Sosyalist İşçi 261 (14 Ekim 2006)

 

Sayfa 4 :


Emekli-Sen'den Ankara’da miting
Yeter artık bıçak kemiğe dayandı
DİSK'e bağlı Emekli-Sen sendikası 7 Ekim'de Ankara'da bir miting yaptı. "Demokrasi Mücadelesinden Emekli Olunmaz" diyenlerin örgütü Emekli-Sen'in "Yeter Artık Bıçak Kemiğe Dayandı" temasıyla yaptığı mitingin basın açıklamasında sendikanın 11 yıldır zorlu bir mücadele verdiğine, bugün 43 şube, 34 temsilcilik ve 40.000 üyesiyle Türkiye'nin dört bir yanında örgütlü mücadelesine devam ettiğine vurgu yapıldı. Basın açıklamasından bazı bölümler şöyle:
"Bu gün işbaşında bulunan AKP iktidarı da muhalefette iken karşı çıktığı IMF ve DB programlarına harfiyen uymaktadır. Kendisinden önceki iktidarlardan daha çok IMF'ci kesilen AKP ekonomik ve sosyal uygulamaları ile işçiyi, memuru köylüyü, esnafı ve emekliyi mağdur ediyor. Kısacası Türkiye de bir avuç sermayedar dışında herkes bu iktidardan şikayetçidir."
"Bu güne kadar Türkiye'yi yönetenlerin uyguladıkları bu program nedeniyledir ki; bugün emeklilerin büyük bir bölümü halen kirada oturuyor ve emekliler işsiz kalan çocuklarına, torunlarına bakmak zorunda kalıyor."
"Yine İMF istedi diye emekli yaşı 65'e, emeklilik prim ödeme gün sayısı 9000 güne çıkarılıyor. Bu nedenle bundan sonra Türkiye'de çocuklarımız ve torunlarımız emekli olamayacaklar.
Bunun yanında kaynak yok diyerek aylıklarımıza %2,5- %3 zam yapan hükümet; sermayenin vergilerini yarıya indiriyor veya tamamen ortadan kaldırıyor."
Türkiye çapında emekli sayısı bugün 7 milyon 800 bin dolayında.


Zengin ve yoksul
DİSK'e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası'nın yaptığı araştırma sonuçları zengin ile yoksul arasındaki farkın ne derecede açılmış olduğunu gösteriyor. Araştırmaya göre gelir gruplarına göre enflasyon farkının, gelir düzeyine göre tüketim tercihlerindeki değişimden kaynaklanıyor. "2004 yılı Hanehalkı Harcama ve Gelir Anketi sonuçlarına göre en zengin yüzde 20'lik dilimin, en yoksul yüzde 20'ye göre harcamalarının payı eğitimde 6 kat, eğlence, kültür ve ulaşımda 3 kat, lokanta ve oteller için 2 kat daha fazladır. Buna karşın gıda harcamalarında en zengin yüzde 20, en yoksul yüzde 20'nin oransal olarak yüzde 40'ı kadar harcama yapmaktadır. Dolayısıyla gıda ürünlerinde gerçekleşen bir artış en yoksul yüzde 20'nin enflasyonunu daha çok etkilemektedir. Benzer bir biçimde eğitim, eğlence, kültür vb. Hizmetlerin fiyatlarında yaşanan artış en zengin yüzde 20 açısından daha önemli görünmektedir. Ancak harcamaların madde temelli olarak gelir gruplarına göre belirlenmemesi bir sorun olarak değerlendirilmelidir."

Mutfaktaki yangın sürüyor
Birleşik Metal İş Sendikası Yönetim Kurulu tarafından yapılan açıklamada, enflasyondaki düşüşün, işçi toplusözleşmelerine denk geldiği hatırlatılarak, enflasyonun ücretleri baskı altında tutmanın bir aracı haline getirildiği ifade edildi. Enflasyonun her toplumsal kesime farklı yansıdığının vurgulandığı açıklamada şu görüşlere yer verildi "Ağustos ayı enflasyonu ortalamalar üzerinden düşük çıkmıştır. Ancak madde fiyatlarındaki detaylara baktığımızda, dar gelirli ücretlinin fiyat artışları altında ezildiği görülmektedir. Ücretlinin tüketim tercihleri madde düzeyinde belirlenerek, ücretliler için ayrı bir enflasyon belirlemesi bir gerekliliktir. TÜİK şeffaflaşmalı ve emek örgütlerinin denetimine açılmalıdır. Toplu taşıma ücretleri artarken, benzin fiyatlarının düşmesinin, ekmek fiyatı artarken, domatesteki düşüşün dar gelirli için bir faydası yoktur."


