Sosyalist İşçi 259 (16 Eylül 2006)
BAŞYAZI
Hayat tartışmalara cevap veriyor
Sol saflarda uzun bir süredir iki konu sürekli olarak tartışılıyor. Savaşa karşı, antiemperyalist hareket mi yoksa yeni liberal saldırılara karşı mücadele mi belirleyicidir sorusu ilk tartışılan konu.
Öncelikle bu iki başlığıkarşı karşıya getirmek yanlış. Antiemperyalist mücadele zaten aynı zamanda antikapitalist bir mücadeledir. İkisi birbirlerinden ayrılamazlar.
Ancak, bugün dünyada belirleyici olan, birleştirici olan savaşa karşı mücadeledir. İkibinli yıllarda yükselen antikapitalist hareket ABD ve İngiltere’nin Irak2a saldırması üzerine hızla devasa bir biçimde büyüyerek savaş karşıtı hareketi de oluşturdu.
Bugün, ABD’nin “teröre karşı savaşı” bitmeden, bu savaşta ABD yenilip çekilmeden diğer bütün mücadele alanları daha talidir. ABD’nin yenilgisi bütün dünyada emekçilerin önünü açacaktır ve bu nedenle milyonlar savaşa karşı hareket içinde yer alıyorlar. Bitti dendiği noktada savaş karşıtı gene yığınsal olarak öne çıkıyor.
Afganistan’da, Irak’ta ve Lübnan’da işgal devam ettiği sürece savaşa karşımücadele başat olmaya devam edecek.
İkinci tartışma konusu ise politikİslam ile ilişki. Öncelikle, savaşın sürdüğü bütün ülkelerde emperyalist işgal güçlerine askeri olarak karşı koyanlar politik İslamcı örgütlerdir. Sosyalistler dün milliyetçi Vietnam hareketini emperyalizme karşı nasıl savundularsa bugün de politik islamcı ve milliyetçi bu hareketleri destekleyeceklerdir.
Bütün ulusal kurtuluş hareketlerine olduğu gibi bu destek koşulsuz ama eleştireldir. Koşulsuzdur. yani mücadele biçimini öne sürerek şunu yaparsanız desteklemeyizi bunu yaparsanız destekleriz denmez. Ama eleştireldir. Biz politik İslamcı hareketlerin emperyalizme karşı mücadele eden ama ülkede kapitalizmi yenilgiye uğratamayacak örgütlenmeler olduğunu biliyoruz bu nedenle onlarla birlikte emperyalizme karşı direnirken aynı zamanda kapitalizme karşı da mücadele ediyor ve örgütleniyoruz.
Politik İslamcılarla ilişki sadece direniş olan ülkelerdeki hareketlerle sınırlı değil. Bu ülkede de politik islamcı gruplar, örgütler var ve emperyalizme karşı tutum alıyorlar. Fakat daha önemlisi şu: Bu toplumda savaşa, işgale karşı olanlar yüzde 80-90. Politik İslam bu toplumda soldan daha geniş bir etkiye sahip ve üstelik bu etki işçi ve emekçiler arasında.
Sol politik İslam’ın etkilediği işçi ve emekçileri geri kazanmak istiyor. Bu onlardan uzak durarak değil, onlarla yan yana olarak ve onlara solun politik İslam’dan daha tutarlı, daha mücadeleci olduğunu göstererek yapılabilir.
Saadte Partisi 100 binin üzerinde bir emekçi kitleyi Filistin için topladı, sol ise ancak yüzlerle ifade edilen güçlerle sokağa çıktı. Daha güçlü ve kazanacak bir hareketi oluşturabilmek için demek ki bu kitleyi kazanmak, onunla birlikte mücadele etmek zorunluluğu var.
Kürt sorununda yeni bir fırsat
DTP Genel Başkanı Ahmet Türk DTP Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Osman Baydemir ve Tunceli Belediyesi Başkanı Songül Erol Abdil ile birlikte yaptığı bir basın toplantısı ile PKK/Kongra-Gel'e ateşkes çağrısı yaptı.
Ahmet Türk daha önce de tek taraflı olarak dört defa ateşkes ilan edildiğini, çatışmasızlık ortamı oluşturulduğunu vurguladı.
DTP’nin bu yeni adımı iki başka gelişme ile birlikte önem kazanıyor.
