Sosyalist İşçi 267 (12 Ocak 2007)

 

Sayfa 6 :


İslam ve Kemalizm
Şeriatçı bir parti olduğu iddia olunan AKP'nin hazırlattığı seçim afişlerinde, fondaki Türk bayrağı üzerinde görünen Başbakan Tayyip Erdoğan "Kurban olam ayına yıldızına" diyor. Sloganın "Kurban olam" kısmı, herhalde, İslamın önemli simgelerinden Kurban Bayramı'yla ilişkilendirilmiş. Geri kalan kısmı da Türk milliyetçiliğinin en önemli simgelerinden bayrakla ilişkili. Peki kimi sol çevrelerin iddiasıyla bir şeriat devleti kurma heveslisi olan Erdoğan "camiler kışlamız, minareler süngümüz" söyleminden ay-yıldıza kurban olma fikrine nasıl 'evrildi'?
Seçimler geliyor
Bunun bir seçim taktiği olduğu ortada. AKP seçimlerden yine birinci parti olarak çıkacağını biliyor. Ama pek çok ankete göre %10 barajını zorlayacak gibi görünen iki parti, MHP ve DYP'nin meclise girmesini engellemek istiyor. Onların oylarından birazcık tırtıklasa mecliste seçim sonrası yine sadece iki parti kalacak: AKP ve CHP. Böylece bir beş yıl daha iktidar garantilenecek, olası muhalif koalisyonların önü baştan kesilmiş olacak.
Bu yazıda hedeflenen ise İslam ile milliyetçiliğin flörtünün Kemalizm ideolojisinin şekillenme yıllarındaki düzeyine bir 'göz atmak'tır.
Kemalizm dinsiz mi?
Hilafeti ve Şeyhülislamlığı kaldıran, tekke ve zaviyeleri kapatan, cüppe ve sarığı yasaklayıp yerine şapkayı geçiren, ezanı Türkçe okutan Mustafa Kemal'in dinsel inancı var mıydı? Bu yalnızca onu ilgilendirir. İnanç bireyseldir; istediğine inanır, istediğine inanmazsın. Ama kurucu olarak Mustafa Kemal'in dini dışladığı söylenemez. "Osmanlı dine dayalıydı, Atatürk laikliği getirdi" söylemi ise eksik kalır.
Laiklik aslında Osmanlı'nın son asrının sorunuydu. Meşruti yönetime geçildikten sonra kurulan meclislerde dinsel azınlıklara temsil hakkı tanınmıştı. Tersine milli mücadele yıllarında Mustafa Kemal bu laiklik anlayışından geri adım atarak Kürtler, Çerkezler, Lazlar gibi Türk olmayan azınlıkları mücadeleye kazanmak için İslam kimliğini kullandı. Osmanlı'da dinlerini serbestçe icra eden azınlıklar ise düşmanın işbirlikçisi olarak gösterildi.
İslamın kullanılmasının bir nedeni Türk olmayan ama Müslümanlık ortak paydasında buluşan azınlıkları savaşa kendi saflarında dahil etmek idiyse, diğer nedeni de bu azınlıkların Yunan, Arnavut, Arap vb. milliyetçiliklerinden etkilenip çeşitli taleplerde bulunmalarını engellemekti denilebilir.
3 Aralık 2006 tarihli Radikal İki'de Ayşe Hür'ün Hülya Küçük'ten aktardığına göre 27 Aralık 1919'da Ankara'da Mustafa Kemal'i özel giysi ve ayinleriyle çeşitli dini tarikatler karşılamıştı. Atatürk'ün kurdurduğu ilk mecliste Müslüman olmayan tek bir üye yokken dini eğitim almış 85 üye bulunuyordu. Meclisin çıkardığı ilk yasalardan biri de içki yasağı olmuştu.
Atatürk'ten önceki milliyetçiler
