Sosyalist İşçi 261 (14 Ekim 2006)

 

Sayfa 6-7: Orta Sayfa

Dünya ısınıyor
NE YAPACAĞIZ?
Dünya ısınıyor. Bu tesbit bugün birçoklarına çok anlamlı gelmiyor. Isınmanın sonuçlarının yeterince bilinmemesi bunun bir nedeni.
Ama ısaınmanın sonuçlarını az çok bilenlerin bir kısmı da fazla önemsemiyor. Çünkü karşıkarşıya gelinecek sonuçların uzak, çok uzak bir gelecekte gerçekleşeceği düşünülüyor.
Asıl büyük kalabalık ise küreselısınma denen olgunun ne olduğunu, sonuç-larının ne denli korkunç olduğunu bilmiyor.
Ekolojistler uzun bir süredir küreselısınmaya dikkat çekiyorlar. Bilimciler sayısız araştırma ile dünyanın normalin üzerinde ısındığını anlatıyor, kanıtlıyorlar.
Son zamanlarda ise çok sayıda araştırma bilimcilerin yaptığı tesbitlerin dahi yetersiz olduğunu ileri sürüyorlar. Yani tehlike çok büyük bir hızla yaklaşaıyor.
Küresel ısınmanın en tehlikeli noktada hangi sonuçları ortaya çıkaracağı tam bilinmiyor. Tahminler var ama bugünkü etkilerini aslında yaşıyoruz ve bu etkiler hemen hemen her yıl artarak hayatımızı şiddetle etkiliyor.

Sonuçlar şimdiden çok korkunç
Dünyanın çeşitli bölgelerinde büyük ısı dalgaları oluşuyor. Sürekli olarak şu ülkede veya bu bölgede en büyük ısı derecesine ulaşıldığı açıklanı-yor.
Geçtiğimiz yıllarda Avrupa’da yaşanan ısı dalgaları çok sayıda insanın ölümüne neden oldu. 2003 ısı dalgası yaklaşık 30 bin Avrupalının ölümüne neden oldu.
Birçok ülkede ise ısı dalgaları ile ölenlerin sayısı ne yazık ki saptanamıyor. Ama binlerce insanın ısı dalgaları nedeni ile öldüğü biliniyor.
Ancak, henüz küresel ısınmanın başındayız. Isının çok daha artacağını ve dolayısıyla ısı yükselmesinin çok ama çok yüksek sayıda insanın canına mal olacağı açık.
Meterologlara göre ısı artışı nedeni ile oluşacak ısı dalgalarından ölecekler önümüzdeki kısa sürfede ikiye katlanacak. Bu çok dikkatli ve muhafazakar bir tebit.
Birçok bilimci 2020’de 2003’deki ısının Avrupa için ortalama ısı haline geleceğini söylüyorlar. İşte felaketin bir göstergesi.
Küresel ısınmanın bir başka sonucu ise giderek sayıları artan büyük fırtınalar. Fırtınaların hem sayısı artıyor hem de giderek daha şiddetli fırtınalarla karşılaşıyoruz.
Amerika’da Meksika Körfezi’nde ve Uzak Doğu’da fırtınalar her sene daha fazla tahribata yol açıyor. Geçen sene New Orleans’da yaşanan felaketi hatırlamak gerekir.
Bir üçüncü sonuç ise sel felaketleri. Dünyanının Türkiye dahil çok yerinde yaşanan seller bütünüyle küresel ısınmanın sonuçlarından birisi.

Buzlar eriyor
Küresel ısınmanın bir başka sonucu ekolojik. Kutuplardaki buzullar eriyor. Deniz seviyesi yükseliyor. Isınma bilimcilerin öngördüğü hızda devam ettiği takdirde deniz seviyesindeki yükselme dünyanın bir çok kıyı kentinin yaşanmaz hale gelmesine yol açacak.
Kutuplardaki buzların yanı sıra kıtalardaki yüksek dağların tepelerindeki buzullarda büyük bir hızla eriyor. Bu süreç bir yandan sellere ve toprak kaymalarına neden olurken diğer yandan da kuraklığa neden oluyor.
Bir başka çok önemli sonuç ise tarım alanlarının daralması. İnsanlığın beslenmesi için son derece önemli olan hububat, pirinç ve mısır ekim alanları Kuzey yarımkürede kuzeye Güney yarımkürede ise güneye doğru hareket ediyor ve daralıyor.
Küresel ısınmanın yükselmesi halinde bu daralma çok daha hızlanacak ve diğer bütün sonuçlara ek olarak insanlık bir de büyük ama gerçekten çok büyük kıtlık, açlık ile karşı karşıya gelecek.

