Sosyalist İşçi 270 (10 Şubat 2007)

 

Sayfa 3 :


BAŞYAZI
İran'a dokunma
Bush'un gözü döndü. Irak'ta işgal güçlerinin ger-çekleştirdiği katliamlar ABD'ye yetmiyor. Birileri Bush'un "Yeni Irak stratejisi"nden söz ede dursun, neo-conlar İran'a saldırmaya karar verdiler
Basın, ayda bir ABD'nin İran'a saldıracağını ya-zardı. Şimdi haftada bir ABD'nin İran'ı nasıl, kaç u-çakla ve ne kadar süreyle vuracağından söz ediyor.
ABD'nin İran'a saldırıp saldırmayacağı konusunda zar atmaya gerek yok. ABD Ulusal Savunma Stratejisi'nden, İran'a saldırının emperyalistlerin gündeminde olduğu çok açık.
Bunun birkaç nedeni var. Öncelikle, ABD Irak'ta yeniliyor. Bu yenilgiden çıkmak için savaşı daha geniş bir alana yaymak istiyor.
İran'a saldırmak istemesinin bir diğer nedeni ise Irak'ta yaşadığı siyasal başarısızlıklar. Bush'un Irak'ta başarı adına göstereceği tek gelişme Saddam Hüseyin ve arkadaşlarının vahşice gerçekleşen idamları. Bunun insanları ikna etmeyecek bir kanıt olduğu çok açık. Saddam Hüseyin'in idam edilmesi ve vahşice asılması, sadece Bush'un Irak'ta yaptıklarına yönelik kızgınlığı tırmandırdı.
Bir yandan da neo-conların 21. yüzyılın "Yeni bir Amerikan yüzyılı" olması gerektiğine tüm dünyayı ve en başta kendi kamuoyunu ikna etmesi gerekiyor. İkna etmesi gereken bir diğer güç ise diğer emperyalist ülkeler. Mevcut Irak ise kimseyi Amerikan süper gücüne ikna edemez. ABD'nin süper gücünü defalarca ama defalarca tekrarlaması lazım. ABD'nin Irak'ta "Yenilmedim" demesinin yolu, savaşı yaygınlaştırması.
Üstelik, İran, İsrail ve ABD'ye kafa tutan politik tutumuyla Bush açısından tam bir baş belası. ABD'nin gücünün tosladığı kaya durumunda. Bu yüzden Irak'ta direnen Iraklıları İran'ın silahlandırdığı, Sadr ordusunun en önemli terörizm kaynağı olduğu gibi suçlamalar ABD yöneticilerince sık sık ifade edilir oldu.
2006 yılının yaz aylarında İsrail'in Lübnan'a yönelik saldırısı sırasında, İsrail başbakanı "Hizbul-lah'la değil, aslında İran'la savaşıyoruz" demişti. İsrail başbakanı yalan söylemiyordu. Hizbullah'a saldırı, ABD'nin İran'a yönelik saldırganlığının birinci perdesiydi. Şimdi ikinci perdeye hazırlanıyorlar. Ve bunu tek başlarına yapmaya niyetleri yok! Irak işgali sırasında yitirdikleri savaş koalisyonunu yeniden inşa etmeye çalışıyorlar. İran, tıpkı dört sene önce Irak hakkında söylendiği gibi, küresel terörün merkezi olarak hedef gösteriliyor.
İran'a yönelik saldırgan açıklamalar, Bush açısından bir yandan da Irak direnişi bölmek için kullanılıyor.
Savaş karşıtları İran'a yönelik saldırganlığa hiçbir şüpheye yer bırakmayarak karşı çıkmak zorundalar. ABD'nin İran'a dokunmasına izin verilmemeli, her ülkede savaş karşıtları kendi hükümetlerine karşı yaygın kampanyalar yaparak hükümetlerle ABD arasındaki askeri işbirliğini baltalamalıdır.
Türkiye'de de bir yandan ABD'nin Irak'tan çekilmesi için kampanya yapmak, bir yandan ABD ile hükümetin askeri işbirliğine karşı çıkmak ve aynı anda ABD'nin İran'a saldırması olasılığına karşı sürekli örgütlenmektir.