İslam ile milliyetçiliğin bağdaştırılması Mustafa Kemal ile başlamadı. Türk milliyetçiliğinin kurucu örgütlerinden sayılan Türk Ocakları'nın Nizamname-i Esas ve Dahilisi'nde cemiyetin amacı "…akvam-ı İslamiyenin bir rüknü mühimi olan Türklerin milli terbiye ve ilmi, içtimai, iktisadi seviyelerinin terakki ve ilasıyla Türk ırkı ve dilinin kemaline çalışmaktır." denilir. Yani Türklerin milli gelişimi İslam ümmetinin önemli bir eğilimidir.
Önde gelen Türk milliyetçisi Ziya Gökalp'te "Türk milletinden, İslam ümmetinden ve batı medeniyetinden" olma fikri hep vardır. Türkçülük fikrinin en önemli isimlerinden Gaspıralı'nın da en büyük hayali bir "Dünya Müslümanları Kongresi" toplamaktır. Örnekler çoğaltılabilir.
Milli mücadele sonrası
Mustafa Kemal ancak milli mücadeleyi kazandıktan, ülkenin kayıtsız şartsız tek adamı olduktan sonra İslamla ilişkisini değiştirmeye yöneldi. Yasaklar ve baskılarla dolu bir dönemin ardından İslamcılık neredeyse bütünüyle tasfiye edildi. Tüm yasal düzenlemeler batı tipi laiklik anlayışına göre yapıldı. Örneğin cuma günü olan hafta tatili pazara alındı. Milletvekillerinin ant içme metinlerindeki 'vallahi' kelimesinin yerine 'namusum üzerine' ibaresi getirildi. İbadette Türkçe Kur'an zorunluluğu konuldu. Artık Türkiye'nin yeni bir dini vardı: milliyetçilik. Bu anlayış CHP'nin 1935'te toplanan 4. Büyük Kurultayı'ndan sonra iyice yerleşti.
Bugünün Kemalistleri
Aslında Kemalizm milli mücadele sonrası İslama karşı yaptığı bütün köktenci hamlelere rağmen, dinin toplumsal kökenlerini bütünüyle kurutmaya çalışmadı. Aksine, devlet otoritesini din üzerinde hakim kılma gayretine girdi. Hatta camileri devlet korumasına alarak kendi propagandasının yapıldığı mekanlar olarak kullanılmasını sağladı.
Bugünün Kemalistleri arasında da aynı taktiği izleyenlere rastladık. Örneğin 12 Eylül askeri darbesinin lideri Kenan Evren gezilerinde, asıl çoğunluğunu okullarından zorla toplanıp getirilmiş öğrencilerin oluşturduğu kalabalıklara, elinde Kur'an'la konuşurdu. Yine en fazla cami ve imam hatip okulları darbe şefi yönetiminde açıldı. Samimi Kemalistlerden Ecevit'in de Fetullah Gülen cemaatiyle yakın ilişkisi biliniyor.
Kısaca, milliyetçilik ve İs-lam bu topraklarda yaşayan halkların kontrolünün sağ-lanmasında hep bir arada kullanılmıştır. Örneğin Tür-kiye'nin büyük faşist partisi MHP 70'li yıllarda "Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman" olmuştur. 80'li yıllarda revaçta olan Türk-İslam sentezinden bir dönem sonra saf Türk milliyetçiliği daha ön plana çı-karken bir bölünme yaşanmış ve İslami motifleri daha fazla kullanan BBP ikinci bir faşist parti olarak ortaya çıkmıştır. Yine de 1999'da iktidar ortağı olan MHP'nin en önemli propaganda araç-larından birisi türban sorunu olmuştur. Milliyetçi ve muhafazakar oylar arasındaki geçişkenliğin sebebi biraz da bu mecrada aranabilir
Okuma önerileri:

