Sosyalist İşçi 268 (19 Ocak 2007)

 

Sayfa 11 :


KİTAP
Farklı bir dünya düzeni için Manifesto
Kapitalizmden sonra yaşam
Antikapitalist hareket içinde yer alan herkes George Monbiot'un "küresel bir demokratik devrim" talep eden yeni kitabı "Farklı bir dünya için Manifesto" adlı kitabını sevinçle karşıladı.
Monbiot bu kitabında "küresel diktatörleri" hedef alıyor. Ama daha da öteye büyük şirketlerin bugünkü egemenliğine karşı nasıl bir alternatif yaratılması gerektiğini hareket içinde tartışıyor.
Sosyalist bir gazeteye verdiği röportajında "programı olmayan bir hareketin geleceği yoktur" diyor ve ekliyordu: "Gündemi biz belirleyinceye kadar olumlu bir değişim gerçekleştirme şansımız yok."
Monbiot'un programı haklı olarak hareket içindeki Yeşiller ve otonomcular tarafından savunulan "yerel üretip yerel ticaret yapma" fikrine katılmıyor.
Monbiot güçlü bir biçimde "yerelleşmenin" yoksul ülkeleri zengin ülkeler için ham madde üretmeye hapseden küresel eşitsizliği arttıracağını anlatıyor. Ona göre sorun küreselleşmenin çok fazla değil çok az olması.
"Küresel yönetim" örgütleri denen Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Para Fonu, IMF başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere ulus devletler tarafından kontrol edilmektedir. Monbiot'nun önerdiği çözüm demokrasiyi ulusal düzeyden küresel düzeye çıkarmak.
Monbiot'nun programı dört değişimi içeriyor: doğrudan oyla seçilen bir dünya parlamentosunun yaratılması, BM Genel Kurulu'nun daha fazla temsili yeteneğinin olması, uluslararası bir finans kurumunun kurulması ve adil bir küresel ticaret düzeninin kurulması.
Kitabının son kısımlarında açtığı son iki önerisi daha acil olanlar. Yoksul ülkelerin Kuzey'in büyük şirketlerinden bağımsız ve onlara karşı korunan kendi sanayilerini kurmalarını istiyor.
İlk olarak İkinci Dünya Sava-
şı'ndan sonra Maynard Keynes tarafından savunulan bir mali sistem öneriyor.
Bu sistemle yoksul ülkelerin sürekli olarak borç batağına girmeleri ve zenginlere daha fazla zen ginlik aktarmaları girdabından çıkılacağına inanıyor.
Uluslararası ticareti ve mali sistemlerin reformu uluslararası zenginliğin ve gücün de yeniden dağıtımı olacak.
Ama acaba ticaret ve mali sistemler sorunun temelini mi oluşturuyor. Eşitsizliğin giderek artması bütün dünyada zenginlerle yoksulları ayırıyor. Ancak bu süreci belirleyen ticaret değil, yatrımların ekonomik amaçlarla belirlenmesidir. Şu sırada yatırmların çok büyük bir kısmı çok büyük bir kısmı zengin ülkelerde yerleşik birkaç yüz şirket tarafından kontrol edilmektedir.
Güneyde yer alan ülkeleden Çin hariç hemen hiçbirisi doğrudan ya-bancı yatırım almamaktadır. Yoksul ülkeler sosyolog Michael Mann'ın dediği gibi küresel üretim sisteminden çıkarımış durumdadırlar.
Büyük şirketlerin yatırım kararları insanların ihtiyaçlarını göz önüne almaz. sadece körcesine bir şirketin küresel pazarda rakiplerinden daha fazla pay almak için giriştiği rekabet tarafından belirlenir.
Bu, aşırı yoğunlaşmaya yol açar. kaynaklar kâr yapmayacağı düşünülerek durdurulan projeler-de boşa yatmaktadır. 1990'lardaki ekonomik gelişme döneminde ABD'de 60 milyon kilometre fibre-optik kablo döşendi. Bu dünyayı 1566 defa dolanmaya yeter.
İşte bu süreç kapitalizmin tarihi boyunca ekonomilerin yükselme ve çökme süreçlerini belirlemektedir. Uluslararası ticaretin ve karşılıklı ödeme sistemlerini düzenlenmesi bu süreci pek de etkilemez.
Çözüm dünya çapında demokratik olarak seçilen üretici ve tüketici temsilcilerinin kaynakları kontrol ederek nasıl kullanılacaklarına karar verdiği bir planlı ekonomidir.
Böyle bir alternatif Michael A-lbert'in Katılımcı Ekonomi kitabında ve benim Antikapitalist Mani-festo kitabımda tartışılmaktadır.
Aslında bir anlamda Monbiot programının sınırlarının farkında ama o barışçı bir devrim istiyor. Devrimin "silahlı güçlerle" karşıkarşıya gelebileceğini öngörüyor. Ama bu durumda IMF ve Dünya Bankası'nın reform edilmesi gerektiğini söyleyen George Soros'u eleştirisini hatırlamalı.
Monbiot,"eğer bu değişimleri gerçekleştirebildiğimizde dünyanın en büyük süpergücünün hegemon-yasından gönüllü olarak vazgeç-mesini sağlayabiliyorsak Soros'un küçük ve anlamsız önerileri ile niye uğraşalım" diyor.
Ne v ar ki aynı mantık Monbiot için de geçerli. Amerikan egemen sınıfının direnişini kırabilirsek niye basit mali reformlarla kendimizi sınırlayalım?
Kapitalizmi bütünüyle yıkmak varken neden onu ehlileştirmek için uğraşalım? George Monbiot "küresel bir demokratik devrim" savunurken haklı. Sorun onun devrim anlayışı ya yeterince derine inemez ve sorunları köklü bir biçimde çözemez.
Alex Callinicos



