Sosyalist İşçi 258 (24 Ağustos 2006)
Direndiler
ve yendiler
Lübnan’da sivil kayıpların çok olması üzeribe sorulan bir soruya İsrail Başbakanı “direnmeseydiler ölmezlerdi” dedi.Gerçekten de Lübnan halkı direndi, öldü ama İsrail Başbakanı’nın beklediği gibi yenilmedi. Yenilen İsrail ve bekçi köpekliği yaptığı ABD oldu.
Sade Lübnan’da değil ki, Afganistan’da, Irak’ta da insanlar direniyorlar ve kazanmak için mücadele ediyorlar. Bütün olağanüstü silah gücüne rağmen ABD ve yandaşları direnen çok insanı öldürüyor ama bu dirençleri kıramıyor.
Büyük emperyalist güçlerin anlamadığı direnen bir halkı yenmenin zor ve hatta olanaksız olduğu. Bugün bir örgütlenmesini yenebilirsin, yarın bir başka örgütlenmeyle direniş gene ortaya çıkar. Çözüm savaş değil politiktir. Direnenlerin istedikleri haklarını vermektir.
Direnenler sadece Afganlar, Iraklılar ve Lübnanlılar değil. saldırı sadece askeri olarak üstümüze gelmiyor. Dünya Bankası, Dünya Ticarete Örgütü ve IMF de aralıksız saldırıyor.. Onlar da direnirseniz öldürürüz diyorlar.
Uluslararası kapitalizm işten atarak, örgütsüzleştirerek, haklarımızı çalarak, sosyal devleti tırpanlayarak bizi öldürüyor. Bunlara direnirsek ordusuyla, polisiyle saldırıyor. Sık sık öldürüyor.
Ama direniyoruz ve kazanıyoruz. İşte Fransa: Önce yeni liberal politikaları AB’ye anayasa yapmak istediler ve emekçiler bu anayasaya hayır dedi.Ardından genç işçilere dönük bir yeni iş yasasına hayır dendi ve yasa geri döndü.
Fransızları Hollandalılar ve Yunanlılar izledi. Yunanistan’da gençler direndi ve hükümet yüksek eğitimi özelleştirmek için yapmak istediği yasaları geri çekmek zorunda kaldı.
Amerika Venezüella’da kendisine direnen Chavez’i defalarca devirmeye çalıştı. Darbeler düzenledi ama her defasında Chavez’i seçen emekçi yığınlar direndi ve kazandı.
Bolivya’da suyu özelleştirerek uluslararası şirketlere sattılar. Su fiyatları arttı. Emekçiler direndi ve kazandı.
Bütün bu mücadelelerde egemen sınıflar, emperyalistler ezilen halklara, emekçilere hunharca saldırıyor. Vuruyor, kırıyor. Ne kadar çok şiddet kullanırsak o kadar yıldırırız diye düşünüyorlar.
İsrail Lübnan’ı bombalarken böyle yaptı.
Yıldıramıyorlar. Hakları için mücadele edenler eninde sonunda kazanıyorlar. Çok zaman egemenlerin, emperyalistlerin uyguladığı şiddeti uygulamadan kazanıyorlar. Yığınsallıkları ile politik olarak kazanıyorlar.
Dünyayı değiştirebiliriz
"Asıl olan, dünyayı anlamak değil, onu değiştirmektir" diyor Marks. Bence haklı; sadece anlamak, ona müdahale etmeden anlamak işlevsiz; asıl olan onu değiştirmek.
Küresel ısınma, nükleer santraller, sağlık yasaları, öss ve elbette dünyamızda süren işgaller. Yaşadığımız sistem onlarca sorun yaratıyor.
Bütün bu sorunlara karşı bir araya geliyor, birlikte mücadele ediyoruz. Çünkü biliyoruz, onların silahı var bizim ise kitleselliğimiz. 1 Mart'ta hepimizin gördüğü şeyden bahsediyorum yani: Birlikte olursak engelleyebiliyoruz! Birlikte olursak değiştirebiliriz.
Onlarca konuda, onlarca kampanyada çalışırken bir yandan da bütün bu sorunları yaratan şeyi, "dünyayı anlama" meselesi ile karşılaşıyoruz. Sorunların kaynağını kar hırsına dayanan, insanları umursamayan sistemde görüyoruz ve "biz antikapitalistiz!" diye bağırıyoruz. Biz, antikapitalistiz!
Bir yandan da, bütün bu sorunlara karşı, tek konulu her bireyin içinde yer alabileceği kampanyalar yapıyoruz. Herkesin kendi sesi ile kendi biçimi ile karşıtlığını ortaya koymasını istiyoruz. Ancak böyle işgali, küresel ısınmayı veya nükleer santrali durdurabileceğimizi biliyoruz. Bundan vazgeçmiyoruz, taviz vermiyoruz. Bu sayede yüzbinlere ulaşan devasa bir savaş karşıtı hareketi yaratabildik.
Bütün bunları aklımızda tutarken, bir yandan da bütün bu sorunlara karşı olanlarla yan yana gelmek; dünyayı değiştirmek için bir araya gelmek gerekiyor. Bütün bu sorunların sistemin kendisinden kaynaklandığını düşünen, milliyetçiliğe ve cinsiyetçiliğe karşı olan ve bu nedenle de sistemin bütününü değiştirmek isteyenlerle bir araya gelmek, daha da güçlü bir birliktelik yaratmak anlamına geliyor.
Ersin TEK