Kitap fiyaskosu
AKP'nin eğitimi özelleştirme programını perdelemeyi amaçlayan “parasız kitap dapıtımı” şovukısa sürdü.
Öğrencilere kitapların parasız dağıtılacağını iddia eden AKP bir çok bölgeye kitaplar ulaşmayınca programı yürürlükten kaldırıldı.
Öğrenci velileri hükümetin boş vaadini karşı kızgınlıklarını ifade ediyorlar ve çocuklarının yaklaşık bir aydır kitapsız kaldığını anlatıyorlar.
Eğitim Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer parasızkitap dağıtımındaki aksamanın sadece İstanbul’da değil, bütün illerde yaşandığını açıkladı.
"Yaklaşık bir aydır eğitim öğretime devam eden okulların birçoğunda halen öğrencilerin kitapları yok. Van başta olmak üzere birçok ilköğretim ve lisede kitaplarının dağıtılmadığını belirledik" dedi.
Alaaddin Dinçer, bir an önce kitap sorununun çözülmesi gerektiğine dikkat çekerek " Yoksa çocuklarımız kapı kapı dolaşıp birbirinden kitap dilenecek duruma gelecek ve o zaman ücretsiz kitap dağıtımı-nın hiçbir anlamı kalmayacak'' dedi.


İHD yürüyüşü engellendi
Bugüne kadar 90 kişi aleyinde dava açılmasına neden olan 301’inci maddenin kalkması için yürümek isteyen IHD üyelerini polisi İstiklal Caddesi üzerinde engelledi.
Polisin engellemesi üzerine basın açıklamalarını Tramvay Durağı’nda yapan IHD üyelerine birçok örgütte destek verdi.


İki düşman kardeş ve yeni bir sol

301. Madde tartışmaları, Kürt sorunu, faşistlerin Söğüt'tü yaptıkları gövde gösterisi... Bunların hepsinde egemen sınıf içinde iki kanadın sesini duyuyoruz. Bunlardan ilki dü-şünce özgürlüğüne, Kürt sorununun çözümüne karşı, derin devletle kol kola, kirli savaştan çıkarı olan şahin bir kanat. Bu kanat Susurluk'ta, Şemdinli'de, Diyarbakır bombalamalarında kendini gösteriyor.
Faşist MHP'nin yanı sıra 301'in kaldırılma-sına karşı çıkan, Söğüt'te ülkücülerin başbakanın yeğenini dövmesini "halkın tepkisi" olarak nitelendiren "solcu" CHP aslolarak bu kanadın sözcülüğünü üstlenmiş durumda.
İkinci kanat ise özgürlükçü görünen "301 kaldırılabilir" diyen, Kürt sorunu konusunda daha demokratik açıklamalar yapan aslolarak AB ile bütünleşmeyi, piyasa-nın önündeki tüm engelleri kaldırmayı hedefleyenler. Bunlar aynı zamanda Genel Sağlık Sigortası Yasası ile sağlığı paralı hale getirmeye çalışan, küresel sermayenin askeri kanadının, ABD'nin bitiremediği işi halletmek için Lübnan'a asker gönderen, dünyayı yeterince kirletmedik diyerek termik ve nükleer santraller inşa etmek isteyen, gözünü kâr hırsı bürümüş bir kanat.
AKP bu kanadın yani TÜSİAD'ın sözcüsü. Tayyip Erdoğan yoksul bir çiftçiye "Ananı da al git" dediği zaman bunu TÜSİAD'ın ağzıyla, kendi üslubunu birleştirerek söylemiş oluyor. Sonuç olarak iki kardeş birbirine girmiş durumda: milliyetçilik ve neo-liberalizm. İki ucu da rezalet kokan cinsten, halkın sırtına inmeye hazır bir değnek.
Bu tabloya rağmen sokaklar ferah nefesten yoksun değil. Gözünü 1 Mart zaferiyle açmış, gün be gün gençleşen bir hareket sokakta kendisini gösteriyor. Bu hareket hem milliyetçiliğe hem neo-liberalizme karşı. Lübnan'a asker gönderilmesine karşı çıkarken bir yandan "Biz anti-kapitalistiz" diye bağırıyor, küresel ısınmaya karşı mücadele ederken, başka bir dünya isteğini haykırıyor.
Üstelik bu mücadelelerin hepsini birbirine bağlarken, kendisini küresel bir hareketin parçası olarak tarif ediyor. 5 Eylül'de "Lübnan'a asker gönderilmesin" eyleminde Küresel BAK kortejinde yürüyen asker ailesi bir gerçeği işaret ediyor. Bu hareket sokağa çıktığı sürece milliyetçiliğe ve neo-liberalizme karşı bir alternatif doğuyor, sokakta barışın sesi yükseliyor: "Oğlumun ölmesi ile gurur duymuyorum" diyenlerin sesi, "Başka bir dünya mümkün" diyenlerinkiyle buluşuyor.
Şimdi bu yeni hareketi yeni bir sol alternatife, yepyeni bir partiye dönüştürmek lazım.
Dünyada anti-kapitalist, savaş karşıtı hareket böyle bir noktaya evriliyor ve yeni şanslar yaratıyor, kitleselleşiyor.
Şimdi Türkiye'de de bu şansı değerlendirmek lazım.
Can Irmak Özinanır