FİLM
Kanlı elmas
"Dua edelim de buralarda petrol çıkmasın"
Son zamanlarda izlediğim en çarpıcı film. 1999 Sierra Leone deki iç savaşı anlatmakta.
İç savaş birden bire G8'lerin Belçika'daki toplantılarının gündem maddesi olmakta. Seçkin elmas tüccarlarının da katılımıyla daha önemli bir hale gelen toplantı başta çok insani nedenlerle savaşın durdurulması gerektiğini vurguluyor.
"Binlerce yoksul Afrikalı petrol, fildişi, altın yüzünden öldüler. Şimdi de elmas ithalatı ile Devrimci Birleşik Cephe kendine silah temin etmekte. Bizler temiz ticaret yapmak istiyoruz. Bu kararımızın elmas tüccarları tarafından destekleniyor olması da bizi mutlu etmekte." Alkışlar eşliğinde Van de Kaap yöneticileri G8'i selamlamakta. İşin aslı, masanın etrafında oturanların hepsinin de bildiği gibi bu değil. Van de Kaap elmas şirketi Sierra Leone deki elmasları kaçak yollarla Liberya'ya geçirmekte. Liberya üzerinden de elmaslar aklanarak, her medeni toplumda genç kızların rüyalarını süsleyen tek taşlara dö-nüşmekte. Bu rüyalara daha doğru-su karlara engel olan Devrimci Birleşik Cephe'nin ülkedeki elmas alanlarının %15'ini ele geçirmesi şirketi rahatsız etmekte. Oysa şirket makul ölçülerde hem devrimcilere, hem de hükümete elmas karşılığında zaten silah sağlamaktadır.
Bütün bu hikaye iki Afrikalı adamın iç savaş sırasında yaşadıklarıyla anlatılmakta. Danny Archer (Leonardo Dicaprıo) "Ben olmadan sen sadece siyah bir adamsın" diyen elmas kaçakçısı. Solomon Vandy (Djimon Hounsou) bir balıkçı. Oğlunun doktor olmasını isteyen ve her sabah gün doğmadan oğlunun okula 5 km yürümesine ikna etmeye çalışan bir adam. Filmin bir sahnesinde Danny, Solomon'a soruyor - ee sen ne avlıyorsun? Solomon'un yanıtı sadece balık oluyor. Çok çarpıcı diyaloglarla birçok alanın sorgulanmasına yol açan cesur bir film. Özellikle Amerikalı gazeteci Maddy Bowen'in (Jennifer Conelly) filmdeki üstendiği rol. Afganistan, Bosna ve Sierra Leone'de gördükleri sonrasında kurbanlar hakkında yazmaktan bıkması ve dünyaya neden bunların olduğunu anlatmak istemesi. Bu filmi görmek gerekir. Merakınızı uyandırmak adına filmden birkaç diyalog.
-Siyah, beyaz birlikte komünizme karşı savaştığımızı söylediler. Gerçek ise petrol, elmas, fildişi çıktı.
-İnsanlar iyi mi kötü mü ? Sadece insan
-Tüm ülke savaş içindeyken niye bir kişiyi kurtarayım.
-Bu haberleri CNN'de spor programı ya da hava durumu programından önce izleyebilirsiniz.
-Her Amerikalı genç kız elmas istemez en azından nelere mal olduğunu bilseler istemezler.
-Afrika'da hala 200.000 çocuk asker bulunmakta.
- Devrimci Birleşik Cephe'ye ilişkin ise Van de Kaap şirketine karşı duyduğum hisleri beslemekteyim.