Sosyalist İşçi'nin son üç sayısında yer alan Kemalizm eksenli yazılarda asıl olarak şu kitaplardan yararlanılmıştır:

Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce, Cilt 4, İletişim Yay.
Kuruluş ve Kurucu, Seyfi Öngider, Ayrıntı Yay.
Çankaya'nın Bütün Adamları, Seyfi Öngider, Ayrıntı Yay.
Atatürk, Andrew Mango.
Pantürkizm, Jacob M. Landau, Sarmal Yay.

Cengiz ALĞAN


FİLM
"Dünyaya hoş geldin Amerika"
11 Eylül saldırısı, görülmemiş ölçüde etkili bir terör eylemiydi. Bundan, eylemi gerçekleştirenler dışında kimsenin şüphesi yok. Etkisinin ise sadece ABD ile sınırlı olmayacağını, İkiz Kulelere saldırı gerçekleştiği anda biliyorduk.
Oliver Stone'un filminin fragmanlarını izleyince, belki bu etkinin küresel boyutları hakkında yorumlara da sahip bir filmle karşılaşacağımızı düşünüyoruz. Ama bu boş bir düşünce.
Film baştan sona, 11 Eylül'ün sıradan insanların hayatını nasıl mahvettiğini anlatırken, tam bir Amerikan kahramanlık öyküsüne dönüşüyor. Sadece kahramanlık da işlenmiyor, Hollywood filmlerinin onsuz olmaz ana motifi olan ailenin kutsallığı, güçlü bir din vurgusu da filmin her karesine sızmış durumda.
Enkazın altında kalan kurtarma görevlilerinden ikisi hayatta kalma mücadelesi verirken, birbirlerine destek olurlar. Hayat hikayelerini birbirlerine anlatırlar. Bu arada daha uzak bir bölgede televizyon başında saldırıyı izleyen eski bir ABD deniz piyadesi, kurtarma bölgesine adeta koşarak gider. Özellikle bu deniz piyadesinin filme katılması, bu deniz piyadesinin her konuşması ve davranışının insanı sinirlendiren koyu bir milliyetçilikle yüklü olması filmin seviyesini de ortaya koyuyor.
Film teröre söven ve ABD milliyetçiliğine övgü yapan bir yapıyla giderken, sizin aklınıza Arundhati Roy'un 11 Eylül'le ilgili bir sözü geliveriyor son hızla: "Dünyaya hoş geldin Amerika."
Bütün bir 20. yüzyılı İkiz Kulelerin enkazı altında geçiren yoksul dünya halklarını, ABD'nin öldürdüğü tüm dünyadan milyonlarca insanı ciddiye almayan vatansever bir Amerikan filmi Dünya Ticaret Merkezi.
Şenol KARAKAŞ

Dünya Ticaret Merkezi, Yönetmen: Oliver Stone, Oyuncular: Nicolas Cage, Michael Pena


MÜZİK
Şunu bir dinle!
Zaman makinemize binelim ve 1945'e dönelim. Hillvalley Lisesi mezuniyet balosundayız. Sahneye çıkan grubun parmağı kesilen üyesinin yerinde Marty McFly var ve Jonny B. Goode'u söylüyor. O sırada yerine geçtiği müzisyen telefonla birisini arıyor "Hey Chuk, Chuck… Şunu bir dinle!" Chuck Berry'nin o unutulmaz şarkısını ve filmi her zaman beraber hatırlarız.
Elvis ile beraber Rock'n Roll'un R&B'den farklılaşıp kendine özgü bir müzik türü halini almasını sağlayan en önemli isimdir. Kendinden önceki gitaristlerin tekniklerini sentezleyerek Rock'n Roll'un ilk gitar kahramanı olmuştur. Bulduğu teknikler ve gitar rifleriyle kendisinden sonraki müzisyenleri etkilemiştir. Meşhur Duck Walking (Ördek Yürüyüşü) bir konserinde kendisinden geçtiği bir anda doğaçlama olarak çıkmıştır.
Rock'n Roll ilk dönemlerinde, onunla beraber gençler arasında o kadar rağbet görür ki, hem endüstriye karşı en radikal çıkışların kaynağı, hem de müzik endüstrisinin en yağlı geçim kaynağı konumuna gelir. Ama 50'lerin sonunda çeşitli olaylardan dolayı hapse girer. Elvis o dönemde askerliğini yapmaktadır ve Rock'n Roll Bob Dylan'ın çıkışına kadar bir boşluğa girer.
Chuck Berry geçtiğimiz aylarda 80. yaşına girdi, ama dünyanın çeşitli ülkelerinde konserlerine devam ediyor. Yaşayan efsane 19 Ocak gecesi İstanbul'da hayranlarının karşısında olacak. Joony B. Goode, Rollover Beethoven, Maybellene, Sweet Little Sixteen Rock&Roll and Music ve diğerini dinlemeye değer.
Tuna Öztürk