşistler bu defa Cumhuriyetçi hükümete dört bakan verdiler.
Sadece küçük bir marksist parti olan POUM işçilerin ve köylülerin doğrudan iktidarı ele geçirmelerini savundu. Ama POUM çok küçüktü ve olaylar üzerindeki etkisi çok zayıftı.

Sonunda hükümet
devrimi güçsüz
bırakmayı başardı.
Karşı devrim 1937 Mayıs ayında hükümet güçleri Barselona ayaklanmasını bastırmaya yollandığında en üst noktasına ulaştı. Hükümet güçleri günlerce POUM ve CGT milisleri ile sokaklarda çatıştı.
Başsız bırakılmış ve izole olmuş devrim (hükümet anarşistlerin mücadeleyi bırakması için kabinedeki 4 anarşist bakandan ikisini Barsolana'ya anarşist milislerle konuşması için yolladı) sonunda silahsızlandırıldı ve ardından kafası koparıldı. Barselona savaşından sonra Komünist Partisi tarafından yönlendirilen hükümet milis örgütlenmesini bütünüyle ortadan kaldırdı, bütün radikal partileri yasadışı ilan etti. Yüzlerce devrimci katledildi veya kayboldu.
Devrimin yenilgisinden sonra Franco'nun askeri üstünlüğünün zaferi artık an meselesiydi.
1938 Ocak ayında Franco'nun birlikleri Barselona'ya girdiğinde trajedi tamamlandı. Bu defa kahramanca bir direniş yoktu. Savaşmak için geriye hiçbir şey kalmamıştı.
Bir gözlemcinin yazdığı gibi: Barselona yenilgiyi büyük bir hüzünle kabul etti ve savaşmak için hiçbir neden bulamadı. Artık 1936'da yaşamıyorduk."

İspanya üzerine Ken Loach'ın Ülke ve Özgürlük filmi POUM'u ve Barselona'da yaşananları kavramak için çok yararlı.