Sosyalist İşçi 263 (18 Kasım 2006)

 

Sayfa 10 :


EDEBİYAT: Nobel
Nobel neden verilir?
Nobel Edebiyat Ödülü kuşkusuz edebiyat alanının en prestijli ödülü. Nobel ödülü nasıl verilir, Nobel’i alanlar gerçekten o yıl için dünyanın en iyi edebiyatçıları mıdır? Acab Nobel çdülü almamış olanlar yeterince iyi değil midir: Açık ki bütün bunlar tartışılmaya muhtaç sorulardır. Ancak, bu soruların cevapları ne olursa olsun Nobel gene de en prestijli edebiyat ödülüdür.
Bugüne kadar Nobel Edebiyat Ödülü’nü alanların bazıları şunlar: Dario Fo (1997), Gabriel Garcia Marquez (1982), Abdre Gide (1947), Ernest Hemingway (1954), Lewis Sinclair (1930), Naguıb Mahfouz (1988), Toni Morisson (1993), V.S. Naipaul (2001), Harold Pinter (2005), Jose Saramago (1998), Jean Paul Sartre (1964) ve John Steinbeck (1962).
2006 yılında ise Orhan Pamuk Nobel’i kazandı. Orhan Pamuk 2005 yılında da tartışıldı ama ödülü kazanamadı. Onun yerine Nobel’i kazanan Harold Pinter “aslında benim yerime Orhan Pamuk Nobel’i almalıydı” demişti. Bir yıl sonra Pinter’ın isteği gerçekleşti.
Orhan Pamuk’un ödülü kazanması Türkiye’de iki tür tartışma yarattı. Birinci grupta yer alanlar edebi olarak Orhan Pamuk’un bu ödülü hak etmediğini söyleyenler. Aralarında Türk edebiyatının önde gelen isimlerinin yanı sıra İşçi Partisi, TKP gibi sol miliyetçilerde var.
Sol milliyetçilerin bu bakışı edebi olmaktan çok açıkki siyasi.
TKP aslında Nobel Edebiyat ödülünü de küçümsüyor. Sartre’ı ödülü almadığıiçin öne çıkarıyor.
Oysa Sartre önce ödülü kazandı sonra politik bir tutum alarak ödülü almadı. Ama onun tutumu Nobel’e değil Vietnam Savaşı’na karşıydı. Yani Sartre ödülü almayarak bir haksızlığa karşı politik bir mesaj vermeye çalıştı ve bunda başarılı da oldu.
Oyuncu Marlon Brando’da benzer bir şey yapmış ve ödülünü almaya bir Amerikan yerlisini göndermiş ve Amerika’nın yerlilere karşı yaptığı soy kırımını protesto etmişti.
Nobelo ödülünü alan edebiyatçıların hepsi politik değil. Ama içlerinde Orhan Pamuk, Harold Pinter, Dario Fo gibi politik olanlar da var ve onlar Nobel aracılığı ile sağlam politik mesajlar veriyorlar.
Aslında İşçi Partisi, TKP gibi sol milliyetçilerde bunun farkındalar ve onlar Ohan Pamuk’un politik mesajına karşı oldukları için Nobel’e de karşı çıkmaya çalışıyorla ama çok zavallı bir duruma düşüyorlar.
Nobel’i kazanmayan edebiyatçılar kötü mü? Ya da başka bir biçimde sorarsak, aceba en iyiler Nobel’i kazananlar mı? Bu soruları cevabı açık ki hayır. Örneğin Türkiye’de elbette ki Orhan Pamuk dışında da iyi edebiyatçılar var.
En çok Yaşar Kemal tartışılıyor. Bana göre Yaşar Kemal büyük bir edebiyatçı ama o da politik mesajlar vermiyor mu? Eğer o 10-20 sene önce en üretken olduğu dönemde Nobel’i kazansaydı bu ödülü politik olarak kazandığı söylenecekti ve bu yanlış olmazdı.
Edebiyatçının politik olmaması da zaten mümkün değil.
Orhan Pamuk’un Nobel’i kazanmasına sağdan ve “soldan” gelen tepkilerin altında ise açık ki milliyetçi politik bir tartışma var. Bu tartışmada Orhan Pamuk’a karşı çıkanlar, Nobel Edebiyat Ödülü’nin Orhan Pamuk’a verilmesi karşısında tutum alanlardan sağ milliyetçileri anlamak mümkün ama soldan gelen açık ya da utangaç eleştiriler aslında solun krizini iyi gösteriyor.
Milli Güvenlik Kurulu’nun “irtica” ve “bölücülük” hassasiyetine onay verenler açık ki kriz içindeler ve bu krizden çıkmanın tek yolu ödünsüz bir biçimde milliyetçiliğin her türüne, her yanısmasına en açık ve net bir biçimde karşı çıkmaktır.
Sağ milliyetçiliği körükleyen aslında sol milliyetçilik. CHP’nin milliyetçiliği DYP ve MHP’nin milliyetçiliği ile yarışmaya çalışıyor ve aslında onlara güç veriyor.
İşçi Partisi’nin, TKP’nin ve Yurtsever Cephe’nin milliyetçiliği ise CHP’ye güç veriyor ve son tahlilde ne yazık ki DYP ve MHP’ye destek vermiş oluyorlar.
Orhan BULUT


