Sosyalist İşçi 267 (12 Ocak 2007)

 

Sayfa 3 :


BAŞYAZI
Yeni bir sol alternatif gereksinimi
2007 Türkiye için seçim yılı. Önce cumhurbaşkanlığı seçimi olacak. Milliyetçi, kemalist laik cephe kıyameti koparıyor. Başbakan Erdoğan kendisine Adnan Menderes hatırlatılarak idamla dahi tehdit edildi. Aslında cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle toplum kutuplaştırılıyor. Bu kutuplaşmadan ise en kazançlı çıkan parti açık ki ülkücü faşist MHP.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde koparılan bu fırtına aslında genel seçimleri hedefliyor. Kasım ayında genel seçimler var. Şimdiki kamuoyu araştırmalarına göre bu seçimlerin galibi büyük olasılıkla AKP olacak. Cephe oy kaybedecek ama parlamentoya gene girebilecek. MHP ve DYP ise yüzde 10 barajının çevresindeler. Kimi zaman aşağı iniyorlar, kimi zaman barajı aşıyorlar.
Diğer partiler ise barajın oldukça uzağındalar.Dolayısıyal büyük kavga AKP’yi aşağı çekmek ve MHP ile DYP’nin önünü kesmek etrafından sürüyor. CHP, MHP’nin elinden tuttu ve barajı aşmasına yardımcı oluyor. DYP ise çıkışı Kürt sorunundaki yeni açılımında görüyor.
Sola gelince, açık ki 2007 Kasım seçimlerinde solu ağır bir yenilgi bekliyor. CHP, DSP ve SHP dahil toplam olarak solun oylarının gerileyeceği belli. Sosyalist solun ya da küçük solun oylarının artması mümkün değil. Dolayısıyla 2007 Kasım seçimleri sol açısından sonuçları şimdiden belli bir seçim.
Toplum 3 Kasım seçimlerinde yeni bir arayış içindeydi. Bu arayışa o vakit AKP ve Genç Parti yanıt verirken sol yanıt verememişti. Durum bugün de ne yazık ki pek değişmiş değil.
Bu durumda solun bu seçimlere değil yerel seçimlere dönük politikalar geliştirmesi daha doğru olacaktır.
Açık ki var olan sol parti ve gruplar arasında kurulacak bir birlik geçen iki seçimin bir kere daha kanıtladığı gibi toplumun arayışlarına yanıt verememekte.
Yerel seçimler için şimdiden oluşturulacak bir büyük koalisyon yerel seçimlere kadar kampanyalar yapabilir. Emekçilerin tüm taleplerini destekleyen, emekçiler arasında birliği ve mücadeleyi öne çıkaran bir politik hat bu arada yerel seçimler için bir dizi bölgede bağımsız adaylar çıkarabilir ve bütün kampanyaları bu bağımsız adayların çalışmalarına bağlayabilir. Böyle bir tutumun yerel seçimlerde solun alternatifi olması mümkün. Yeni bir ses, yeni bir çıkış olmayı başardığı ölçüde bu kampanyalar ve bağımsız adaylar büyük güçleri yanyana getirebilir ve sol için yeni bir çıkış olabilir. Sosyalist solla sosyal demokrat solu yanyana getirebilir.


Çok geç olmadan
Ateşkes ilan edildiğinden bu yana hala bu tutuma denk düşen bir karşı tutum olmadı. Çatışmalar sürüyor ama daha önemlisi daha düne kadar “Kürt sorununu” tanıyan başbakan bugün geleneksel hatta çekilmiş durumda: “Kürt sorunu yoktur, terör vardır” diyor.
Kürt sorununa politik bir çözüm bulmayı bir kere daha reddeden bu tutum önemli bir fırsatın kaçmasına katkıda bulunuyor ve bu nedenle kendisine de büyük zarar veriyor.
Bugün yeniden “düşük yoğunluklu bir savaşın” başlaması kimse için yararlı değil tam tersine zararlı.
Henüz vakit çok geç değil. İpler bütünüyle kopmadan şahin tutumdan vazgeçerek yeniden politik çözüm tutumu benimsenir.


