Sosyalist İşçi 265 (16 Aralık 2006)

 

Sayfa 5 :


YORUM
Venezüella
Seçim zaferi radikal havanın göstergesi
Hugo Chavez yüzde 62 oy oranıyla tekrar seçildi. Önceki referandum ve seçimlere göre bir artışı var. Sonuçları her zamankinden daha çetin sınıf ilişkileri biçimlendirmiş.
Muhalefet adayı Manuel Rosales kendini saygın ve dürüst bir demokrat olarak sundu. 2002'de Chavez'e karşı yapılmak istenen darbeye verdiği açık destekten bu yana dilini değiştirmiş görünüyor. Fakat hala Venezüella elitinden yana ve neoliberal politikaları destekliyor.
Tersine Chavez'in desteği şehir yoksullarından, köylülerden ve örgütlü işçilerden geldi.
Chavez'in 1998'de başlattığı Bolivarcı devrim Venezüellalılar için gerçek iyileştirmeler getirdi. Projeler sağlığı, eğitimi iyileştirmeyi ve toprakları yeniden dağıtmayı hedefliyordu.
Tarihte ilk kez, Venezüella'nın devasa petrol gelirleri çalışanların çıkarına kullanıldı. Sırf bu bile artan desteğini açıklar.
Latin Amerika'ya bir bütün olarak bakıldığında, Chavez'in Bolivarcı devrimi, bölge genelinde yaygın kitle hareketlerinin artan kendine güvenini yansıtıyor. Chavez iktidara gelmeden bir hafta önce, Ekvador'daki seçimlerde küresel sermayenin desteklediği aday yenilgiye uğradı. Kıtanın tek istisnası Meksika başkanı Lopez Obrador.
Bu yüzden Washington'daki asık suratlara şaşmamak gerek. Irak'ta yaşanan felaket Bush yönetimi için her anti-emperyalist rejime saldırmak biçimindeki yöntemi daha zor uygulanır hale getirdi.
Başarısızlıklar

Bu Amerika'nın Venezüela'da küreselleşmeciler ve neoliberallerden oluşan doğal müttefiklerini desteklemediği anlamına gelmiyor. Chavez'den kurtulmak için şimdiye değin üç hamlede bulundu ama başarısız oldu.
Üçünü de kitle hareketleri yenilgiye uğrattı. Bu hareketler darbe girişiminden sonra Chavez'in geri dönüşünü sağladı ve akabinde 2002'nin sonunda gerçekleşen 'patron grevleri'ni kırdı ve iki yıl sonraki referandumda eskiyi isteyenleri bertaraf etti.
Chavez'in de söylediği gibi bu seçim yeni bir aşamanın başlangıcı olmalı. Geçen yıl Chavez devrimin sosyalist olması gerektiğini duyurmuştu. Neyi kastettiğini yorumlamak daha büyük bir tartışmanın kaynağı olarak duruyor.
Açık olansa devrim düşmanlarının sadece sağ içinde bulunmadığı. Chavez kampı da birtakım tehlikeler barındıyor. Chavez'in karşı devrimci bürokrasi ve yozlaşmaya karşı büyük bir mücadelenin başladığını duyuran bir zafer konuşması yapması önemli.
Çünkü Chavez yönetimindeki Venezüella birçok ilerleme yaşamış olmasına rağmen, Venezüellalıların yüzde 60'ından fazlası hala yoksulluk içinde yaşıyor. İşçiler kötü koşullarda yaşıyor ve çalışıyor. Venezüella'nın toprak ve servetinin çoğu eski elit azınlığın ellerinde.
Durumun böyle olmasının birçok nedeni var -ama esas neden Chavez'in kendi hükümetinde. Bakanlıkların çoğunda zenginleşmek için Chavez trenine çok geç atlamış insanlar var. Bunların devrimle ilgisi yok.
Bundan sonraki adımlar çok açık bir iktidar değişimi içermek zorunda kalacak. Chavez'in bu süreçte oynağı rol kilit niteliğinde. Ama bu rolün kişisel olarak Chavez'le ilgisi yok. Sürecin denetiminin nerde yattığıyla ilgisi var.
Yeni sendika konfederasyonu UNT seçim sonrası bildirgeleriyle şunları ifade etti: "Milyonlarcamız Chavez'e oy verdi. Ama bunu hükümetin içindeki egemen bürokrasinin, yolsuzlukların, baskının ve acil sorunlara bir cevabın olmayışının farkında olarak yaptı."
Chavez'i savunmak ve desteklemek zaten kazanılmış zafer hattını elde tutmak için gerekli, ama önemli mücadeleler de eşikten girmek üzere.
Derinleşme
Bu yüzden Chavez'i iktidara taşıyan UNT kitle hareketlerinin devamı ve derinleşmesi çağrısında bulunuyor.
Ekonomi büyüyor ama özel kapitalistler hala esas çıkar sahipleri. Kitle iletişim araçları ve ekonominin önemli kısmı hala özel işletmelerin elinde.
Derinleşen Bolivarcı Devrim bu eşitsizliklere meydan okumakta zorlanacak. Ve geleceği şekillendirecek olan yine işçiler, köylüler ve şehir yoksullarının kitle hareketi olacak.
Harekete geçme kapasiteleri, güven ve örgütlenme düzeyleri ve Hugo Chavez'in sürecin liderliğine bu hareketleri getirmeye hazır olup olmayışı Venezüella devriminin izleyeceği yeni evrenin yönelimini belirleyecek.
Mike GONZALEZ, Che Guevara ve Küba Devrimi isimli kitabın yazarıdır.


