Sosyalist İşçi 259 (16 Eylül 2006)

 

Sayfa 11 :

Kaldırımlar değil, yollar
Barışarock 2006, hiçbir şeyi kanıtlayamadıysa, en azından hareketin sahip olduğu müthiş potansiyeli bir kez daha kanıtladı. Hareketi, yer çekimi kurallarına uygun olarak tarif etmeye çalışanlara inat, Barışarock alanına gelen on binlerce genç, esas olarak savaşa karşı özgürlük isteğiyle toplantılara, etkinliklere, yürüyüşlere, konsere ve sloganlara katıldılar.
Değişimin ta kendisi
Anti kapitalist hareket, savaş karşıtı mücadele, her şeyden önce değişimin ta kendisi. İçine katılanı da seyredeni de değiştiriyor. Bu değişimin bir başka örneği ise Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu'nun iki aydır sürdürdüğü "İsrail'i durdurun-Lübnan'a asker gitmesin" kampanyası. Yaklaşık 200 bin bildirinin dağıtıldığı, onlarca ara etkinliğin örgütlendiği ama iki ay boyunca her gün sokaklarda açılan stantlarla, dağıtılan bildirilerle, toplanan savaş karşıtı imzalarla, yapılan toplantılarla, her toplantıda geliştirilen yeni fikirlerle, toplumdaki savaş karşıtı duyarlılığın gelişmesine benzersiz bir katkı yapıldı.
Tepki yükseldi
Diğer kampanyaların da etkisiyle, Lübnan'a asker gitmesin diyenlerin nüfus içindeki oranı, %55'ten bir ay içinde %80'lere, 5 Eylül'de tezkerenin mecliste oylanacağı günlerde ise 1 Mart 2003 dönemindeki düzeyinden bile daha yüksek bir orana sıçradı. Kampanya gazetecileri, köşe yazarlarını silkeledi ve kendine getirdi. "Lübnan'a asker gitsin" diyenlerin sesi daha az duyulmaya başlandı. Uluslar arası bir anket, ABD karşıtlığının ve İran sempatisinin en yüksel olduğu ülkelerin başında Türkiye'nin geldiğini gösteriyor.
Hareket, üzerinde yükseldiği meşru toplumsal zemini, daha ileri bir politik talepte birleştirdi. 20 Ağustos "Asker gönderme" mitingi Barışarock'a, Barışarock 5 Eylül mitingine, bütün bu sokakta örgütlenen kampanyalar ise savaş karşıtı havanın daha da güçlenmesine yardımcı oldu.
Bir zincirin halkaları
Bütün bu kampanya süreci çok önemli bir dinamiğin daha gelişmesini sağladı. Temmuz ayının başında İsrail'in Filistin ve Lübnan'a saldırmasından beri yapılan tüm etkinliklerde, tüm basın açıklamalarında ABD'nin savaş stratejisinin yeni ve asli hedefinin İran olduğu vurgulandı. Seattle'da patlayan hareketin özelliği bu. Kampanyaların hiçbir tartışması, hiçbir bildirisi boşa gitmiyor. Tek konu etrafında kapsamlı ve yaygın bir tartışma ve kampanya sürerken, alttan altta, dünyanın çivisini çıkartan temel tartışmalar etrafında politik bir aktivist birikimi de yaratılıyor.
11 Eylül saldırılarından sonra, anti kapitalist hareketin çok hızlı bir biçimde savaş karşıtı hareketle örtüşmesi, 11 Eylül'den önce aktivistlerin ve hareketin entelektüel liderlerinin, Bush'un ABD egemen sınıfının askeri-sanayi komplekste örgütlenen petrolcü kesimiyle kurduğu yakın bağları keskin bir biçimde çoktan teşhir etmiş olmasıydı. Bu yüzden, dünya, Bush'un yalanlarına inanmadı ve tarihin en büyük savaş karşıtı gösterileri örgütlenebildi.
Dünyada sol rüzgâr
2000'li yıllar, hareketin iç içe geçen politik dinamizminin etkisinin ne kadar güçlü olduğunu gösterdi. Bir yanda, Latin Amerika, kıtasal bir sola kayış yaşıyor ve aşağıdan gelen kitlesel hareketler neo liberal saldırıları püskürterek çok daha güçlü reformları kazanıyor. Avrupa'da, özellikle Fransa'da AB Anayasasına ve iş haklarını kısıtlayan yasaya karşı milyonlarca genç ve işçinin kampanyaları neo liberalizme şiddetli darbeler indiriyor.
Bir başka alanda ise, yeni politik alternatifler, sosyal demokrasinin neo liberal politikalara teslimiyetinin eleştirisi ve kitlesel kampanyalar temelinde güçleniyor. Almanya'da ve İngiltere'de yeni sol alternatifler, hareketin radikalizminin üzerinden yeni siyasi biçimler almak için yavaş yavaş başlayan hamleler.
Öte yandan ise Irak'tan Lübnan'a, Amerika'dan İspanya, İngiltere ve İtalya'ya kadar savaş karşıtı hareket, işgallere karşı direniş sürüyor.
Bütün bu mücadele zinciri, tüm dünyada ezilenlerin mücadelesine ilham veriyor.
Kampanyalar biriktiriyor
Bu sürecin de bir parçası olarak, 1 Mart öncesinde yapılan kampanyalar, bu kampanyaların ara vermeden sürdürülmesi, Lübnan işgali sırasında yapılan kampanyalar, Barışarock alanının aynı zamanda Lübnan'a asker gönderme tezkeresine karşı yapılan en büyük gösteri alanı olması, sadece katılanları ve toplumun politik tercihlerini değiştirip keskinleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda kapitalizme karşı, başka, bambaşka bir dünyayı savunan aktivistlerin de kampanyaların göbeğinde birikmesine ve tartışmasına yardımcı oluyor. Lübnan kampanyası bitiyor, ara vermeden "İran Irak olmasın" kampanyası başlıyor. Bu tartışmaların içinde, savaş karşıtlığını milliyetçilikle süsleyenlerle, savaşa halkların küresel dayanışmasını öne çıkararak karşı çıkanlar arasında bir ayrışma yaşanıyor.
Birbirinden öğreniyor
Eylemler sırasında işçi konfederasyonları öne atılıyor. Yepyeni bir kuşak, bir sendika liderinin tabiriyle, DİSK'in, müzik diski olmadığını, işçilerin mücadele ve örgütlenmelerinin ne kadar önemli olduğunu görüyor. Eğitim-Sen koalisyon halinde örgütlenen bir eyleme binlerce üyesiyle katıldığında, başka bir dünyanın kurulması için bambaşka bir gücün nerede örgütlendiğinin potansiyellerini görüyor. Sokaktaki etkileşim bununla sınırlı da kalmıyor. Sendikalar da yepyeni bir hareketin, yepyeni bir dinamizmin ipuçlarını görüyorlar. Sokaktaki öfkeyi, uygun kanallar açıldığında insanların ne kadar hızla politik taleplerle mücadeleye atıldığını görüyorlar.
Böylece, hareket örgütlenirken, eski giderek geriliyor, nostalji kütüphanesinin tozlu raflarında yerini alıyor. Yeni ise, yeni bir sol ise, hareket içinde, küçük adımlarla ilerliyor. Bazen geriliyor bazen ileri hamleler yapıyor. Önemli olan bu adımların önünü açmak, önemli olan, cinsiyetçi, bürokratik, köhne, hiyerarşik, şeffaf olmayan, milliyetçi ve grup çıkarlarını her şeyin üstünde gören öğelerin gerilemesi ve hareketin dinamizminin önünün açılması.

Şenol KARAKAŞ