Sosyalist İşçi 259 (16 Eylül 2006)

 

Sayfa 10 :


Emperyalizm yeni düşmanını buldu
‘İslamifaşizm’
Komünizm ile faşizmin ikiz kardeşler olduğu teorisi Soğuk Savaş yıllarında geliştirildi. Şimdi sağcıların yeni bir düşmana ihtiyacı var ve bu nedenle ‘İslamifaşizmi’ buldular.
Ağustos ayının başında, İsrail’in Lübnan’a azgın saldırısı sırasında Amerika’nın Los Angeles kentinde konuşan İngiltere Başbakanı Tony Blair “Ortadoğu’da gelişen bir aşırı hareketten” bahsediyordu.
Gazetelere fazla yansımayan Blair’in bu “aşırılığı” nasıl tarif ettiğiydi. Aşırılık, Blair’e göre dini bir aşırılıktı ve özellikle de islamcı bir aşırılıktı.
Aynı günlerde George Bush’da “İslamifaşistlerle savaştan” bahsediyordu.
Oysa ABD Dışişleri Bakanlığı raporları bile Ortadoğu’daki İslami direnişin faşizm ile hiçbir ilişkisi oladığını ifade ediyorlardı.
ABD yönetiminin önde gelen kurumlarından Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden Daniel Benjamin “Cihad çağrısı ile Mussolini’ni faşizmi arasında bir ilişki yoktur” diyor.
“Aşırılık” ve “İslamifaşizm” gibi yeni terimler aşırı sağın yeni geliştirdiği ifadelerdir ve tarihsel kökleri vardır.
Bunlarsavaş karşıtı hareketin yüzleşmesi ve cevaplaması gereken egemen sınıfın yeni ideolojik silahlarıdır.
geniş ve soyut “değelerler” kavramına dayanarak emperyalist savaşları meşrulaştıran Bush ve Blair dünyanın herhangi bir yerine askeri olarak müdahale edebilirler.
Artık bir süre önce olduğu gibi terörist tehlike veya kitle imha silahları gibi gerekçelere gereksinimleri yok.
Açık ve kapalı
Blair Los Angeles konuşmasında politikada “bugün gelişen olgunun açık ile kapalı” arasında olduğunu vurguladı. Bu bağlamda “açık”, serbest ticaret ve kontrollü göçtür.
İlk defa temel politik ayrımın açık ile kapalı arasında olduğunu söyleyen Karl Popper’dır.
Avusturyalı olan Karl Popper’ın bu görüşleri İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra popülerleşti ve sağcı çevreleri derinden etkiledi.
Bir Yahudi olan Popper Naziler Avusturya’ya girince ülkesini terk etti. Nazizme karşı çıktı ama marksizmin de fanatik bir düşmanıydı. Popper’a göre komünizm ve faşizm birbirlerinin tersi olmak yerine aslında birbirlerinin ikizidir.
Her ikisi de totaliter politik ideolojilere dayanan kapalı toplumlardır.
Öte yandan liberal demokrasiler açıktır ve eşit ölçüde sağdan ve soldan gelen aşırılıklara karşıdırlar.
Bu fikirler ve totaliterliği terorize eden benzer fikirler ABD ve Avrupa egemen sınıfları tarafından çok tutuldu. Çünkü ülke dışında emperyalist saldırganlığı, ülke içinde de politik baskıyı meşrulaştırmaktaydı. Sömürgelerdeki özgürlük hareketleri ve Batılı ülkelerdeki sendikalar kolayca “komünist” olarak damgalanabilir ve “özgürlüklerin düşmanı” olarak gösterilebilir.
Popper’ın totaliterlik teorisinin ir başka yanı ise sağ ile sol arasındaki ayrımı ortadan kaldırmasıdır ki Blair bu fikri çok sevmekte ve kullanmakta.
Popper’ın bu fikri Batılı egemen sınıflara kendilerine uyduğu vakit ideolojilerini solcu bir boya ile süsleme olanağı vermekte. Komünizm faşizm ile aynı şeydir, sol faşizme karşı koyar öyleyse sol Rusya’ya karşı ABD ile aynı safta olmalıdır. mantık böyle işlemekte.
Bu tür fikirler gerçekten de solun belli kesimlerini etkiledi. Örneğin stalinist ajanların devrimcilere karşı cinayetler işlediği bir ortamda yalpalayan troçkist aktivist Max Shachtman giderek Batı kapitalizmini göreceli olarak ilerici olarak görmeye başladı.
Shachtman ve izleyicileri Vietnam Savaşı’nda ABD’yi desteklerken Shachtman’ın önde gelen taraftarlarından Irving Kristol tam bir neocon oldu.
Eksiklikler
Totaliterlik teorisi sağ için Soğuk Savaş yıllarında çok işe yaramasına rağmen gene de bası önemli eksiklikleri vardı.
Örneğin Batılı egemen sınıfların neden önce Hitle ve Mussolini’yi olumlu gördüklerini ve sınıf savaşının vurucu gücü olarak kabul ettiklerini açıklayamıyor.
Ancak Hitler’in kendi askeri amaçları, kendi emperyal hedefleri batılı “demokratik” rejimlerleters düştüğünde Batılı egemen sınıflar aniden faşizme karşı olduklarını keşfettiler.
Daha da öteye, komünizmin de faşizminde totaliter rejimler olduğu teorisi her iki toplumun da nasıl işlediğini anlamakta hiçbir işe yaramıyor.
Öte yandan Sovyetler Birliği hiç bir zaman Soğuk Savaş ideologlarının iddia ettiği kadar güçlü olmadı.
1989’da Doğu Avrupa rejimleri çöktü. Aniden Batılı egemenlerin totaliterizm ideolojisi boşluğa yuvarlandı ve anlamsız hale geldi.
Dolayısıyla 1990’lı yıllarda sağcı ideologlar totaliterizm teorisinde komünizmin yerini alacak yeni bir düşman aradılar. 1990’da batılı devletlerin emperyalizmi sona ermediğine göre böyle bir teoriye ihtiyaçları vardı. Egemen sınıfların şimdi yeni düşmanı İslamifaşizm...
Bakalım bu kez hangi sol akımlar Batılı egemen sınıfların bu yeni düşmanına karşı egemenlerle aynı safta yer tutacaklar?
Anindya Bhattacharyya