Derhal müdahale etmek gerekir
Yaşanan küresel ısınma doğal bir süreç değil, tamamen insan yapısı bir süreç. Kolaya olmasa da durdurmak mümkün. Geri döndürmek çok zor.
Süreci durdurabilmek için ilk yapılması gereken şey karbondioksit salınımını azaltmak ve durdurmaktır.
Mevcut fosil yakıtlarının yerine yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak gerekir.
Kyoto anlaşması karbondioksit salınımını yetersiz de olsa azaltmayı hedeflemekte. ABD ve Türkiye Kyoto anlaşmasını imzalamıyorlar ve böylece küresel ısınmayı dikkate almadıklarını gösteriyorlar.
Kyoto yetersiz ama bir ilk adım. Bu nedenle Türkiye’nin ABD’ ile birlikte bu anlaşmayı imzalamasını sağlamak ilk görevimiz.
4 Kasım’da Küresel Eylem Grubu’nun İstanbul mitingi “Türkiye Kyoto’yu İmzala” diyor.


Küre sel altında!
İki ayrı bilim insanı grubunun yaptıkları araştırmalara göre, atmosfere karbondioksit ve diğer kirleticilerin salgılanmasının hemen yarın tamamen durdurulması halinde bile küresel ısınma yavaşlayacak ancak tamamen önlenemeyecek. Bilim adamlarının yaptıkları bilgisayar simulasyonlarına göre, deniz seviyesi bugüne kadar yükseldiğinden daha fazla yükselecek; kuraklıklar, fırtınalar ve sıcak hava dalgaları daha sert hale gelecek.
Sonuçları Science dergisinde yayımlanan, Colorado'daki "National Center for Atmospheric Research"te (NCAR) yapılan araştırmalara göre bu tür gazların atmosfere salgılanmasının durdurulması veya yavaşlatılmasında ne kadar geç kalınırsa, iklim değişiklikleri de o kadar fazla olacak.
Küresel ısınma sonucunda Grönland'daki buz kütlesi tamamen erirse deniz seviyesi 7 metre, Antarktika'nın batısındaki buz kütlesi erirse 5 metre daha artacak. Bu seviyeler, Florida, Bangladeş ve Manhattan adasının büyük bölümünün sular altıda kalması için yeterli olacak.
Bunun gerçekleşmesi halindeyse küremiz sel altında kalacak. Bunun en yakın sonuçlarını Türkiye'de her yıl gördüğümüz gibi bu yıl da göreceğiz. Yazın ortasında bile ilk şiddetli yağmurda Antalya, Ankara gibi kentlerin selden etkilendiğini ve insanların sele kapılarak öldüğüne tank olduk. Bu kış sel felaketlerinin sayısı alabildiğine artacak.


