Sosyalist İşçi 261 (14 Ekim 2006)

 

Sayfa 3 :

BAŞYAZI
Barışa bir şans vermek gerekir

DTP’nin çağırısından sonra PKK ateşkes ilan etti. Ateşkes açık ki barış için öne çıkan çok önemli bir fırsat. İyi kullanıldığı takdirde barışı kazanmak ve siyasal çözümlere doğru ilerlemek mümkün.
İlk gelen tepkilerin bir kısmı olumlu sonuçlara yol açabilir. Başbakan PKK saldırmadıkça operasyon yapılmayacağını söylerken Dış İşleri Bakanı Abdullah Gül çzöüme doğru adımların mümkün olduğunu vurguluyor.
Ancak en önemli açılım DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’dan geldi. Egemen sınıfın şahin kanadının temsilcisi ve eski bir özel timci olan Ağar “dağda çatışacaklarına, ovada politika yaapsınlar” diyerek PKK için bir af çıkarmanın yararlarını anlatıyor.
Ateşkesden sonra birçok aydın, yazar sorunun sadece PKK olmadığını da vurguluyor. Milyonlarca desteğe sahip bir hareket var ortada. Çözüm bu hareket için bulunmak zorunda.
Ateşkes ve af önerisine en ciddi itiraz CHP lideri Baykal’dan geldi. CHP grup toplantısında konuşan Baykal “CHP affı desteklemeyecektir” derken ateşkese karşı da bütünüyle olumsuz bir tutum içinde. Baykal çözümün silahlı olabileceğini anlatıyor. Yani savaş istiyor. Kan aksın istiyor. Kaynakların heba edilmesini istiyor.
Baykal barış sürecinin “dış mihraklı” olduğunu iddia ediyor. Milliyetçilikten gözü dönmüş durumda.
CHP ne yazık ki örgüt olarak Baykal’ın arkasında. Partiden bu ırkçı, milliyetçi ve savaş yanlısı tavra karşı tek ses çıkmıyor. Örgüt sus pus.
Aynı Baykal 301’in kalnkmasına da karşı. Daha çok baskı ve düşünceye sınırlama istiyor. Sonra iki yüzlü bir biçimde Fransa’nın soykırım yasasını eleştirmeye çalışıyor. CHP gene örgüt olarak Baykal’ın arkasında. Parti sözcüleri ateşkes konusunda da 301. madde konusunda da Baykal’ı tamamlayan demeçler veriyorlar.
PKK’nin ilan ettiği ateşkes önemli bir fırsat ama tek başına bir anlam ifade etmeyen bu adım eğer hükümetin tamamlayıcı adımları ile karşılaşırsa silahların sustuğu, şiddetin yaşanmadığı,barışın ve siyasetin egemen olduğu yeni bir döneme girilir. Anaların, babaların ağlaması durur.
Bu fırsat kaçırılmamalı.
Sosyalistlere de çok görev düşüyor.
Şimdi siyasal çözümü destekleme zamanıdır. Öncelikle ırkçı m illiyetçiler tarafından bütün Türkiye’ye yayılmaya çalışılan dalgaya karşı durmak gerekir. Bunun tek yolu milliyetçiliğin bütün yönle-rine karşı çıkmaktır.
Şovenizme karşı mücadele milliyetçiliğin bütün görüntülerine karşı mücadeleyi içerir.


İrtica ve geveze generaller

Türkiye'nin siyaset sahnesinde ilginç bir kamplaşma yaşanıyor. Etrafında kamplaşılan konular belli: irtica ve bölücülük. Bu konu başlıkları cumhuriyetin kuruluşundan beri değişmedi.
Beğenelim ya da beğenmeyelim Türkiye'nin AB üyeliği daha gözle görünür hale geldiğinden bu yana toplumsal ve siyasal konularda ileriye doğru bir değişim yaşanıyor. Türkiye büyük sermayesinin ana gövdesi bu değişimi destekliyor. Üstelik ABD ve AB de bu değişimden yana.
Ama egemen sınıfın şahin kanadı ve şimdi sıralayacağımız bazı kesimler demokratik değişimin önünde baraj kurmaya devam ediyor. Bunlar arasında en başta Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) geliyor. Şahin kanadın temsilcisi Yaşar Büyükanıt daha iş başına gelir gelmez bu yönelimden vazgeçmeyeceklerini vurguladı.
Devlet bürokrasisi içinde de aynı görüşü paylaşan bürokratlar var. Yüksek yargı, askeri ve sivil istihbaratın üst düzey bürokratları gibi yasal güçlerin yanı sıra yasadışı güçler de var bu koroda. Çeşitli siyasi partiler içinde de devletteki bu çekirdek kadrolarla birlikte hareket eden kişi ve gruplar var. Parti başkanları statükoyla ilişkilerin fazla bozulmaması için bu kişi ve gruplara göz yumuyor. Medyada ve üniversitelerde de TSK'nın sözcülüğüne soyunmuş kalemşörler ve akademisyenler var.
Tüm bu bileşenler sermayenin savaştan çıkarı olan bir kesiminin desteğini de alarak her konuda statükonun korunmasının garantörü olarak görev başındalar. İşte siyasetteki kamplaşmanın bir tarafındaki aktörler bunlar. Bunlar yeni değil. Bugün yeni olansa 'irtica' (siz bunu AKP hükümeti diye okuyun) karşısında set oluşturma gayretindeki Cumhurbaşkanı'ndan, Genelkurmay Başkanı'na, CHP'den MHP'ye, rektörlerden laik cephenin sözcüsü gazetecilere kadar uzanan bu iktidar elitleri karşısında solun ve sivil toplumun bölünüyor olması.

