Sosyalist İşçi 269 (27 Ocak 2007)

 

Sayfa 4-5: Orta Sayfa


Yüzbinler katili yakaladı
MİLLİYETÇİLİK
Hrant Dink'in cenazesinde yüzbinlerce insan yürüdü. Yüzbinlerce insan, "Hepimiz Hrant'ız, hepimiz Ermeniyiz" yürüyüşünde, acılı, öfkeli ve kararlı bir biçimde yürüdü.

Şovenizme tokat
Yürüyüş, sıradan bir cenaze töreni değildi. Sıradan, matem dolu bir gösteri değildi. Bu yürüyüş Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en anlamlı gösterilerinden birisiydi.
Bir hafta öncesine kadar, Hrant Dink'in öldürüldüğü saatlere kadar en ırkçı sözlere maruz kalan Ermeniler, sokaklarda kendileriyle birlikte "Biz Ermeniyiz" diyen on binlerce insanı gördüler.
Bu yürüyüş "Ermeni soykırımı yoktur" diyenlere, yani Türkiye Cumhuriyeti devletinin en temel, kuruluş ideolojisine karşı halkın verdiği sert bir yanıttı. Bu yürüyüş, milliyetçiliğe atılan sert ve kitlesel bir tokat oldu.
Yürüyüş boyunca, Ermenice, Kürtçe ve Türkçe, "Hepimiz Ermeniyiz" dövizleri taşındı. Bu yürüyüş, bu açıdan, Türkiye'de halkın ne istediğini de gösteren dev bir adımdı.
Halk şovenistlere, yurtseverlere karşı, halkların kardeşliğini, barışı istiyor.

Sessiz mi? Siz öyle sanın!
Yürüyüş sessiz olacağı için sol saflarda yürüyüşe mesafe koyan, hatta TKP gibi yürüyüşe katılmayan gruplar vardı.
Slogan atılmadığı için bu yürüyüşün sessiz olacağını düşünenler şiddetle yanıldılar. Yüz binlerce insan bu yürüyüşte sessiz değildi. Duymak istemeyenler o gür sesi duymamış olabilirler, slogan atılmadığında dahi çıkan o sesi. O sesi duymasını bilenler duydu, o sese ortak oldu. Devletin ırkçı sesine karşı, sessizliğin gür barış sesi, devletin ve faşistlerin "Ermeni soykırımı yoktur" sesine karşı, on binlerce insanın "Hepimiz Ermeniyiz" haykırışı.
Hey, sizler, solda yurtseverlik yapanlar, duymadınızı mı bu sesi? Kulaklarınızı yıkatın geçer! Çünkü bu sesi duyması gerekenler duydu. Katiller duydu, ırkçılar duydu, faşistler duydu, CHP duydu, kemalistler duydu, hükümet duydu, dünya duydu.

Kemalizme darbe
Hrant için yaptığımız yürüyüş, titrek ayaklı ırkçılar olan kemalistleri paniğe sürükledi. Şimdi derin derin düşünüyorlardır. Artık eskisi gibi cesur olamayacaklar. "Ne mutlu Türk'üm diyene" deyişi dev yürüyüş sayesinde ömrünü doldurdu. Bundan sonra, Ermenileri aşağılayan sözcük ve deyişleri rahat rahat kullanamayacaklar. Bundan sonra, sttaükocu, milliyetçi bir politik hat üzerinden rahat rahat politika yapamayacaklar. Sorgulama sokakta, yüzbinlerce insanın katıldığı bir gösteriyle başladı.

AKP'ye yanıt!
Hrant Dink'in cenazesi, AKP'ye de yanıt oldu. Bu yürüyüşe katılanlar Dink'i hedef gösterenlerin en başında Cemil Çiçek'in geldiğini biliyor çünkü. 301. maddenin bu hükümetin işi olduğunu biliyor çünkü. Seçim safhasına girer girmez milliyetçiliğe çark edenin Tayyip Erdoğan olduğunu biliyor çünkü.