Yeni bir büyük düşman yaratıldı
1979 İran Devrimi ve ardından İran’da İslami bir rejimin kurulması emperyalist ideologları için iyi bir yeni düşman yarattı.
İran Devrimi’ni izleyen 20 yıl içinde Ortadoğu’da çok sayıda insan emperyalizme karşı İslami hareketlere katıldı.
Bu gelişmeler Amerikalı sağcı ideolog Samuel Huntingdon’un Soğuk Savaş’tan sonra artık yeni düzen “medeniyetler çatışması” ile belirlenecek, bir tarafta Hıristiyanlık, diğer tarafta ise başta Müslümanlık olmak üzere çeşitli medeniyetler yer alacaklar.
İslamcılığın bu biçimde bir tehdit olarak gösterilmesi ve yeni totaliterizmin simgesi haline sokulması “teröre karşı savaş” ile birlikte büyük sıçrama kaydetti.
Bir zamanlar sağın ideologlarının pek de benimsemediği İslamifaşizm gibi kavramlar birden güç kazanarak öne çıktılar ve yönetici sınıfın diline yerleşmeye başladılar.
Ve tam da Soğuk savaş’ta olduğu gibi solun bir kısmı da bu kuyuya düştü.
Ancak, İslamifaşizm terimi şimdilerde ki en etkin terim olsa da egemen sınıfın esas bölümü gerçek düşmanın kim olduğunu hiç karıştırmıyor.
Etkili bir neocon ideolog ve sıkı bir Müslüman karşıtı olan Daniel Pipes Bush’un islamifaşizm dediği konuşmadan sonra önemli bir yorum yaptı.
“İslamın bazı biçimlerine vurguyapılmasını alkışlarla karşılamama rağmen ‘faşist’ denmesini yanıltıcı buluyorum” diye yazdı. ”Radikal İslam ile faşizm arasında çok az tarihi ve felsefi ilişki var. Radikal islamın Marksizm-Leninizm ile daha çok tarihi ve felsefi bağı var.
Soğuk Savaş yıllarında İslamcılar Sovyetler Birliğine karşı ABD tarafından tercih edilmekteydi. Bugün, İslamcıların aşırı sağdan çok aşırı solla daha derin ve çok bağı var.”
Tony Blair’in konuşmalarını iyi okursanız Daniel Pipes ile iyi anlaştığını görürsünüz.
Geçen sene Ağustos ayında radikal İsşam’ın “devrimci komünizm ile bazı noktalarda çok benzeştiğini” söyledi.
Öyle görünüyor ki Soğuk savaş üzerine olan söylemi tam bir daire çizerek başladığınoktaya geldi işçi sınıfının eşitlik ve dayanışma söylemi üzerinden kresel insan haklarına ve özgürlüklerine karşı bir tehdit olduğu sonucuna ulaştı.