Irak Çalışma Grubu'nun raporu yayınlandı
İleri doğru bir adım mı
yenilginin belgesi mi?

Irak Çalışma Grubu (IÇG), beklenen raporunu yayınladı. Raporda 79 öneri var. Önemli, çünkü altında partilerin önde gelen isimlerinin imzası var. Bir önemi de Baker'ın ismiyle anılmasında. Baker Reagan döneminin bakanıydı. ABD’ nin Reagan döneminde Ortadoğu'da izlediği saldırgan politikalarının mimarlarından. ABD'nin ticari kaygılarını kendine dert edinen ve büyük ticari bağlantıları olan biri.
Yenilginin belgesi
Rapor, kuşkusuz, "Irak'ta yenildik" demiyor ama Irak'ta durumun vahim olduğunu söylüyor. Bu açıdan rapor, malumun ilanı. 11 Eylül'den sonra ABD'nin askeri politikaları, Afganistan ve Irak'ta içine düştüğü rezalet, apaçık bir yenilgi olarak adlandırılmalı. Bu yenilgi, öncelikle politik. Bush, 11 Eylül'den sonra, saldırganlık için ürettiği tüm tezlerin altında kaldı. Ne Afganistan ne de Irak'ta kitle imha silahı bulabildi. Ne Bin Ladin yakalanabildi, ne Afganistan ve Irak'ta demokrasinin gelişmesi söz konusu.
Aksine, her iki ülkede şiddet arttı. Bush'un bir tezi de terörün yeryüzünden silineceğiydi. Bu da gerçekleşmedi. Tam tersine, ABD en büyük terörist güç olarak damgalandı. Terör eylemleri ise ABD'den İngiltere, Türkiye, İspanya ve Mısır gibi ülkelere yayıldı.
Bush'un yenilgisi, Irak'ta işgalin ardından kitle imha silahının bulunamadığını ve bu konuda verilen istihbaratın yanlış olduğunu itiraf ettiği anda başlamıştı. 7 Kasım 2006'da yapılan Kongre seçimlerinde Demokrat Parti’nin Bush'un partisini yenmesi ise ABD'nin Irak’ta aldığı mağlubiyetin tescil edilmesi.
Çekilmeyecekler
Raporun yayınlanmasıyla, ABD'nin Irak'tan çekileceği ya da yarattığı sorunu çözmeye çalışacağı yönünde iyimser tartışmalar yaşandı. Bu tartışmalara ilk yanıt aslında raporun kendisinde var. 79 öneri yapılmasına rağmen, hiçbiri Irak'tan tamamen çekilmekten bahsetmiyor.
Ayrıca, işgalden sonra kurulan polis yapısını ve Irak ordusunu eğitmek için çalışan "özel kuvvetler"i 4 binden 20 ila 30 bine çıkarmayı savunuyor. ABD ondan sonra Irak'tan asker çekmeye başlayacak.
Üstelik, Rapor, ABD'nin Irak'ta "modern" bir istihbarat ağının oluşması için CIA'in aktif bir görev almasını hedefliyor. Adalet Bakanlığı, Dışişleri gibi konularda Irak'a daha uzun soluklu yardımda bulunması ve ekonomik alanda ABD'nin üst düzey danışmanlarının daha aktif rol oynaması da raporun bir başka önerisi.
