Sosyalist İşçi 267 (12 Ocak 2007)

 

Sayfa 8 :


Başka bir eğitim şart!
Eğitimde cinsiyetçilik
Eğitimin önemli sorunlarından biri de Türk milli eğitim sisteminin cins ayrımcılığına dayalı olmasıdır. Milli eğitimin temel ilkesinin kadın erkek eşitliğine dayalı olması görüntüden ibarettir. Uygulamada durum farklıdır. 8. sınıftan sonra aileler kız çocuklarını okula göndermek konusunda isteksiz davranmakta, seçme yaparak kız çocuklarının değil erkek çocuklarının okuması için çaba göstermektedirler.
Okullarda erkek öğrencilere daha aktif görevler verilirken kız öğrenciler daha geri rollerde yer alırlar. Kız öğrencilerin ve erkek öğrencilerin yapabileceği işler birbirinden ayrılır. Saç, tırnak, kıyafet gibi konularda kız öğrencilere daha çok baskı yapılır.
Bunun gibi baskılar, kısıtlamalar ve engellemelerle kız öğrencilerin söz alma, tartışma, karar verme, soru sorma, görev üstlenme konusunda pasifleşmelerine yol açmaktadır.
Eğitimde cinsiyetçilik en çok da ders kitaplarında karşımıza çıkmaktadır. Özellikle son birkaç yılda ders kitaplarındaki cinsiyetçi öğelerden arındırılmasıyla ilgili çalışmalar yapılmasına rağmen yine de ''kadının asli görevinin annelik olduğu'' gibi örnekler karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye'de7.5 milyon okuma yazma bilmeyenin 6 milyonunun kadınlardan oluşması, ilköğretimde okul yöneticilerinin çoğunun erkek olması (yüzde 97), kadın öğretmenlerin ise ilköğretimde yüzde 44, ortaöğretimde yüzde 39 gibi bir oranı temsil edilmesi, cins ayrımcı yaklaşımın eğitim kurumlarına ne kadar yerleşmiş olduğunun küçük birer göstergesidir.
Eğitimde milliyetçilik
Okutulan ders kitaplarından, okuldaki resmi kutlamalara kadar Türk milli eğitiminin pedagojik anlayışının önemlice bir kesimini milliyetçilik oluşturuyor. Herkese yabancı ve düşman gözüyle bakma eğilimi, dünyaya sağlıklı bakan insanlar yetiştirmenin önünde büyük bir engel oluşturmakta Örneğin Nobel ödülü alan yazar Orhan Pamuk'un bu başarısı nedense! "milli eğitim teşkilatımızı" hiçbir şekilde ilgilendirmedi. Çünkü Türklüğe hakaret etmiş bir yazar iyi bir model oluşturamaz öğrencilere.Bu onların pedagojisine zararlıdır. Orhan Pamuk'u dünya alkışlarken, kitapları birçok dile çevrilip milyonlarca öğrenci tarafından okunuyorken, bizim okullarımızda yaprak kımıldamadı, tarih ve hayat bilgisi derslerinin içeriğinin büyük bir bölümü dünyadaki gerçeklerden kopuk, çoğunluğu milliyetçi öğelerle dolu. Etrafımız düşman devletlerle ve milletlerle dolu. Muhafazakar bir tutuma sahip; farklı dillerin, ulusların varlıklarının esamesi bile okunmuyor. Hatta bu durum Milli Eğitim yetkililerince formüle bile edilmiş: "İlk ve orta öğretim ulusal savunma mekanizmalarının ve kültür direnç hatlarının kurulması geren yerlerdir" diye. Her sabah "Ne Mutlu Türküm Diyene" diye biten andımızı okuyan öğrenciler bir görevi yerine getirmenin heyecanını bütün saflıklarıyla yaşarken, milliyetçi politikalarla o temiz hafızaları kirlenmeye başlıyor yavaş yavaş!
Eğitimin Piyasalaştırılması
Uluslararası sözleşmelerde ifadesini bulan "evrensel eğitim hakkı" ilkesi artık hiçbir utanma ve sıkılma yaşanmadan açıkça ihlal edilmekte. Verilen teşvikler sayesinde koskoca bir özel okul sektörü oluşmuş durumdaDevlet okullarının durumu da bu açıdan parlak gözükmemekte. Eğitim-Sen'in yaptığı araştırmaya göre, öğrencilerden katkı paylarının yanı sıra temizlik, fotokopi, tebeşir, spor parası vs adı altında tam 30 başlıkta para toplandığı saptanmıştır. "Her şeyin devletten beklenemeyeceği" anlayışı üzerine oturan bu neo-liberal yaklaşımın sonucunda, öğrencilerden toplanan paraların Milli Eğitim bütçesinin üç katı olduğu görülmektedir. Bütün bunlar, eğitim hizmetlerinin özelleştirilmesinin başlangıç adımlarıdır. Bazı okullarda bir sınıfın velilerinin bağışlarıyla televizyon, projeksiyon gibi materyallerle ders işlenirken aynı okulun bir başka sınıfında öğrenciler bu olanaklardan faydalanamamaktadırlar. Geçtiğimiz hafta İzmir'de bir okulda olduğu gibi, katkı payı veren öğrencilerin yakasına kokart takma gibi hem küçük düşürücü hem de ayrımcılığa yol açan uygulamalar karşımıza çıkmaktadır. Bir veli 'zorunlu olmayan' bağış parasını ödeyemediği için çocuğunu evinin yakınındaki okula kaydettirememektedir. Veli toplantılarına ''Acaba yine ne parası istenecek?'' diye çekinerek gelen velilerle öğretmenler karşı karşıya getirilmektedir.
Bütçeden eğitime ayrılan pay günden güne azaltılarak, devlet desteği devlet okullarından özel okullara kaydırılarak, paran kadar oku anlayışı yerleştirilmeye çalışılmaktadır.
Berna -Ebru