Kararlı ve kararsız sol
İşçi Partisi'nden başlayarak Türk solunun bir kısmı irtica konusundaki general uyarılarını hemen sahiplenerek postalların arkasında hizaya girdi. CHP lideri işi abartarak sağa bütünleşme çağrısında bulundu. Artık MHP'den çok da farklı bir söylem kullanmıyor. TKP ve Halkevleri grubu da şeriata karşı olmak adına aynı yolun yolcusu oluyorlar giderek. TKP Türk bayrağı yarışına katıldı bile. Bunlar azılı derecede kararlı olan sol.
Bir de demokrasi mücadelesine katılan ama 'imansız' olduğu için 'şeriatçı' hükümete mesafeli duran kararsız sol var. Bu sol paralize olmuş halde beklemede. Neye karşı mücadele edeceğini şaşırmış oturuyor. Laik cepheye karşı sokağa çıksa hükümetin (yani, onlara göre şeriatçıların) yanına düşeceğinden korkuyor. Şeriata karşı gösteri yapsa ordunun kucağına oturacağından çekiniyor.
Oysa reformlar mücadelesinde yollar kimi zaman çatallanır. Tabiri caiz ise at izi it izine karışır. Tıpkı bugün olduğu gibi. Milliyetçi muhafazakar, demokrat Müslüman, liberal reformcu gibi sıfatlarla tanımlanan AKP hükümeti bir takım reformlara imza atıyor. Burada sola düşen tarihsel rol bellidir. Statükocular karşısında reformları desteklemek, ama hiçbir burjuva hükümetin bütünüyle halkın çıkarına, özgürlükleri ve refahı alabildiğine genişleten reformlar yapmayacağını akılda tutarak tabandan reformların genişletilmesi yönünde baskı yapmak. Burada hükümetle işbirliği yapmış ya da onun yanına düşmüş olmayız. Aksine hükümet karşısında en tutarlı basınç gücünü oluşturmuş oluruz. Üstelik hükümetin yanında olmak darbeci generallerin yanında olmaktan her zaman evladır.

Büyükanıt, sus!
Bunlar bir yana, Türkiye bir konuda daha 'en' olmakla övünebilir. Çünkü dünyanın en geveze generallerine sahip ülke Türkiye. Devlet memurlarının siyasi açıklama yapmalarının yasak olduğu bir ülkede bu kadar çok siyasi açıklama yapan bu kadar devlet memuru generalin olması bir çelişki değil midir?
Genelkurmay Başkanlığı tıpkı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ya da ben-zeri kurumlar gibi herhangi bir genel müdürlüktür. Milli Savunma Bakanlığına bağlanmalı, yani sivil hükümetin emrinde olmalıdır. İç işleyişine kimsenin karışamadığı bir kurum ise bağımsız davranabilir ve sivil denetimden tamamen muaf kalarak karanlık işler yürütebilir. Türkiye'de demokratik gelişmenin önündeki en önemli engel olan ordunun şeffaflaştırılması ve sivil denetim ve yönetime açılması hepimizin yararına olacaktır.
Cengiz ALĞAN


İkiyüzlülük

Fransa’nın Ermeni soykırımı üzerine çıkardığı yasaya karşı TBMM’ye sunulan Cezayir soykırımı yasa tasarısı yam bir ikiyüzlülüktür.
1958’de Fransız işgaline karşı direnen Cezayirlilerin Kahire’de kurduğu Geçici Hükümet bütün Arap ülkeleri tarafından tanınırken Türkiye tarafından tanınmamıştır.
Aynı şekilde BM’de ki çeşitli oylamalarda Türkiye Fransız işgalini haklı çıkaran yönde oy kullanmıştır.
Bu tutumları ile Türkiye Fransa’nın Cezayir’deki suçlarına karşı çıkmamış, tam tersine ortak olmuştur.
Türkiye’nin bugün Fransa’nın Cezayir’deki suçlarını kınayabilmek için önce kendi tutumunun özeleştirisini yapmalıdır.