İklim değişiyor, durduralım
Birleşmiş Milletler İklim Raporu'nun yayınlanmasıyla dünya ayağa kalktı. Önümüzdeki dönemde büyük bir felaketle karşı karşıyayız. Kuraklık, susuzluk, göç ve açlık insanlığı bekleyen tehditler.
Küresel Eylem Grubu, KEG tam da bu tehditlere karşı uzun bir süredir kampanya yapıyor. Uzun bir süredir, "İklim değişiyor biz durdurabiliriz" diyor.
KEG bugünlerde 28 Nisan'da düzenleyeceği mitinge hazırlanıyor. 28 Nisan'da "Başka bir enerji mümkün" başlığıyla Kadıköy Meydanı'nda büyük buluşma gerçekleşecek. Hükümetlere, Kyoto Protokolü'nü imzalamayanlara, petrol, doğalgaz, silah ve kömür tekellerine karşı, dev şirketlere karşı sokaklara çıkılacak.
Bir yandan iklim değişiminin sorumlularını teşhir edilecek. AKP hükümeti gibi kalkınma adına Kyoto Protokolü'nü imzalamayanlara seslenilecek. Öte yandan iklim değişimine yanıt olarak nükleer santralleri öneren zihniyet deşifre edilecek.


Hrant'dan sonra nasıl devam edeceğiz?
Yüzbinler cenazeye katıldı. Hem de milliyetçiliğin yükseldiğinin itirazsız kabul edildiği bir ortamda. Hem de en keskin sloganın arkasında yürüyerek: "Hepimiz Ermeniyiz!"
Milliyetçiliğin yükseldiği iddiasının yanlış olduğunu Sosyalist İşçi uzun süredir savunuyordu.
Yüzbinler tek bir pankartın altında yürüdü: "Hepimiz Ermeniyiz!"
Aynı yüzbinler solun egemen olduğu bir gösteriye katılmazdı. Zaten bugüne kadar da katılmadı.
Hrant'ın cenazesi çok öğreticiydi sol için. Sekterliğe karşı nasıl bir birlik gerekir, gördük. Görmemiz gerekirdi. Milliyetçiliğin değil, karşıtının, enternasyonalizmin güçlü olduğunu gördük. Egemen sınıf, her türden milliyetçi şimdi panik içinde.
"Hepimiz Ermeniyiz!" diyemediği için gösteriye katılmayan solcular da şimdi panik içinde.
Egemen sınıf dört bir yandan "Hepimiz Ermeniyiz!" sloganına karşı çıkmaya çalışıyor. Bu nafile bir çaba. Biz çok güçlüyüz. 23 Ocak'ta bunu kanıtladık. Biz güvercinler, şahinleri 23 Ocak'ta yendik.
Hürriyet bir anket düzenledi. Sonuçtan memnun kalmayınca uzattı ve en sonunda "Hepimiz Ermeniyiz!" sloganını yanlış bulanlar % 51, doğru bulanlar % 47 çıktı. İşte sonuç. Biz en azından % 47'yiz. Bunu onlar saptadı.
Hrant'ın cenazesinde "Hepimiz Ermeniyiz!" diye yürüyenler dün "biz Filistinliyiz, Lübnanlıyız" diye de yürümüştük. "Hepimiz Kürdüz" dedik.
Hrant'ın cenazesinde yürüyenler bir sol örgütün çabası ile bir araya gelmedi. Kendiliğinden ortaya çıktı ve nasıl büyük bir hareketin var olduğunu kanıtladı.
Kendiliğinden hareketi küçümseyenlere, hareket yoktur diyenlere, hareketi palyaçoluk olarak görenlere, "light" bulan herkese iyi bir tokat attı. Şapkalarının üzerine örgüt ismi yazarak gösteriye gelen "hard"lara ders verdi.
Bu hareket kendine güvenli. Ne istediğini biliyor. Sosyalistler ona güvenmek zorunda.
Ama bir zaafımız var. Siyasal bir örgüte sahip değil. Hareket şimdi güçlü ama bu uzun sürmez. Öyleyse bu hareketin örgütlenmesine yardımcı olmak gerekir.
Türkiye Sosyal Forumu'nda bazı arkadaşlar görevimizin bir hareket yaratmak olduğunu söylediklerinde "biz sosya-listler hareketi yaratmayız, var olan hareketin örgütlenmesine yardımcı oluruz" demiştim. İşte şimdi böyle bir görevle karşı karşıya olduğumuz çok açık.