Artık işiniz zor
Azmettirenler, Susurlukçular, CHP'liler, kızılelmacılar, faşistler, asker kıyafetli adamlar, solda duran ulusalcılar. 23 Ocak sizin için çok önemli bir gün. Hrant Dink, çünkü boşuna mücadele etmedi. Hrant'ın boşuna mücadele etmediği kanıtlanmış oldu. Artık sesiniz daha titrek çıkacak.
Artık biz kendimize daha güvenliyiz. Hrant'ın mirası oldu bu bize.
Yürüyüşte gençler en kalabalık grubu oluşturuyordu. Ne kadar önemli bir dinamik olduğunu gösterdi. Yaşlılar, emekçi mahallelerden gelenler yürüyüşün çeşitliliğinin göstergesiydi.
Hrant Dink'in cenazesi çok önemli iki sonuç çıkartmamızı sağladı: Birincisi, bu toplumda anlatıldığı gibi tırmanan bir milliyetçilik yok. Milliyetçilik orta sınıflar arasında, aydınlar ve solcular arasında güçlü. Ama halk işsizlik, açlık ve barış gibi sorunlara duyarlı.
İkincisi ise tek pankart altında, tek bir slogan etrafında ve katılacak herkesin kendisini parçası hissedebileceği bir yürüyüşün ne kadar büyük olacağını da Hrant Dink'in cenazesi kanıtladı.



Ben sorumluluğumu artık daha iyi biliyorum
Biz sosyalistler Hrant Dink'i koruyabildik mi? Ona sahip çıkabildik mi? Sadece ona mı? 6-7 Eylül'de ve daha sonrasında bu ülkede saldırıya uğrayan onbinlerce Ermeniye, Yahudiye ve Rum'a sahip çıkabildik mi? Kürtlere sahip çıkabiliyor muyuz?
"Bu memleket bizim" derken "Ne Mutlu Türküm" diyenlere destek vermiyor muyuz?
Peki, nasıl Hrant gibilere sahip çıkacağız, onları nasıl koruyacağız. Gösterilerde "faşizme karşı omuz omuza" diye bağırarak mı? Sadece sloganlarla, keskin sloganlarla, örneğin "faşizme karşı omuz omuza, tek yol devrim" diyerek mi Hrant'ı, Etyen'i, Masis'i, Roni'yi savunacağız? Üstelik "faşizme karşı omuz omuza diye bağırıp sonra yürüyüşte öne geçmek için omuz omuza olduğunun üstüne yürüyerek mi bunu yapacağız?
Hrant'ın arkasından bu cinayetin Türkiye'ye kötülük olduğunu sağda yer alanlar söylüyor ama solda yer aldığını düşünenler de aynı şeyi anlatıyor. Ve işte o zaman benim gibiler, enternasyonal sosyalistler için ip kopuyor.
Solda yer aldığını söyleyenler "Hrant vatanseverdi" deyince ip kopuyor. Solda yer alanlar "Hrant'ın öldürülmesi AB'cilere yarıyor" deyin-ce ip kopuyor.
Aynı şekilde 301'den yargılananlara saldırıldığında, ister edebi bir kisve ile, ister açıktan politik bir biçimde isterse "onlar AB'ci" denerek bu yapıldığında ipler kopuyor.
Darbeyi yapanların arasındaki Türkeş ve arkadaşlarını unutarak 27 Mayıs askeri darbesini ilerici görenler, Kıbrıs'ın işgalini özgürlükçü bir adım olarak saptayanlar, Kıbrıs Rumlarını eleştirenler, Ermenilere yapılanları görmeyenler, görseler dahi önemsemeyenler, bu ülkeden yüzbinlerce Rum'un ırkçı baskılar sonucu kaçtığını bilmeyen, bilse bile önemsemeyenler, bütün bunlar Hrant'ın ve onun gibi daha binlerce insanın ölümünden sorumlu değil mi? Ne oldu da Türkiye'deki milyonlarca Ermeni, Rum ve Yahudi yok oldu? Sol bu soruyu neden yüksek sesle sormuyor? Neden Irak'ın Kuzeyinde, Kerkük'de Türkiye'nin Türkmenleri savunduğunu ve Kürtleri düşman olarak gördüğünü sorgulamıyor? "Irak Kürtleri düşmansa Türkiye Kürtleri ne?" diye sorgulamıyor?
Vatanseverliğin, yurtseverliğin milliyetçilikten farklı olduğunu umutsuzca anlatmaya çalışanlar, Ermeni soykırımından bahsedenleri "Türkiye insanına kin kustu" diye suçlayanların Hrant'ın öldürülmesini sağlayan koşulların yaratılmasına hiç payı yok mu?
Bütün bu noktalarda ip kopuyor. Neredeyse çocuk yaşımdan beri arkadaşlarım, yoldaşlarım öldü. Herbirine tanısam da tanımasam da göz yaşı döktüm ama Hrant farklı. Onu koruyamadım. Sol milliyetçilerin saldırısından bile koruyamadım. Bu çok ağır bir yük.
Biz sosyalistler içimizden ihanete uğruyoruz onun için Hrant'ın ölümü çok ağır bir darbe. Görüyoruz ki sınıf düşmanlarımız saflarımızda ortalığı çok bulandırdı. Bunu biliyorduk ama şimdi bütün benliğimizle biliyoruz.
Acımız büyük ama yurtseverlere, vatanseverlere sosyalist saflarda izin vermemek için şimdi daha kararlıyız.
Doğan Tarkan