Küresel
ısınmaya karşı ne yapılabilir?
Küresel ısınma bütünüyle kapitalizmin bir sonucu. Isınmanın en önemli nedeni enerji kaynağı olarak fosil yakıtlarının kullanılması. Fosil yakıtları kullanıldığında atmosfere karbondioksit karışıyor. Aşırı miktardaki karbondioksit “sera etkisi” denen gelişmeye yol açıyor.
Güneş ışınları dünyaya geldikten sonra geri döner. Ancak atmosferdeki karbondioksitin artışı güneş enerjisinin geri yansımasına engel oluyor ve dolayısıyla güneş enerjisi atmosfer ile yer küre arasında hapsoluyor. İşte bu olgu dünyanın ısınmasına neden oluyor.
Karbondioksit salınımı en yoğun olarak enerji santrallarından yapılıyor. Fosil yakıtı kullanan (yani benzin, gaz, kömür) enerji santrallarının yerine hızla geri dönüşebilen enerji kaynaklarıkullanılmaya başlanmalı.
Güneş enerjisi, rüzgar, biomass ve hidroelektrik santralları geri dönüştürülebilen enerji kaynakları.
Kimileri bu enerji türlerinin elde edilmesinin pahalı olduğunu iddia ediyorlar. Sınırlı uygulandığı takdirde bu doğru ama enerji politikasının bütünüyle bu kaynaklardan sağlanmasını hedefleyen bir politika bu enerji kaynaklarının çok ucuza kullanılmasını sağlayacaktır.
Ayrıca yeni enerji kaynakları için yeni santrallar yapılması büyük biristihdam yaratacaktır.
Karbondioksit salınımında ikinci büyük etken ulaşımda fosil yakıtlarının kullanılmasıdır.
Karayolu taşımacılığı bütünüyle fosil yakıtı kullanmaktadır ve olağanüstü büyük bir hızla artmaktadır. Her yıl trafiğe çıkan araç sayısı başdöndürücü.
Küresel ısınmaya karşı alımacak tedbirlerin en ön sırasında karayolu taşımacılığı yerine demiryolu taşımacılığının öne çıkarılması gelir. Demiryolu taşımacılığı aynı zamanda çok daha hızlı, temiz ve konforlu. Üstelik birçok ülkede demiryolu taşımacılığı için yapılacak yatırımlar yeni istihdam yaratacak.
Ancak demiryolu taşımacılığı tek başına bir çözüm değil.
İnsanların çalıştıkları yerlerle yaşadıkları yerlerin birbirine yakın olmasını sağlamak, yerel gıda maddelerinin tüketilemsinin teşvik edilmesi ve bütün bu tür tedbirlere bağlı olarak yaya trafiğinin ve bisiklet kullanımının geliştirilmei de çok önemli. Ç:ünkü ulaşımda açıkki en temiz ve sağlıklı yöntem insan gücüne dayalı bisiklet ve yürüme!
Bir başka önemli tedbir ise uçak kullanımının azaltılması. Uçaklar henüz büyük bir orana sahip değiller ama giderek çok büyük bir hızla artan bir biçimde sera gazı üretiyorlar.
Oysa şehirler arasında hızlı trenlerin inşa edilmesi uçakları bütünüyle gereksiz hale getirecektir.
Bir başka çok önemli önlem ise her tülükonutun ve işyerinin ısıya karşı izolasyonu. İzolas-yon ısı kaybını ve ısınmayı önleyeceği için ısınma ya da soğuma serinlemek için enerji kullanımı nı büyük ölüde azaltacaktır.
Bütün bu tedbirler önemli ama en önemli tedbir sokakta mücadele.
Küresel Eylem Grubu’nun geçen sene 3 Aralık’ta yaptığı miting bir ilkti. Şimdi 4 Kasım mitingi gündemde.
4 Kasım’da dövizinizi, pankartınızı alın ve İstanbul Kadıköy’e gelin. Birlikte dünyamızın piştiğini haykıralım. Birlikte çözüm önerelim..