Blood Diamond (Kanlı Elmas), Yönetmen: Edward Zwick, Oyuncular: Leanardo DiCaprio, Jeniffer Connelly, Djimon Hounsou

Nuran Yüce


BENCE BAŞKA BİR DÜNYADA
. anne babaların çocuklarını okula gönderme nedenleri arasında bugünkü kadar büyük bir uçurum olmayacak. Okula göndermenin nedeni, basitçe, ço-cuğun eğitim almasıdır. Pa-rasal sorunu olmayan aileler çocuklarını gerçekten de iyi eğitim alsınlar, eğitimli olsunlar diye okula yollar. Onların geleceklerine dair hiçbir mali kaygıları olmasa da eğitimli olmalarını gerçekten isterler. Yani okulun gerçek amacına uygun bir istekleri vardır.
Yoksul ev kadınları ise çocuklarına "bir an önce okula gitse de ben de işimi gücümü rahatça yapsam" düşüncesiyle önlük giydirirler. Çünkü akşama kadar yapacak o kadar çok iş vardır ki bir de etrafta bağırıp çağıran, oradan oraya koşturup duran çocuklarla uğraşmak gerçekten de çıldırtan bir şey olsa gerek.
Ee, okul bir yandan çocuğun güvenli bir yerde kontrol altında tutulabileceği bir mekândır, bir yandan da, eh işte, okuma-yazma, az buçuk da hesap-kitap öğrenme yeridir. Ama asıl olarak kadına beş-altı saat 'boş vakit' sağlar. Zengin kadınların ise böyle dertleri yok. Onlar zaten ev işi yapmıyor. Çocuklarıyla rahat rahat ilgilenebilir, hatta okula başlamadan önce okuma-yazma bile öğretebilirler. Bence sosyalist toplumda,
a) kadınlar bugünkü kadar çok ev işi yapmayacağı, b) çocuklara toplum tarafından da bakılabileceği, c) zengin-yoksul kavramları ortadan kalkacağı için, kadınların çocuklarını okula yollama nedenleri arasında bu kadar büyük bir uçurum gerçekten de olmayacak.
Cengiz Alğan


sosyalist işçi
ne savunuyor?

Aşağıdan sosyalizm

-Kapitalist toplumda tüm zenginliklerin yaratıcısı işçi sınıfıdır. Yeni bir toplum, işçi sınıfının üretim araçlarına kolektif olarak el koyup üretimi ve dağıtımı kontrol etmesiyle mümkündür.
Reform değil, devrim
-İçinde yaşadığımız sistem reformlarla köklü bir şekilde değiştirilemez, düzeltilemez.
-Bu düzenin kurumları işçi sınıfı tarafından ele geçirilip kullanılamaz. Kapitalist devletin tüm kurumları işçi sınıfına karşı sermaye sahiplerini, egemen sınıfı korumak için oluşturulmuştur.
-İşçi sınıfına, işçi konseylerinin ve işçi milislerinin üzerinde yükselen tamamen farklı bir devlet gereklidir.
-Bu sistemi sadece işçi sınıfının yığınsal eylemi devirebilir.
-Sosyalizm için mücadele dünya çapında bir mücadelenin parçasıdır. Sosyalistler başka ülkelerin işçileri ile daima dayanışma içindedir.
-Sosyalistler kadınların tam bir sosyal, ekonomik ve politik eşitliğini savunur.
-Sosyalistler insanların cinsel tercihlerinden dolayı aşağılanmalarına ve baskı altına alınmalarına karşı çıkarlar.
Enternasyonalizm
-Sosyalistler, bir ülkenin işçilerinin diğer ülkelerin işçileri ile karşı karşıya gelmesine neden olan her şeye karşı çıkarlar.
-Sosyalistler ırkçılığa ve emperya-lizme karşıdırlar. Bütün halkların kendi kaderlerini tayin hakkını savunurlar.
-Sosyalistler bütün haklı ulusal kurtuluş hareketlerini desteklerler.
-Rusya deneyi göstermiştir ki, sosyalizm tek bir ülkede izole olarak yaşayamaz. Rusya, Çin, Doğu Avrupa ve Küba sosyalist değil, devlet kapita-listidir.
-Sosyalistler bu ülkelerde işçi sınıfının iktidardaki bürokratik egemen sınıfa karşı mücadelesini destekler.
Devrimci parti
-Sosyalizmin gerçekleşebilmesi için, işçi sınıfının en militan, en mücadeleci kesimi devrimci sosyalist bir partide örgütlenmelidir. Böylesi bir parti işçi sınıfının yığınsal örgütleri ve hareketi içindeki çalışma ile inşa edilebilir.
-Sosyalistler pratik içinde diğer işçilere reformizmin işçi sınıfının çıkarlarına aykırı olduğunu kanıtlamalıdır.
-Bu fikirlere katılan herkesi devrimci bir sosyalist işçi partisinin inşası çalışmasına omuz vermeye çağırıyoruz