Bence başka bir dünyada…
Anıt-kabir diye bir şey olmayacak. Çünkü hiçbir ceset diğerinden üstün tutulmayacak. Ayrıcalıklı muamele görmeyecek. Tüm cesetler, kullanılabilir organlarından yeterince faydalanıldıktan, yani iş görür organlar hastalara monte edildikten sonra tıp fakültelerinde deney/gözlem amacıyla kullanılacak, sonra da doğaya en az zarar verecek şekilde ortadan kaldırılacak.
Böylece, örneğin bugün sadece Mustafa Kemal ve İsmet İnönü ikilisine ayrılmış olan, Rasattepe'de 15.000 m2 alana kurulu Anıtkabir alanından iki ceset yerine çok daha fazla sayıda canlı faydalanabilecek. Üstelik bu tür yapılar için harcanan zaman, emek ve hammadde boşa harcanmış olmayacak. Çünkü cesetlerin bu gibi yapılara hiç olmadığı gibi, aslında mezara bile ihtiyacı yok.
Örneğin Anıtkabir'in yapımına 1939'da karar verildi. Açılan uluslararası proje yarışması 1942'de sonuçlandı. Yapım 1944'te başlayıp 1953'te bitirildi. Mustafa Kemal'in 14 yıl önce bu dünyadan ayrılmış olan bedeninden kalanlar ancak o yılın sonunda yeni yerine taşındı.
Kabrin yapımında Çankırı'dan gelen sarı traverten, şeref holündeki lahitte Osmaniye (Adana) mermeri, hol duvarlarında ise Bilecik mermeri kullanıldı. Zafer alanının tavanı altın mozaikle bezendi. Önemli bir heykeltıraşlar grubu uzun yıllar heykellerin yapımında çalıştı.
Anıt mezarın hikayesi yapımıyla bitmedi. 1981'de çıkarılan bir yasayla kabirdeki her türlü hizmetin yürütülmesinden Genelkurmay Başkanlığı sorumlu oldu. Giderlerini ise hala Milli Savunma Bakanlığı karşılıyor.
Dünyanın pek çok yerinde bu ve benzeri anıt mezarlar var. Bu mezarların resmi ideolojinin devamında ve halk ile kurucular arasındaki 'farkların' vurgulanmasında önemli bir işlevi var elbette. Ama sosyalist toplumda her ikisine de gerek kalmayacağı için anıt mezar fikri de saçmalaşacak.
Bence devlet mezarlığı diye bir şey de olmayacak. Böylece Ecevit'in cesedi için yasa değişikliğine gidilmesine de gerek kalmayacak. Öyle ya, Ecevit'in cesedi ile geçen hafta ölen bizim mahallenin balıkçısının cesedi arasında ne fark var? Toprağın altında yeni ölülerin gelmesini bekleyen solucanlar birbirine "Lan oğlum saygılı olun biraz, bu adam eski başbakan. Yasa bile çıkardılar bunun için, iyisi mi yemeyelim biz bunu. Şu balıkçıya yumulalım" mı diyorlar?
Daha ileri gidersek, bence mezarlıklar da olmayacak. Böylece çoğu yüksek tepelere kurulmuş, bol ağaçlı ve güzel manzaralı mezarlık alanlarından çocuk parkları yapılabilecek.
Gerçi tek geçim kaynağı mezarlıklara gelen çelenkleri çalıp satmak ve ziyaretçilerin mezarlarına bidon bidon su döküp bahşiş toplamaya çalışmak olan binlerce yoksul çocuk işsiz kalacak. Ama neyse ki sosyalist toplumda o yaştaki çocuklar o saatlerde okullarında eğitimlerini ilerletiyor olacaklar.
Cengiz ALĞAN

Nobel Türk diline mi,
Orhan Pamuk’a mı verildi?

Bu soru da çok tartışılıyor. Bir çokları Orhan Pamuk’u savunurken bu ödülünün Türkçeye verildiğini vurguluyorlar. Bu yanlış. Ödül Türk diline verilmiyor. Öyle olsaydı Nobel Türk dilinin en iyi yazarının da Orhan Pamukolduğunu iddia etmenin yanı sıra Türk dilinin diğer dillerden ve hele de bugüne kadar hiç bir yazarı Nobel kazanmamış olan dillerden daha üstün olduğunu iddia etmiş olurdu. Oysa böyle değil. Nobel Orhan Pamuk’a verildi. Onun yazılarına, onun edebiyatçılığına verildi.
Orhan Pamuk’u savunmak için milliyetçilik yapmaya gerek yok.


2005 Nobel ödülünü
Harold Pinter kazanmıştı

2005 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan İngiliz yazar Harold Pinter “ödülün Pamuk’a verilmesi daha doğruolurdu” demişti.
Bugünkü Amerikan yönetimini “kana susamış vahşi hayvan” olarak tanımlayan Pinter 2003 yılında “29 tane oyun yazdım. Bu benim için yeterli” diyerek bıraktı. Aynı yıl savaş karşıtı şiirlerden oluşan bir derlemesini yayınlayan Pinter’in bu kitabı da ödül kazandı.
Orhan Pamuk’un Nobel ödülünü kazanmasını kınayan, haksız bulan sol milliyetçilerin hemen hepsi Harold Pinter’in ödül kazanmasıkarşısında sessiz kalmışlardı.