GÖRÜŞ
Gündemin birinci maddesi
Vietnam'da kazanamıyor olduğu iyice belli olduğunda ve bizzat Washington'daki kitlesel muhalefet başarısız bir savaşı sürdürmeyi imkânsızlaştırdığında, Amerika bunları soğukkanlılıkla kabullenip geri çekilmedi. Laos'a ve Kamboçya'ya saldırdı; akıllar durdurucu bir bombardımanla bu iki küçük ve yoksul ülkeyi adeta Orta Çağlara gönderdi. "Carpet bombing" diyorlardı, "halı bombalama": yani ülkenin tümü, sınırdan sınıra, karış karış bombalandı.
Amerika, Viet Kong gerillalarının bu ülkelerin topraklarını kullandığını iddia ediyordu, ama bombalamanın asıl amacı bunu durdurmak değildi. Amaç, "domino teorisi" uyarınca bütün ülkelerin tek tek düşeceğinden, "komünizme" kaybedileceğinden korkulan bölgeyi yaşanılamaz hale getirmek, "önceden" gözdağı vermek, geri çekilme yenilgisinin yaratacağı etkiyi mümkün olduğunca sınırlamaktı.
Amerika bugün de Afganistan'da, Irak'ta ve Lübnan'da yeniliyor. Yenilgi, Amerikan askerinin bozguna uğraması şeklini almıyor elbet. Vietnam'da olduğu gibi, askeri değil siyasi bir yenilgiye doğru gidiyor Amerikan emperyalizmi: sözkonusu ülkeler ve bölge için planladığı projeyi gerçekleştiremiyor, kitlesel direnişi imha edemiyor, asker ve malzeme kaybını durduramıyor, Amerika'da savaşı desteklemeyen, anlamsız ve/veya yanlış bulanların sayısı artıyor. Ve belki de en önemlisi, buralarda başarı sağlanıp pekiştirilmeden, dünyanın geri kalanı için planlanmış projeler uygulanamıyor, projenin diğer adımları atılamıyor.
Afganistan'da Amerika'nın kukla cumhurbaşkanı başkent Kabil dışına çıkamıyor, Kabil'de ancak Amerikan askerlerinin korumasında sokaklarda yüzünü gösterebiliyor. Ülkenin geri kalanı Taliban'ın ve savaş ağalarının denetiminde. NATO üyelerinden ek güç istendiğinde olumlu cevap veren çıkmadı. Kısacası, Afganistan gitti gidiyor.
Irak'ta durum malûm. Üç buçuk yıl oldu, ne istikrar var, ne istikrara doğru bir adım, ne de istikrar sağlayabilecek bir plan. Hem Amerikan askerleri hem Irak halkı için sadece şiddet ve ölüm var. Amerika'nın durumu değiştiremiyor olduğu açık; bu durumun sonsuza kadar süremeyeceği de açık. Irak gitti gidiyor demek için henüz erken belki, ama Irak'ta başarı şansı çoktan gitti.
Lübnan'da, Hizbullah'ı imha etmek ve hatta belki de Lübnan'da İsrail kuklası olan Batı yanlısı bir hükümet kurmak planları bozguna uğradığı gibi, Hizbullah'ın ülkedeki en büyük ve popüler güç olması sonucu doğdu.
Bu siyasi yenilgilerin sonucunda, Amerika kendi arka bahçesindeki gelişmeleri engellemek için gerekli gücü kendinde bulamıyor. Latin Amerika'ya yeterince müdahale edemiyor, Chaves ve Morales'i devirmek için yeterince çaba sarfedemiyor, askeri müdahalede bulunamıyor. Dolayısıyla, siyasi ve ideolojik bir yenilgi daha yaşıyor.
Bütün bu nedenlerle, Amerika'nın, 30 yıl önce Laos ve Kamboçya'da yaptığı gibi, İran'a saldırma olasılığı çok yüksek.
"Vietnam denklemi"nin tek bir unsuru eksik bugün. Amerika'daki savaş karşıtı hareket zaman zaman patlak veren yaygın bir mutsuzluk halinden sürekli ve kitlesel bir hareket haline henüz dönüşmedi. Ne zaman ve nasıl dönüşeceğini kimse bilemez, ama dönüştüğü gün Amerikan emperyalizminin işi çok zor olacak.
Hem Amerika'nın 21. yüzyılda dünyanın tümü için hazırladığı planların gerçekleştirilmesini engelleyebilmek için, hem Latin Amerika'da neoliberalizme karşı direnişin yaşaması ve yayılması için, Amerika'nın Irak'ta yaşamakta olduğu (ve İran'a saldırırsa İran'da yaşayacağı) siyasi yenilginin kapsamlı bir yenilgiye, süklüm püklüm geri çekilişe dönüşmesi gerek. Bugün dünyada zurnanın zırt dediği yer Irak, ve savaş bu nedenle dünya gündeminin hâlâ birinci maddesi.
Roni MARGULİES