Biz bu savaşı durdurabiliriz
Saddam Hüseyin idam edildi. İdam vahşi bir yöntemle gerçekleşti. Son duasını edemeden itelediler. ABD egemen sınıfının kanlı geçmişini ve George Bush'un kanlı geçmişini bilenler açısından bu idamın gerçekleşmesi, uygulanan vahşet hiç de şaşırtıcı değil. ABD'nin 20. yüzyılda Vietnam'da, Nikaragua'da ve bir dizi ülkede uyguladığı vahşet akıllarda. Bush ise Teksas Valisiyken onlarca idam cezasını onayladı.
Gizlenen gerçekler
Yine de Saddam Hüseyin'in idamı sıradan bir katliam gösterisi değil. Emperyalistler bu idamla bir dizi beklentileri olduğunu gösterdiler. Sadece beklentiler değil söz konusu olan, bir dizi açığa çıkmasını istemedikleri gerçeği de Saddam Hüseyin'le birlikte gömmüş oldular.
Bu gerçeklerin en başında, Saddam'ı ABD'nin yaratmış, desteklemiş olması geliyor. Üstelik ABD Saddam Hüseyin rejiminin güçlenmesinde tek başına da değildi. İngiltere'nin Irak devletinin gerçekleştirdiği Halepçe katliamında kullanılan kimyasal silahların üretilmesinde ciddi bir rol oynadığı biliniyor. Türkiye'nin, Irak devletinin bazı katliamlarında açıktan rol aldığı, Saddam Hüseyin'in duruşmaları sırasında açığa çıktı. Belli ki duruşmalar uzadıkça, hem emperyalist ülkelerin hem de bölge ülkelerinin Saddam Hüseyin'le kurdukları kirli ilişkiler ortaya dökülecekti.
Hızlandırılmış idamla bu gerçeklerin üstünü örttüler.
Direniş idam edilemez
Saddam Hüseyin, hukuk dışı mahkeme sürecinde yaptığı sert çıkışlarla, Irak direnişini ve Filistin davasını savunan konuşmalarıyla köşeye sıkışmış diktatör eskisi görüntüsünden hızla uzaklaşıp, emperyalizme karşı direniş sembollerinden birisine dönüşmeye başlamıştı. Mahkemede teslim olmayan kavgacı görüntüsü, Irak halkının teslim olmadığının ve kavgaya devam ettiğinin sembolü oluyordu. Bush'un bu görüntünün devam etmesine daha fazla izin vermesi beklenemezdi.
George Bush ve ekibinin ise imaj tazelemeye ihtiyacı vardı. 2006 yılı Bush ve işbirlikçileri için hiç de parlak geçmedi. 7 Kasım Senato seçimlerinde Cumhuriyetçi Partinin aldığı mağlubiyet, Irak Çalışma Grubu'nun yazdığı raporun Irak'ta durumun kötüye gittiğini tespit etmesi, ABD ordusunda Irak'ta ne yapıldığı ve ne yapılacağı konularında yaşanan tartışmalar, ABD kamuoyunun Bush'un Irak işgali politikalarını desteklemediğini net bir biçimde göstermesi, Irak'ta her gün ortaya çıkan işkence ve savaş suçları Bush'un işini zora sokmaya başlamıştı. Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in seçim mağlubiyetinden sonra istifa etmesi, ABD'nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi John Bolton'un istifa etmesi, Bush'un bizzat "Irak'ta kaybediyoruz" demek zorunda kalması ABD'nin 21. yüzyılın egemen gücü olmaya devam etmek için başlattığı işgal politikalarını zedelemeye başlamıştı.
Bush ise sadece Irak'ta işgale devam etmek istemekle kalmıyor, İran gibi, neo-con politikaların önünde tehdit olarak gördüğü ülkelere de saldırmak istiyordu.
İdam imaj düzeltmeyecek
Irak'ta 650 bin kişi işgalin sonucu olarak ölmüşken, işgalin ürünü olarak "istikrar ve demokrasi" olarak sunulan rejim bombalama, intihar saldırıları ve etnik ve mezhepsel bölünme olarak hem ıraklıların hem de dünya kamuoyunun gözünde çökmüşken, Bush'un hamle yapması gerekiyordu.
Saddam Hüseyin'in idamı bu hamlenin ilk adımıdır. ABD'nin geri adım atmayacağını, Irak'ın bugün yaşadıklarının sorumlusunun işgal değil Irak'ın içinde çıkan Saddam Hüseyin olduğunu, Irak'ta asıl şimdi yeni bir dönemin başlayacağını anlatmanın kanlı bir yolu.
Mecliste itirazlarla karşılaşsa da Bush ve ekibi, yeni Irak stratejisinin ilk adımı olarak Irak'a en az 20 bin asker daha yollamaya karar verdi. Bush meydan okumaya devam ediyor. İşgalden sonra Irak petrolleri dev petrol şirketlerine peşkeş çekilmeye başlandı bile. Ama bu yetmez. Neo-con yöneticiler ABD'nin "yeni Amerikan Yüzyılı Programı"nın ayrılmaz bir parçası olarak İran'a saldırmaya kararlı.
Küresel direniş kazanacak
Ama unuttukları bir şey var. Bütün etnik gerginliğe, iç çatışmaya rağmen Irak halkının yüzde 90'ı ABD'yi Irak'ta istemiyor. Saddam Hüseyin dönemini özleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Irak direnişi ABD ordusu ve politikaları için bataklık olmaya devam ediyor. Şimdi yeni ABD askerlerinin Irak'a gitmesi, bataklığın derinliğini artırmaktan başka hiçbir işe yaramayacak.
Unuttukları bir başka güç ise küresel direniş. Irak direnişini sahiplenen küresel savaş karşıtı hareket Saddam Hüseyin'in idamında, ABD'nin Irak'ta uyguladığı vahşet zincirinin yeni bir halkasını gördü. Ve öfkesi, kampanya yapma azmi daha çoğaldı. 17 Mart'ta Irak işgaline karşı küresel savaş karşıtı güç, 2007 yılında Bush'un işinin ne kadar zor olacağını gösterecek.