Kimin kanı temizdir
Kimbilir belki son cinayet kendimizi sorgulamamızın küçükte olsa bir adımı olabilir. Yoksa Özal'ın dediği gibi, bunada mı 'alışacağız'?
Bu günlerde bir kitap okuyorum ismi, İstanbul'un Son Sürgünleri. 1964-65 yıllarında yanına sadece yirmi lira almasına izin verilen binlerce Rum kökenli İstanbullu sınıra götürülüp bırakılıyor.
Benim sosyalizm ile tanıştığım ateşli yıllarım. Düşündüm, taşındım arkadaşlarıma sordum, biz sosyalistlerin gündemine hiç girmemişti bu zulüm. Hiç ilgimizi çekmemiş-ti...Kimibilir belki de demokrat olmayı beceremeden kendimizi sosyalist kabul etmemizdendi.
Şimdi katledilen Ermeni kardeşimiz kimilerinin kanı kirlidir, dedi mi, yoksa kastı başka mıydı, diye tartışıyoruz.
Cumhuriyet öncesini bir yana bırakalım.
Eğer Cumhuriyet kurulduktan sonra işlenen siyasi cinayetlere, halklar üzerindeki korkunç baskıya karşı sessiz kalmışsan kanın kirlidir kardeşim.
Takrir-i sükun Kanunundan sonra, işçiler, Kürtler ve Türkiye'de kalan diğer azınlıklara karşı yapılan baskılara karşı çıkmamışsan...
Çankaya'da içki masasında memleket idare edilirken sessiz kalmışsan.
İstiklal Mahkemeleri sonucu işlenen cinayetleri görmemezlikten gelmişsen, kanın kirlidir kardeşim.
Varlık vergisini sorgulamamışsan, Nazım Hikmet'in ve diğer komünistlerin senelerce cezaevlerinde çürümesini görmemezlikten gelmişsen...
6-7 Eylül'de İstanbul'daki Ermeni, Rum ve Yahudilerin dükkanlarının talanına, öldürülmelerine ses çıkarmamışsan kanın kirlidir kardeşim.
1960 darbesine 'Devrim' diyerek alkış tuttuysan, Yassıada mahkemesini alkışlayıp, idamlara sessiz kaldıysan...
1970 darbesinde idam edilen, katledilen gencecik insanlara ilişkin birşey yapmamışsan....
12 Eylül 1980 darbesindeki korkunç zulme, 18 yaşındaki Erenlerin ve onlarca gencin idamına sessiz kalmışsan...
Daha ne anlatayım ki; Sivas katliamında 'Otelin dışındaki vatandaşlara birşey olmamıştır,' diye demeç veren yetkilinin adını bile anımsamıyorsan...
Açlık grevlerinde hala ölenlere, bok yedirilen Kürt analarına ilişkin hiçbirşey söylememişsen...
Militarizme alkış tutmuş, ' Asmayıp ta besleyecek miydik?' diyen darbeciyi Üniversiteye çağıran hocaların, o nu alkışlayan öğrencilerin kanı kirlidir kardeşim.
Sağcısından, solcusuna milliyetçilikten kendisini arındıramamış herkesin...
Bu topraklar sadece Türklerindir, diyenlerin kanı nasıl temiz olabilir ki?
Dün İstanbul'da yapılan yürüyüş, Yurt dışında yapılan gösteriler bu kanın temizlenmesi içindi belki de. Belki de ' Ulan tüm Dünya'ya irezil olduk, bari kalabalık yürüyüpte, rezillikten azıcık ta olsa kurtulalım ' duygusuyla yine sahtelik yapıldı. Umarım birincisidir...Bunu elbet zaman gösterecek...
Atilla Keskin