Çözüm önerileri
l Bütçeden eğitime ayrılan pay arttırılmasını, okullara yeterli ödenek aktarılmasını,
l Eğitimin özelleştirilmesine yönelik uygulamalardan vazgeçilmesini,
l Eğitim emekçilerinin ücretlerinin yükseltilmesi, çalışma koşullarının iyileştirilmesi
l Eğitim ve bilim emekçilerinin tümüne ücretsiz ulaşım olanağı sağlanmasını veya ulaşım ücreti ödenmesini,
l Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasından biran önce vazgeçilmesini,
l Okullar başta olmak üzere, toplumun tüm kesimlerini etkileyen şiddeti sona erdirecek politikaların oluşturulmasını istiyoruz.
l Eğitim anlayışının milliyetçi ve cinsiyetçi öğelerden arındırılması.


Yeni bir alternatif
2006'da birçok yerde seçim sonuçları ezilenlerin yüzlerini güldürdü.
Şili'de, Ekvador'da, Venezüella'da; kendilerini sosyalist diye niteleyen adaylar seçimleri kazandı. Son birkaç yıldır Latin Amerika'daki bu değişime alıştık. Oysa çok değil, birkaç yıl öncesine kadar bu ülkelerin çoğu ya ağır baskı koşulları ya yoğun bir yeni liberal programın saldırısı ile genellikle de ikisinin birden altında ezilmekteydiler.
Latin Amerika'nın yanı sıra, Avrupa'da da önemli seçimler gerçekleşti. Savaş karşıtı hareketin içinden doğup gelişen Respect koalisyonu, İngiltere'de belirgin bir siyasal güç haline gelmekle kalmadı çeşitli kazanımlar da elde etti. İtalya'da seçim sonuçları Berlusconi'yi koltuğundan etti.
2007 yılında da Türkiye'de seçimler gerçekleşecek. Türkiye Afganistan ve Lübnan'da asker bulunduruyor. Halkın yüzde doksanından fazlasının savaşa (doğal olarak bu konuda hükümete de) karşı olduğu bir ülke burası. Mevcut hükümet, yoğun bir yeni liberal programa sahip olduğu gibi bu adımları uygularken de Kasımpaşalı üslubunu halka yöneltmekten çekinmiyor. Üstelik önümüzdeki seçimde soldan bir alternatifi de görünmüyor.
Türkiye'de dünyadaki gibi savaşa ve yeni liberal politikalara karşı tabandan yükselen hareketi birleştiren bir politik yeni alternatif henüz yok. 2007 seçimleri için ittifaklar oluşacak ancak bunlar da kapalı kapılar ardında olacak. Ne sokaktan yükselen sesi taşıyacak ne de sokağa seslenecek.
2007 seçimleri için belki geç sayılabilir. Ancak kampanyaları birleştiren sokağın sesini ve rengini taşıyan bir alternatifi örmek artık hareketimiz için kaçınılmaz bir ihtiyaç.
Ersin TEK