Nasıl bir siyasal örgüte ihti-yacımız var?
Ne yazık ki elimizde bir reçete yok. Çabalayacağız ve ilerlerken yolumuzu bulacağız. Ama bazı bilgilerimiz var.
Birincisi, bu siyasal parti var olan sol partilerin bir araya gelmesinden oluşmayacak. Bunu hem son iki seçimde öğrendik hem de Hrant'ın cenazesine katılanlar gösterdi. Onlar var olan solu, onun yapılarını, onun önderliğini, onun tarzını istemiyorlar. Kısacası sekterlik istemiyorlar.
İkincisi bu parti milliyetçiliğin her düzeyine karşı olmalı. Yüzbinler "bu memleket bizim" değil "Hepimiz Ermeniyiz!" dedi. Sadece şovenizme değil, milliyetçi-liğe de karşı.
Üçüncüsü, kimse kuşku duymasın Hrant'ın cenazesine katılanlar aynı zamanda Ortadoğu'daki emperyalist saldırganlığa, yeni liberalizme de karşılar.
Bu alanlarda sokakta, sekter olmayan temellerde örgütlenmek, mücadele etmek gerekir. Parti bayrağını değil, hareketin bayrağını yükseltmek gerekir.
Bütün bunları yapabilir miyiz? Evet yapabiliriz ve zaten yapıyoruz. Şimdi hızlanmak gerekir.
Hrant ve solun sorumluluğu
Hrant'ı bir ülkücü faşist öldürdü, bunu biliyoruz. Ama Hrant bir politik ortamın sonucunda öldürüldü. Bu politik ortam milliyetçiliktir.
Irkçılık, ırkçı milliyetçilik ya da faşizm diye hedef daraltmamak gerekir. Hrant'ın ölümüne neden olan politik ortam milliyetçiliktir.
Sol bu ortamın yaratılmasına kendi boyu kadar katkıda bulundu.
Özelleştirmelere karşı tutumdan, Kürt hareketine karşı tutumuna kadar, "tam bağımsızlık" sloganından "yurtsever cephe"lere kadar bütün bu tür açılımlar ve politikalar milliyetçiliğin gelişmesine yardımcı oldu, oluyor.
Bütün bu politikalar sosyal demokrasinin daha da sağa, daha da derin bir milliyetçi-liğe gömülmesine yardımcı oluyor.
301'in en kararlı savunucusu CHP. Ama 301 yargılamalarına bakınca solun hem örgütlü hem de örgütsüz kimi kesimlerinin CHP'den hiç de farklı tutum almadığını görüyoruz.
Bu parti artık Atatürkçü Düşünce Derneği ve Türk Solu dergisinden kadro kazanmaktadır. Bu oluşumlar nasyonal sosyalisttir.
Deniz Baykal'ın CHP'sinin eli Hrant'ın kanına bulaşmıştır. Bu tutumu ile Baykal ve CHP kendi mezarlarını da kazıyorlar.
Ne yazık ki daha solda yer alanlar da 301. madde konusunda pek başarılı bir sınav verememişlerdir. 301. maddede turnusol kağıdı Orhan Pamuk'tur. Ona verilen destek ve ona yapılan eleştiriler milliyetçiliğin uzağında mı yoksa ta dibinde mi olunduğunu gösterir.
TKP, Yurtsever Cephesi ile birlikte milliyetçiliğin en derinlerine batmıştır. Milliyetçi ortamın oluşmasına katkıda bulunmuştur ve sonuç olarak da "Hepimiz Ermeniyiz!" diyemediği için Hrant'ın cenazesine gelememiştir. 5 Eylül'de Türk bayrakları taşımıştır.
Kolay gelsin!
Hrant'ın cenazesi çok büyük bir gücün örgütlenme gereksinimini gösterdi. Çıkarcı hesaplara düşmeden, sekterliğe kapılmadan bu görevi üstlenmek zorundayız. Dostlarımızla birlikte. Hepimize kolay gelsin.
17 Mart'ta "İran Irak olmasın" gösterisi var. 28 Nisan'da ise "Küresel iklim değişiminin alternatifi nükleer enerji değildir" mitingi var.
Devamı da geliyor. GSS'ye karşı medikomu vermiyorum kampanyası, G8'e karşı gösteri, küresel iklim değişimine karşı gösteri...
Hepimize kolay gelsin!
Doğan Tarkan