GÖRÜŞ
Yas tutma, örgütlen!
"Menfur" lafını bir daha duyarsam kusacağım. "Türkiye'ye sıkılan kurşun" ifadesini duydukça, Türkiye'ye bir kurşun da ben sıkacak hale gelmeye başladım. "Çirkin oyun", "manidar zamanlama", "provokasyon", "Dink'i katlederek Türkiye'yi sabote eden" gibi, Hrant'ı yurtdışında ve yurtiçindeki yabancı, karanlık, esrarengiz güçlerin öldürttüğünü ima eden sözleri dinledikçe, keşke gerçekten böyle bir komplo olsa da esrarengiz güçlerini kullanarak gelip şu pislik yuvasını temizlese diye düşünmeden edemez hale geldim.
Memleketin büyük çoğunluğunun sözlüğe bakmadan anlamadığı "menfur" lafını kullanan, yüzeysel klişeleri papağan gibi tekrarlamaktan başka hiçbir şey yapamadığı açık olan çaresiz bir hükümet.
"Oynanan çirkin oyun" ve "kurşunlar Türkiye'ye sıkılmıştır" ifadelerini kullanan, Genelkurmay başkanı Büyükanıt, gazetelerle televizyonların danıştığı emekli ve emeksiz istihbarat görevlileri, devletin güvenlik güçlerinin çeşitli kademelerinden uzmanlar. Yani zaman zaman "derin" devlet denilen, ama gerçekte derin filan olmayıp bizzat devletin kendisi olanlar.
Türkiye'de gözle görünen mücadelelerin arka planında gözle görülmez ama çok daha can alıcı bir mücadele yaşanıyor. Bir yanda, memleketi 21. yüzyıla taşımak isteyenler; öte yanda, mevcut yapıyı olduğu gibi korumayı amaçlayanlar. Yeni yüzyıla taşınmak demek, sosyalizm filan değil, doğru dürüst bir burjuva demokrasisi demek: Kürt sorununun barışçı çözümü, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, 301'in kalkması, askerin siyasetten tümüyle ve tam anlamıyla çekilmesi, tüm azınlık haklarının tanınması. Bunu savunanlar, gereksiz toplumsal gerginliklerin kalktığı, rahat ve istikrarlı bir ortamda kârlarına daha rahat kâr katacaklarını bilen TÜSİAD, yani büyük sermaye, ve TÜSİAD'ın partisi AKP.
Karşı çıkanlar ise, derin merin değil, bildiğimiz devletin çeşitli kesimleri: Kürt sorununda barışçıl adımlar atıldığı anda Şemdinli bombasını patlatanlar, bomba patlatanları "iyi çocuk" diye övenler, ateşkes ilan edildiği anda operasyonları sıklaştıranlar, azınlıkları "yabancı" olarak hedef gösterenler, hedefleri vurmak için bir ucu gayrıresmi bir ucu resmi örgütlenmeler oluşturanlar, Başbakan'ın Diyarbakır'da "Devlet hata yapmıştır" dedikten bir yıl sonra "Kürt sorunu yoktur" demesini sağlayanlar. Bunların vurucu gücü Türk Silahlı Kuvvetleri, partisi CHP, gazetesi bütün gazeteler, TV'si bütün kanallardır. Gizli kapaklı, silahlı külahlı ilişkiler ağını ise bilmiyoruz, bilemeyiz ve bilmemize gerek de yok zaten. Bilsek ne yapacağız? Silah kuşanıp peşlerinden mi gideceğiz?
Hayır. Bizim gücümüz silahlı olmaktan, daha iyi gizli örgütlenmeler kurmaktan geçmiyor.
Gücümüzün ne olduğunu, nereden kaynaklandığını, Hrant'ın öldürüldüğü andan beri gösteriyoruz. Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, birçok şehirde on binlerce Türk "Hepimiz Ermeni'yiz" diye haykırarak sokaklara dökülüyor.
Bunun çok önemli bir yanı var: Ermeniler ve tüm azınlıklar ilk kez kendilerini yalnız hissetmiyor.
Bir de daha da önemli yanı var: TV kamerasının önünde "Hepimiz Ermeni'yiz" diye bağıran her Türk milliyetçiliğe karşı indirilen ağır bir darbedir, "derin" devlete atılan bir tokattır, mağara adamlarının ideolojisinde açılan bir yaradır. Yas tutmayalım, örgütlenelim, daha da kalabalıklaşalım.
Roni Margulies