‘Bölgede gerilim çıkar’ tehdidi
IÇG, ABD'nin neden Irak'tan hemen çekilmemesi gerektiğini şöyle açıklıyor: "Türkiye, önemli Sünni bir ülke olarak, Irak'taki ulusal uzlaşma sürecinin desteklenmesinde bir partner olabilir. Kürdistan'ın birleşik Irak'ın ayrılmaz parçası olarak kalması ve terörist Kürtlere (PKK) güvenli bölge haline gelmesinin önlenmesi Türkiye'nin çıkarınadır."
Sadece Türkiye değil, Suriye ve İran gibi ülkeler de benzer bir perspektifle tehdit ediliyor. Bu ülkeler ya ABD politikalarının ortağı olacak ya da bu ülkelerin içindeki etnik farklılıklar bir bölünme öcüsünün basıncı altında kalacak.
Tıpkı "ABD Irak'tan çekilirse Irak parçalanır, en azından BM sürece el koymalıdır" tezi gibi, ABD'in bölgeden çekilmesi gerilime neden olabilir deniliyor. Sanki bölgede ABD'den daha büyük bir tehdit, bir parçalama gücü olabilirmiş gibi.
Hem yenilgi hem de saldırganlık beyanı
Gazeteci Seymour Hersh, Kanada McGill Üniversitesi'nde yaptığı konuşmasında, "Size açık söyleyeyim: Bugüne kadar, Irak'taki Amerikan ordusu kadar gaddar ve katil hiçbir Amerikan ordusu olmamıştır. Amerika İran'a saldıracak, Irak'ta ise durum daha kötüye gidecek."
Hersh bir karamsar değil. Sadece 11 Eylül sonrasında geliştirilen "Yeni Amerikan Yüzyılı Projesini" gayet net kavramış .
IÇG'nın raporu, özetle, işgalin devamını ve bu arada ABD’nin verdiği kayıpların azalmasını sağlamaya çalışıyor. ABD'nin Irak'tan çekilmesi, yenilgiyi kabul etmesi, "Yeni Amerikan Yüzyılı Projesinin" çökmesi, ABD emperyalizminin gerilemesinin ilan edilmesidir.
Şunu gözden kaçırmamalıyız: ABD Irak'ta ve Ortadoğu'da ya yenilecek, tasını tarağını toplayıp gidecek ya da hedeflerine ulaşmak için zaman kazanacak. Rapor, sadece, Bush'un "uluslararası toplumu" hiçe sayan anlayışı yerine, küresel bir koalisyonu yeniden canlandırarak işgale devam etmesini savunuyor. Raporun hiç önemsemediği küresel savaş karşıtı harekete düşen ise, ABD'nin kelli felli adamlarının hazırladığı bir raporda, durumun vahametini anlatmak zorunda kalmalarının bizim başarımız olduğunu görüp, kampanyaya daha güçle devam etmek.
17 Mart işgal karşıtı gösteriyi, büyütmek. Böylece 18 Mart'ta, ABD'nin strateji uzmanlarının "Irak: Yolun sonu" başlıklı bir rapor hazırlamasını da sağlayabiliriz.
Şenol KARAKAŞ