Bir taraftan artık asker cenazelerinden farklı sesler gelmeye başladı. Asker aileleri seslerini yükseltiyorlar. Anneler “neden hep bizim çocuklarımız ölüyor” diyorlar. “Vatan için öldü demeyeceğim” diyorlar. Basın bu çıkışları her zaman olduğu gibi AKP aleyhine kullanmaya çalışıyor ama asıl sorun Türk toplumunun bu savaştan yorulmuş olmasının artık üstünün kapatılamayacak hale gelmesidir.
Bir başka gelişme ise milliyetçi, şoven ve faşitlerin gemi azıya almış saldırganlıklarıdır. Önlerine gelene saldıran faşist sürüler en son Söğüt’te AKP’lilere ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a saldırdılar.
Bir kere daha ortaya çıktı ki faşistler polisle işbirliği halindedir. Yoksulluğunu protesto eden ve elinde üzerinde bunu ifade eden bir karton taşıyan bir emekçi polisler tarafından yakapaça hemen tutuklanırken faşist sürüler Başbakan’ın çok yakınına kadar gelip protokola katılabiliyorlar ve üzerlerinde muştalar, bıçaklar taşıyorlar. Polis tarafından defalarca durduruluyorlar ama her defasında serbest bırakılıyorlar. Demekki polis MHP’li faşistleri, ülkücüleri koruyor.
Faşistler bu saldırganlıkları ile bir yandan Kürt sorununa barışçı, siyasalbir çözüm bulunmasını engellemek istiyorlar, diğer yandan da toplumda oluşan antiemperyalist bilinci saptırarak kendilerine, milliyetçiliğe, şovenizme kaydırmaya çalışıyorlar.
En ilginci ise CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın faşistleri korumasıdır.
Son fırsat
Ahmet Türk’ün çağrısı önemlidir. Ardından bir grup Türk aydınının yaptığı ateşkes çağrısı da önemlidir. Bu kez bu çağrı ve girişim karşılıksız kalmamalıdır. Ateşkes her iki taraf için de gereklidir. Her iki tarafta da halk yorgundur. Savaş istemediğini ifade etmektedir. Çatışan güçler bu durumu göz ardı etmemelidir.
PKK/Kongra-Gel’e ateş kes çağrısı yapan Ahmet Türk ısrarla bu çağrıya olumlu cevap verilmesi halinde devletten de adım beklediklerini, bu kez devletin de demokratik, barışçı, siyasal bir çözüm için adım atması gerektiğini vurguladı.
DTP yöneticileri bu arada yaratılmak istenen linç havasına son verilmesi gerektiğini de gene ısrarla belirttiler.
Bilindiği gibi “linç havası” denen şey aslında çok küçük faşist grupların polisle işbirliğiiçindeki eylemlerinden başka birşey değil. Ancak basın bu olayları abartarak ve adeta teşvik ederek yayınlayarak böylesi bir kültürün oluşmasına hizmet etmektedir.
Linç havası tehlike bir gelişmeye yol açmaya çalışıyor. Eğe rgerçekten böyle bir gelişme tutarsa, Türklerle, hiç değilse faşist Türklerle Kürtler arasında düşmanlık yaratılır ve bu düşmanlık sürekli çatışmaya dönüştürülebilirse o vakit herkes bilmeli ki bu çatışma iki taraf birden ağır kayıplar verdirir.Batıdaki her saldırganlık, Doğu’da cevaplanmaya başlar.
Siyasal çözüm
Kürt sorununun askeri olarak çözülemeyeceğini artık Türk burjuvazisi biliyor ve bu nedenle siyasal bir çözüme meyletmeye başladı. Ama hala burjuvazinin önemli bir kısmı ve asker-sivil bürokrasinin daha büyük bir kısmı siyasal çözümü kabul etmemeye ve savaş ve gerginlik ortamını korumaya çalışıyor.
Savaşın yıkıcı maliyetinden bu kesim kâr elde ediyor. Ceplerini dolduruyor. Savaş daima bazılarına ağır kayıplar verdirirken bazılarına da kâr sağlıyor.
Ama Kürt ve Türk halkı artık savaş istemediğini, bu sorunun çözülmesini istediğini çok açıkça ifade ediyorlar. O vakit yapılması gereken ortada. İlk adım DTP’nin attğı adımı tamamlamak ve iki taraflı bir ateşkes sağlamaktır. Bu doğrultuda herkes devletin bu tutumu benimsemesi için çaba harcamalıdır. Şahinlere, savaş tellallarına aman veril-memelidir.
Bugün çözüme doğru bir adım daha atılıyor. Sosyalistlere düşen görev bu adımın karşılığının gelmesi için çaba harcamaktır.